Şuf’a Davalarında Bedelde Muvazaa İddiası
Şuf’a davalarının en çok tartışmaya konu olan ve kanaatimizce de en çok yanlış bilinen konusu “bedelde muvazaa” hususudur.
Bedelde muvazaa olgusu iki şekilde gerçekleşebilir; ya şuf’a hakkına
konu olan gayrimenkul tapuda gerçek bedelinin çok üzerinde gösterilerek
satış yapılmıştır, yahut da aynı gayrimenkul tapuda gerçek bedelinin çok
altında gösterilerek satış yapılmıştır.
Biz bu yazıda, bedelin yüksek gösterilmesi olgusu üzerinde bir takım
açıklamalarda bulunacağız. Bedelin düşük gösterilmesi olgusu ise
bambaşka bir durum olup çoğu vakada büyük haksızlıklara yol açılmakta ve
devletin tapu harçları konusunda izlediği “aşırı yararlanma” tutumu
nedeniyle insanlar mağdur olmakta, kamu düzeni bozulmaktadır.
Bedelin düşük gösterildiği çoğu hadisede durumu “ümitsiz vaka” olarak
görmekle beraber somut olay adaletini tesis etmeye yönelik kimi
enstrümanlar da yok değildir. Şuf’a davalarında düşük bedel sorununu
ileride ayrı bir yazı konusu yaptığımızda bu konuda geniş açıklamalara
ulaşabileceksiniz.
Çok bilinenin aksine, şuf’a davalarında satış bedelinin şuf’a hakkını
engellemek gayesiyle gerçek bedelden yüksek gösterildiği iddiasının
ispatı hayli zor şartlara bağlanmıştır. Uygulamada içine düşülen en
büyük yanılgı, yaptırılacak bilirkişi incelemesi ve keşif ile ortaya
çıkacak “gerçek” bedelin yeterli olacağı düşüncesidir. Halbuki Yargıtay
bu konuda oldukça sıkı bir denetim uygulamakta, tek başına keşif ve
bilirkişi incelemesi ile tespit olunan “gerçek bedelin” bedelde muvazaa
iddasını ispat için yeterli olmadığını, bu iddianın muhakkak surette
tanık deliliyle desteklenmesi gerektiğini kabul etmektedir.
Örneğin; Yargıtay* 2006 tarihli bir kararında “Keşif sonucu belirlenen değerin tanık anlatımlarıyla doğrulanması gerekir” demektedir. Yine 2007 Tarihli bir kararında ise, “Davacının
bedelde muvazaa iddiasını ispat için gösterdiği tanıklar tapu sicil
memuru önünde yapılan resmi satış aktinde hazır bulunmadıklarından
beyanlarına değer verilemez” demekte, 2008 tarihli bir kararında ise “Dinlenilen tanık beyanları tutarsız ve çelişkili olduğu gibi tanıkların açık görgüye dayalı bilgileri de bulunmamaktadır”
diyerek tanık delilinin önemine ve niteliğine dikkat çekmektedir.
Müteakip yıllarda sadır olan kararlar da aynı minval üzere istikrarlı
bir şekilde aynı hususa dikkat çekmektedir.
Özetle, şuf’a davalarında bedelin yüksek gösterildiği iddiasının
ispatı hiçte sanıldığı gibi salt keşif ve bilirkişi incelemesiyle
halledilecek basit bir sorun değildir. Yargıtay bu konuda taktir hakkını
“tapu harçlarından kaçınmayan” taraf lehine kullanmış gibi görünüyor ki
katılmak asla mümkün değil.
*Yargıtay Kararları için kaynak: Önalım Davaları, Ahmet Cemal Ruhi, Seçkin Yayınları, Ankara 2010
Yorumlar
Yorum Gönder