İŞ KAZASI SONUCU MADDİ TAZMİNAT MİKTARINI BELİRLENMESİ...
21. Hukuk Dairesi 2011/7678 ESAS, 2012/16887 KARAR
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan
maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin
kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi
üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi H P
tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği
düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün
dayandığı gerektirici sebeplere göre davacıların aşağıdaki bentlerin kapsamı
dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava,Davacılar murisi T Ç 'in 12.09.2007 tarihinde
geçirdiği iş kazası sonucu yaşamını yitirmesi nedenine dayalı hak sahibi
davacıların maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece,takdir edilen manevi tazminatlar yerinde
ise de,madditazminat yönünden varılan sonuç aşağıdaki neden ile yerinde
değildir.
Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre
maddi zararların belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son
peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012
tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır.
Kanunun 55. maddesinde, " Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel
zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır.
Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını
taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya
tazminattan indirilemez."hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu'nun 55. madde gerekçesine göre;
"sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi,
onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine
bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik
arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez.
Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu
edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi
denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan
sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal
güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki
ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez."
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kanunun 2. maddesine göre "Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel
ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil
ve işlemlere uygulanır".Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş
görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici
işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının
korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine
ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de
emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil
ve işlemlere uygulanmalıdır.
Davaya konu işkazası , 5510 sayılı Kanunun
yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin
değer 506 sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506
sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında
bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan
yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen miktar
kadar indirim yapılması gerekecektir.
Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649
sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106
sayılı Kararı ile 26. maddedeki "sigortalı veya hak sahibi kimselerin
işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere..." bölümünün
Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan
cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve
sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş
olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının
kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde,
açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından
sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine
göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da
gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.19.03.2008 gün ve
2008/10-254E.-2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Kurumca
bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin (ve geçici işgöremezlik ödeneği
miktarının) rücu edelebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda
belirlenen davacılar zarar tutarlarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde
fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Kabule göre de;
Maddi tazminatın kısmen reddi, davacılara ödenen
gelirlerin peşin sermaye değerlerinde yargılama sırasında meydana gelen artışlardan
kaynaklandığından, kısmen ve tamamen reddedilen maddi tazminat miktarları için
davalı yararına avukatlık ücreti takdir edilmemesi gerekirken, yazılı şekilde
karar verilmesi de kabul şekli ile usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate
alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir.
O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz
itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle
BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 09.10.2012
gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yorumlar
Yorum Gönder