İCRA HUKUKUNDA TAKİP TALEBİNİN İÇERİĞİ VE İŞLEVLERİ
(İİK. mad. 58)*
Av. Talih Uyar
Borçlu hakkında cebri icra -gerek haciz,
gerek iflas ve gerekse rehnin paraya çevrilmesi yollarında- "takip
talebi" ile başlar. Takip hukuku açısından "takip talebi", usul
hukukundaki "dava dilekçesi" niteliğinde (hükmündedir).[1]
I-Takip talebinin şekli: Takip talebi
yazılı ya da sözlü yapılır.[2] Uygulamada, genellikle yazılı takip talebinde
bulunulur ve bu amaçla -İİK. Yön. mad. 17/1, 18 uyarınca hazırlanmış olan-
geçerlilik koşullarını içeren “basılı örnek: 48” kullanılır.[3] Fakat hemen
belirtelim ki, geçerli bir takip talebinde bulunabilmek için bu basılı örneğin
kullanılması zorunlu değildir. İcra dairesinde bu basılı örnek kalmamış
olabilir. Bu gibi durumlarda herhangi bir kağıda yazılmış bulunan ve takip
talebinin -aşağıdaki paragraflarda ayrıntılarıyla açıklanmış olan- geçerlilik
koşullarını içeren takip talebi de geçerli olur. İcra müdürü de, bu şekilde
hazırlanmış olan takip talebini kabulden kaçınamaz.
Sözlü olarak da takip talebinde bulunmak
mümkündür.[4] Alacaklının sözlü başvurusu üzerine icra müdürü, takip talebini
alacaklıdan alacağı bilgilere göre doldurarak, alacaklıya imzalatması gerekirse
de, uygulamada, icra dairelerinin işlerinin çok yoğun olması nedeniyle
genellikle alacaklılardan “yazılı olarak” takip talebinde bulunmaları
istenmektedir. Buna rağmen alacaklının, “sözlü olarak” takip talebinde bulunmak
istemesi halinde, takip talebini icra müdürü doldurduğu için, altını alacaklı
ile birlikte kendisinin de imzalaması yerinde olur. Çünkü, icra müdürünün
alacaklının başvurusu üzerine talebini “takip talebi”ne geçirilmesi, “tutanak
düzenlemesi” -İİK. mad. 8/I, İİK. Yön. mad. 20/II- niteliğindedir.[5]
Alacaklının (ya da vekilinin) takip
talebinde bulunurken;
-“Başvurma harcı” ile -ilamsız takiplerde-
“peşin harç” ödemesi,
-“Ödeme emrinin borçluya (ya da
borçlulara) tebliğ giderini (giderlerini)” posta pulu olarak vermesi,
-Ayrıca, "borçlunun İİK. mad. 62
uyarınca yapacağı itirazın, kendisine tebliğ giderini" vermesi,
gerekir (İİK. mad. 59/1, c:2).
4949 sayılı kanun ile 17.7.2003 tarihinde
İcra ve İflas Kanununun 62. maddesinin 2. fıkrasında değişiklik yapılmadan
önce, İİK. mad 62/II' de "takibe itiraz edildiği hususunun, 'borçlunun
yatırdığı' veya 'alacaklının yatırdığı' avanstan karşılanmak suretiyle -üç gün
içinde- bir muhtıra ile alacaklıya bildirileceği" öngörüldüğünden, yani
“itirazın alacaklıya tebliğ giderinin borçludan da alınabileceği” İİK. mad
62/II'de öngörüldüğünden, u y g u l a m a d a İİK. mad. 59/I hükmü işlememekte
ve alacaklılar takip talebi sırasında borçluların ödeme emrine yapacakları
itirazların kendilerine bildirilebilmesi için gerekli gideri icra dairesine
vermemekteydiler.[6] 4949 sayılı kanun ile yapılan değişiklik sırasında “62.
maddenin ikinci fıkrasındaki ‘itirazın alacaklıya tebliği giderini borçlunun da
yatıracağına’ dair hüküm” maddeden çıkarılarak, borçlunun ödeme emrine itiraz
ederek takibi durdurduğu durumlarda sadece 59. maddenin 1. fıkrasının ikinci
cümlesinin uygulanması sağlanmıştır[7]…
Ayrıca, kambiyo senetlerine mahsus haciz
yolu ile takiplerde (İİK. mad. 167 vd.) artık borçluların "imza
itirazı"nı da icra dairesi yerine icra mahkemesine yapmaları
gerektiğinden, bu giderin yatırılmasına bu takipler bakımından -yasal olarak
da- gerek kalmamıştır.
II- Takip talebinin içeriği : Takip
talebinin geçerli bir talep olarak kabul edilebilmesi için, İİK. mad. 58 ve
İİK. Yön. mad. 18 ve 19'da sayılan hususları içermesi gerekir. Bu hususlar,
takip talebinin g e ç e r l i k k o ş u l l a r ı 'dır. Bunlar sırasıyla
şunlardır :
III-1- Alacaklının kimliği : Takip
talebinde alacaklının kimliğinin açık-seçik olarak belirtilmesi gerekir.[8] [9]
Hemen ifade edelim ki, takip talebinde "alacaklının kimliği"nin
yanlış gösterilmiş olması, borçlunun çıkarlarına zarar vermedikçe, başlı başına
takibin hükümsüzlüğünü gerektirmez. Bu durumda, sadece yanlışlığın
düzeltilmesi ile yetinilir.[10]
Takip talebinde "alacaklı”nın ve
varsa "yasal temsilcisi”nin[11] ya da "vekili "nin;
a- Adı ve soyadının (Takip talebinde
alacaklının adı yazılı olmasına rağmen, ödeme emrinde yazılı değilse, -“takibin
iptaline” değil- “ödeme emrinin iptaline”, -icra mahkemesince- karar
verildikten sonra, borçluya alacaklının da adının yazılı olduğu yeni bir “ödeme
emri” gönderilmesi ge-rekir[12]).
b- Şöhretinin (Hemen belirtelim ki, Soyadı
Kanunu'ndan önce alacaklı veya borçlunun kimliğini belirtebilmek için İcra ve
İflas Kanununa ko-nulan[13] bu kavramın bugün için bir anlamı kalmamıştır.
Çünkü bugün, soyadı "şöhret"in işlevini görmektedir[14].)
c- İkametgahının (Buradaki
"ikametgah" kavramı teknik olarak kullanılmış olmayıp bununla
"alacaklının tebliğe yarar adresi"nin bildirilmesi istenmiştir.[15]
[16] Eğer alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa, Türkiye'de bir ikametgah
göstermesi gerekir, aksi takdirde, “icra dairesinin bulunduğu yer alacaklının
ikametgahı sayılır." -İİK. mad. 58/1-) b e l i r t i l m e s i gerekir.
Alacaklının ikametgahının takip talebinde
gösterilmemiş olması halinde, bu durum, “takibin (ya da ödeme emrinin)
iptaline” neden olur mu? Yüksek mahkeme, bu konudaki içtihatlarında, “vekil
vasıtasıyla yapılan takiplerde, takip talebinde ve (ödeme emrinde) vekilin isim
ve adresi yanında ayrıca alacaklının da adresinin belirtilmemiş olmasının
kanuna aykırılık teşkil ederse de, bu eksikliğin başlıbaşına ‘takibin’ ya da
‘ödeme emrinin’ iptalini gerektirmeyeceğini” ve
-“Borçlunun, takibin kimin tarafından
yapıldığını bilebilecek durumda olduğu hallerde, takip talebinde alacaklının
adresinin de yazılması zorunluluğu bulunmadığını”[17]
-“Takip talebinde ve ödeme emrinde
alacaklının adresinin bildirilmemesi konusundaki eksikliğin giderilmesi için
alacaklıya -bu konuda yapılan şikayet üzerine- icra mahkemesince süre verilmesi
ve eksiklik giderildikten sonra yeniden borçluya ‘ödeme emri’ gönderilerek
takibe devam edilmesi gerekeceğini” [18]
-“Takip talebinde ve ödeme emrinde
alacaklının adresi yazılmamış olsa dahi, dosya içindeki vekaletnamede
alacaklının adresi belli olduğundan, bu eksikliğin her zaman
tamamlattırılabileceğini”[19]
b e l i r t m i ş t i r….
Ayrıca ifade edelim ki, İsviçre Federal
Mahkemesi [20] ise; “alacaklının şahsının bilinmekte ve alacaklının icra
takibinde yetkili bir vekil tarafından temsil edilmekte olması halinde bile,
‘yerleşim yeri’nin (ikametgahın) -ikametgah yoksa; ‘alacaklının sakin olduğu
(oturduğu) yerin adresinin’- takip talebinde belirtilmesinin zorunlu olduğunu,
bu hususun ödeme emrinde yazılı olmamasından dolayı, borçlunun -kendisine
‘hakkını kötüye kullandığı’ isnadı yapılmaksızın- şikayet yoluna
başvurabileceğini” bildirmiştir. Kanımızca, Yargıtay’ımızın içtihadı ve yorumu
daha isabetlidir.
"Alacaklının kimliği"nin yanlış
gösterilmiş olması, borçlunun çıkarlarına zarar vermedikçe, takibin
hükümsüzlüğünü gerektirmez. Bu durumda, sadece yapılan yanlışlığın giderilmesi
ile yetinilir.[21]
IV-Alacaklı birden fazla ise, takip talebi
bunların ortak vekilleri tarafından hazırlanıp imza edilmiş de olsa, yine tüm
alacaklıların "adı-soyadı ve ikametgahlarının a y r ı a y r ı takip
talebinde gösterilmesi gerekir. Alacaklının birkaçının ismi yazılıp, diğerleri
"vs..." şeklinde belirtilemez.[22]
Takip talebinde tüm alacaklıların isimleri
ayrı ayrı gösterilmemiş olmasına rağmen borçlu, alacaklıların kim olduğunu
tahmin etmiş ve takibe süresi içinde itiraz ederek savunma hakkını kullanmışsa,
takip talebindeki bu eksiklik "takibin iptalini" gerektirmez.[23]
[24]
Vekil, vekaletnamesini takip talebine
eklemeden alacaklı müvekkili adına icra takibinde bulunabilir mi? Yüksek
mahkeme -HUMK’nun 67. maddesinde değişiklik yapılmadan önceki- bir
içtihadında[25] bu soruya olumlu cevap vererek; "müdürün daha sonra vekile
'vekaletnamesini dosyaya koyması (ibrazı) için' süre vermesi gerektiğini"
belirtmiştir. Yine yüksek mahkeme[26] “takip tarihinden sonra avukata verilen
vekaletnamenin, takibe icazet verildiğini ifade edeceğini ve takibin geçerli
hale geleceğini” kabul etmiştir…
V- Kimliği takip talebinde açık-seçik
belirtilen alacaklının g e r ç e k k i ş i ya da t ü z e l k i ş i olması
gerekir.
A- Gerçek ya da tüzel kişiliği bulunmayan kimse ve kuruluşlar geçerli bir takip talebinde bulunamazlar. Örneğin; tüzel kişiliği bulunmayan “miras şirketi” (MK. mad. 640) ve “adi ortaklık”[27] (BK. mad. 520) -ve adi ortaklığa benzeyen “joint venture”[28] geçerli bir takip talebinde bulunamaz. Çünkü, ancak "medeni haklardan yararlanma ehliyeti" (= h a k e h 1 i y e t i)' ne sahip olan gerçek ya da tüzel kişiler, bir icra takibine taraf olabilirler (= t a r a f ehliyeti). “Taraf olma ehliyeti”ne sahip olmayan kimse, kuruluşlar ve topluluklar, geçerli bir takip talebinde bulunamazlar.
A- Gerçek ya da tüzel kişiliği bulunmayan kimse ve kuruluşlar geçerli bir takip talebinde bulunamazlar. Örneğin; tüzel kişiliği bulunmayan “miras şirketi” (MK. mad. 640) ve “adi ortaklık”[27] (BK. mad. 520) -ve adi ortaklığa benzeyen “joint venture”[28] geçerli bir takip talebinde bulunamaz. Çünkü, ancak "medeni haklardan yararlanma ehliyeti" (= h a k e h 1 i y e t i)' ne sahip olan gerçek ya da tüzel kişiler, bir icra takibine taraf olabilirler (= t a r a f ehliyeti). “Taraf olma ehliyeti”ne sahip olmayan kimse, kuruluşlar ve topluluklar, geçerli bir takip talebinde bulunamazlar.
Gerçek kişilerin "taraf
ehliyeti" doğumla başlayıp ölümle sona erdiğinden, (MK. mad. 28/I), takip
tarihinde ölü olan bir kişi adına icra takibi yapılamaz.[29]
Tüzel kişiliği bulunmayan "miras
şirketi" ile tereke malvarlığı arasında "iştirak halinde"
(elbirliğiyle) (MK. mad. 640) hak sahipliği ilişkisi bulundu-ğundan, terekeye
giren alacakları;
a-Tüm mirasçılar birlikte takip talebinde
bulunarak (ancak hemen belirtelim ki; kural "tüm mirasçıların birlikte[30]
[31] hareket etmeleri" ise de, alacağın zamanaşımına uğramak üzere olması
gibi acele durumlarda[32] mirasçılardan tümü yerine biri ya da birkaçı da
icraya başvurarak takip talebinde bulunabilir. Bu gibi durumlarda, daha sonra
diğer mirasçıların da takibi onayladıklarını bildirmeleri yani yapılan takip
talebine katıldıklarını bildirmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan
takip, icra mahkemesince şikayet üzerine iptal edilir.)
b- Ya da "miras ortaklığı
temsilcisi"[33] [34] (MK. mad. 640) , "vasiyeti tenfîz
memuru"[35] (MK. mad. 532), "mirasın resmen idaresi ile görevli
kişi"[36] (MK. mad. 592) tüm mirasçılar adına onların temsilcisi sıfatıyla
takip talebinde bulunarak, borçluyu takip edebilirler.
Adi şirket (ortaklık) ortakları da ancak
birlikte[37] takip talebinde bulunarak icraya başvurabilirler.
B- "Medeni haklardan yararlanma
ehliyeti" (=h a k e h l i y e t i)'ne sahip bulunan -yani; "taraf
olma ehliyeti"ne sahip olan- gerçek kişilerin tümü, geçerli bir takip
talebi ile "icra takibinde bulunabilme ehliyeti" denilen[38] t a k i
p e h l i y e t i'ne sahip değildir.
Bir kişinin, alacaklı sıfatıyla icra
takibinde bulunabilmesi için -Medeni Usul Hukukundaki "dava ehliyeti"
gibi- "takip ehliyeti"ne de sahip ol-ması gerekir. Takip ehliyeti,
"medeni hakları kullanma ehliyeti" (=e y l e m ehliyeti)'ne göre
saptanır. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olan (MK. mad. 9-16) herkes
“takip ehliyeti”ne de sahiptir.
"Takip ehliyeti" bakımından g e
r ç e k k i ş i l e r i dört grupta toplamak mümkündür.[39]
a- Tam ehliyetliler : Ergin (reşit) ve
temyiz kudretine sahip (sezgin= mümeyyiz) olup da kısıtlı (mahcur) olmayan
kişiler tam ehliyetli'dirler (MK. mad. 9, 10).
Bu kişiler kendilerini borç altına sokacak
ya da hak sahibi yapacak her türlü işlemi tek başlarına yapabildiklerinden ve
verdikleri zarardan so-rumlu olduklarından[40] "takip (ve dava)
ehliyeti"ne t a m o l a r a k sahiptirler. Bu gruptaki kişiler tek
başlarına serbestçe takip talebinde bulunabilirler.
b- Tam ehliyetsizler : Bunlar, sezgin (=temyiz
kudretine sahip) olmayan kişilerdir (MK. mad. 15/1). Bu kişilerin yaptığı
işlemler hükümsüz olduğundan, tam ehliyetsizler "takip (ve dava)"
ehliyetine sahip değildirler.
Tam ehliyetsizlerin yaptığı işlemler,
yasal temsilcilerinin i z i n ya da i c a z e t i ile geçerlik kazanmadığından,
bu kişilerin yaptığı işlemin geçer-lik kazanması isteniyorsa, işlemin yasal
temsilci tarafından yeniden yapılması gerekir.[41]
Tam ehliyetsizler adına yasal
temsilcilerinin t a k i p t a l e b i'nde bulunması gerekir. Yani, takip
talebinde "alacaklı" olarak "tam ehliyet-siz"in,
"temsilcisi" olarak da "yasal temsilcisi"nin (vasi olarak
atanmış kişinin) adı-soyadı ve ikametgahının bildirilmesi gerekir. Uygulamadaki
önemi nedeniyle ayrıca hatırlatalım ki; vesayet altındaki kimse adına takipte
bulunabilmek için, sulh mahkemesinden "husumet izni" alınması
gerekir[42]
c- Sınırlı ehliyetsizler : Bunlar, sezgin
(temyiz kudretine sahip) k ü ç ü k 1 e r ile k ı s ı t l ı l a r'dır (MK. mad.
16/I). Bu kişiler, "sınırlı" takip ehliyetine sahiptirler. Gerçekten;
bu gruptaki kişilerde ehliyetsizlik "kural", ehliyet ise
"istisna"dır. Bu kişiler, "karşılıksız kazanmalar" ile
"kişiye sıkı surette bağlı haklar" ve “serbest mallarıyla ilgili
işlemler”(MK. 357 vd.) yönünden ve "haksız eylem" alanında e y l e m
e h l i y e t i'ne sahiptirler[43]
Bunların dışında, "sezgin
küçükler" ile "sezgin kısıtlılar" -MK. mad. 16/I uyarınca- ancak
yasal temsilcilerinin rızası varsa, kendilerini borç altına sokacak ya da
malvarlıklarında bir azalma yaratacak işlemleri kendileri geçerli olarak
yapabilirler. Küçüğün yasal temsilcisi velisi (MK. mad. 335), kısıtlının yasal
temsilcisi ise mahkeme tarafından atanan vasi (MK. mad. 413)'dir. İşte, sezgin
küçük ve kısıtlılar, yasal temsilcilerin izni ile bir hukuki işlem yaparlarsa,
artık bu işlemin hükümsüz olduğu söylenemez. Eğer, sezgin küçük ve kısıtlılar
yasal temsilcilerinin izni olmadan bir hukuki işlem-de bulunurlarsa ve yasal
temsilcileri de sonradan yapılan bu işlemi onaylamazsa (=icazet vermezse)
yapılan işlem hükümsüz olur.[44]
Konumuz bakımından t a k i p t a 1 e b
i'nde bulunmak -dava açmak gibi- sınırlı ehliyetsiz için bir "karşılıksız
kazanma" ve "kişiye sıkı olarak bağlı olan bir hakkın
kullanılması" olmadığından, sezgin küçükler ile kısıtlılar, tek başlarına
takip talebinde bulunamazlar. Bu kişiler adına ya yasal temsilcileri takip
talebinde bulunur ya da -borçlunun, icra mahkemesine yaptığı şikayet üzerine
icra mahkemesince yasal temsilciye tayin edilen uygun süre içinde- yasal
temsilci tarafından sonradan, başlamış takibe izin verilir (MK. mad.343/I,
451/II). Eğer, yasal temsilci tarafından icra mahke-mesince tayin edilen süre
içinde izin verilmezse, takip iptal edilir.
Eğer, sezgin küçük ya da kısıtlıya bir
meslek ve sanatla uğraşması için açıkça ya da örtülü olarak (=zımnen) izin
verilmişse (MK. mad. 453, 343, 359), bu meslek ve sanatın gerektirdiği
işlemleri geçerli olarak yapabileceklerinden, kendilerine borçlanmış kişi
hakkında i c r a t a k i b i'nde de bulunabilirler[45]. Keza, sezgin küçük ve
kısıtlılar, tasarruf hakkı kendilerine bırakılmış olan mal ve haklarına (MK.
mad. 357, 455) ilişkin olarak doğan alacaklarını da, tek başlarına "tam
ehliyetliler" gibi takip edebilirler.
Takip tarihinde alacaklı küçük olduğu için
velisi tarafından takip talebinde bulunulmuş ve takip sırasında küçük ergin
olmuşsa, takibe küçüğün devam etmesi gerekir.
d- Sınırlı ehliyetliler: Bunlarda
-yukarıdaki durumun aksine- ehliyet asıl, ehliyetsizlik istisna’dır[46].
Bu grupta evli kişiler ile kendisine yasal
danışman (müşavir) atanan kimseler ve Kat Mülkiyeti Kanununa göre yönetici
konumunda bulunan kişiler yer alır.
aa- Evli kişiler :Yeni Medeni Kanunumuz
önceki kanunun evli kişilerin fiil ehliyetini sınırlayan 169/I, 173/II gibi
hükümlerine yer vermeyerek fiil ehliyetini sınırlayan halleri bir hayli
azaltmıştır. Önceki Medeni Kanunda da yer alan bir hüküm (m. 150 b.5) yeni
kanuna m. 184 b.5 olarak aynen alınmıştır. Buna göre evlilik devam ederken
eşlerin kendi aralarında yapacakları “boşanmanın veya ayrılığın fer’i
sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz”.
Yeni Medeni Kanun eşleri ve özellikle
evlilik birliğini korumak amacıyla önemli bir sınırlama getirmiştir. Gerçekten,
“aile konutu” kenar başlı-ğını taşıyan 194. maddesinin birinci fıkrasında:
“Eşlerden biri diğer eşin açık rızası
bulunmadıkça, aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu
devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” denilmektedir.
Buna benzer bir başka sınırlama yine evlilik
birliğinin korunması amacıyla “tasarruf yetkisinin sınırlanması” kenar
başlığını taşıyan 199. mad-denin birinci fıkrasında yer almaktadır:
“Ailenin ekonomik varlığının korunması
veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesi
gerektirdiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim, belirleyeceği
malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla
yapılabileceğine karar verir”
“Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri
diğerinin rızası olmadan, paylı mülkiyet konusundaki maldaki payı üzerinde
tasarrufta bulunamaz” diyen MK. m. 223/II; mal ortaklığında olağan yönetim
dışında kalan konularda bir eşin ancak diğerinin rızasıyla ortak mallarda
tasarrufta bulunabileceğini düzenleyen MK. m. 263/I ve mal ortaklığında eşlerden
birinin diğerinin rızası olmaksızın ortaklık mallarına girecek olan bir mirası
reddedemeyeceği gibi, tereke borca batıksa mirası kabul edemeyeceğini öngören
MK. m. 265/I hükümleri de kısıtlama olarak gösterilebilir. Ancak bu
kısıtlamalardan hangilerinin eşlerin hukuki işlem ehliyetini, hangilerinin
tasarruf yetkisini kısıtladığı tartışmaya açıktır.[47]
bb-Kendisine yasal danışman
atananlar:Bunlar, kısıtlanmaları için yeterli neden bulunmayan (MK. mad. 405,
408) ancak, eylem ehliyetinden kısmen yoksun kılınmaları kendi çıkarları
bakımından gerekli görülen erginlerdir (MK. mad. 426).
Bu gruptaki kişiler, kendilerine atanan
danışmanın sıfatına göre iştirak danışmanı (MK. mad. 429/I) ya da idare
danışmanı (MK. mad. 329/II) olmasına göre, takip ehliyetine sınırlı olarak
sahiptirler ya da hiç takip ehliyetleri yoktur. Eğer atanan danışman, iştirak
danışmanı (MK. mad. 329/I) ise, kendisine iştirak danışmanı atanan kişi ancak
danışmanının izni ile takip talebinde bulunabilir. Danışman, bu iznini icra
dairesine ayrıca yazı ile bildirebileceği gibi, takip talebini danışman
atandığı kişi ile birlikte imzalayarak da bildirebilir. Kendisine iştirak
danışmanı atanan kişi, danışmanın iznini almadan tek başına takip talebinde
bulunmuşsa, danışmana, "başlamış olan takibe izin verip vermeyeceği"
sorulur. Eğer, danışman "yapılan takibe izin verdiğini" bildirmezse,
takip şikayet üzerine icra mahkemesince iptal edilir.
İştirak danışmanı, yasal temsilci
olmadığından, tek başına danışmanı olduğu kişi adına takip talebinde bulunamaz.
Eğer atanan danışman, idare danışmanı (MK.
mad. 429/II) ise, kendisine danışman atanan kişi, takip talebinde bulunamaz.
Onun adına, onun yasal temsilcisi olan idare danışmanının takip talebinde
bulunması gerekir.
Kat Mülkiyeti Kanununa göre yöneticiler:Kat
Mülkiyeti Kanununa göre (mad.35/i) yöneticilerin sınırlı takip ehliyeti
bulunduğundan,yönetici -kat maliklerini temsilen- her türlü takibi yapamaz.
"Takip ehliyeti" bakımından
gerçek kişileri -buraya kadarki açıklamalardan vardığımız sonuca göre- üç
grupta toplamak mümkündür :
1-Medeni hukuk bakımından tam ehliyetli
olanlar, takip hukukunda t a m t a k i p e h l i y e t i'ne sahiptirler.
2-Medeni hukuk bakımından tam ehliyetsiz
olanlar, takip hukukunda da t a m e h l i y e t s i z'dirler.
3-Medeni hukuk bakımından “sınırlı
ehliyetsiz” olanlarla "sınırlı ehliyetliler" arasında yer alan ‘evli
kişiler’, ‘ kendisine yasal danışman atanan kişiler’ ve ‘yönetici’ takip
hukukunda s ı n ı r l ı t a k i p e h l i y e t i'ne sahiptirler.
C- Medeni haklardan yararlanma ehliyetine
(hak ehliyeti) sahip bulunan (MK. mad. 48) ve dolayısıyla "taraf olma
ehliyeti" bulunan özel hukuk ve kamu hukuk tüzel kişileri -medeni hukuk
sahasında nasıl "medeni hakları kullanma ehliyetine (eylem
ehliyetine)" sahipseler- takip hukukunda da t a k i p e h l i y e t i'ne
sahiptirler:
a-Özel hukuk tüzel kişileri -ticaret
ortaklıkları, dernekler, sendikalar vs...- yetkili organları aracılığıyla
takipte bulunabilirler.
Kimlerin organ olduğu ve bu nedenle tüzel
kişiyi temsil edeceği -ve tüzel kişi adına icra takibinde bulunabileceği-
yasalara ve tüzel kişilerin tüzüklerine göre belirlenir (MK. mad. 49). Tüzel
kişilerin organı, avukat olmasa da tüzel kişiyi temsilen icra takibinde
bulunabilir. Fakat tüzel kişinin organı olan gerçek kişi -ya da tüzel kişiler-
bir başkasını icra takibi için vekil tayin etmek isteseler, bunun mutlaka
baroda kayıtlı avukat olması gerekir.[48]
b-K a m u t ü z e l k i ş i l e r i'nin
takip ehliyeti; kamu tüzel kişisinin türüne göre değişiktir.[49]
aa- Devleti icra (ve iflas) dairelerinde
temsil görevi; Hazine avukatı olan yerlerde bu avukatlara, bulunmayan yerlerde
ise daire amirlerine aittir (4353 s. K. mad. 18). Örneğin; Hazine avukatı
bulunmayan yerlerde Milli Savunma Bakanlığı'nı Askerlik Şubesi Başkanı,[50] Milli
Eğitim Bakanlığı'nı Milli Eğitim Müdürü[51] temsil eder, yoksa mal müdürü
temsil etmez. Mal müdürleri ancak, Maliye Bakanlığı’nın taraf olduğu işlerde bu
bakanlığı temsil eder.[52]
Bakanlıkların devlet tüzel kişiliğinden
ayrı ve bağımsız tüzel kişilikleri yoktur. Bakanlıklar, devlet kamu tüzel
kişiliğinin organıdırlar.[53] Yük-sek mahkeme[54] [55] de “bakanlıkların
devletten ayrı bir tüzel kişiliği bulunmadığını, ancak devletin organı olarak
taraf ehliyetine sahip olduklarını” belirtmiştir.
Yine yüksek mahkeme [56] “….Piyade Alayı
Komutanlığı’nın tüzel kişiliği bulunmadığından, aktif ve pasif husumet
ehliyetine sahip olmadığını, Milli Savunma Bakanlığı’nın muhatap alınması
gerektiğini” belirtmiştir…
bb- Ayrı tüzel kişiliği ve katma bütçesi
olan Genel Müdürlükleri -örneğin Orman, Vakıflar, Kara Yolları, DSİ., Devlet
Üretme Çiftlikleri vb...- kendi avukatları temsil eder.
cc- Belediyeleri, belediye başkanları
temsil eder (1580 s. K. mad. 100/D).
dd- İl Özel İdarelerini, vali temsil eder
(1329 s. K. mad. 7694).
ee- Köy tüzel kişiliğini, muhtar temsil
eder (442. s. K. mad. 37/7).
D-Alacaklının takip talebinde bulunduğu
tarihte a 1 a c a k 1 ı 1 ı k sıfatı'nı taşıması gerekir. Takip sırasında,
alacaklı takip konusu alacağı başkasına devrederse, “alacaklılık sıfatı”nı
kaybeder. “Alacaklılık sıfatı”na ilişkin beyanlar itiraz yolu ile ileri
sürülür.[57] Yüksek mahkeme[58] ise "sıfatın kamu düzeni ile ilgili
olduğunu, sıfat yokluğunun takibin her aşamasında doğrudan doğruya
gözetileceğini” belirtmiştir.
İcra ve İflas Kanununda, icra takibi devam
ederken alacaklı tarafından takip konusu alacağın başkasına devrinin
düzenlenmemiş olması, ta-kip konusu alacağın devrine engel olmaz. Alacaklı,
takip konusu yaptığı alacağı ya icra dairesinde ya da icra dairesinin dışında, başka
bir kişiye devredebilir.[59]
a-İcra dairesinde alacağın devri için,
alacağını devreden alacaklının, icra dairesine başvurarak, alacağını
devrettiğini bildirip, düzenlenen tutanağı icra müdürü (ya da icra müdür
yardımcısı) ile birlikte imzalaması (İİK. mad. 8/I) yeterlidir. Alacağı
devralan kişinin de, devreden kişi ile birlikte icra dairesine gitmesine gerek
yoktur.
Alacağın devri işlemi sırasında Damga
Vergisi Kanununun öngördüğü oranda damga pulunun tutanağa yapıştırılması
gerekir. Bunun dışında ayrı bir harç alınmaz.
b-İcra dairesi dışında alacağın devri ya
noter huzurunda ya da adi
yazılı şekilde yapılır. Alacağın adi yazılı şekilde devredilmesi halinde icra
müdürünün, devre ilişkin yazılı belge (temlikname) altındaki imzanın,
devreden alacaklıya ait olup olmadığını araştırması gerekir.
yazılı şekilde yapılır. Alacağın adi yazılı şekilde devredilmesi halinde icra
müdürünün, devre ilişkin yazılı belge (temlikname) altındaki imzanın,
devreden alacaklıya ait olup olmadığını araştırması gerekir.
Alacağın devri üzerine, eski alacaklının
alacaklılık sıfatı sona erer ve alacağı devralan kişi yeni alacaklı sıfatı ile,
icra takibine kaldığı yerden devam eder.[60]
Takip konusu alacağın belirtilen şekilde
başkasına devredilebilmesi için, maddi hukuk bakımından alacağın devrinin
mümkün olması gerekir. Örneğin; BK. mad. 162 gereğince "kişiye bağlı
alacaklar" nitelikleri nedeniyle devre elverişli olmadıklarından, nafaka
alacakları başkasına devredilemez. Fakat, birikmiş nafaka alacakları, kişiye
bağlı niteliklerini kaybedip, adi alacak durumuna geldiklerinden, bunların
devri mümkündür.[61]
VI- İcra ve İflas Kanunumuzda, birden
fazla alacaklının aynı sebepten doğmuş olsa bile bağımsız alacaklarından
dolayı, aynı borçluya karşı birlikte -yani, bir tek takip talebiyle- takip
yapabilmeleri öngörülmemişse de, maddi hukuka göre, alacaklılar arasında t a k
i p a r k a d a ş 1 ı ğ ı'nın mümkün olduğu durumlar vardır. Doktrinde[62] a l
a c a k l ı l a r a r a s ı n d a t a k i p arkadaşlığı diye tanımlanan
"takibin alacaklı tarafında birden fazla kişinin bulunduğu" bu
durumla, maddi hukuka göre bazen zorunlu olarak bazen de isteğe bağlı (ihtiyari
olarak) karşılaşılır :
a- Alacaklılar arasında zorunlu takip
arkadaşlığı : Bu durumda birden fazla alacaklı -maddi hukuk gereği- borçluya
karşı aynı takip talebi ile icra takibi yapmak zorundadır. Örneğin; miras
ortaklığına dahil bir alacaktan dolayı, mirasçıların tümü birleşerek takip
yapmak zorundadırlar.[63]
b- Alacaklılar arasında isteme bağlı
(ihtiyari) takip arkadaşlığı: Burada alacaklılar borçluya karşı ayrı ayrı
takipte bulunabilecekleri gibi; birlikte, aynı takip talebi ile de takipte
bulunabilirler. Örneğin; müteselsil alacaklılar, borçlularını bu şekilde
birlikte ya da ayrı ayrı takip edebilirler.
VII-Y a b a n c ı u y r u k l u bir kişi,
Türkiye'de icra takibi yapabilmesi için güvence göstermek zorunda mıdır? 2675
sayılı MÖHUK. 32. maddesi ile bu soruya olumlu cevap vermiştir. Bu hükme göre;
"yabancı gerçek ve tüzel kişiler Türkiye'de yapacakları icra takiplerinde
döviz olarak teminat göstermek zorundadırlar."[64] Ancak hemen belirtelim
ki; Türkiye'de ikametgahı bulunmayan yabancı uyruklu kişinin mensup olduğu
devlet ile aramızda ikili adli yardım sözleşmesi bulunması halinde, o yabancı
uyruklu kişi, teminat göstermeden Türkiye'de bir Türk vatandaşı hakkında takip
yapabilir.[65]
VIII-2- Borçlunun kimliği :
Takip talebinde; borçlunun -ya da
borçluların- a-Adı ve soyadı[66] (Yüksek mahkeme[67] “takip talebinde ‘borçlu’
olarak gösterilen kişinin soyadının -‘Arslanoğlan’ yerine ‘Arslanoğlu’
şeklinde- maddi hata sonucu yanlış yazılmış olmasının ‘takibin iptaline’ neden
olmayacağını”, “takip talebinde ‘borçlu’ olarak gösterilmemiş olan kişiye, adı
ödeme emrine yazılarak ‘ödeme emri’ gönderilemeyeceğini” belirtilmiştir.)[68]
b-Şöhreti[69] c- İkametgahı belirtilmelidir.
Eğer, birden fazla borçlu takip
ediliyorsa, hepsinin ayrı ayrı isim ve adreslerinin gösterilmesi gerekir.
Birkaçının isim ve adresi gösterildikten sonra diğerleri "vs..."
şeklinde gösterilemez.[70]
Yüksek mahkeme ö n c e l e r i [71] “takip
başladıktan sonra ancak yeniden peşin harç ve başvurma harcı ödenerek takibin
bir başka borçluya da yöneltilebileceğini, örneğin senette imzası bulunan üç
borçludan ikisi hakkında takip yapan alacaklının daha sonra, takibi üçüncü
borçluya da yöneltmek istemesi yani o borçluyu da takibe dahil etmek -ona da
ödeme emri göndermek- istemesi halinde yeniden icra dairesine peşin ve nisbi
harç ödemesi gerekeceğini” belirtmişken s o n i ç t i h a t l a r ı n d a,[72]
bu görüşü terk ederek “HUMK. (ve İİK)da ‘dahili dava’ kurumunun düzenlenmemiş
olduğunu, takip talebinde ‘borçlu’ olarak gösterilmemiş olan müşterek
(müteselsil) borçlunun -sonradan takip harçları verilmek suretiyle de olsa-
önceki (başlamış) takibe dahil edilemeyeceğini (bu borçluya aynı dosyadan ödeme
‘icra’ emri gönderilemeyeceğini)” belirtmeye başlamıştır…
Borçlunun isim ve soyadının takip
talebinde yanlış belirtilmiş olması, "takibin iptali"ne neden olmayıp
bu durumda sadece "yanlışlığın düzeltilmesi" gerekir.[73]
IX- Borçlu, g e r ç e k ya da t ü z e l k
i ş i l i ğ e sahip olmalıdır.
A- Taraf olma ehliyeti : Bir kimsenin
takip talebinde borçlu olarak gösterilebilmesi için herşeyden önce "medeni
haklardan yararlanma ehliyetine" (h a k e h l i y e t i n e) sahip olması
gerekir. Çünkü; ancak "medeni haklardan yararlanma ehliyeti" bulunan
kişiler, takip hukukunda "t a r a f o l m a e h l i y e t i"ne
sahiptirler.[74]
Gerçek ya da tüzel kişiliğe sahip olan
kimse ve kuruluşlar, “taraf ehliyeti”ne sahip bulunduklarından, gerçek ya da
tüzel kişiliği bulunmayan kimse ve kuruluşlar icra takibinde borçlu olarak yer
alamazlar Örneğin; tüzel kişiliği bulunmayan "miras ortaklığı" (MK.
mad. 581) ve “adi ortaklık”[75] (BK. mad. 521) -ve adi ortaklığa benzeyen
“joint venture”[76]- borçlu olarak kabul edilemez. Yüksek mahkeme[77]; “…Piyade
Alayı Kantin Komutanlığı’ nın tüzel kişiliği bulunmadığından, aktif ve pasif
husumet ehliyetine sahip olmadığını, Milli Savunma Bakanlığının muhatap
alınması gerektiğini” belirtmiştir.
Yine yüksek mahkeme[78] “takip talebinde
borçlunun ‘…Restoran’ olarak gösterilmiş olmasına rağmen, adı geçen borçlunun
şirket ünvanı açıklanmak suretiyle borçluya ödeme emri gönderilmesi isteminde
yasaya aykırılık bulunmadığını” ifade etmiştir…
Kat Mülkiyeti Kanununa göre, yöneticinin
sınırlı takip ehliyeti bulunduğundan, yönetici aleyhine -kat maliklerini
temsilen- takip yapılamaz.[79]
M i r a s o r t a k l ı ğ ı’ndan -yani
terekeden- alacaklı olan kişiler, eğer borçlu mirasbırakanı sağlığında takip
etmeye başlamışlar ve takip sırasında borçlu ölmüş ise, icra takibini; aa- Ya,
tüm mirasçılara veya mirasbırakanın borcundan mirası kabul eden tüm mirasçılar
zincirleme (mütesel-silen) sorumlu olduklarından (MK. mad. 582) mirasçılardan yalnız
birine yahut birkaçına[80] (BK. mad. 142), bb- Ya da varsa; "miras
ortaklığı temsilcisi" (MK. mad. 581), "vasiyeti tenfiz memuru"
(MK. mad. 487), "mirasın resmen idaresi ile görevli kişi" (MK. mad.
533)'ye karşı ileri sürdürülebilirler (İİK. mad. 53).
Borçlunun ölümü halinde, borçlu hakkındaki
icra takibi "ölüm günü ile beraber"[81] ü ç g ü n ertelenir[82] (İİK.
mad. 53/1. c.l).
Borçlunun ölümü ile ertelenen icra takibi
daha sonra alacaklının seçeneğine göre ya terekeye ya da mirasçılara karşı
devam eder.[83]
aa- Takibin terekeye (miras şirketine)
karşı devam edebilmesi için, (İİK. mad. 53/II);
aaa- Terekenin "taksim
edilmemiş" (MK. mad. 641 vd.)
bbb- Veya terekenin "resmi
tasfiye"ye uğramamış (MK. mad. 617, 632 vd.)
ccc- Yahut mirasçılar arasında "aile şirketi"
(MK. mad. 373 vd.) kurulmamış
ddd- İİK. mad. 53/I'deki üç günlük sürenin
geçmiş olması gerekir.
Ayrıca, MK. mad. 606'daki "üç
aylık" erteleme sürelerinin geçmiş olmasının gerekip gerekmediği
doktrinde[84] tartışmalıdır...
Bu durumda, borçlu hakkında başlamış olan
icra takibine, borçlu hayatta olsa idi hangi usul uygulanacak idiyse, tereye
karşı da ona göre ve icra takibinin kaldığı yerden devam edilir. Yani,
"ilk takip" haciz yolu ile takip ise yine haciz yolu ile, rehnin paraya
çevrilmesi yoluyla ise, rehnin paraya çevrilmesi yolu ile, iflas yolu ile
takipse, iflas yolu ile takip edilir.
Eğer;
aaaa) T e r e k e, t a k s i m e d i l m i
ş s e (MK. mad. 640 vd.), artık terekeye karşı takibe devam edilmez ve ancak
mirasçılara karşı takibe devam edilebilir.
bbbb) T e r e k e n i n r e s m i t a s f
i y e s i (MK. mad. 617, 632) istenmişse, tereke borçlarından mirasçılar
kişisel olarak sorumlu olmayacaklarından, mirasbırakan hakkındaki takibe devam
edilemeyecektir.[85]
cccc) A i 1 e ş i r k e t i e m v a 1i
kurulması (MK. mad.373 vd.) halinde, mirasçıların tereke borçlarından
sorumluluğu devam ettiği için, bu mirasçılara karşı takibe devam edilecektir.
Terekenin tüzel kişiliği olmadığından,
borçlunun sağlığında başlamış olan icra takibinin, borçlunun takip sırasında
ölmesi halinde "terekeye kar-şı" da devam etmemesi gerekirdi. Ancak,
yasa yapıcı, takip hukukunun pratik gereksinimlerini gözeterek[86], yukarıda
belirtilen durumlarda “borçlu hakkında başlamış olan icra takibinin, onun
terekesi hakkında da devam edeceği”ni kabul etmiştir.
Terekenin tüzel kişiliği bulunmadığından,
icra takibinin ya “bütün mirasçılara” (zorunlu takip arkadaşlığı,) ya da
"tereke temsilcisine” yöneltilmesi gerekir.
a- Borçlunun takip sırasında ölmesi halinde,
takibin "terekeye karşı” devam ettirilebilmesi için; mirasçılara yeniden
ödeme (ya da "icra") emri gönderilmesine gerek yoktur[87], örneğin;
borçlu takip kesinleştikten sonra ölmüşse, alacaklı -mirasçılara ödeme emri (ya
da ilamlı takiplerde icra emri) tebliğ ettirmeden- borçlunun bankadaki
parasının haczini, taşınır ya da taşınmaz mallarının haczini isteyebilir. Eğer,
borçlunun yokluğunda ve ölümünden önce taşınır ya da taşınmaz malları
haczedildikten sonra borçlu ölmüşse, 103 davetiyesini "borçlunun bütün
mirasçılarına" (veya terekeye temsilci atanmışa, o temsilciye[88])
göndermek suretiyle -ayrıca, mirasçılara ödeme emri (ya da icra emri)
göndermeden- takibe devam edebilir. Eğer, haciz kesinleştikten sonra borçlu
ölmüşse, bu kez “satış ilanı”nı "borçlunun tüm mirasçıları”na (ya da
terekeye bir temsilci atanmışsa, ona) göndermek suretiyle, takibe devam
edebilir.
Terekeye karşı devam eden takiplerde,
sadece tereke malları haczedilir, mirasçıların malları haczedilemez.
Alacaklının, borçlunun takip sırasında
öldüğünü öğrendikten sonra, takibe "tereke hakkında" devam etmek
istediğini açıklayarak, takibe kaldığı yerden devam etmesi, ilerde takibin
"tereke" hakkında mı, "mirasçılar" hakkında mı devam
ettirilmek istendiği konusunda uyuşmazlık çıkmasını önler.
b- Takibin bir ya da birkaç “mirasçıya
karşı” devam ettirilmesi için; mirasçıların kim olduğunun hukuken belirmiş
olması gerekir. Bu belirleninceye kadar da takibin ertelenmesi gerekir (İİK.
mad. 53/1). Yani, mirasçının "mirası kabul etmiş olması" ya da
"r e d hakkındaki üç aylık sürenin (MK. mad. 606) geçmiş olması"
gerekir.[89] Mirası reddettiğini ilamla belirleyen mirasçıya karşı da
mirasbırakanın borcundan dolayı takip yapılamaz.[90]
Mirasçıların "defter tutma
isteminde" bulunmuş olması halinde (MK. mad. 619), defter tutma işleminin
sona erip, her bir mirasçıya tutulan defter gereğince, "mirası kabul veya
red etmesi" için verilecek b i r a y l ı k s ü r e d e takip
ertelenir.[91] "Resmi tasfiye"nin (MK. mad. 632 vd.) devamı süresince
de, mirasçılar aleyhine takip yapılamaz.[92]
Alacaklı icra takibini, "mirasçıların
hepsine karşı" sürdürebilirse de buna zorunlu değildir. Mirasçılar,
mirasbırakanın borcundan, zincirleme (müteselsil) olarak sorumlu olduklarından
(MK. mad. 640) alacaklı, bu durumdaki mirasçıların birinden ya da birkaçından
borcun tamamını isteyebi-lirler.[93] Burada bir "ihtiyari takip
arkadaşlığı" vardır.
Fakat, konusu paradan başka bir şey olan
ilamlı takiplerin -örneğin, taşınır ya da taşınmaz mal teslimine ilişkin
taleplerin- bütün mirasçılara ve-ya -varsa- tereke temsilcisine karşı devam
ettirilmesi gerekir. Çünkü, bütün mirasçılar, tereke malları üzerinde
"iştirak halinde" maliktirler (MK. mad. 640), bu durumda
"mecburi takip arkadaşlığı" sözkonusu olur.
İcra takibi sırasında b o r ç l u n u n ö
l m e s i ve alacaklının takibi bir ya da birkaç mirasçıya karşı (hakkında)
devam ettirmek istemesi halinde mirasçılara yeniden -takibin şekline göre-
“ödeme emri” veya “icra emri” gönderilmesi gerekli midir? Yüksek mahkeme
borçlunun “takibin kesinleşmeden” veya “kesinleştikten sonra” ölmüş olmasına
göre bir ayrım yaparak;
a)Eğer takip kesinleşmeden (borçlu mirasbırakana
-takibin şekline göre- “ödeme emri” ya da “icra emri” tebliğ olunmadan) borçlu
ölmüşse, “mirasçılara ödeme (icra) emri gönderilmesi gerekeceğini, bu durumda
mirasçıların, mirasbırakanın itiraz hakkı bulunan hususlara da itiraz
edebileceklerini”,[94]
b)Eğer takip kesinleştikten sonra borçlu
ölmüşse; çok önceki kararlarında[95] “mirasçılara -takibin şekline göre-
yeniden ‘ödeme emri’ veya ‘icra emri’ gönderilmesi gerekeceğini, mirasçıların
takibe (borca) yönelik her türlü itirazda bulunabileceklerini” -oyçokluğu ile-
belirtmişken daha sonra[96] “mirasçılara -takibin şekline göre- yeniden ‘ödeme
emri’ veya ‘icra emri’ gönderilmesi gerekeceğini, ancak mirasçıların takibe
(borca) yönelik her türlü itirazlarını değil ‘mirasbırakanın ölümünden önce
kesinleşmiş olan hususlar dışında kalan’ itirazlarını ve ‘kamu düzenine
ilişkin, süreye bağlı bulunmayan’ şikayetlerini ileri sürebileceklerini”
belirtmeye başlamış ve nihayet çok yeni tarihli son içtihatlarında ise[97]
-12.2.1981 tarih ve E:885, K:1325 sayılı kararındaki görüşü tekrar
benimseyerek- “mirasçılara -takibin şekline göre- ‘ödeme emri’ veya ‘icra emri’
gönderilemeyeceğini, sadece ‘takibin kendilerine karşı devam ettirilmek
istendiği’ hususunun mi-rasçılara tebliği ile yetinileceğini, buna rağmen mirasçılara
-önceki içtihatlarda kabul edilen uygulamaya göre- yeniden ödeme (icra) emri
gönderilmesi halinde, mirasçıların mirasbırakanın ölümünden önceki kesinleşmiş
işlemlere itiraz edemeyeceklerini, ‘mirasçı olmadıklarını’, ‘mirası reddetmiş
olduklarını’ bildirebileceklerini ya da İİK. 71 uyarınca ‘itfa, imhal,
zamanaşımı’ itirazında bulunabileceklerini” belirtmiştir…
Kanımızca, yüksek mahkemenin son tarihli
içtihatlarında dile getirdiği yeni görüşü daha isabetli, doktrine[98] ve miras
hukukundaki ‘mirasçıların, mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu’na ilişkin
Medeni Kanundaki hükümlere (MK. 641) daha uygundur.
Takip sırasında borçlunun ölümü üzerine,
takibin mirasçıları hakkında devam edebilmesi, ancak haciz ya da rehnin paraya
çevrilmesi yollarında mümkündür. Yani, mirasbırakan hakkında başlayan iflas
yolu ile takip, mirasçılar iflas yolu ile takip edilebilen (iflasa tabi)
kişilerden olsalar bile, mirasçılar hakkında "iflas yolu ile" devam
edemez. Mirasbırakana karşı başlamış olan iflas takibine , mirasçıya karşı
haciz yolu ile devam edilebilir (İİK. mad. 53/III ) ya da mirasçı hakkında
alacaklının iflas yolu ile takip talebinde bulunup, iflas ödeme emri göndermesi
gerekir.[99]
Bu konuda uygulamada önem taşıyan ve pek
çok takibin sürüncemede kalmasına yol açan şu hususa da değinmekte yarar
görüyoruz : Takip sırasında borçlunun ölmesi halinde, takibin "terekeye
karşı" ya da "mirasçılara karşı" devamını isteyen alacaklıdan
"borçlunun ölmüş olduğunu ve mirasçılarının kimler olduğunu" belirten
veraset ilamı veya nüfus kayıtlarını icra dairesine vermesi istenecek midir?
Yoksa, alacaklının "borçlunun ölmüş olduğuna" ilişkin beyanı yeterli
sayılıp, borçlu hakkındaki takibin terekeye ya da mirasçılara yöneltilmesi
için, alacaklıdan başka herhangi bir belge istenmeyecek midir?
Alacaklının, ölmüş olan borçlunun nüfus
kaydını tesbit edip, icra mahkemesinden yetki belgesi isteyip, mahkemeden
borçlunun mirasçıları hakkında veraset ilamı alması çok güçtür. Bu nedenle
kanımızca, takibin yöneltildiği borçlu mirasbırakanın mirasçıları, mirasçılık
sıfatlarını red etmedikleri sürece, alacaklı veraset ilamı almaya
zorlanmamalıdır. Hakkında takibe devam edilen mirasçı, kendisinin
"borçlunun mirasçısı olmadığını" ileri sürmedikçe, borçlu
mirasbırakan hakkında başlamış olan takibe, borçlunun ölümü üzerine,
alacaklının bildirdiği mirasçı hakkında devam edilebilmelidir. Örneğin,
hakkındaki takip kesinleştikten sonra ölmüş olan borçlunun alacaklısı,
"borçlunun öldüğünü ve takibe terekeye karşı devam etmek istediğini"
bildirip, "borçlu mirasbırakanın bankadaki parasının, tapuda adına kayıtlı
taşınmazın haczini" istemesi üzerine, alacaklının talebi doğrultusunda
işlem yapılmalı haciz uygulandıktan sonra, alacaklının isim ve adresini
bildireceği tüm mirasçılara -ya da terekeye temsilci atanmışsa, ona- 103 davet
kağıdı gönderilmeli, tebligatı alan mirasçıların "kendilerinin borçlunun
mirasçısı olmadığını" bildirmeleri halinde, takip durdurulup alacaklıdan
veraset ilamı istenmeli, mirasçıların "mirası red ettiklerini" bildirmeleri
halinde, kendilerinden "mirası red etmiş olduklarına" dair karar
istenmelidir. Mirasçıların belirttiğimiz şekilde mirasçılık sıfatlarını inkar
etmemeleri halinde ise -alacaklıdan ayrıca veraset ilamı istenmeden- takibe t e
r e k e y e k a r ş ı devam edilmelidir.
Aynı şekilde, hakkındaki takip
kesinleştikten sonra borçlunun ölmesi üzerine alacaklı, takibi ismini
bildireceği mirasçı ya da mirasçılara karşı devam ettirmek istediğini
bildirince, takibe bulunduğu (kaldığı) yerden o mirasçı hakkında devam
edilmelidir. Yargıtay, takibin mirasçı hakkında devam ettirilebilmesi için,
mirasçı ya da mirasçılara ödeme (ya da icra) emri tebliğini istediğinden,
borçlunun ölümü üzerine ertelenen takibin, isim ve adresleri bildirilen mirasçı
ya da mirasçılar hakkında devam ettirilebilmesi için ö n c e bu mirasçılara
-alacaklıdan veraset ilamı, nüfus kayıtları istenmeden- ödeme emri -ya da takip
şekline göre, icra emri- tebliğ edilmesi gerekecektir. "Ödeme emri"
-ya da "icra emri”-ni alan m i r a s ç ı, "kendisinin borçlunun
mirasçısı olmadığını" ileri sürmesi halinde, takip durdurulacak ve
alacaklıdan "takibi yönelttiği kişinin, borçlunun mirasçısı olduğunu
belirten veraset ilamı” vermesi istenecektir. İcra dairesince, alacaklının
istemi üzerine gönderilen "ödeme emri" -ya da "icra emri"-
ni alan mirasçı, "mirası red ettiğini, bu nedenle, borçlu mirasbırakanın
borcundan sorumlu tutulamayacağını" ileri sürmesi halinde, kendisinden
bunu belgeleyen kararı vermesi istenecektir.
Yargıtay da, "borçluların mirasçı
olmadıklarını iddia etmemeleri halinde, mirasçılık sıfatının ayrıca
belgelendirilmesine gerek olmadığını[100] " ve “veraset belgesinin takip
talebine eklenmemiş olmasının tek başına ‘takibin iptaline’ neden olmayacağını”
[101] belirtmiştir.
Borçlunun takip sırasında değil de,
takipten önce ölmüş olması halinde, alacaklı yine takip talebinde bulunurken,
veraset ilamı vermeden, borçlu mirasbırakanın mirasçıları hakkında takipte
bulunabilmelidir. Yüksek mahkeme[102] "borçlunun takipten önce ölmüş
olması halinde, alacaklının mirasçılar hakkında takip açarken veraset ilamı
vermek zorunda olmadığını, mirasçı olarak gösterilen kimselerin itirazı halinde
veraset ilamına gerek bulunduğunu" belirtmiştir.
Mirasın reddi hakkındaki 3 aylık süre
içinde, takibin ertelenmesini öngören hükmün mirasçılara karşı yapılacak
takipler için olduğu kadar terekeye karşı yapılacak takipler için de uygulanıp
uygulanmayacağı doktrinde duraksama ve tartışma konusu olmuştur.Gerçekten; bir
görüşe göre[103] ; Medeni Kanundaki bekleme süreleri, yalnız mirasçılar için hüküm
ifade eder. Diğer bir görüşe göre[104] ise, bu süreler geçmedikçe, terekenin de
tereke olarak takibi mümkün değildir.
Buraya kadar incelenen İİK. mad. 53 hükmü,
yalnız borçlunun ölümünden önce başlamış olan icra takipleri için
öngörülmüştür. Borçlu-mirasbırakanın ölümünden sonra, onun alacaklıları artık
terekeye (miras şirketine) karşı yeni icra takibi yapamazlar. Bu durumda,
mirasbırakanın alacaklılarının sadece mirası kabul etmiş olan mirasçıların
tümüne ya da birine veya birkaçına karşı (ihtiyari takip arkadaşlığı) yeni icra
takibi yapabilirler.
Gerçek kişilerin kişiliği (ve taraf
ehliyeti) ölümle son bulduğundan (MK. mad. 28/I), ölmüş bir borçlu hakkında
icra takibi yapılamaz,[105] yapıldığının anlaşılması halinde bu takibe, onun
terekesine (miras şirketine) ya da mirasçılarına karşı devam edilemez. Mirası
kabul etmiş olan mirasçılar hakkında yeni bir takip yapılması gerekir.
A d i o r t a k l ı k'dan alacaklı olan
kişiler de, doğrudan doğruya ortaklardan birini, birkaçını ya da tümünü takip edebilirler.[106]
Gerçek kişilerin taraf ehliyeti doğumla
başlayıp ölümle sona erdiğinden (MK. mad. 28/I), takip tarihinde ölü olan biri
hakkında icra takibi yapılamaz. Takip tarihinde borçlunun ölü olduğu
anlaşılırsa o takibin -icra mahkemesince- iptali gerekir. Yoksa, borçlunun
mirasçılarına ödeme ya da icra emri göndermek sureti ile takibe devam
edilemez[107].
Taraf olma ehliyeti, kamu düzeninden
olduğu için, icra dairesince doğrudan doğruya gözönünüde tutulması gerekir. Bu
husus ayrıca süresiz şikayet konusu olur.[108]
B- Takip ehliyeti: "Medeni haklardan
yararlanma ehliyeti"ne (hak ehliyetine) sahip olan yani "taraf olma
ehliyeti" bulunan kişilerin tümü "takip ehliyeti"ne (icra
takibinde borçlu olarak yer alabilme ehliyetine) sahip değildir.
Bir kişinin, borçlu olarak icra takibinde
yer alabilmesi için -medeni usul hukukundaki dava ehliyeti gibi- takip
ehliyetine sahip olması gerekir. Takip ehliyeti, medeni hakları kullanma
ehliyetine (eylem ehliyetine) göre saptanır. Medeni hakları kullanma ehliyetine
sahip herkes (MK. mad. 9-16) takip ehliyetine de sahiptir.
Borçlu olarak, takip ehliyetine sahip olup
olmamalarına göre, g e r ç e k k i ş i l e r i -alacaklılarda olduğu gibi- dört
gurupta toplamak mümkündür:
a-Tam ehliyetliler: Ergin ve sezgin olup
kısıtlı bulunmayan kişiler, tam takip ehliyetine sahiptirler.
b-Tam ehliyetsizler: Sezgin olmayan
kişiler, takip ehliyetine sahip değildirler. İcra takiplerinde bu kişileri
yasal temsilcileri -ya da onun atayacağı vekil- temsil eder. Vesayet altındaki
kimseyi temsilen vasisi aleyhine takip yapılabilmesi için, vasiye sulh hukuk
mahkemesince husumet izni verilmiş olması gerekir.
c- Sınırlı ehliyetsizler: Sezgin küçükler
ve kısıtlılardır. Bu kişiler, sınırlı takip ehliyetine sahiptirler. Kural
olarak, icra takibinde borçlu sıfatı
ile yer alamazlar. Bunları icra takiplerinde yasal temsilcileri -veli (MK. mad. 314); vasi ve kayyumları (MK. mad. 426)- temsil eder.
ile yer alamazlar. Bunları icra takiplerinde yasal temsilcileri -veli (MK. mad. 314); vasi ve kayyumları (MK. mad. 426)- temsil eder.
Bu kişilerin bir meslek ya da sanatla
uğraşmasına izin verilen durumlarda (MK. mad. 453, 343, 359) ve tasarruf hakkı
kendisine bırakılan mal ve alacaklara (MK. mad. 359) ilişkin olarak yapılan
takiplerde, kendileri borçlu olarak yer alabilirler.
d-Sınırlı ehliyetliler: Bu gurupta “evli
kişiler”[109] ve” Kat Mülkiyeti Kanununa göre yönetici” konumunda olan kişiler
ile "kendisine yasal danışman atanan” kimseler yer alır.
“Yönetici”lerin, Kat Mülkiyeti Kanununa
(mad.357/i) göre takip ehliyetleri sınırlı olduğundan, kat maliklerini temsilen
yönetici aleyhine takip ya-pılamaz.[110]
“Kendisine yasal danışman atanan kişiler”
ise tek başına icra takibinde borçlu olarak yer alamazlar. Bu kişiler hakkında
yapılacak takiplerin, yasal danışman atanan kimse ile birlikte, yasal danışmana
da yöneltilmesi gerekir. Takip talebinde borçlu olarak, kendisine danışman
atanan kimsenin ve borçlunun yasal temsilcisi olarak da danışman atanan
kimsenin gösterilmesi gerekir.
Buraya kadarki açıklamalardan şu sonuca
varmak ve takip hukukunda, takip ehliyeti bakımından borçluları:
1-Tam takip ehliyetine sahip olanlar:
Medeni hukuk bakımından tam ehliyetliler ile sınırlı ehliyetliler arasında yer
alan evli kadınlar,
2-Takip ehliyeti olmayanlar: Medeni hukuk
bakımından tam ehliyetsizler,
3-Sınırlı takip ehliyetine sahip olanlar:
Medeni hukuk bakımından sınırlı ehliyetsizler ile sınırlı ehliyetliler arasında
sayılan kendisine yasal danışman atanan kişiler, olmak üzere gruplandırmak
mümkündür.
Gerek özel hukuk tüzel kişileri ve gerekse
kamu tüzel kişilerinin [111] "medeni hakları kullanma ehliyeti"
(eylem ehliyeti) bulunduğundan, bunlar icra takibinde borçlu olarak yer
alabilirler yani takip ehliyetine sahiptirler.
Bir kişinin icra takibinde borçlu olarak
yer alabilmesi için, onun gerçekten takip konusu alacağın borçlusu olması yani
borçlu sıfatını taşıması gerekir. Eğer borçlunun takip tarihinde borçlu sıfatı
yoksa yapılan takip geçersiz olur. Örneğin; mirası red etmiş olan mirasçıya
karşı, mirasbırakanın borcundan dolayı icra takibinde bulunulamaz.[112] Çünkü
bu kişi, mirasçı ve dolayısı ile borçlu sıfatını taşımamaktadır.
Borçlunun, "takipte sıfatının
bulunmadığına" dair beyanını şikayet yolu ile değil itiraz yolu ile ileri
sürmesi gerekir.[113]
Kimi durumlarda, birden fazla borçluya
karşı aynı takip talebi ile icra takibine başlanabilir. Bu durumlara takip
hukukunda, borçlular arasında takip arkadaşlığı[114] denilmektedir.
Bu durum iki şekilde gerçekleşir:
a- Zorunlu takip arkadaşlığı: Miras
ortaklığı (tereke) alacağından dolayı, tüm mirasçılara karşı takip yapılması
halinde (İİK. mad. 58/2/II) borçlu mirasçılar zorunlu takip arkadaşıdırlar.
b- İsteme bağlı (ihtiyari) takip
arkadaşlığı: Alacaklı, ortak borçluların herbirine karşı ayrı ayrı takip
yapabileceği gibi, hepsini ya da içlerinden birkaçını birlikte de takip
edebilir. Örneğin; bir bononun son hamili, keşideci ile birlikte kendisinden
önce gelen cirantaları birlikte yani bir tek takip dosyası açarak takip
edebilir. Bu durumda, takip edilen borçlular arasında isteme bağlı takip
arkadaşlığı doğmuş olur.
X-3- Alacak : Takip talebinde alacağın ve
istenen teminatın "Türk parası ile tutarı" ve faizli alacaklarda da
"faiz miktarı (oranı) ve işlemeye başladığı gün" açıkça
belirtilmelidir.
Takip talebinde belirtilen "alacak
miktarı" daha sonra azaltılabilir fakat arttırılamaz.
A-a) Alacaklı, takip talebinde istediği
(takip konusu yaptığı) alacağın para alacağı mı yoksa teminat alacağı[115] mı
olduğunu açıkça belirtmek zorundadır. İstenen para alacağı ya da teminat
alacağının T ü r k p a r a s ı i l e t u t a r ı'nın gösterilmesi gerekir. Türk
Parası; "Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre Türkiye'de tedavülde bulunan
ya da tedavülden kaldırılmış olsa bile değiştirme süresi geçmemiş olan
paralar" (1576 s. Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kanuna
Dayanılarak Bakanlar Kurulunca Kabul Edilen 30 sayılı Hükümet Kararnamesi,
mad.2/f) "RG. 7.7.1984 T. sayı: 18451" olduğuna ve para birimi de
Türk Lirası olduğuna göre, takip konusu alacağın Türk Lirası olarak takip
talebinde belirtilmesi gerekir.
b)Alacağın aslının yabancı para olması
halinde, örneğin; takip konusu bonoda "meblağ" olarak 1000 dolar gösterilmişse,
takip talebinde, takip konusu yabancı para alacağının Türk parası olarak
karşılığının gösterilmesi gerekir. İcra müdürü, "alacağın aslının Türk
parası olmayıp yabancı para olduğu" gerekçesi ile takip talebini
reddedemez.
"Memleket parası ile tediye"
kenar başlığını taşıyan Borçlar Kanununun 83. maddesi 23.11.1990 tarihinde 3678
sayılı kanun ile değiştirilmeden, daha doğrusu maddeye yeni bir fıkra
eklenmeden önce, davacı alacaklıların Türk mahkemelerinden "alacaklarının
yabancı para olarak tahsiline karar verilmesini" isteyebilip
isteyemeyecekleri (ve mahkemelerin bu doğrultuda karar verebilip
veremeyecekleri) hukukumuzda çetin tartışmalara neden olmuştu.[116]
Mukayeseli hukukta, yabancı para borcunun
“hangi tarihteki kura göre hesap edilerek, ülke parası ile ödenebileceği”
konusunda başlıca iki sistem vardır.[117]
-İsviçre ve İtalyan hukukunun benimsediği
birinci sistemde hesaplama "vade günündeki" kura göre yapılır.
Buradaki "vade günü" sözcükleri ile "muacceliyet günü"
(hukuki ödeme günü) kastedilmiştir.
BK. mad. 83/II nin benimsediği sistem de
bu sistemdir.
- Alman, Avusturya ve kısmen Belçika
hukukunun benimsediği ikinci sistemde hesaplama, "fiili ödeme
günündeki" kura göre yapılır.
Yabancı para borçlusuna borcunu, vade
günündeki rayiç üzerinden Türk parası ile ödeme hakkını veren BK. mad.
83/II'nin öngördüğü bu çözüm şeklinin, yabancı para borçlularını aşırı derecede
koruduğu ve zaman içerisinde Türk parasının yabancı para borcu karşısında
devamlı değer kaybetmesi nedeni ile, "borçluları borçlarını vadelerinde
ödememeye teşvik ettiği" ileri sürülerek, bu sistemin sakıncalarını
gidermek ya da azaltmak için doktrinde iki ayrı çözüm önerilmiştir:
a- Alacaklıya munzam zarar davası açma
hakkı (BK. mad. 105) tanınması [118]
b-Yabancı para alacağının Türk
mahkemelerinde -aynen- dava edilmesi
Bu suretle, vade günündeki yabancı paraya
eşdeğerde Türk parasının temerrüt tarihinden itibaren, faizinin fiili ödeme
gününde yabancı para alacaklılarının eline geçmesi sağlanmak istenmiştir.[119]
Doktrinin önerdiği bu her iki çözüm şekli
-maalesef- uygulamada gerçekleşmemiştir. Bunun başlıca nedeni, Yargıtay'ın
-uzun yıllar- bu önerilere sıcak bakmamasıdır. Gerçekten, yüksek mahkeme bir
taraftan alacaklıya, "asıl dava ile birlikte ve asıl davada talep edilmemiş
olsa bile sonradan açılacak dava ile, kur farkından doğan zararının gecikme
faizi ile karşılanmayan kısmını, munzam zarar olarak BK. 105'e göre dava etme
hakkını" tanımamış[120], diğer taraftan mahkemelerde "yabancı para
alacağının tahsili için dava açılamayacağını" [121] ısrarla
vurgulamıştır...
Yüksek mahkeme, bu sert tutumunu çok
sonraları terk ederek "kur farkından dolayı uğranılan zarar için borçluya
karşı BK. 105’e göre dava açılabileceğini"[122] ve mahkemelerin “yabancı
para alacağı olarak tahsil kararı verebileceklerini”[123] kabul etmeye
başlamıştır...
"Yabancı para borcunun vadesinde
ödenmemesi halinde alacaklı, bu borcun vade veya fiili ödeme günündeki rayice
göre Türk parası ile ödenmesini isteyebilir. " şeklindeki BK. mad.
83/III'de yer alan yeni düzenleme, alacaklıya "vade günündeki" kur
(yani; "hukuki ödeme günü") ile "fiili ödeme günündeki" kur
arasında serbestçe seçme hakkı vermektedir. Doktrinde[124], bu yeni kuralın
"ne borçlusuna, ne parasına ne de yargıcına güvenmeyen toplumun
kuralı" olduğu ifade edilmiştir.
Bu yeni düzenlemeden sonra, artık
"kur farkına dayanan tazminat talepleri"ne çok ender
rastlanılabilecektir.[125]
3678 sayılı kanun ile Borçlar Kanununun
83. maddesine eklenen üçüncü fıkra ile, yabancı para (döviz) borcunu ödemede temerrüde
düşmüş olan borçlu BK. 83/II uyarınca sahip olduğu bu seçim hakkını
kaybetmekte, bu yetki alacaklıya geçmektedir.[126]
Gerçekten; yabancı para alacağının
vadesinde ödenmemesi üzerine alacaklı bu alacağını ya "vade günündeki
rayice göre" veya "fiili ödeme günündeki rayice göre" Türk
parası olarak ödenmesini isteyebilecektir.
BK. mad. 83/III’de geçen "fiili ödeme
günü"nden maksat, "borçlunun borcunu fiilen ödediği tarih"tir.
Bu da çok kez, icra takibinden sonra, "icra müdürlüğünün, borçludan parayı
fiilen tahsil ettiği tarih" olacaktır.[127] Yoksa, "takip talebinde
bulunulan tarih" fiili ödeme günü sayılmaz.
Elindeki ilamda ya da senette, alacağı
"yabancı para" (döviz) olarak ifade edilmiş olan alacaklı, bu
alacağını nasıl icraya koyabilecektir?
Bilindiği gibi; İİK. mad.58/III uyarınca
alacağın (ve istenen teminatın) “Türk parası ile tutarı”nın t a k i p t a 1 e b
i'nde gösterilmesi zorunludur. Bu hükmün “devletin hükümranlık hakları”[128] ve
“kamu düzeni”[129] ile ilgili ve "emredici"[130] olduğu konusunda
gerek Yargıtay içtihatlarında ve gerekse doktrinde[131] hiçbir duraksama
yoktur.
4949 sayılı kanunla, İİK.nun 58.
maddesinin ikinci fıkrasının 3 numaralı bendinde değişiklik yapılmadan önce
doktrinde[132] “emredici bir hüküm olan İİK. mad.58/3'ün, BK. mad. 83/III ile
yürürlükten kaldırılmadığı, alacaklının İİK .mad. 58/3'ü görmezlikten gelerek,
takip konusu yabancı para alacağının fiili ödeme zamanındaki kura göre
karşılığının kendisine ödenmesini isteyemeyeceği, takip talebinde yapılmış olan
çevirinin, tüm takip boyunca devam edeceği (aynı kalacağı), İİK. mad. 58
hükmüne rağmen, yorum yapmak yerine bu maddelerin maddi hukuka uygun olarak
değiştirilmesi gerekeceği…” belirtilmiş olmasına rağmen, yüksek mahkeme öteden
beri, İİK. mad. 58/3’e rağmen BK. mad. 83/III hükmüne üstünlük tanıyarak bu
hükmü öncelikle uygulamıştı. Gerçekten; Yargıtay 12. HD. önce, “yabancı para
ala-cağının kapsamını belirleyen BK. mad. 83/III hükmünün bir maddi hukuk
kuralı olmasına rağmen, takip hukukunda da aynen uygulanacağını” benimseyerek,
alacaklının takip talebinde (ve buna uygun olarak düzenlenecek ödeme emrinde ve
icra emrinde) alacağın "yabancı para alacağı -yani; Mark, Dolar, Liret
vb.- olarak gösterileceğini kabul etmekteydi.[133]
Ancak, daha sonra "takip talebinde,
takip konusu alacağın mutlaka Türk parası olarak belirtilmesi
zorunluluğunu" öngören İİK. mad.58/3 (ve buna yollama yapan İİK. mad.
167/II) hükmü nedeniyle, yüksek mahkeme "yabancı paranın aynen tahsilinin
istenmeyeceğini (takip konusu yapılamayacağını)" belirtmeye
başlamıştır.[134] Böylece, alacaklının elindeki ilam ya da senette
"yabancı para alacağı" olarak ifade edilmiş alacağını aynen -yani;
Euro, Dolar, Liret olarak- borçludan isteyemeyeceği, bunu Türk parasına
çevirerek takip konusu yapabileceği -İİK. mad. 58/III, 167/II ; BK. 83
uyarınca- kesinlik kazanmıştır.Gerçekten; yüksek mahkeme, artık süreklilik
kazanmış içtihatlarında; "yabancı para alacağının Türk parası ile
tutarının (karşılığının) takip talebinde gösterilmesi zorunluluğu"nu
öngören İİK. mad. 58/3 hükmüyle ilgili olarak;
-“ ‘Sadece takip talebi’nde veya hem
‘takip talebi’nde ve hem de ‘ödeme (icra) emri’nde, takip konusu yabancı para
alacağının Türk parası ile tutarının (karşılığının) -‘harca esas değer’ olarak-
gösterilmemiş olması halinde, icra mahkemesince doğrudan doğruya
(kendiliğinden) veya (süresiz) şikayet yoluyla yapılacak başvuru üzerine
‘takibin iptaline’ karar verilmesi gerekeceğini, İİK. 58/II-3 hükmünün devletin
hükümranlık hakları ve kamu düzeniyle ilgili bir hüküm olduğunu”[135]
-“Yabancı para alacağına dayalı takiplerde
alacaklının ‘tahsil (fiili ödeme) tarihindeki kur üzerinden yabancı paranın
Türk parası karşılığını’ isteyebileceğini”[136]
-“Yabancı para alacağına dayalı
takiplerde, yabancı para üzerinden değil, yabancı paranın takip tarihindeki
Türk parası karşılığı üzerinden hüküm kurulması gerekeceğini”[137]
-“Takip talebinde, takip konusu yabancı
para alacağının Türk parası karşılığının -‘harca esas değer’ olarak-
gösterilmiş olmasına rağmen, ‘icra emri’nde bu zorunluluğa uyulmamış olmasının,
‘icra emrinin iptaline’ neden olacağını”[138]
-“İlamda hükmedilen yabancı para
alacağının da -İİK. 58/II-3 uyarınca- Türk parası karşılığının hem takip
talebinde ve hem de icra emrinde gösterilmesi gerekeceğini, eğer takip
talebinde bu husus yerine getirilmemişse ‘takibin iptaline’ (eğer sadece icra
emrinde bu husus yerine getirilmemişse ‘icra emrinin iptaline’), icra
mahkemesince (süresiz) şikayet üzerine veya doğrudan doğruya karar
verileceğini”[139]
-“Takip konusu yabancı para alacağının
Türk parası karşılığının ‘takip talebi’nde (ve ‘ödeme emri’nde) ‘harca esas
değer’ olarak gösterilmiş olması halinde, İİK. 58/II-3 ve 60/I maddesi
gereğinin yerine getirilmiş sayılacağını”[140]
-“Takip yapan alacaklının harçtan muaf
olması halinde de, ‘takip talebi’nde İİK. 58/II-3 uyarınca yabancı para
alacağının harca esas Türk parası karşılığını göstermek zorunda olduğunu”[141]
-“Takip talebinde ve / veya ödeme (icra)
emrinde İİK. 58 hükmüne aykırı olarak, takip konusu yabancı para alacağının
Türk parası ile tutarının gösterilmemiş olmasının kamu düzenine aykırılık
teşkil edeceğini, bu hususun icra mahkemesince doğrudan doğruya
gözetilebileceği gibi süresiz şikayet yolu ile de borçlu tarafından icra
mahkemesine bildirilerek yapılan takibin (ve/veya ödeme ‘icra’ emrinin)
iptaline neden olacağını, İİK. 58/II-3 ve 60/I hükümlerinin emredici hüküm
olduğunu”[142]
-“Takip konusu yabancı para alacağının,
takip tarihindeki Türk parası karşılığının ‘takip talebi’nde gösterilmiş
olmasına rağmen, ‘ödeme emri’ nde gösterilmemiş olmasının -‘takibin iptaline’
değil- ‘ödeme emrinin iptaline’ neden olacağını”[143]
-“Takip konusu yabancı para türünden olan
kira alacağının takip tarihindeki Türk parası karşılığının takip talebinde
gösterilmiş olmasına rağmen (ihtarlı) ödeme emrinde belirtilmemiş olması
halinde, ödeme emrinin sonuç doğurmayacağını, icra mahkemesince kendiliğinden,
bu nedenle ‘alacaklının tahliye isteminin reddine’ karar verilmesi
gerekeceğini”[144]
-“Yabancı para alacağına dayalı
takiplerde, takip talebi ve ödeme emrinde, İİK. 58/II-3 gereğince, yabancı para
alacağının Türk parası karşılığının gösterilmemiş olması ve borçlunun ödeme
emrine itiraz ederek takibi durdurmuş olması halinde, icra mahkemesince
‘alacaklının itirazın kaldırılması talebinin reddine’ karar verilirken, ayrıca
alacaklı aleyhine inkar tazminatına hükmedilemeyeceğini”[145]
-“İcra mahkemesince inkar tazminatına,
takip konusu yabancı para alacağının takip tarihindeki Türk parası karşılığı
üzerinden hükmedilebileceğini, İİK. 58/I-3’e aykırı olarak yabancı paraya
hükmedilemeyeceğini”[146]
-“Yabancı para alacağına dayalı
takiplerde, alacaklının İİK. 58’e uygun şekilde, yabancı para alacağının takip
tarihindeki tutarını (karşılığını) hem takip talebinde ve hem de ödeme emrinde
belirterek takip yapmış olması ve borçlunun ödeme emrine itiraz ederek talebi
durdurmuş olması halinde, alacaklının başvurusu üzerine icra mahkemesince
‘itirazın kaldırılmasına’ ve ‘Türk parası üzerinden inkar tazminatına’ karar
verilmesi gerekeceğini, yabancı para üzerinden inkar tazminatına
hükmedilemeyeceğini”[147]
-“Yabancı para alacağına dayalı
takiplerde, icra mahkemesince borçlu aleyhine icra inkar tazminatına ‘yabancı
para alacağının takip tarihindeki rayicine göre Türk lirası karşılığı
üzerinden’ hükmedilebileceğini (tahsil tarihindeki kura göre inkar tazminatına
hükmedilemeyeceğini)”[148]
-“İİK. mad. 58/3 hükmü gözönünde tutularak
icra mahkemesince, icra inkar tazminatına, takip konusu yabancı para alacağının
takip tarihindeki rayicine göre Türk parası olarak hükmedilmesi
gerekeceğini”[149]
-“Alacaklının İİK. mad. 58/II-3’e uygun
şekilde takip yapmış olmasına rağmen, icra mahkemesince Türk parası yerine
yabancı para alacağı üzerinden hüküm kurulamayacağını”[150]
-“Takip konusu yabancı para alacağının
Türk parası ile tutarının takip talebi ve ödeme emrinde veya bunlardan sadece
birisinde gösterilmemiş olması ve borçlunun icra dairesine itiraz ederek takibi
durdurması halinde, icra mahkemesince ‘borçlunun itirazının kaldırılmasına’
değil, ‘alacaklının itirazın kaldırılması talebinin reddine’ karar verilmesi
gerekeceğini”[151]
-“Takip talebinde ve ödeme emrinde takip
konusu yabancı para alacağının Türk parası karşılığını İİK. 58/II-3’e uygun
biçimde belirtmiş olan alacaklının, daha sonra alacağının ‘aynen döviz olarak
ödenmesini’ istemesinin hukuki sonuç doğurmayacağını”[152]
-“Yabancı para alacaklarının tahsiline
ilişkin takiplerde; alacaklının takip konusu yabancı para alacağını dilerse
‘takip günündeki rayice göre’ dilerse ‘fiili ödeme günündeki rayice göre’ Türk
parası karşılığının tahsilini -takip talebinde- isteyebileceğini (bu konuda
tercih hakkına sahip olduğunu)”[153]
-“İİK. 58/II-3 hükmü kamu düzeni ile
ilgili emredici bir hüküm olduğundan, takibin -takip talebi ve ödeme emrinde
takip konusu yabancı para alacağının Türk parası karşılığı gösterilmeden-
‘yabancı para’ olarak kesinleşmesi halinde infaz kabiliyeti olmayacağını ve
icra mahkemesince doğrudan doğruya (veya ‘süresiz şikayet’ yoluyla yapılacak
başvuru üzerine) ‘takibin iptaline’ karar verilmesi gerekeceğini”[154]
-“İİK. 58/I-3 hükmü kamu düzeniyle ilgili
olduğundan, takip dayanağı ilamda ‘yabancı para alacağının -Türk parasına
çevrilmeden- davalıdan tahsiline’ karar verilmiş olsa dahi, takip konusu
yabancı para alacağının takip tarihindeki Türk parası karşılığının takip
talebinde gösterilmesi gerekeceğini”[155]
-“Vade tarihi taşımayan yabancı para
alacağı içeren bonoya dayalı takiplerde borçlu ibraz (takip) tarihinde
temerrüde düşmüş sayılacağından, alacaklının ‘takip tarihindeki kur’ üzerinden
talepte bulunabileceğini”[156]
-“Alacaklının takip talebinde ‘takip
konusu yabancı para alacağının, fiili ödeme günündeki efektif satış bedelinin
tahsilini’ talep edebileceğini”[157]
-“Alacaklının takip talebinde, alacağının
yabancı para ‘dolar, euro gibi’ olarak aynen tahsilini istemeyeceğini”[158]
-“Alacaklının, takip talebinde, ödeme
tarihindeki kur farkından doğan talep hakkını saklı tutarak, takip tarihindeki
kur üzerinden takipte bulunabileceğini”[159]
-“Tarafların ‘T.C. Merkez Bankası dışında,
başka bir bankanın döviz satış kuru üzerinden senet bedelinin Türk parası
olarak ödeneceğini’ kararlaştırmalarının geçerli olacağını”[160]
-“Yabancı para alacağına ilişkin davalarda
(ve takiplerde), yabancı paranın ‘dava (ve takip) tarihi’ndeki Türk parası
karşılığı üzerinden ‘ilam harcının ve avukatlık ücretinin’ hesaplanması
gerekeceğini”[161]
-“Alacaklının, takip konusu yabancı para
alacağının fiili ödeme tarihindeki Türk parası karşılığını talep ettiği
durumlarda, takip tarihindeki kur üzerinden harç yatırması gerekeceğini”[162]
b e l i r t m i ş t i r …
17.7.2003 tarihinde, 4949 sayılı kanun
ile, İİK.nun 58/II-3 bendi “yabancı para alacaklarının takip talebinde nasıl
istenebileceği yönündeki tereddüt, u y g u l a m a d a k i k a r a r l a r da
esas alınarak giderilmiştir. Yapılan yeni düzenlemede, alacaklının yabancı para
alacağının Türk parası karşılığını takip talebinde göstermesi yanında, bu
alacağının hangi tarihteki kur üzerinden tahsilini istiyorsa, bunu da açıkça
göstermesi ve yine yabancı para ile ilgili faiz alacağına ilişkin talebini
belirtmesi esası getirilmiştir” şeklindeki g e r e k ç e ile “3-…alacak veya
teminat yabancı para ise, alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği
ve faizi” şeklinde değiştirilmiştir.[163]
Alacaklı, takip talebinde yabancı para
alacağını, hangi tarihteki yani; "vade tarihindeki" mi, yoksa
"takip tarihindeki" kura göre mi Türk parasına çevirip gerekli harcı
yatırarak takipte bulunacaktır? Bu sorun özellikle alacaklının “fiili ödeme
günündeki” rayice göre alacağının Türk parası ile ödenmesini istemesi (tercih
etmesi) halinde ortaya çıkar. Çünkü, alacaklı tercihini "vade tarihindeki
kur" olarak belirtirse, artık "takip tarihindeki kur"un bir
önemi kalmaz...
Uygulamada, alacaklılar dövizin sürekli
değer kazandığı dönemlerde, kendileri için daha yararlı olacağından, genellikle
"fiili ödeme günündeki kur" u tercih edeceklerinden, alacaklının bu
durumda "hangi kura göre" alacağını Türk parasına çevireceğini
belirlemek önem taşır. Kanımızca, alacaklı "fiili ödeme günündeki rayice
göre" ödeme yapılmasını istemişse, takip konusu yabancı para alacağının
takip tarihindeki rayice göre Türk parası karşılığını takip talebinde
açıklayıp, bu miktar üzerinden harç yatırması gerekir.[164] Çünkü "takip
tarihi" , "vade tarihi”ne nazaran, son hesabın yapılacağı "fiili
ödeme günü" ne daha yakın bir tarihtir. Burada, uygulamadaki önemi
nedeniyle şu hususu da belirtelim ki; BK. mad. 83/III'de alacaklıya sadece
"vade tarihi" ile "fiili ödeme günü"ndeki kur arasında bir
seçim hakkı tanındığı ve doktrinde[165] de "alacaklının bu tarihler
arasındaki bir tarihi seçemeyeceği" -yani; alacaklının bu iki tarih
arasındaki kendisi için daha elverişli olabilecek başka bir günü seçme
hakkından yoksun olduğu- belirtilmesine rağmen, Yargıtay 12. HD.[166] "alacaklının
takip tarihindeki kur üzerinden kendisine Türk parası olarak ödeme yapılmasını
isteyebileceğini" kabul etmektedir.
Alacaklı, yabancı para alacağını -ister
"vade tarihindeki" ister "takip tarihindeki" kura göre-
Türk parasına çevirerek "takip talebi"nde bulunur-ken, hangi kuru
-yani; yabancı paranın (dövizin) alış fiyatını mı yoksa satış fiyatını mı- esas
alacaktır? Burada amaç, alacaklıyı, "kendisine ödenecek Türk parası
karşılığında borçlanılan yabancı parayı aynen temin edebilecek duruma
getirmek" olduğundan, yabancı paranın satış fiyatına (kuruna) göre çevirme
işlemi yapılması isabetli olur.[167] [168]
Ayrıca belirtelim ki; burada esas alınacak
"yabancı para satış fiyatı" o gün için TC. Merkez Bankasının
saptadığı resmi satış fiyatı (kuru) olmalı-dır.[169] Uygulamada ancak bu yolla
bir birlik (tekdüzelik) sağlanabilir. Çünkü; serbest piyasada ve bankalarla
döviz satış (alış) bürolarının, döviz satış fiyatları, döviz alış fiyatları
gibi günün her saatinde değişebildiği için, takip hukuku bakımından -icra
takiplerindeki "alacak miktarı"na itiraz üzerine doğacak
uyuşmazlıkları önlemek için- böyle bir yol izlenmesi yararlı ve zorunludur.
"Yabancı paranın (dövizin) satış
fiyatını (kurunu), TC. Merkez Bankası bültenlerine göre" belirlerken,
kanımızca, alacaklının elde edeceği ya-bancı parayı kullanım amacına -yani bu
yabancı parayı, yabancı bir ülkeye transfer edip etmeyeceğine göre-, TC. Merkez
Bankasının ilan ettiği "döviz satış" ya da "efektif satış"
fiyatının esas alınması gerekir.
Örneğin, alacaklı elde edeceği yabancı
parayı Türkiye'de kullanacaksa, o zaman "efektif satış fiyatı"nın,
eğer alacaklı bu parayı, yabancı bir ülkedeki hesabına transfer edecekse o
zaman "döviz satış fiyatı"nın esas alınması gerekir... Sayın Pekcanıtez[170]
"çeviride TC. Merkez Bankasının efektif satış kurunun esas alınması",
sayın Baygın[171] ise; "eğer, nakit dışı ödeme sözkonusu ise ‘döviz satış
kuru’nun, nakden ödeme yapılmak gerekiyorsa, ‘efektif satış kuru’nun esas
alınması gerektiği" görüşündedir. Yüksek mahkeme[172] de
"alacaklının, 'fiili ödeme günündeki efektif satış bedeli üzerinden,
alacağın tahsilini talep edebileceği' yönündeki icra müdürlüğü işleminin
yerinde olduğunu" belirtmiştir.
Alacaklı eğer, -BK. mad. 83/III'ün
kendisine tanıdığı seçim hakkı uyarınca- "yabancı para alacağının fiili
ödeme günündeki rayice göre" Türk parası karşılığının ödenmesini
istiyorsa, takip talebinde "alacak miktarı"nı vade tarihi veya takip
tarihine göre Türk parasına çevirip belirttikten sonra -"not"
şeklinde- bu isteğini açıkça belirtmelidir.[173] Böylece, icra müdürünü,
borçludan takip konusu borcu -eğer borç taksitler halinde ödeniyorsa,
taksitleri- tahsil ederken borç miktarını, borcun -veya taksitlerin- fiilen
ödendiği tarihe göre o tarihlerdeki satış fiyatı (kuru) üzerinden yeniden
hesaplaması gerektiği konusunda uyarmış olur. Yargıtay 12. HD.[174], bu gibi
durumlarda, takip konusu yabancı para alacağının t a k i p t a r i h i n d e k
i Türk parası ile tutarının (karşılığının) "harca esas kıymet"
olarak, alacaklı tarafından "takip talebi"nde ve “ödeme (icra)
emri”nde gösterilmiş olmasını yeterli görmektedir.
Borçlu, eğer "takip talebinde"
-vade veya takip tarihindeki kura göre- belirtilmiş olan ve Türk parası ile
ifade edilen borcu, takip giderleri ile birlikte takip başladıktan bir süre
sonra öder, alacaklı da, "takip talebi”nde açıkça "fiili ödeme
günündeki rayice göre" ödeme yapılmasını istemişse, aradaki kur farkından
doğan alacak için, kanımızca, önce borçluya -uygulamadaki ismiyle- ‘bakiye borç
bildirisi (muhtırası)’ gönderilmesi ve borçlunun bu borcu yatırmaması halinde,
bu borç için haciz, muhafaza altına alma, satış gibi takip işlemlerine devam
edilmesi gerekir.[175] Yoksa, alacaklının, takibin uzaması (borçlunun takip
talebinde bildirilen borcunu geç ödemesi) nedeniyle, kur farkından doğacak
alacak için ayrı bir takip yapması gerekir. Böyle bir hatalı uygulama, hem
takip ekonomisine ve hem yasa koyucunun yabancı para alacaklısını koruma
amacına aykırı düşer.
c)Alacaklı, yabancı para alacağı için faiz
ödenmesini isterse, bunu takip talebinde nasıl belirtmelidir?
"Sözleşmede daha yüksek akti veya
gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde yabancı para borcunun faizinde
Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına
ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır. " şeklindeki -3095 sayılı Kanuni
Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 4a maddesinde yer alan- hüküm
uyarınca;
ÖAlacaklı eğer, t a k i p t a l e b i n d
e açıkça "takip konusu yabancı para alacağının fiili ödeme tarihindeki
Türk parası karşılığının borçludan alınmasını" istemişse; senetli
takiplerde "vade tarihinden" (senette vade yoksa; "takip
tarihinden"); ilamlı takiplerde "ilam tarihinden" iti-baren
"fiili ödeme tarihine kadar" takip konusu yabancı para alacağının
aslına -3095 s. K. mad. 4a uyarınca- yabancı para faizi isteyebilir. Örneğin;
devlet bankalarından olan Ziraat Bankası, diğer Devlet Bankaları -vade
tarihinde- bir yıl vadeli dolar hesabına yılda %8 faiz verirken, %10 faiz
veriyorsa, alacaklı, bu bankanın faiz oranını benimseyip, 1.6.2004 vadeli
10.000 dolar meblağlı senedini, 1.12.2004 tarihinde icraya koyuyorsa takip
talebinde alacak miktarı olarak; 10.000 dolar (ana para) + 500 dolar (işlemiş
altı aylık %10'dan faiz) = 10.500 doları gösterip, "bu alacağının takip tarihinden,
fiili ödeme tarihine kadar -ana para için- işleyecek yabancı para faizi ile
birlikte (kademeli olarak ) tahsilini" talep ettiğini açıkça
belirtmelidir. "Harca esas miktar olarak da 10.500 doların takip
tarihindeki karşılığını Türk parası olarak bildirmelidir...
Alacaklı bu şekilde takip talebinde
bulunduktan sonra; borçlu örneğin dokuz ay sonra borcunu ödemek için icra
müdürlüğüne gelir ya da borçlunun haczedilen malları dokuz ay sonra satılır ve
satışı kesinleşirse, icra müdürünün dosya borcunu (alacaklıya ödenecek alacak
miktarını); "10.000 dolar (ana para) + 500 dolar (vade tarihinden takip
tarihine kadar işlemiş altı aylık %10 faiz) + 750 dolar (takip tarihinde fiili
ödeme tarihine kadar işlemiş -9 aylık- yıllık %10'dan faiz) = 11.250 doların, fiili
ödeme günündeki TC. Merkez Bankası efektif (veya döviz) satış kuru karşılığı
TL." olarak hesaplaması gerekir.
ÖBuna karşın, alacaklı eğer t a k i p t a
l e b i n d e açıkça “takip konusu yabancı para alacağını, takip tarihinde Türk
parasına çevirdikten sonra, bu miktarın takip süresince (borç ödeninceye kadar)
işleyecek avans faizi ile birlikte borçludan alınmasını" istemişse, takip
dayanağı yabancı para alacağına, "vade (ilam) tarihi"nden,
"takip tarihi"ne kadar -3095 s. K. mad. 4a uyarınca- yabancı para faizi
hesaplanıp, bunun takip talebinde gösterilmesi ve "takip tarihi"nden,
borç ödeninceye kadar da -takip süresince- takip talebinde Türk parasına
çevrilmiş olan "ana para"ya (asıl alacağa) avans faizi hesaplanması
gerekir...
Yargıtay 12. HD., takip konusu yapılan
yabancı para alacaklarında, n e o r a n d a f a i z i s t e n e b i l e c e ğ i
konusunda;
-“Takip konusu ilamda, yabancı para
alacağına hükmedilirken ve ayrıca yabancı para faizinin de tahsiline karar
verilmişse, alacaklının hem takip ve hem de tahsil tarihine kadar yabancı para
faizi isteyebileceğini”[176]
-“Yabancı para alacağına dayalı takiplerde
alacaklının ‘tahsil (fiili ödeme) tarihindeki kur üzerinden’ ödeme yapılmasını
istemiş olması halinde; vade tarihi bulunan senetlerde ‘vade tarihinden tahsil
tarihine kadar’, vade tarihi bulunmayan senede dayalı takiplerde ise, ‘takip
tarihinden tahsil tarihine kadar’ ‘yabancı p a r a f a i z i’ (3095 s. K. 4/a),
‘tahsil (fiili ödeme) tarihindeki kur üzerinden’ ödeme yapılmasını istememiş
olması -yani; takip tarihindeki kur üzerinden ödeme yapılmasını istemiş olması
halinde- vade tarihinden takip tarihine kadar ‘yabancı para faizi’ takip
tarihinden tahsil tarihine kadar ise ‘avans (reeskont) faizi’ (3095 s. K. 2)
isteyebileceğini”[177] [178]
-“Takip talebinde, ‘asıl alacak’ ile ‘asıl
alacağa uygulanan faiz’in -İİK. 58/II-3’e aykırı biçimde-, yabancı para
türünden talep edilemeyeceğini”[179]
-“Takip talebinde takip konusu yabancı
para alacağının Türk parası karşılığı gösterilmiş olmasına rağmen, buna ilişkin
(işlemiş) faizin Türk parası karşılığının gösterilmemiş olması halinde, icra
mahkemesince faize ilişkin takibin iptaline karar verilmesi gerekeceğini”[180]
-“Yabancı para alacağını içeren ve kambiyo
senedi niteliğini taşımayan bir senede dayanarak ‘takip tarihindeki kur
üzerinden’ takip yapan alacaklının takip tarihinden tahsil tarihine kadar
borçludan ‘yasal faiz’ isteyebileceğini”[181]
-“Alacaklının ‘kur farkından doğan
haklarını saklı tuttuğunu’ takip talebinde belirtmiş olması halinde fiili ödeme
tarihine kadar, yabancı para faizinin hesaplanması gerekeceğini”[182] [183]
b e l i r t m i ş t i r …
Ayrıca belirtelim ki; İİK. mad. 58/III
gereğince, takip konusu yabancı para alacağının Türk parası karşılığının
"takip talebinde gösterilmesi zorunluluğu, takip konusu ilamda yabancı
para alacağının -örneğin; "10.000 ABD. Dolarının, 12.000 EU.'nun davalıdan
tahsiline" şeklinde- yabancı para olarak tahsiline karar verilmiş
(hükmedilmiş) olması halinde de geçerlidir. Yani, böyle bir ilam takibe konulduğunda
da, yine ilamda tahsiline hükmedilen yabancı paranın takip tarihindeki Türk
parası karşılığının takip talebinde -"harca esas değer" olarak-
belirtilmesi gerekir.[184]
d)Yabancı para alacağına dayalı takiplerde
harçlar ve vekalet ücretleri h a n g i t a r i h t e k i (yani; “takip
tarihi”ndeki mi yoksa “fiili ödeme tarihi”ndeki mi) kur üzerinden
hesaplanmalıdır? Kanımızca, hesaplama “takip tarihi”ndeki kur üzerinden
yapılmalıdır.[185] [186] [187]
B-Alacağın konusu a l t ı n (para) ise, ya
altının piyasadan temini mümkündür yahut da değildir:
a-Mislen bulunması mümkünse, borcun mislen
ödenmesi gerekir. Böylece bir alacağın, takip talebi tarihindeki rayicine göre
karşılığının isten-mesi gerekir. Bu halde altın tıpkı "yabancı para"
gibi işlem görür. Eğer ödeme tarihine kadar altın paranın kıymetinde bir
yükselme olursa, aradaki fark ayrı bir takiple borçludan istenebilir.
b-Eğer takip konusu altın alacağı
piyasadan mislen bulunamıyorsa, vade tarihine göre Türk parasına çevrilerek
istenmelidir.
Önemi nedeniyle belirtelim ki, yüksek
mahkeme 9.7.1941 T. 32/28 sayılı İçt. Bir. Kararında[188] "Altın borcunun
para niteliğinde olmadığı ve altının değeri konusunda sözleşme, vade ve ödeme
(takip) tarihlerinden hangisinin esas alınacağı hakkındaki uyuşmazlığın yetkisi
(görevi) sınırlı icra mahkemesinde çözümlenemeyeceği" gerekçesi ile
"altın borçlarının ilamsız takip konusu yapılamayacağını"
belirtmiştir.
C-Takip konusu alacak f a i z l i i s e;
faizin miktarı(oranı) ile faizin işlemeye başladığı günün takip talebinde
belirtilmesi gerekir. Eğer, takip talebinde açıkça "takip konusu alacak
için takipten sonraki dönem için faiz istendiği" belirtilmemişse, takip
konusu alacağa ayrıca -takip süresince- faiz yürütülemez[189]. Keza, “faiz
oranlarını belirtmek suretiyle talepte bulunmuş olan alacaklı, bu konuya
ilişkin isteğini sınırlamış olduğundan” daha fazla istekte bulunamaz. Örneğin,
Anayasanın 46. maddesindeki değişiklikten yararlanamaz…[190] Ancak; “mahkeme
ilamında, dava tarihinden itibaren hükmedilmiş olan faiz oranının daha sonra
kabul edilen kanun ile arttırılmış olması halinde, alacaklı bu yeni faiz
oranına göre” takipte bulunabilir…[191]
a- İİK. mad. 58/3 ile İİK. Yön. mad. 18/1
'de öngörülen ve takip talebinde belirtilmesi istenen f a i z m i k t a r ı
sözcüğü ile neyin amaçlandığı uygulamada duraksama konusu olmaktadır.
Gerçekten, takip talebinde faiz miktarının belirtilmesi gerektiğine göre, acaba
bunun -örneğin; "vade tarihinden takip tarihine kadar işlemiş olan faiz:
140.200.000" TL. şeklinde- tutarının bir rakam ile mi belirtilmesi gerekir
yoksa, faiz oranının -% 70, %85 gibi- kısaca açıklanması yeterli midir?
Hemen belirtelim ki, gerek İİK. mad.
58/3'deki ve gerekse Yön. mad. 18/1 'deki "f a i z i n m i k t a r ı"
sözcükleriyle belirtilmesi istenen faizin yüzdesi (oranı) olup, faizin tutarı
değildir.[192] [193] Nitekim belirtilen Yasa ve Yönetmelik maddelerinde, aynı
cümlede faizin işlemeye başladığı günün de belirtilmesi istenmektedir. Eğer,
faizin miktarı sözcükleri ile faizin tutarının bildirilmesi istenmiş olsaydı,
ayrıca takip talebinde faizin işlemeye başladığı günün de belirtilmesi
istenmezdi. Yüksek mahkeme[194] ise bir olayda “takip talebinde, vade
tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz miktarının gösterilmemiş olması
halinde, bu hususun alacaklıya tamamlattırılması gerekeceğini” belirtmiştir.
Bu teorik tartışmadan şu önemli pratik
sonuç çıkmaktadır: Alacaklı takip talebinde faizli alacaklarda faizin yüzdesini
-ve faizin işlemeye başladığı günü- belirterek -ayrıca faizin tutarını
göstermeksizin- faiz talebinde bulunabilir.[195] Bu durumda, takip konusu borç
miktarı belirlenirken, -örneğin; takip sırasında harç alınırken, borçluya kesin
borç miktarı söylenirken- icra müdürü alacaklının takip talebinde bildirdiği f
a i z y ü z d e s i n e v e f a- i z i n b a ş l a n g ı ç t a r i h i n e g ö
r e işlemiş faiz tutarını hesaplar.
İİK. mad. 58/3 ve İİK. Yön. mad. 18/I’de faizin
miktarı sözcükleriyle, faizin yüzdesi amaçlanmış olmakla beraber, alacaklı
faizli alacaklarda, takip tarihine kadar işlemiş faizi -faiz yüzdesi ve faizin
işlemeye başladığı tarihe göre- kendisi hesaplayıp bunu rakam halinde
bildirebilir. Böylece, hem icra müdürüne yardımcı olunmuş ve hem de takip
konusu alacak daha belirli bir duruma getirilmiş olur. Bunun bir yararı da,
takip üzerine alınması gereken peşin harcın noksansız olarak takip talebi ile
birlikte alınmasını sağlamasında görülür. Gerçekten, uygulamada çoğu kez icra
müdürleri, takip talebinde rakam olarak belirtilen alacak miktarına bakarak
peşin harcı almakta ve takip tarihine kadar işlemiş faizi daha sonra
hesaplayıp, noksan aldıkları peşin harcı tamamlama yoluna gitmektedirler.
Alacaklı, işlemiş faiz miktarını takip
talebinde hesaplayıp rakam
halinde belirtince icra müdürü de bu rakama bakarak alınması gereken peşin harcı hesaplayarak, takip talebi tarihinde -yasa koyucunun amacına uygun olarak- alır.
halinde belirtince icra müdürü de bu rakama bakarak alınması gereken peşin harcı hesaplayarak, takip talebi tarihinde -yasa koyucunun amacına uygun olarak- alır.
b-Takip hukukunda alacaklının borcunu gününde
ödememiş olan borçludan -aralarındaki sözleşmeye göre ya da yasa gereği-
isteyebileceği faizin (gecikme = temerrüt faizinin)[196] gerek y ü z d e s i
gerekse b a ş l a n g ı ç t a r i h i son derecede önem taşımakta ve uygulamada
çeşitli uyuşmazlıklara neden olmaktadır.
aa- Gecikme (temerrüt) faizinin yüzdesi
(oranı)[197]: Takip hukukunda, alacaklının gününde borcunu ödememiş olan -ve
böylece direngen duruma (temerrüde) düşmüş bulunan- borçludan aralarındaki s ö
z l e ş m e y e göre ya da y a s a g e r e ğ i isteyebileceği faizin (gecikme
faizinin, temerrüt faizinin) y ü z d e s i son derecede önem taşımaktadır.
Hukukumuzda gecikme faizinin yüzdesini
belirleyen kurallar, borcun ticari ya da adi olmasına göre farklı ölçütler
(kıstaslar) getirmişlerdir :
aaa- Adi işlerde gecikme (temerrüt)
faizinin yüzdesi: Adi işlerden maksat ticari olmayan işlerdir. TK. mad. 21'e
göre, "bir taraf için ticari olan işler, diğer taraf için de ticari"
sayıldığından, adi işler; "alacaklı ya da borçludan birisinin ticari işletmesi
ile ilgili olmayan ve yasa gereği ticari sayılmayan" işlerdir.
Adi işlerde, gecikme (temerrüt) faizinin
yüzdesi; -4489 s. K. ile değişik 3095 s. K.'nun 2/1 maddesinde;
"Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret
Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit
edilmemişse bu ödeme, yıllık TC. Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü
kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont faizi üzerinden yapılır.
Sözkonusu reeskont oranı, 30 Haziran günü, önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan
reeskont oranından beş puan veya daha çok fazla ise yılın ikinci yarısında bu
oran geçerli olur." ş e k l i n d e -ve ana para faizine (daha doğrusu,
3095 s. K.nun deyimiyle kanuni faize yollama yapılarak)- düzenlenmiştir.
Yollama yapılan 3095 s. K.'nun birinci
maddesi uyarınca, adi işlerde gecikme (temerrüt) faizinin oranı "taraflar
aksini sözleşme ile kararlaştırmamışlarsa, TC. Merkez Bankası’nın önceki yılın
31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı"
olacaktır. Bu reeskont oranı "30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü
uygulanan reeskont oranından 5 puan veya daha çok farklı ise" yılın ikince
yarısında bu oran geçerli olacaktır. 31 Aralık ve 30 Haziran tarihlerindeki
reeskont oranları arasındaki fark -yükselme veya düşme doğrultusunda- 5 puandan
az ise yine önceki oran geçerli olacaktır.
bbb- Ticari işlerde gecikme (temerrüt)
faizinin yüzdesi : Ticari işlerin neler olduğu ve ölçütleri, TK. mad. 3’te
belirtilmiştir.[198]
aa- Bir ticari işletmeyi ilgilendirsin
ilgilendirmesin Türk Ticaret Kanununda düzenlenen işler ticaridir. Örneğin, iki
memur, iki öğrenci ya da bir doktor ile bir memur, bir öğrenci arasında
düzenlenen kambiyo senedinden doğan uyuşmazlıklar ticari sayılır.
bb- Ticaret Kanununda düzenlenmeyen ve
fakat bir ticari işletmeyi ilgilendiren işler ticari sayılır.
Takip hukukunda, “ticari işlerdeki gecikme
(temerrüt) faizi”nin yüzdesinin bilinmesi özellikle günümüzde çok önem taşır
hale gelmiştir. Borçlunun BK. mad. 101 gereğince temerrüde düşmesinin sonucu olarak
ödemesi gereken gecikme (temerrüt) faizi yüzdesi (oranı) 3095 s. K.'nun -4489
s. K. ile değişik- 2/II maddesinde;
“TC Merkez Bankasının önceki yılın 31
Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan
miktarlardan fazla ise arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi
bu oran üzerinden istenebilir. Sözkonusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü
önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans oranından 5 puan veya daha çok
farklı ise, yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur" şeklinde
düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi; adi işlerde temerrüt
(gecikme) faizinin oranı reeskont oranına göre belirlenirken, ticari işlerde bu
oran -reeskont oranından daha yüksek olması halinde- avans oranına göre
belirlenmektedir.[199] Eğer, avans oranı, reeskont oranından daha fazla
değilse, yine, gecikme (temerrüt) faizi; reeskont oranına göre saptanacaktır.
Ticari işlerde, taraflar gecikme
(temerrüt) faizi yüzdesini -gabin (BK. mad.21) ve ahlaka aykırılık (MK.
mad.2/II, 23/II) sınırları içinde kalmak koşulu ile- serbestçe -%40, %50 gibi-
kararlaştırabilirler.[200] [201]
Reeskont ve avans faiz oranları
değişkenlik arzettiğinden (gösterdiğinden) "vade tarihi”nden “takip
tarihi”ne -ve "takip tarihi”nden, "ödeme tarihi”ne kadar- bu faiz
oranlarının k a d e m e l i o l a r a k -istenmesi ve- hesaplanması
gerekir.[202] [203]
XI-A- Ticari işlerde, alacaklı, borçlusu
hakkında bir i l a m a dayanarak takipte bulunuyorsa, yani bir ilamlı takip
sözkonusu ise;
a- İlamda faizin yüzdesi hakkında bir
açıklık varsa, alacaklı takip talebinde, ilamla bağlı kalarak, ilamda yazılı
yüzdeye göre faiz isteyebilir. An-cak ilamda hükmedilen faiz oranı, daha sonra
yasa ile değiştirilmişse, bu yasanın yürürlük tarihinden itibaren yasada
öngörülen faiz oranı geçerli olur. Örneğin; mahkemece "dava tarihinden
itibaren %50 yasal gecikme faizine " hükmedildikten sonra, gecikme faizi
oranı yasa ile yeniden düzenlenmiş ve yasanın yürürlük tarihinden sonra bu oran
örneğin; %87'ye yükseltilmişse, artık yasanın yürürlük tarihinden itibaren bu
yeni faiz oranına göre faiz hesaplanır.[204]
b- İlamda faiz hakkında hiçbir hüküm
yoksa, alacaklı, ilamda hükmedilen alacak, yargılama giderleri[205], vekalet
ücreti[206] ve icra inkar tazminatı[207] için "ilam tarihinden ya da takip
tarihinden itibaren"[208] [209] gecikme (temerrüt) faizi isteyebilir.
B- Alacaklı, ticari alacağı konusunda
borçlu hakkında i l a m s ı z t a k i p yapıyorsa;
a- Alacaklı bir senede dayanmaksızın takip
talebinde bulunmuşsa, takip tarihinden itibaren -oranını da belirterek- gecikme
(temerrüt) faizi isteyebilir.
b- Alacaklı, kambiyo senedi niteliğini
taşımayan bir senede dayanarak takipte bulunuyorsa, takip talebinde -oranını
da belirterek- senetteki vade tarihinden itibaren gecikme (temerrüt) faizi
isteyebilir. Eğer alacaklı, "vade tarihinden itibaren" gecikme faizi
isteminde bulunmayıp -başlangıcını bildirmeksizin- faiz istemişse, bu durumda,
gecikme faizi "takip tarihinden itibaren" hesaplanır.
c- Alacaklı, bir kambiyo senedine
dayanarak borçlusu hakkında "kambiyo senetlerine özgü yolla" (İİK.
mad.167 vd.) takipte bulunuyorsa, takip talebinde "vade tarihinden
itibaren" -oranını da belirterek veya belirtmeden- avans (reeskont) faizi
oranında gecikme (temerrüt) faizi isteyebilir.[210]
Eğer, "vade tarihi"nden
bahsetmeksizin "takip konusu alacağın avans (reeskont) oranına göre
gecikme (temerrüt ) faizi ile birlikte" borçludan alınması istenmişse
-11.12.1957 T. ve 17/29 s. İçt. Bir. K. uyarınca- gecikme (temerrüt) faizinin
takip tarihinden itibaren hesaplanması gerekir.
XII-bb- Gecikme faizinin başlangıcı:Para alacağı için borçlusu hakkında icra takibine başvuran alacaklı, bu takibini ya bir i 1 a m a dayandırır ya da i l a m s ı z takip yapar :
XII-bb- Gecikme faizinin başlangıcı:Para alacağı için borçlusu hakkında icra takibine başvuran alacaklı, bu takibini ya bir i 1 a m a dayandırır ya da i l a m s ı z takip yapar :
a-İlamlı takiplerde; gecikme faizi
"ilamda belirtilen tarihten itibaren", eğer ilamda bu hususta bir
hüküm yoksa ilam ya da takip tarihinden itibaren istenebilir.[211]
İnfazı (takip konusu yapılması)
kesinleşmesine bağlı olan ilama dayalı takiplerde -örneğin; 11.12.1979 T. ve
1/3 s. İçt. Bir. K. uyarınca kira tespit kararları[212] ile 24.11.1995 T. ve
1994-2/1995-2 s. İçt. Bir. K. uyarınca da uyarlama kararlarına dayalı takiplerde[213]-
ilamın kesinleşme tarihinden itibaren faiz istenebilir.
b-İlamsız takiplerde; takip ya bir s e n e
d e (bu senet "adi” (hususi), "resmi" ya da "kambiyo
senedi" olabilir.) dayandırılır veya senetsiz ta-kip yapılır :
aa-Senetli takiplerde, alacaklı takip
talebinde açıkça "senetteki vade tarihinden itibaren" gecikme faizi
isteminde bulunabileceği gibi, vade tarihinden bahsetmeksizin "genel
olarak" faiz isteminde de bulunmuş olabilir:
aaa-Senetteki vade tarihinden itibaren
gecikme faizi isteminde bulunmuşsa; duraksamadan bu tarihten itibaren gecikme
faizi hesaplanır. Gerçekten, bu konuya ilişkin 11.12.1957 T. ve 17/29 s. İçt.
Bir. K.'na göre "takip zaptında (tutanağında) vade talihinden itibaren
faiz isteğinde bulunulursa, BK.’nun 101. maddesi gereğince borcun ifa edileceği
gün birlikte (müttefikan) tayin edilmiş olacağından, vadesinde borcunu ödemeyen
borçlu mütemerrid (gecikmiş), (temerrüde düşmüş) sayılacağı cihetle, faizin
vade tarihinden itibaren hesap edilmesi" gerekecektir.
bbb-Senetteki vade tarihinden itibaren
faiz isteğinde bulunulmaksızın, salt (mutlak) olarak faiz istenmişse; örneğin;
takip talebinde "...TL. alacağın yasal faizi ve icra giderleri
birlikte" karşı taraftan alınması istenmişse, gecikme faizi hangi tarihten
itibaren hesaplanacaktır? Takip dayanağı senetteki vade tarihinden itibaren mi
yoksa takip talebinde bulunulduğu tarihten itibaren mi? yoksa faiz istemi, İİK.
mad. 58/3 gereğince, "faizin miktarı"nı (oranını) ve "işlemeye
başladığı günü" içermediği için geçersiz mi sayılacaktır? Hukukumuzda bu
sorun, 11.12.1957 T. ve 17/29 s. İçt. Bir. K.'na[214] kadar görüş ayrılıklarına
neden olmuştur. Bu İçt. Bir. K. soruna "şayet alacaklı vade tarihinden
itibaren faiz isteğini takip zaptında (tutanağında) açıkça beyan etmeyip de mutlak
surette faiz talep etmişse, faizin takip tarihinden itibaren hesap edilmesi
gerekir." şeklinde çözüm getir-miştir. Doktrinde, bu görüşün yasaya
uygunluğu tartışma konusu olmuştur. İsviçre Federal Mahkemesi takip talebinde
"faizin miktarı (oranı)" ile "işlemeye başladığı gün"ün
belirtilmesine ilişkin -İİK. mad. 58/3'ün oradaki karşılığı olan- 67. maddeyi
buyurucu hüküm saymakta ve faizin başlangıç tarihini içermeyen talebi geçersiz
kabul etmektedir. Bu görüş çerçevesinde, ödeme emrinin faize ilişkin bölümü
geçersiz olunca, yeni bir taleple faizin istenmesi mümkün olabilmektedir.
Yargıtay ise İİK. mad. 58/3 deki hükmünü buyurucu saymamakta ve
"alacaklının başlangıç tarihini belirtmeksizin faiz istemesi halinde,
takip talebinden itibaren faiz hesaplanmasını istemiş olduğunu" f a r z e
t m e k t e d i r. [215]
Belirtilen İçt. Bir. K. takip hukukunda
-az önce değindiğimiz gibi- eleştirildiği gibi, Borçlar Hukuku alanında da
benimsenmemiştir. Alacaklının, takip tutanağında faiz istemiş olmasına rağmen,
ayrıca "vade tarihinden itibaren" faiz istediğini açıklamamış olması
halinde, faizin "takip tarihinden itibaren" başlatılmaması gerektiği
tam tersine, alacaklının gecikme faizini "takip tarihinden itibaren"
istediğini belirtmedikçe, "gecikme tarihi”nin esas alınması gerektiği
ileri sürülmüştür. Gerekçe olarak da, "gerçekleşmiş bir haktan vazgeçme
iradesi açıklanmadıkça o hakkın devam ettiği, vade tari-hinde borcunu
ödemeyerek geciken (temerrüde düşen) bir borçluyu takip eden ve ondan gecikme
faizi isteyen alacaklının bu faizi gecikme tarihinden itibaren istemiş
sayılması gerektiği" belirtilmiştir.[216]
ccc-Alacaklının dayandığı senette vade
yoksa; BK. mad. 101/II’deki durum sözkonusu olmayacağı için, BK. mad.
l0l/I'deki kural gereğince borçlunun gecikme faizi ile sorumlu tutulabilmesi
için "geciktiği (temerrüde düştüğü)" anın saptanması yoluna gidilecek
ve ödeme emrinin borçluya teb-liği BK. mad.101/I anlamında "alacaklının
ihtarı" sayılacak ve bu andan itibaren gecikme faizinin hesaplanması gerekecektir.
Burada, bu konuya iliş-kin olarak şu önemli hususa da değinmek isteriz.
11.12.1957 T. ve 1 7/29 s. İçt. Bir. K.'nda -kanımızca, hatalı olarak-
"... senette vade yoksa, takip tarihinden itibaren faiz hesap edileceği
tabiidir" denilmiştir. Benimsenen bu görüş borçlunun gecikmesi (temerrüdü)
kurumunun yapısına aykırıdır. Çün-kü, hangi durumlarda gecikmenin bulunacağını
düzenleyen yasa hükmü BK. mad. l0l/I'dir. Bu hükme göre ise; "muaccel bir
borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrid olur." Borçluyu temerrüde
düşüren, onu temerrüdün ağır hükümleri ile karşı karşıya bırakan ihtar,
"alacaklının borçluya, borcu ödemesi için yaptığı çağrı”dır. Aynı zamanda,
alacaklının ifayı kabule hazır olduğunu borçluya bildirmesi anlamını
taşır.[217] Bazı yazarlarca[218] "hukuki işlem", bazı yazarlarca[219]
da "hukuki işlem benzeri" -bugün genellikle bu görüş
savunulmaktadır-[220] olarak nitelendirilen i h t a r ı n borçlunun gecikmesi
(temerrüdü )sonucunu doğurabilmesi için borçluya tebliği gerekir ve ihtar
borçluya tebliğ edilmedikçe hüküm taşımaz. İhtar, belirli bir şekle bağlı
değildir bu nedenle, yazılı ya da sözlü olarak yapılabilir. İhtarın
kanıtlanması da TK. mad. 20/III hariç, herhangi bir şekle bağlı değildir.[221]
Sırasında bir "ifa davası" ya da icra memurluğunca gönderilen bir
"ödeme emri" de ihtar yerine geçer.[222]
İhtar hakkında buraya kadar yaptığımız
genel açıklamalardan varılması gereken sonuç, -vade içermeyen senetlere dayanan
takiplerde- alacaklının t a k i p t a l e b i n d e b u l u n m a s ı ile
değil, takip talebinden sonra gönderilecek ö d e m e e m r i n i n kendisine
tebliği ile temerrüde düşeceği ve bunun sonucu olarak da o tarihten itibaren
gecikme faizinin hesaplanması gerekeceğidir. Hemen belirtelim ki, usul hukuku
sahasında da Yargıtay'ın yukarıda bahsettiğimiz İçt. Bir. Kararında benimsediği
çözüm şekline uygun görüşünü tekrarlaması doktrinde[223] eleştirilmiştir.
Gerçekten, yüksek mahkeme "davalının, davanın açıldığı tarihte temerrüde
düşmüş sayılacağı" görüşündedir.[224] Yargıtay'ın bu görüşü yerinde
değildir. Çünkü HUMK.'da "davanın açılmasının doğurduğu hukuki sonuçlardan
birinin de davalının temerrüde düşürülmesidir" şeklinde bir hüküm yoktur.
Hangi halde temerrüdün gerçekleştiğini düzenleyen yasa hükmü BK. mad. 101/I
hükmüdür. Bu hükme göre ise; "muaccel (günü gelen) bir borcun borçlusu,
alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer". İhtarın ise, borçluya tebliği
gerekir ve ihtar borçluya tebliğ edilmedikçe hüküm taşımaz. Şu halde borçlu
davalı daha önce temerrüde düşürülmüş olmadıkça ya da yasa gereği temerrüde
düşmüş durumda değilse (BK. mad. 101/II) davalı dava açılması ile değil, dava
dilekçesinin kendisine tebliği ile temerrüde düşer. Çünkü, ancak dava
dilekçesinin davalıya tebliği (BK. mad. 101/I) anlamında bir ihtar olarak kabul
edilebilir.[225] Bu nedenle yüksek mahkemenin "alacaklının takip talebinde
bulunduğu tarihte[226]” -ve davacının davasını açtığı tarihte- borçlunun
(davalının) temerrüde düşmüş sayılacağı görüşünün doğru olmadığı ve bu
içtihadın yapılan eleştiriler doğrultusunda değiştirilip, bilimsel görüşlere
uygun hale -yani; “ödeme emrinin tebliği tarihinde borçlunun temerrüde
düşeceği” şeklinde- getirilmesi gerektiği kanısındayız.
bb- Senetsiz takiplerde : Borçlusu
hakkında herhangi bir senede dayanılmaksın takibe geçen alacaklı, takip talebinde,
faiz isteminde bulunmuşsa, faiz hangi tarihten itibaren hesaplanacaktır?
Özellikle uygulamada görüldüğü şekliyle alacaklı, örneğin; "2.3.2001
tarihinde yapılmış satıştan doğan alacağı olan 90.000.000 TL.'nin, satış
tarihinden itibaren %60 yasal faizi, icra giderleri ile birlikte..."
borçludan alınmasını istemişse gecikme faizinin başlangıcı, neye göre
hesaplanacaktır? Borçlunun, alacaklının böyle bir istemini içeren ödeme emrine
karşı İİK. mad. 62 uyarınca itiraz imkanı bulunduğundan ve borçlunun gerek
istenen 'alacak miktarı'na ve gerekse 'alacağın doğum tarihi olarak gösterilen
tarihe' itiraz ettiği takdirde takip duracağından (İİK. mad. 66) acaba,
borçlunun süresi içerisinde -yedi gün (İİK. mad. 62)- itiraz etmemesi üzerine
takip kesinleşirken örneğimizdeki; "90.000.000 TL. alacak için 2.3.2001
tarihinden itibaren %60 gecikme faizi hesaplanmasına ilişkin istek de
kesinleşmiş olur mu? İcradaki gecikme faizini düzenleyen -ve yukarıda da bahsi
geçen- 11.12.1957 T. ve 17/29 s. İçt. Bir. K., bu konuda herhangi bir açıklık
taşımamaktadır. Her ne kadar, "…vade ve ihbar tarihlerine gidilemez ve
senette vade de yoksa takip tarihinden itibaren faiz hesap edileceği
tabiidir." denilmişse de bu görüşün s e n e t l i t a k i p l e r için
ileri sürüldüğünü kabul etmek gerekir. Borçlunun, maddi hukukta gecikme faizi
ile sorumlu tutulması için temerrüde düşmesi gerekli olduğundan, senetsiz
takiplerde borçlu, "ödeme emrinin kendisine tebliği tarihinden"
-uygulamada hatalı olarak kabul edilen şekliyle "takip talebi
tarihinden"- itibaren temerrüde düştüğünden, ancak bu tarihten itibaren
gecikme faizinin hesaplanması gerektiği söylenebilir. Maddi hukuk bakımından
durum bu olmakla beraber, borçlunun kendisine gönderilen ödeme emri üzerine,
alacaklının istediği faizin başlangıç tarihine itiraz etmemesi, hakkındaki
takibin o bölümünün takip hukuku bakımından kesinleşmesine neden olur. İcra
müdürü, bu şekilde, faizin başlangıcı yönünden kesinleşen takibe rağmen, faizi
"takip talebinde belirtilen tarih" yerine "takip tarihinden
itibaren" hesaplayamaz. Ancak, borçlu, İ.İ.K. mad.72 'ye dayanarak açacağı
"olumsuz tespit" ve "geri alma" davasında maddi hukuk
bakımından istenen (ve kesinleşen) "faizin başlangıç tarihi"ne itiraz
edebilir ve "faiz borcunun alacaklının iddia ettiği miktarda
olmadığını" tespit ettirebilir -ve eğer alacaklıya ödemek zorunda
kalmışsa- geri alma davası açabilir.
XIII- Az önce, gecikme faizinin hesap
edilmeye başlayacağı günü, çeşitli durumlara göre belirttik. Acaba, gecikme
faizinin işlemeye başlayacağı ilk gün hangi gündür? Yasa koyucu, gecikme
faizinin k u r a l o l a r a k, borçlunun geciktiği günü (temerrüde düştüğü
tarihi) izleyen günden itibaren işlemesini öngörmüştür. Borçlunun gecikmiş
(temerrüde) düşmüş sayılması için, i h t a r g e r e k i y o r s a, ihtarın
borçluya eriştiği, i h t a r g e r e k m i y o r s a, borcun gününün
(vadesinin) geldiği güne bakılır ve bu günü izleyen günden itibaren gecikme
faizi işlemeye başlar.[227]
Belirtilen bu durumun ayrık durumu
(istisnası) yine yasa koyucu tarafından B.K. mad. 104/I'de ("işlemiş
faizler", "işlemiş iradlar" ve "bağışlanmış paralar"ın
ödenmesinde temerrüde düşülmesi halinde, bunlar için gecikme faizinin icra ya
da mahkemeye başvurulması tarihinden itibaren hesapla-nacağı) belirtilmiştir.
Yani, bu tür alacaklarda borçlunun geciktiği (temerrüde düştüğü) tarih değil,
icraya ya da mahkemeye başvuru tarihi gecikme fai-zi için başlangıç olarak
alınacaktır.
XIV-"Gecikme faizi" acaba asıl
alacaktan ayrı olarak takip konusu yapılabilir mi? Gerek doktrin[228] ve
gerekse Yargıtay içtihatlarında[229] bu soru olumlu olarak
cevaplandırılmaktadır. Gerçekten, takip talebinde hiç faiz istenmemişse, faiz
için ayrı bir takip yapılabilir, fakat aynı takipte sonradan faiz istenemez.
Çünkü, takip talebindeki alacak miktarı arttırılamaz. Ancak, ilk takipte
istenmemiş gecikme faizinin sonradan ayrı bir takiple istenebilmesi için,
ikinci takibin başladığı tarihte, asıl alacağa ilişkin ilk takibin tamamen sona
ermemiş olması gerekir (BK. mad. 113). Aynı kural usul hukukunda da faiz için
açılacak davalarda da geçerlidir. Yani, asıl alacak ile birlikte istenmeyen
gecikme faizinin sonradan bağımsız bir dava ile istenmesine -önceden saklı
tutulmuş olmasa bile- engel yoktur.[230] Yeter ki böyle bir dava açıldığı zaman
asıl borç sona ermiş bulunmasın.[231] Bu sonuçlar, faiz alacağının, anaparadan
a y r ı ve fakat ona bağlı bir alacak olmasından doğmaktadır. Gerçekten; faiz
alacağı, anaparaya ait alacağın bir parçası olmadığı içindir ki; faiz alacağı
anaparaya ait alacaktan ayrı olarak takip (ve dava) edilebilirler ve ayrı
zamanaşımına tâbidir (BK. mad. 126/1). Aynı gerekçe ile, faiz alacağı, anapara
alacağından ayrı olarak da temlik edilebilir... Fakat, faiz alacağı, anaparaya
ait alacağa bağlı bir alacak olduğu (BK. mad. 131) için de, anapara alacağı
doğmadıkça, faiz alacağı da doğmaz.; anapara alacağı, zamanaşımına uğrayınca,
faiz alacağı da zamanaşımına uğrar (BK. mad. 131).
XV-Asıl alacaktan bağımsız olarak takip
konusu yapılabilen gecikme faizini ödemede geciken borçlu -yine- gecikirse,
"acaba zamanında ödenmeyen gecikme faizi için"; "faiz"
isteminde bulunulabilir mi? Yani; gecikme faizine faiz yürütülebilir mi? Bu
soruya olumsuz cevap vermek gerekir. Çünkü; BK. mad. 104/III , 3095 s. K. mad.
3/I bu konuyu "geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebiyle faiz
yürütülemez." şeklinde düzenlemiştir. Buyurucu bir hüküm[232] olan bu
hüküm hem a d i ve hem de t i c a r i f a i z l e r hakkında uygulanır.[233]
Alacaklı takip talebinde örneğin;
"100.000.000 TL. alacak + 70.000.000 TL. (işlemiş bir yıllık %70 avans
oranına göre gecikme faizi) + 5.000.000TL. (protesto gideri) =
175.000.000TL.'nin işleyecek %70 avans faizi ile borçludan alınmasını"
istemişse, takip tarihinden sonra, takip konusu alacağın tümü olan 175.000.000
TL.'sına faiz yürütülmemeli, 100.000.000 TL. "asıl alacağa" faiz
yürütülmelidir.
Burada konumuz bakımından önem taşıyan şu
hususa da değinelim ki, gecikme faizinin ödenmesindeki gecikme nedeniyle,
icraya başvurulduktan sonra bile "gecikme faizi" işlemez. BK. mad.
104/III hükmü doktrinde genellikle bu biçimde yorumlanmaktadır.[234] [235]
XVI- Gecikme faizi, asıl alacaktan ayrı
olarak dava ve takip edilebildiğine göre, acaba bunun bağlı olduğu z a m a n a
ş ı m ı s ü r e s i nedir?
Yargıtay'ımız bu soruna önce,[236] BK. mad.
125 ve 126/1 maddelerinin ışığı altında çözüm aramış ve "bu faizin 10
yıllık zamanaşımına bağlı olduğu" sonucuna varmış iken, sonraki
kararlarında[237] "asıl alacağın eklentisi olan temerrüt faizinin de aynı
zamanaşımı süresine bağlı olduğunu " belirtmiştir.
Doktrinde[238] ise gecikme faizinin
zamanaşımının 10 yıl olduğu görüşü egemendir. İlk bakışta bu görüşün isabetli
olduğu sanılırsa da asıl alacağın 10 yıldan daha kısa bir zamanaşımı süresine
bağlı olduğu durumlarda, "gecikme faizinin bağlı olduğu zamanaşımı süresi
10 yıldır." şeklindeki kural "asıl alacak hakkında zamanaşımı
gerçekleşince, faiz ve fer'i alacaklar hakkında da zamanaşımı gerçekleşmiş
olur." şeklinde buyurucu bir hüküm içeren BK. mad. 131 ile çelişir. Bu
nedenle, İsviçre Federal Mahkemesi'nin "gecikme faizi, BK. mad. 126/1 'de
belirtilen ve 5 yıllık zamanaşımına bağlı ‘kapital faiz’ ve 'belirli zamanlarda
ödenmesi gereken aidat' kavramına girmez. Asıl borcun zamanaşımına bağlı
olur"[239] şeklindeki görüşünün benimsenmesi daha uygun olur.
Takip talebinin faize ilişkin bölümü
hakkında açıklamalara son vermeden, uygulamada konumuz bakımından önem taşıyan
iki hususa da de-ğinmek istiyoruz :
a- Bileşik (mürekkep) faiz : Bilindiği
gibi, bileşik faiz, faizin faizidir. Başka bir deyişle, belli bir zaman için
alacağa işletilen faize "basit faiz", ayrıca faiz işletiliyorsa
"bileşik (mürekkep) faiz" vardır. Bu faiz türü borçlu için çok ağır
sonuçlar doğurduğundan adi işlerde kesinlikle -BK. mad. 308/3 ve 3095 s. K.
mad. 3/I hükmü ile- yasaklanmıştır. Ticari işlerde ise, kural olarak
yasaklanmış, TK. mad 8/II'de ayrık olarak öngörülen "cari hesaplarda"
ve "borçlu bakımından ticari niteliği bulunan, yani tacir olan borçlunun
ticari işletmesi ile ilgili borçlarda" -3 aydan az olmayan hesap
devrelerinde- bileşik faize izin verilmiştir.[240] [241]
b- Faizin anaparayı geçmesi: Adi işlerde
-Murabaha Nizamnamesi mad. 4 gereğince- mümkün değilken, ticari işlerde -TK.
mad. 1473 gereğince- Murabaha Nizamnamesi, ticari işlerde uygulanmadığından,
birikmiş kapital ya da gecikme faizi, anapara miktarını aşabilir.[242] Murabaha
Nizamnamesi, 3095 s. K.'nun 5. maddesi ile bugün yürürlükten kaldırılmış
bulunduğundan, adi işlerde de artık faiz anaparayı geçebilecektir...
XVII-4- Senet veya senet yoksa borcun
sebebi (ve takip dayanağı belgenin onaylı örneklerinin icra dairesine
verilmesi) :
a-Alacak senede bağlı ise; senedin
özetinin takip talebinde belirtilmesi gerekir.
aa-Senet, kambiyo senedi niteliğinde ise;
senedin aslının ve borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi ile
birlikte icra dairesine verilmesi gerekir (İİK. mad. 167/II).
bb-Senet, adi senet ise; senedin aslının
ve borçluların sayısından bir fazla örneğinin icra dairesine verilmesi gerekir
(İİK. mad. 58/III). Bu hük-mün amacı alacaklının takibine dayanak yaptığı
belgeyi borçlunun incelemesine hazır olarak bulundurmaktır.[243] Ancak bu
zorunluluğa uymamak -kambiyo senetlerine ait özel takip yolunda olduğunun
aksine- takip talebini hükümsüz kılmaz. Maddenin iki yerinde -hem bent:4 ve hem
de bent:5, cümle:2'de- ''alacağın dayandığı belgenin aslının ya da örneğinin
icra dairesine verilmesi zorunluluğu”ndan bahsedilmesine rağmen, İİK. mad. 68a
hükmü karşısında bu zorunluluğa uyulmamasının takip talebinin geçerliliğini
etkilemeyeceği sonucuna varmak gerekir. Çünkü, İİK. mad. 68a hükmüne göre; imza
inkarı borçlu aleyhine ancak, senet aslının takip talebi ile birlikte icra
dairesine verilmiş olması hallerinde önem taşır. Aksi halde, örneğine göre
imzayı inkar eden ya da hiçbir belge yokken imzayı inkar eden borçlu, itirazın
kaldırılması duruşmasında senedin aslını görerek, inkarından vazgeçtiği
takdirde, sorumluluktan -para cezası ve yargılama giderlerinden- kurtulur. Buna
karşın, senedin aslını takip talebiyle birlikte vermeyen alacaklı, itirazın
kaldırılması duruşmasında yargılama giderleriyle sorumlu olur (İİK. mad.
68a/VII).
Yüksek mahkeme, bu konuyla ilgili olarak;
“genel haciz yoluyla takiplerde, takip dayanağı belgenin aslının takip
talebiyle birlikte icra dairesine verilmesinin zorunlu olmadığını,[244] sadece
alacaklı tarafından onaylanmış suretinin (fotokopisinin) verilmesinin yeterli
olduğunu[245], ancak bu zorunluluğun da yerine getirilmemiş olması halinde
-borçlunun şikayeti[246] üzerine- 'ödeme emrinin iptaline' karar verilmesi
gerekeceğini[247]” belirtmiştir. Ayrıca şu husus da belirtelim ki; borçlu
“takip dayanağı belgenin onaylanmış suretinin takip sırasında icra dairesine
verilmemiş olduğu ve ödeme emriyle birlikte kendisine gönderilmemiş olduğu”nu
her ne kadar “şikayet” yoluyla[248] icra mahkemesine bildirebilirse de, bu
hususu borçlu icra dairesine “itiraz” ederek bildirip, takibi durdurmuşsa,
alacaklının icra mahkemesine başvurarak “itirazın kaldırılmasını” istemesi
halinde, icra mahkemesince “itirazın kaldırılmasına” değil, “itirazın kaldırılması
talebinin reddine” karar verilmesi gerekir.[249]
Kira bedelinin ödenmemesi (temerrüt)
nedenine dayalı tahliye takiplerinde, yüksek mahkeme[250] “İİK. 269 d’de, İİK.
58’e yollama yapılmamış olduğundan, adi ve hasılat kirasına ilişkin takiplerde
takip talebiyle birlikte yazılı kira sözleşmesinin bir örneğinin de
kiracı-borçluya tebliğine gerek bulunmadığını” belirtmiştir…
538 s. Kanunun hazırlık çalışmaları
sırasında 58. maddenin sondan bir önceki fıkrasının "alacak vesikaya
müstenit ise, vesikanın aslı ile borçlu adedi kadar tasdikli suretinin takip
talebi anında icra dairesine tevdii mecburidir. İcra dairesi senedin aslını
kasada saklar." şeklinde değiştirilmesine ilişkin teklif[251] "İcra
dairelerinde senet asıllarını saklamaya yetecek miktar ve büyüklükte kasa
mevcut değildir. Bu sebeple, senet asıllarının icra dairelerinde kaybolma
tehlikesi vardır" gerekçesiyle reddedilmiştir...
İcra müdürü, takip talebi ile birlikte
icra dairesine verilen senet aslından (ya da örneğinden) senedin vadesinin
gelip gelmediğini araştıramaz. İcra müdürüne bu yetki ancak yasada bazı ayrık
durumlarda -örneğin; kambiyo senetlerine ait özel haciz ve iflas takiplerinde
(İİK. mad. 168/I, 171/I) ve rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takiplerde (İİK.
mad. 149/I, 149b/I)- tanınmıştır.[252]
b- Alacak senede bağlı değilse; takip
talebinde borcun sebebinin -satılan mal bedeli, ödünç alınan para gibi- belirtilmesi
gerekir. Bu husus, takibin ileri aşamalarında özellikle İİK. mad.206'nın
uygulanması bakımından "alacağın ayrıcalıklı olup olmadığının
saptanmasında" rol oynar.
c-Alacak ilama bağlı ise[253]; ilamı veren
mahkemenin ismi ile ilamın tarih ve numarasının takip talebinde belirtilmesi
gerekir.
İlama dayalı alacakların takibinde, kural
olarak ilamın kesinleşmiş olması gerekmez. Örneğin; para alacaklarının
tahsiline ilişkin ilamlar, icra mahkemesinin ilamları[254] (sıra cetveline
karşı açılan dava ve şikayet sonucunda verilenler dışında[255]) kesinleşmeden
infaz olunabilir. Buna karşın, gerek yasalarda (örneğin; HUMK. mad.443)
öngörülen[256] ve gerekse İçt. Bir. K. uyarınca (örneğin; 12.11.1979 T. 1/3 s.
İçt. Bir, K.) infazı için kesinleşmesi zorunlu olan ilamların -kira tesbitine
ilişkin kararların[257], uyarlama kararlarının[258]- takip konusu yapılmadan
önce, ilamın arkasına (altına) kesinleşmiş olduğunun yazılmış olması gerekir.
Kanımızca, bu hususun takip aşamasında icra müdürü tarafından doğrudan doğruya
araştırılması gerekir.[259]
XVIII-5- Seçilen takip yolu : Alacaklı
hangi takip yolunu seçmişse -haciz, iflas, rehnin paraya çevrilmesi- bunu takip
talebinde belirtmelidir. Ancak, bu gereğin yerine getirilmemiş olması, takibi
hükümsüz kılmaz.[260] Yüksek mahkeme[261] “takip talebinde alacaklının hangi
takip yolunu seçtiğini belirtmemiş olması halinde, İİK. 58/II-5 hükmüne aykırı
davranılmış olunacağını, icra müdürünün ‘hangi takip yolunu seçtiğini’
alacaklıdan sorarak, onun cevabına göre ödeme emri göndermesi gerekeceğini”
belirtmiştir.
XIX-6- Alacaklı ya da vekilinin imzası:
Takip talebinin imzalanması unutulmuşsa, icra müdürünün bu noksanlığı sonradan
tamamlatması gerekir.[262] Bu şekilde takip talebi sonradan imza edilmiş olsa
bile, takip harç ve giderlerinin ödendiği tarihte, alacaklı takip talebinde
bulunmuş sayılır.
XX-Buraya kadar belirttiğimiz hususları
içermeyen takip talebini icra müdürünün reddetmesi gerekir.[263] İcra müdürünün
buna uymaması, borçlunun şikayet yolu ile kabul edilen talebe göre düzenlenen
ödeme
emrini iptal ettirmesine yol açar.
emrini iptal ettirmesine yol açar.
İcra müdürü, usulüne uygun olarak -sözlü
veya yazılı şekilde- yapılan "takip talebi”ni -ancak borçlunun itiraz
etmesi ve alacaklının "itirazın kaldı-rılması" talebinde bulunması
halinde, icra mahkemesince değerlendirilebilecek hususları kendiliğinden
inceleyerek- reddedip "ödeme (ya da icra) emri" göndermekten
kaçınamaz.[264]
Takip talebi, yetkili icra dairesinden
başka bir icra dairesi aracılığıyla da gönderilebilir. Bu durumda, gerekli harç
ve masraflar, aracılığı istenen icra dairesi tarafından alınır ve takip talebi
ile birlikte yetkili icra dairesine gönderilir.
XXI-Alacaklının "takip
talebi"nde borçlu tarafından kısmen ödeme yapılması halinde BK. mad. 84
hükmünün uygulanmasını istediğini açıkça belirtmesine gerek var mıdır? Kimi
icra takiplerinde alacaklıların -özellikle bankaların- "takip
talepleri”nde bu tür taleplere yer verdikleri görülmektedir. Halbuki kamu
düzeni ile ilgili emredici bir hüküm olan BK. mad. 84 hükmünün uygulanması için
böyle bir talebe gerek yoktur. Kısmi ödeme halinde, icra müdürü (yardımcısı)
tarafından bu hükmün doğrudan doğruya uygulanarak, yapılan kısmi ödemelerin
öncelikle işlemiş faiz ve icra giderlerine mahsup edilmesi yasal bir
zorunluluktur.[265]
XXII-Takip talebi bir icra takip işlemi
olmadığından, icra ertelemeleri (talikleri) (İİK. mad. 51, 55) sırasında da
takip talebinde bulunmak mümkündür.
Takip talebi, zamanaşımını keser.[266]
Yetkisiz icra dairesine yapılan takip ile de zamanaşımının kesildiği kabul
edilmelidir.[267]
Takip talebi ile kesilmiş olan zamanaşımı,
yeniden işlemeye başlar. İcra dosyasında daha sonra yapılacak -haciz, satış,
muhafaza altına alınma talebinde bulunulması vb...- her işlem ile zamanaşımı
tekrar kesilir.[268]
Borçlunun "takip tarihi"nde ölü
olduğu tespit edilirse, bu takip zamanaşımını kesmez.[269]
Takip talebinin yapıldığı tarih, icra
harçlarının alındığı, yani harç pullarının iptal edildiği tarihtir.[270]
--------------------------------------------------------------------------------
(*) Takip talebi ve muhtevası
Madde 58- " Takip talebi icra
müdürüne yazı ile veya sözlü olarak yapılır.
Talepte şunlar gösterilir :
1-Alacaklının ve varsa kanuni
temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı, şöhret ve ikametgahı; alacaklı yabancı
memlekette oturuyorsa Türkiye’de göstereceği ikametgahı (ikametgah
gösteremezse, icra dairesinin bulunduğu yer ikametgah sayılır.)
2- Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin
adı, soyadı, şöhret ve ikametgahı;
Bir terekeye karşı yapılan takiplerde,
kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, şöhret ve
ikametgahları;
3- Alacağın ve istenen teminatın Türk
parası ile tutarı ve faizli alacaklarda faizin miktarı ile işlemeye başladığı
gün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur
üzerinden talep edildiği ve faizi;
4- Senet, senet yoksa borcun sebebi;
5- Takip yollarından hangisinin seçildiği;
Alacak belgeye dayanmakta ise, belgenin
aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş, borçlu
sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine tevdii
mecburidir.
Alacaklıya takip talebinde bulunduğuna ve
verdiği belgelere, talep ve takip masraflarına dair bedava ve pulsuz bir makbuz
verilir.”
[1] Bknz: 12. HD. 5.11.2002 T.
20819/22564; 17.5.1999 T. 6113/6494; 3.12.1998 T. 13248/13853
[2] Bknz: 12. HD. 15.12.1997 T.
13762/13955
[3] Doldurulmuş çeşitli basılı “takip talebi”
örnekleri için bknz: UYAR, T. Uygulamalı İcra ve İflas Hukuku, 1993, C:2,
s:529-638
[4] Bknz: 12. HD. 10.2.1989 T. 13629/1786;
13.9.1979 T. 6683/6800
[5] KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, 1988,
C:1, s:209
[6] UYAR, T. İcra Hukukunda İtiraz, 1990,
s:13
[7] UYAR, T. 4949 sayılı ve 17.7.2003
tarihli “İcra ve İflas Kanununda Yapılmasına Dair Kanun”un Getirdiği Yenilikler
(Tür. Bar. Bir. D. Kasım/Aralık, 2003, s:167)
[8] Bknz: İİD. 19.9.1963 T. 9860/9694
Federal Mahkeme İcra ve İflas Dairesi, 15.9.1961 T.
[9] Alacaklının isminin “takip talebi”nde
yazılı olmasına rağmen ödeme emrinde yazılmamış olması halinde “ödeme emrinin
iptaline” karar verilir (Bknz: 12. HD. 20.2.1995 T. 2201/2233)
[10] Bknz: Cenevre İcra Tetkik Mercii
16.8.1978 T.
[11] Ayrıntılı bilgi için bknz: AKCAN, R.
İcra Hukukunda Temsil (SÜHFD. 1999/1-2, s:21-62)
[12] Bknz: 12. HD. 20.2.1995 T. 2201/2233
[13] AZMİ, S. / İZZET, N. Yeni İcra ve
İflas Kanunu Esasları ve Şerhi, 1933, s:113
[14] KURU, B. age. s:211
[15] Bknz: 538 sayılı Kanuna ait Cumhuriyet
Senatosu Gerekçesi
[16] Bknz: 12. HD. 20.1.2003 T. 27659/367;
24.10.2002 T. 19956/21777
[17] Bknz: 12. HD. 10.2.1981 T. 9276/1208
[18] Bknz: 12. HD. 19.4.2001 T. 6031/6697;
HGK. 20.12.1995 T. 12-962/1146; 12. HD. 14.4.1980 T. 1852/3444; 3.4.1980 T.
1265/3132
[19] Bknz: 12. HD. 25.11.2002 T.
23014/24999; 14.11.2002 T. 22243/23450
[20] Bknz: İsv. Fed. Mah. Kararı 15.9.1961
T.
[21] Bknz: HGK. 29.12.1995 T. 12-962/1146
[22] Bknz: İİD. 19.9.1963 T. 9860/9694 –
23.9.1986 T. 15317/9385
[23] BERKİN, N. İcra Hukuku Rehberi, 1979,
s:187
[24] Bknz: Cenevre Tetkik Mercii 16.8.1978
T.
[25] Bknz: 12. HD. 17.10.1985 T. 2675/8295
– 2.2.1981 T. 750/1893
[26] Bknz: 12. HD. 11.4.1995 T. 5769/5428
[27] Bknz: 12. HD. 17.6.2003 T.
11828/14422
[28] Bknz: HGK. 8.10.2003 T. 12-574/564
[29] Bknz: 12. HD. 24.2.1981 T. 35/1756
[30] AYAN, M. Miras Hukuku, 2003, s:17 –
ÖZUĞUR, A. İ. Türk Miras Hukuku, 2001, s:871 vd. – AYİTER, N. Miras Hukuku,
1974, s:215 vd.- İMRE, Z. / ERMAN, H. Miras Hukuku, 2003, s:403 vd., 417 –
AYİTER, N. / KILIÇOĞLU, A. Miras Hukuku, 1991, s:260 vd. – ANTALYA, G. Miras
Hukuku, 2003, s:290 vd. – KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. Miras Hukuku, 1987, s:691 vd. –
İNAN, A. N. / ERTAŞ, Ş. Miras Hukuku, 2000, s:467 vd. – ŞENER, E. Miras Hukuku,
1977, C:1, s:753 vd. – İMRE, Z. Türk Miras Hukuku, 1978, s:676 vd. – KÖPRÜLÜ,
B. Miras Hukuku Dersleri, 1985, s:397 vd. – AYİTER, N. Elbirliği Ortaklıkları,
1961, s:139 – ANSAY, T. Adi Şirket, Dernek ve Ticaret Şirketleri, 1961, s:126 –
OĞUZMAN, M. K. Miras Hukuku, 1975, s:314 vd.
[31] Bknz: 12. HD. 9.11.1993 T.
13414/17373 – 26.2.1987 T. 7230/2769; 20.5.1986 T. 12122/5958 – 5.10.1982 T.
6294/6893 – 20.1.1980 T. 7751/367 – HGK. 12.4.1967 T. İc. İf. 1207/201; İİD.
4.10.1963 T. 10149/10393
[32] İMRE, Z. / ERMAN, H. age. s:419 vd. –
OĞUZMAN, M. K. age. s:316 vd. – AYİTER, N. / KILIÇOĞLU, A. age. s:268 – İMRE,
Z. age. s:683 – KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. age. s:695 – ŞENER, E. age. s:765
[33] İMRE, Z. / ERMAN, H. age. s:424 vd. –
KÖPRÜLÜ, B. age. s:398 – İNAN, A. N. / ERTAŞ, Ş. age. s:472 – İMRE, Z. age.
s:688 vd. – KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. age. s:696 vd. – ŞENER, E. age. s:767 vd. –
OĞUZMAN, M. K. age. s:315 vd. – AYİTER, N. / KILIÇOĞLU, A. age. s:267 –
ANTALYA, G. age. s:294 vd.
[34] Bknz: HGK. 12.4.1967 T. İc. İf. 1307/201;
İİD. 4.10.1963 T. 10149/10349 – 12. HD. 26.2.1987 T. 7230/2769; 20.5.1986T.
12127/5958
[35] ŞENER, E. age. s:480 vd. – İNAN, A.
N. / ERTAŞ, Ş. age. s:205 vd. – İMRE, Z. age. s:264 vd. – İMRE, Z. / ERMAN, H.
age. s:157 vd. – KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. age. s:296 vd. – KÖPRÜLÜ, B. age. s:211
– OĞUZMAN, M. K. age. s:162 – AYİTER, N. / KILIÇOĞLU, A. age. s:131 – AYAN, M.
age. s:109 vd. – ANTALYA, G. age. s:171 vd.
[36] OĞUZMAN, M. K. age. s:276 –
KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N. age. s:568 vd. – İMRE, Z. age. s:486 vd. – ŞENER, E. age.
s:692 vd.
[37] ANSAY, T. age. s:124 – AYİTER, N.
age. s:133
[38] BERKİN, N. age. s:182 – KURU, B. age.
s:161 – ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hukukunun Esasları, 2004, s:65 vd.
[39] Bknz: 4. HD. 29.3.1971 T. 871/2943
[40] DURAL, M. / ÖĞÜZ, T. Kişiler Hukuku,
2002, s: 59 – AKİPEK, J. G. / AKINTÜRK, T. Kişiler Hukuku, 2002, s:319 – ÖZTAN,
B. Şahsın Hukuku (Hakiki Şahıslar), 2001, s: 82 – ARPACI, A. Kişiler Hukuku
(Gerçek Kişiler), 1993, s: 33 – ZEVKLİLER, A. Kişiler Hukuku (Gerçek Kişiler),
1981, s:91vd. ZEVKLİLER, A. / ACABEY, M. B. / GÖKYAYLA, K. E. Medeni Hukuk,
1999, s: 283 vd. – AKİPEK, J. G. / AKINTÜRK, T. Türk Medeni Hukuku (1. Cilt),
2002, s: 319 – ATAAY, A. Şahıslar Hukuku (Giriş – Hakiki Şahıslar ), 1978, s: 79
vd.- ÖZSUNAY, E. Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, 1979, s:48 vd. – OĞUZMAN, M.
K. / SELİÇİ, Ö. / OKTAY, S. 7. Baskı, Kişiler Hukuku, 2002, s:58
[41] DURAL, M. / ÖĞÜZ, T. age. s:63 vd. –
AKİPEK, J. G. / AKINTÜRK, T. age. s:319 vd. – ÖZTAN, B. age. s:83 vd. –
OĞUZMAN, M. K. / SELİÇİ, Ö. / OKTAY, S. age. s:59 vd. – ÖZSUNAY, E. age. s:51 –
ATAAY, A. age. s:79 – ARPACI, A. age. s:50 – ZEVKLİLER, A. / ACABEY, M. B. /
GÖKYAYLA, K. E. age. s:345 vd. – ZEVKLİLER, A. age. s:165 vd. – ARAL, F. Temyiz
Kudretinden Mahrum Şahısların Hukuki Sorumluluğu (Batıder, 1980, C:X, S:3,
s:746 vd.)
[42] Bknz: İİD. 10.1.1961 T. 2409/66
[43] GÜRAL, J. Hükümsüzlük Nazariyeleri
Karşısında Türk Medeni Kanununun Sistemi, 1953, s:201- ZEVKLİLER, A. / ACABEY,
M. B. / GÖKYAYLA, K. E. age. s:300 vd. – OĞUZMAN, M. K. / SELİÇİ, Ö. / OKTAY,
S. age. s:66 vd. – ÖZTAN, B. age. s:92 vd. – ARPACI, A. age. s:54 vd. – AKİPEK,
J. G. / AKINTÜRK, T. age. s:336 – DURAL, M. / ÖĞÜZ, T. age. s:78 vd. – ATAAY,
A. age. s:81 vd. – ÖZSUNAY, E. age. s:59 vd. – ZEVKLİLER, A. age. s:108 vd.
[44] AKİPEK, J. age. s:74 vd.
[45] Bknz: 12. HD. 31.3.1986 T. 9806/3555;
22.9.1980 T. 4848/6601; 13.5.1980 T. 2584/4293; 11.3.1975 T. 2618/2206 vs. –
22.9.1980 T. 4848/6601
[46] AKİPEK, J. G. / AKINTÜRK, T. age.
s:352 vd. – ÖZSUNAY, E. age. s:49 – ARPACI, A. age. s:34 vd. – ZEVKLİLER, A.
age. s:91 vd. – OĞUZMAN, M. K. / SELİÇİ, Ö. / OKTAY, S. age. s:79 vd. –
ZEVKLİLER, A. / ACABEY, M. B. / GÖKYAYLA, K. E. age. s:284 vd. – DURAL, M. /
ÖĞÜZ, T. age. s:29 vd. – ÖZTAN, B. age. s:108 vd.
[47] AKİPEK, J. G. / AKINTÜRK, T. age.
s:353
[48] Bknz: İİD. 12.11.1964 T. 12964/12773
[49] Ayrıntılı bilgi için bknz: KURU, B.
Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, C:1, s:940 vd.
[50] Bknz: HGK. 24.10.1962 T. K:2736 (Son
İçt. D. 1963/184, s:5532)
[51] Bknz: 4. HD. 29.11.1951 T. (Ad. D.
1952/102)
[52] Bknz: 12. HD. 30.6.2003 T.
12205/15514
[53] ONAR, S. S. İdare Hukukunun Umumi
Esasları, 3. Baskı, 1966, C:2, s:985
[54] Bknz: 12. HD. 16.11.1995 T.
15557/16085
[55] Karş: 12. HD. 17.5.2002 T. 8938/10333
[56] Bknz: 12. HD. 30.10.2003 T.
19322/21203
[57] BERKİN, N. age. s:183 – KURU, B. İcra
ve İflas Hukuku, C:1, s:162 – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:69
[58] Bknz: 12. HD. 10.4.1996 T. 4171/4997
[59] KURU, B. Takip Konusu Alacağın
Temliki (AHF. 50. Yıl Armağanı, 1977, s:213 vd.)
[60] KURU, B. age. s:163 – KILIÇOĞLU, A.
M. Türk Borçlar Hukukunda Kanuni Halefiyet, 1979, s:177
[61] TEKİNAY, S. S. Türk Aile Hukuku,
1982, s:617 – FEYZİOĞLU, F. N. Aile Hukuku, 1986, s:586
[62] KURU, B. age. s:16 – ÜSTÜNDAĞ, S.
age. s:70 vd. – BERKİN, N. age. s:186 – UMAR, B. İcra ve İflas Hukukunun Tarihi
Gelişmesi ve Genel Teorisi, 1973, s:35
[63] Bknz: 12. HD. 5.10.1982 T. 6294/6893
[64] Bknz: 12. HD. 30.10.2000 T.
15409/14168; 18.9.1980 T. 11901/13008; 25.4.2000 T. 5353/6699 vb.
[65] Bknz: 12. HD. 18.9.2000 T.
11901/13008; 24.3.1988 T. 5225/3593; 17.3.1988 T. 5186/3146; 2.2.1988 T.
303/841 vb.
[66] Bknz: 12. HD. 22.1.1980 T. 39/321 –
İİD. 12.2.1971 T. 1222/201
[67] Bknz: 12. HD. 18.6.2002 T.
22179/13113
[68] Bknz: 12. HD. 27.4.1984 T. 2988/5196
[69] Bknz: İİD. 17.11.1959 T. 3152/3226 –
Bu konuda ayrıca bknz: Yukarıda dipn. 13 civarı
[70] Bknz: İİD. 12.2.1971 T. 1222/201
[71] Bknz: 12. HD. 27.6.1995 T. 9469/9621;
10.4.1995 T. 5307/5280; 21.3.1995 T. 4120/4004; 1.3.1995 T. 2891/2773 vb.
[72] Bknz: 12. HD. 17.2.2004 T. 24775/3072
[73] Bknz: 12. HD. 22.1.1980 T. 39/321
[74] KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, s:152
vd. – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:61 vd. – BERKİN, N. age. s:180 vd.
[75] Bknz: 12. HD. 17.6.2003 T.
11828/14422; 19. HD. 18.3.2003 T. 1480/2293
[76] Bknz: HGK. 8.10.2003 T. 12-574/564
[77] Bknz: 12. HD. 30.10.2003 T.
19322/21203
[78] Bknz: 12. HD. 6.6.2002 T. 10778/12086
[79] Bknz: 12. HD. 21.6.1993 T. 2452/11153
[80] Bknz: 12. HD. 30.6.1994 T. 7712/8009;
27.2.1992 T. 6424/1030; 15.3.1991 T. 10361/3232; 12.2.1981 T. 885/1325
9.10.1980 T. 4428/7481 – 6.11.1990 T. 3547/11111
[81] Aksi görüş: BELGESAY, M. R. İcra ve
İflas Kanunu Şerhi, 1948, s:56 – BERKİN, N. age. s:126 (Yazarlar; takibin “ölüm
günü ve onu izleyen üç gün” erteleneceği görüşündedirler)
[82] Bknz: İİD. 26.11.1962 T. 12820/13372
[83] Bknz: 12. HD. 2.11.1992 T. 6148/12964
[84] Bknz İleride; dip. 103 civarı
[85] Bknz: 12. HD. 27.6.1994 T. 8561/8648;
18.5.1985 T. 4778/6330; 9.12.1983 T. 8555/10230
[86] BERKİN, N. Tereke Alacaklılarının
Cebri Takibi (İleri Huk. D. 1948/38, s:611)
[87] Bknz: 12. HD. 30.4.1980 T. 2550/3891;
10.2.1969 T. 1652/1547
[88] Bknz: 12. HD. 9.3.1995 T. 2387/3232
[89] Bknz: 12. HD. 27.3.1986 T.
9734/34034; 10.2.1983 T. 10653/891 – İİD. 6.11.1961 T. 7645/10027
[90] Bknz: 12. HD. 22.11.1983 T. 7495/9250
– İİD. 12.4.1968 T. 4009/2838
[91] Bknz: 12. HD. 28.12.1989 T.
7157/16177; 18.5.1984 T. 4778/6330; 16.10.1964 T. 10303/11376
[92] Bknz: 12. HD. 27.6.1994 T. 8561/8648;
9.12.1983 T. 8555/10230; 24.6.1968 T. 6478/6597
[93] Bknz: 12. HD. 20.11.1979 T.
8274/8853; 25.5.1964 T. 6272/6561
[94] Bknz: 12. HD. 26.3.2002 T. 5144/6132
[95] Bknz: 12. HD. 27.2.1992 T. 6424/1030;
9.10.1980 T. 4428/7481; 9.5.1978 T. 4029/4145
[96] Bknz: 12. HD. 25.12.1997 T.
14389/14549; 30.6.1994 T. 7712/8900
[97] Bknz: 12. HD. 11.3.2002 T. 3597/4903;
12.2.1981 T. 885/1325
[98] KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, s:156 –
POSTACIOĞLU, İ. age. s:241
[99] KURU, B. İcra İflas Hukuku, C:1,
s:157
[100] Bknz: 12. HD. 13.5.1980 T.
2684/4303; 16.9.1976 T. 7575/9137
[101] Bknz: 12. HD. 3.5.2001 T. 7230/7551
[102] Bknz: 12. HD. 13.5.1980 T. 2684/4303
[103] BLUMENSTEİN (Naklen; BERKİN, N.)
age. s:127
[104] JAEGER (Naklen; BERKİN, N.) age.
s:127 – KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, s:159
[105] Bknz: İçt. Bir. K. 4.5.1978 T. 5/4 –
12. HD. 15.5.2000 T. 7564/7913; 10.9.1999 T. 8712/9924 vs.
[106] ANSAY, T. age. s:143 – AYİTER, N.
age. s:144 vd.
[107] Bknz: Yuk. dipn. 105
[108] BERKİN, N. age. s:181
[109] Bu konuda bknz: Yuk. dipn:47 civarı
[110] Bknz: 12. HD. 21.6.1993 T.
2452/11153
[111] Bu konuda bknz: Yuk. dipn. 48-56
civarı
[112] Bknz: İİD. 22.7.1957 T. 1133/1389
[113] ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:69 – BERKİN, N.
age. s:185 - KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, s:77 vd.
[114] KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, s:165
vd. – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:71 vd.
[115] “Teminat alacakları” hakkında
ayrıntılı bilgi için bknz: KURU, B. Teminat Alacakları İçin İlamsız İcra Takibi
(BATİDER, 1976, C:VIII, S:3, s:33 vd.)
[116] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bknz:
KARAYALÇIN, Y. Yabancı Para Borcunun Vadede Ödenmemesi İle İlgili Problemler
(Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu IV, 1987, s:214 vd.) – BAYGIN,
C. Yabancı Para Üzerinden Borçlanmalar ve Hukuki Sonuçları, 1997, s:66 vd.
[117] KARAYALÇIN, Y. ags. s:186 vd. –
SEROZAN, R. Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu Değişikliklerinin, Özellikle Yabancı
Para Borçlarına ve Bunların Teminat Altına Alınmasına İlişkin Değişikliklerin
Eleştirilmesi (İBD. 1991/1-2-3, s:206 vd.) – UYAR, T. Yabancı Para
Alacaklarının Tahsilinde Ortaya Çıkan Sorunlar (İBD. 1973/7-8-9, s:572 vd.)
[118] Bu konuyla ilgili özgün bir çalışma
için bknz: DOMANİÇ, H. Faizle Karşılanmayan Zararların Giderilmesini Sağlayan
BK. 105 ve Diğer Hükümler, s:1 vd. – Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C:IV, s:1098
vd.
[119] KARAYALÇIN, Y. ags. s:213
[120] Bknz: 11. HD. 1.3.1977 T. 424/870
(KARAYALÇIN, Y. ags. s:200) – 2.11.1970 T. 4238/4087 (TİK. 1971/1, s:145 vd.) –
9.11.1982 T. 4196/4547 (KARAYALÇIN, Y. ags. s:201) – 10. HD. 11.12.1986 T.
5761/6760 (İKİD. 1987/Aralık, s:5329)
[121] Bknz: 11. HD. 19.6.1985 T. 3981/4267
(KARAYALÇIN, Y. ags. s:216)
[122] Bknz: HGK. 23.9. 1987 T. 10-143/650
(İKİD: S: 324 , sh:5330 )- HGK. 7.11. 1990T. 11-283/ 558 (İBD. 1990/ 10-11-12 ,
s:1067 vd.)
[123] -Bknz: "Davacı vekili
dilekçesinde, 'müvekkili şirketin mal ihracı karşılığı davalıdan 119.370 DM.
alacağını iflas masasına kaydettirdiğini, alacağın tamamının reddedildiğini',
ileri sürerek, '119.370.DM alacağın kayıt ve kabulünü' talep ve dava etmiştir
Davalı vekili cevabında 'alacağın ispatı
için ibraz edilen delillerin yetersiz olduğunu, davalının kayıtlarında da
bulunmadığını' savunarak, 'davanın reddini' istemiştir.
Mahkemece, 'iddia, savunma, davalının
ticari defterleri, taraf delilleri, Merkez Bankası cevabı, toplanan deliller
üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesine göre, davalı şirketin dış
ülkelerdeki davacıdan 119.370 DM. lık mal ithal ettiği halde, bedelini yurt
dışına transfer etmediği anlaşıldığından; iflas tarihindeki kur üzerinden
16.574.524 TL. alacağın masaya kayıt ve kabulüne' karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki ilişki akreditiften
kaynaklanmış olup, alıcı olan davalı, ithal ettiği malın bedelini, satıcı olan
davacı yabancı firmaya döviz olarak ödemek borcu altına girmiştir. Bu durum,
taraflar arasındaki akdi ilişkinin bir gereğidir. Binnetice, taraflar
arasındaki ödeme şeklinin yabancı para olarak kararlaştırıldığının kabulü ile,
davacının alacağının iflas masasına yabancı para olarak (olayda DM) kayıt ve
kabulüne karar verilmesi gerekirken, B.K. 83/II hükmü gözden kaçırılarak, iflas
tarihindeki kura göre T L. karşılığının kayıt ve kabulüne karar verilmesi doğru
görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir." (11. H.D. 12.3.1990 T.
970/2089)
- "Taraflar arasındaki sözleşmenin
İtalyan Lireti şeklindeki yabancı para üzerinden yapıldığı, davacının liret
şeklinde düzenleyip gönderdiği faturalara davalının itiraz etmemesinden anlaşılmıştır.
Faturada liret olarak gösterilen alacağın,
aynen yabancı paranın uygulanması olarak kabul edilip, B.K.nun 83/II'ye göre
liret üzerinden tahsil kararı verilmek ve temerrüt faizi isteyen davacıya,
Liret üzerinden ne oranda faiz istediğinin sorulması, davalının bu isteğe
itirazı halinde, Türk bankalarınca. lirete uygulanan ortalama faiz miktarı
tespit edilerek, o faizin hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde
hatalı karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir" (11. HD. 20.6.1990 T.
4665/5054) (İKİD. S: 377, s: 8747 ; İBD. 1992/1-2-3, s:25 ; ŞİRİN, Ş. Ticaret
Hukukunda Faiz ve Uygulaması, 1994, s: 165)
Not: Yukarıdaki içtihatlar, BK.'nın 83.
maddesinin 3678 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki dönemde verilmiş
olduklarından ilginçtir. Yüksek mahkeme, anılan 83. maddenin değiştirilmesinden
sonra, bu konuda daha rahat karar vermiştir. Örneğin;
-"........ mahkemece.......... '3300
DM.'nin 1.6.1987 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan
tahsiline’ karar verilmiştir. Ancak, davacı taraf alacağın yabancı para
üzerinden tahsili talebinde bulunduğuna göre, mahkemece 3095 sayılı kanunun
3678 sayılı kanunla eklenen 4a maddesi uyarınca, devlet bankalarının Alman
markı üzerinden açılan bir yıl vadeli mevduat hesaplarına uyguladığı en yüksek
faiz nispeti tespit olunarak, hükmolunan yabancı para alacağına bu nispette
faiz yürütmek gerekirken, yazılı şekilde %30 yasal faize hükmedilmesi doğru
görülmemiş, hükmün hu nedenle bozulması gerekmiştir. " (11. HD. 25.2.1993
T. 7684/1211) (YKD. 1993/6, s:884)
-"Davacı alacağının paund olarak
tahsilini talep etmiş, davalı da davacıya keşide ettiği 31.7.1990 tarihli
cevabi ihtarnamesinde (10.853) paund borcu olduğunu kabul etmiştir. Bu yön
gözönünde tutularak, alacağın sterlin (paund) olarak tahsiline karar verilmesi
ve faiz yönünden de 3095 sayılı Kanunun 4a maddesinin uygulanması gerekirken,
yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir." (19. HD. 11.6.1993 T.
5387/4269)
[124] SEROZAN, R. agm. s:207
[125] BARLAS, N. Para Borçlarının İfasında
Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, 1992,
s:218
[126] SEROZAN, R. agm. s:211 – TEKİNAY /
AKMAN / BURCUOĞLU / ALTOP Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 1985, s:779
[127] KARAHASAN, M. R. Türk Borçlar Hukuku
(Genel Hükümler), 2003, C:2, s:798 – TEKİNAY / AKMAN / BURCUOĞLU / ALTOP age.
s:779
[128] Bknz: 12. HD. 1.4.2004 T. 2969/7884;
28.10.2003 T. 17214/21112; 7.10.2003 T. 15445/19361 vb. – 23.6.2003 T.
12014/14948
[129] Bknz: 12. HD. 1.4.2004 T. 2969/7884;
29.12.2003 T. 22507/26603; 28.10.2003 T. 17214/21112 vb. – 1.7.2003 T.
12999/15641 – 23.6.2003 T. 12014/14948; 29.4.1999 T. 5114/5592 vb.
[130] Bknz: 12. HD. 29.4.1999 T. 5114/5592
– 3.3.1999 T. 2198/2454 vb.
[131] POSTACIOĞLU, İ. age. s:121 – ANSAY,
S. Ş. Hukuk, İcra ve İflas Usulleri, s:49 – KURU, B. İcra ve İflas Hukuku,
s:194 – PEKCANITEZ, H. Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, s:156 – PEKCANITEZ,
H. İcra Hukukunda Yabancı Para Alacakları (“Bankacılık Uygulamasında Güncel
Sorunlar II” konulu sempozyuma sunulan tebliğ) (Bankacılar D. 1998, S:27, s:20)
– KARAYALÇIN, Y. ags. s:207 – SEROZAN, R. Paranın Alım Gücünün Düşmesine Bağlı
Kayıtların Karşılanmasında Eşitsizlikler “Prof. Dr. İ. Sungurbey’e Armağan,
1996, s:47” – BİRSEL, M. / ERDEM, E. Yurtdışından Alınan Yatırım Kredilerinin
Cebri İcra Yolu İle Tahsilinde Ortaya Çıkan Sorunlar (Türk, İngiliz ve ABD.
Hukukunda İşletmelerin Ödeme Güçlüğü Sorunları ve Banka İlişkileri Sempozyumuna
Sunulan Bildiri), 1993, s:129 – UYAR, T. İcra Hukukunda Kambiyo Senetleri, 3.
Bası, s:369 vd.
[132] PEKCANITEZ, H. age. s:181 vd.
[133] "Alacaklı takip talepnamesinde,
20.000 DM çek bedelinin, 2.000 DM çek tazminatı ve 19.9.1990 tarihinden
itibaren reeskont faizi ile tahsilini istemiştir. 163 örnek ödeme emrine karşı
yapılan şikayetin sonuçlanıp, takibin kesinleştiği, ödeme tarihlerindeki kura
göre hesabın yapılması gerekirken, 'takip tarihindeki kura göre yanlış hesap
yapıldığından' bahisle, memurluk kararının kaldırılması istenmiştir.
TTK.'nun 714. maddesine göre; "çekin
ödeme yerinde rayici olmayan bir para ile ödenmesi şart koşulmuş ise, bedeli
çekin ibraz günündeki kıymetine göre, o memleket parası ile ödenebilir. İbraz
üzerine ödenmediği takdirde, hamil çek bedelinin dilerse ibraz, dilerse ödeme
günündeki rayice göre memleket parası ile ödenmesini isteyebilir. Takip Mark
üzerinden yapılıp kesinleştiği takdirde, Mark olarak yapılan ödemelerin aynen,
TL. olarak yapılan ödemelerin ise, ödeme günündeki kur üzerinden DM.'a
çevrilerek borçtan mahsubu gerekir. Alınacak harç miktarı açısından, takip
tarihindeki kur üzerinden, alacak miktarının memurlukça belirlenip, belirlenen
miktar üzerinden harç alınmış olması, alacaklının ödeme tarihindeki kur
üzerinden alacağını istemesine mani değildir.
Mercice, bu maddi ve hukuki olgular
gözetilerek şikayetin kabulüne karar vermek gerekirken reddine karar verilmesi
yasaya aykırıdır." (12. HD. 26.3.1992 T. 1991-8685/3763 ; Manisa Bar. D.
1992/Temmuz, s:38) - "Takip talepnamesinde ve ona uygun düzenlenen icra
emrinde, bedelin Mark olarak gösterilmesi, takibin iptali için bir neden sayılamaz.
BK.’nun 3678 s. K. ile değişik 83. maddesine göre, borçlu yabancı para ile
ödeme yapabileceği gibi, alacaklının seçimine göre, ödeme tarihindeki kur
üzerinden Türk parası olarak da ödeme yapabilir. Bu nedenle, aksine
düşüncelerle yazılı şekilde karar tesisi isabetsizdir. " (12. HD.
21.5.1992 T. 1991-14250/6975)
[134] Bknz: 12. HD. 22.6.1995 T.
9221/9411; 12.1.1994 T. 16386/174; 15.2.1993 T. 13376/2686
[135] Bknz: 12. HD. 1.4.2004 T. 2969/7884;
29.12.2003 T. 22507/26603; 3.11.2003 T. 17628/21442 vb.
[136] Bknz: 12. HD. 16.1.2004 T.
2003-22906/453
[137] Bknz: 12. HD. 4.7.2003 T.
13451/15988
[138] Bknz: 12. HD. 1.7.2003 T.
12999/15641
[139] Bknz: 12. HD. 23.6.2003 T.
12014/14948; 18.2.2003 T. 298/2774; 29.4.1999 T. 5114/5592
[140] Bknz: 12. HD. 10.6.2003 T.
11036/13652; 11.3.2003 T. 2723/4990; 18.2.2003 T. 462/2745 vb.
[141] Bknz: 12. HD. 21.4.2003 T. 5418/8855
[142] Bknz: 12. HD. 28.4.2003 T.
6874/9460; 4.4.2003 T. 3605/7368; 1.10.2002 T. 18415/19436 vb.
[143] Bknz: 12. HD. 4.4.2003 T. 4042/7351;
25.3.2003 T. 2802/6225; 25.3.2003 T. 2836/6194 vb.
[144] Bknz: 12. HD. 13.3.2003 T.
2618/5125; 15.1.2001 T. 2000-19872/74
[145] Bknz: 12. HD. 7.6.2001 T. 9098/10140
[146] Bknz: 12. HD. 19.6.2003 T.
12267/14615; HGK. 1.3.2000 T. 12-150/151
[147] Bknz: 12. HD. 7.2.2003 T.
2002-28969/2385; 25.10.2002 T. 20279/21875
[148] Bknz: 12. HD. 14.5.2001 T. 7001/8431
[149] Bknz: 12. HD. 3.6.1999 T. 6657/7459
[150] Bknz: 12. HD. 22.10.2002 T.
20165/21440
[151] Bknz: 12. HD. 17.5.2002 T.
8807/10403; 26.4.2001 T. 5929/7075; 16.1.2004 T. 2003-23052/336 vb.
[152] Bknz: 12. HD. 4.12.2000 T.
18686/19059
[153] Bknz: 12. HD. 24.2.2000 T.
1631/3029; 13.11.1997 T. 12252/12698; 11.11.1997 T. 12217/12560 vb.
[154] Bknz: 12. HD. 10.2.2000 T.
1000/2136; 21.1.2000 T. 1999-17262/505; 29.4.1999 T. 5114/5592 vb.
[155] Bknz: 12. HD. 29.4.1999 T.
5114/5592; 31.10.1997 T. 11624/11937; 24.9.1997 T. 8636/9308
[156] Bknz: 12. HD. 28.10.1997 T.
11316/11680; 22.5.1997 T. 5662/6006
[157] Bknz: 12. HD. 13.5.1997 T. 5128/5534
[158] Bknz: 12. HD. 22.6.1995 T.
9221/9411; 12.1.1994 T. 1993-16386/174; 15.2.1993 T. 1992-13376/2686 vb.
[159] Bknz: 12. HD. 3.5.1995 T. 6882/7020;
3.11.1994 T. 13230/13566
[160] Bknz: 12. HD. 4.10.1994 T.
11469/11703
[161] Bknz: HGK. 7.4.1993 T. 13-41/145
[162] Bknz: 12. HD. 26.3.1992 T.
1991-8685/3763
[163] UYAR, T. 4949 sayılı ve 17.7.2003
tarihli “İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Getirdiği
Yenilikler (Tür. Bar. Bir. D. Kasım-Aralık/2003, s:167)
[164] Bknz: 12. HD. 26.3.1992 T. 8685/3763
[165] SEROZAN, R. agm. s:211 – TEKİNAY /
AKMAN / BURCUOĞLU / ALTOP age. s:778
[166] Bknz: 12. HD. 22.10.2002 T.
19799/21485; 30.4.2001 T. 5977/7313; 23.5.2000 T. 7681/8360 vb. – 24.2.2000 T.
1631/3029; 11.11.1997 T. 12217/12560
[167] BİRSEL, M. / ERDEM, E. a.g. Sempozyum,
s:128 – BARLAS, N. age. s:101
[168] Bknz: 12. HD. 13.5.1997 T. 5128/5534
[169] BARLAS, N. age. s:101
[170] PEKCANITEZ, H. age. s:189 –
PEKCANITEZ, H. ag. tebliğ, s:36 – Aynı görüşte: KARMIŞ, E. İcra ve İflas Kanunu
Işığı Altında Harçlar Yasasının Uygulanması (Legal Hukuk D. Mart / 2003, s:345)
[171] BAYGIN, C. age. s:116 vd.
[172] Bknz: 12. HD. 13.5.1997 T. 5128/5534
[173] UYAR, T. Uygulamalı İcra ve İflas
Hukuku, 1993, C:1, s:570 – Aynı görüşte: REİSOĞLU, S. age. s:334 – ÜSTÜNDAĞ, S.
İcra Hukuku, s:87
[174] Bknz: 12. HD. 10.6.2003 T.
11336/13652; 11.3.2003 T. 2723/4990; 18.2.2003 T. 462/2745 vb.
[175] BİRSEL, M. / ERDEM, E. a.g.
sempozyum, s:131-145 – DOMANİÇ, H. ags. s:144
[176] Bknz: 12. HD. 10.3.2003 T. 1905/4709
[177] Bknz: 12. HD. 19.2.2004 T.
2003-28055/3275; 14.10.2003 T. 16033/19952; 22.10.2002 T. 19799/21485 vb.
[178] Karş: HGK. 18.2.2002 T. 12-1058/1064
[179] Bknz: 12. HD. 27.2.2001 T. 2751/3762
[180] Bknz: 12. HD. 25.1.2001 T.
2000-20630/946
[181] Bknz: 12. HD. 18.6.1998 T.
6658/7491; 10.7.1995 T. 9899/10360
[182] Bknz: 12. HD. 3.11.1994 T.
13230/13566
[183] Karş: 12. HD. 24.2.1999 T. 1269/2039
[184] Bknz: 12. HD. 29.4.1999 T.
5114/5592; 31.10.1997 T. 11624/11937
[185] Aynı görüşte: PEKCANITEZ, H. Yabancı
Para Alacaklarının Tahsili, s:91 – KARMIŞ, E. İcra ve İflas Kanunu Işığında
Harçlar Yasasının Uygulanması (Legal Huk. D. Şubat/2003, s:345)
[186] Aynı doğrultuda bknz: HGK. 7.4.1993
T. 12-41/145
[187] Karş: Maliye Bak. Gelirler G. Md.
22.8.2000 tarihli “Yargı Mevzuatı Bülteni”nin 4. sayfasında yayınlanan 13.07.0.
GEL. 063/6308-7-36762 sayılı mütalaası: “…icra tahsil harcı, icranın yerine
getirilmesi anında doğmakta ve bu tarihteki miktar veya nisbetler üzerinden
hesaplanarak ilgililerden tahsil edilmektedir. Buna göre; alacağının tamamının
tahsil edildiği tarihte yürürlükte olan harç nisbetine göre tahsil harcının
hesaplanması gerektiğinden, tahsili talep edilen yabancı paranın ödeme
günündeki kura göre belirlenecek miktarı üzerinden harcın tahsili icap eder…”
[188] Bknz: RG. 28.7.1941 T. S:4871
[189] Bknz: 12. HD. 30.11.1990 T.
12624/12386
[190] Bknz: 12. HD. 12.6.2003 T.
11557/13876
[191] Bknz: 12. HD. 26.5.2000 T. 7251/8611
[192] POSTACIOĞLU, İ. Temyiz Mahkemesinin
11.12.1957 T. 17/29 sayılı Tev. İçt. Kararının Tahlili (İleride; İçt. No:112)
(İHFM. 1958/1-4, s:501 vd.) – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:87 vd.
[193] Bknz: 11.12.1957 T. 17/29 sayılı
İçt. Bir. Kararı
[194] Bknz: 12. HD. 25.10.1993 T. 12031/16257
[195] Bknz: 12. HD. 16.1.1980 T. 9935/126;
16.4.1979 T. 3185/3527
[196] Bilindiği gibi, gecikme (temerrüt)
faizi “herhangi bir para alacağına, zararın doğup doğmadığına ve borçlunun
kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın vade tarihinden itibaren -ödeme tarihine
kadar- işletilen faiz”dir. Bu faiz türü bugün 3095 sayılı Kanunun 2. maddesinde
düzenlenmiştir. Buna karşın ana para faizi ise, “herhangi bir para alacağına
tarafların aralarında yaptıkları sözleşme uyarınca ya da yasa gereği vade
tarihine kadar işleyen faiz”dir.
Bu faiz türü bugün 3095 sayılı Kanunun 1.
maddesinde -kanuni faiz- kenar başlığı altında düzenlenmiştir (Bu konuda
ayrıntılı açıklama için bknz: HELVACI, M. Para Borçlarında Faiz Kavramı, 2000,
s:95 vd.).
[197] Önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne sunulacak olan yeni Borçlar Kanunu Tasarısında ‘gecikme
(temerrüt) faizi’ konusunda “adi iş”, “ticari iş” ayrımı kaldırılarak, tüm
işlerde aynı (ticari işlerde uygulanan) ‘avans faizi oranı’nın uygulanması
öngörülmüştür.
[198] Ayrıntılı bilgi için bknz: DOMANİÇ,
H. Ticaret Hukukunun Genel Esasları, 1988, s:15 vd. – İMREGÜN, O. Kara Ticaret
Hukuku Dersleri, 1996, s:18 vd. – POROY, R. / YASAMAN, H. Ticari İşletme
Hukuku, 1998, s:59 vd. – KARAYALÇIN, Y. Ticari İşletme, 1968, s:143 vd. –
MİMAROĞLU, S. K. İşletme Hukuku, 1972, s:121 vd.
[199] Bknz: 12. HD. 15.11.1994 T.
14122/14364
[200] Ayrıntılı bilgi için bknz: TANDOĞAN,
H. age. s:321 – EVREN, M. K. age. s:113 vd. – OĞUZMAN, K. age. s:316 –
KARAYALÇIN, Y. age. s:567 – DOMANİÇ, H. age. s:35 – YÜKSEL, S. K. Bankacılık
Hukuku ve İşletmesi, s:307 – BOZER, A. Ticari İşlere İlişkin Faiz Oranına Toplu
Bir Bakış (BATİDER, 1964, C:XI, S:3, s:66) – KARAL, C. Ticari İşlerde Faiz
(ABD. 1980/3, s:325 vd.) – ZEVKLİLER, A. / AYDOĞDU, M. / PETEK, H. Özel Borç
İlişkileri, s:274, dipn. 377 – ARAL, F. Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri,
1999, s:312 – HELVACI, M. age. s:144 vd.
[201] Hemen belirtelim ki, takip talebinde
istenen bu faiz oranına, icra müdürü kendiliğinden “bunun yasal orandan fazla
olduğu” gerekçesiyle müdahale edip, istenen faiz oranını, yasal seviyeye
indiremez. Bu husus ancak borçlunun itirazı üzerine icra mahkemesince
değerlendirilir. Bknz: 12. HD. 27.11.1996 T. 14610/14971
[202] Bknz: 12. HD. 20.2.1995 T. 2255/2256
[203] Bu konuda ayrıca bknz: ÇAKMAKÇI, R.
Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizi Oranları (Legal Huk. D. Ağustos/2003,
s:1950-1953)
[204] Bknz: 12. HD. 26.5.2000 T. 7251/8611
[205] Bknz: 12. HD. 26.12.1995 T.
18313/18533
[206] Bknz: 12. HD. 1.12.1994 T.
15238/15309
[207] Bknz: 12. HD. 26.12.1995 T.
18313/18533
[208] UYAR, T. İcra Hukukunda İlamlı
Takipler, 1991, s:138
[209] Bknz: 12. HD. 9.5.2000 T. 7137/7646;
17.4.2000 T. 5311/6101; 6.4.2000 T. 4240/5446; 6.4.2000 T. 4338/5409; 23.6.1998
T. 7054/7664
[210] Bknz: 12. HD. 13.4.2000 T. 4830/5969
[211] UYAR, T. İlamlı Takipler, s:138
[212] Bknz: 12. HD. 2.5.2000 T. 5994/7157;
1.2.1995T. 1333/1136
[213] Bknz: 12. HD. 3.3.1997 T. 2110/2291
[214] Bu kararın eleştirisi için bknz:
POSTACIOĞLU, İ. Temyiz Mahkemesi Tev. İçt. Kararının Tahlili (İHFM. 1958/1-4,
s:500 vd.)
[215] POSTACIOĞLU, İ. agm. s:596 vd.
[216] TEKİNAY, S. S. age. s:1255
[217] FEYZİOĞLU, F. Borçlar Hukuku, 1977,
s:232
[218] OSER / SCHÖNENBERGER (Çev: SEÇKİN,
R.) Borçlar Hukuku, 1. Kısım, 1947, s:758 mad. 73
[219] VON TUHR Borçlar Hukuku (Çev: EDEGE,
C.), 1983, s:606
[220] POSTACIOĞLU, İ. Şehadetle İsbat
Memnuniyeti ve Hudutları, 1964, s:44 – TEKİNAY, S. S. age. s:1224
[221] POSTACIOĞLU, İ. age. s:47
[222] FEYZİOĞLU, F. age. s:233
[223] ANSAY, S. Ş. Hukuk, İcra ve İflas
Usulleri, 1960, s:213 – BİLGE, N. / ÖNEN, E. Medeni Yargılama Hukuku, 1978,
s:446
[224] Bknz: 12. HD. 28.11.1956 T. 15/15 s.
İçt. Bir. K.: “Davacıya karşı dava ikamesi ile davalının mütemerrit hale düşmüş
addedilmesi muvafık bulunmasına binaen…”
[225] KURU, B. Hukuk Muhakemeleri Usulü,
2001, C:2, s:1671 vd. – POSTACIOĞLU, İ. Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975,
s:400
[226] Bknz: 12. HD. 11.4.1996 T. 4899/5108
(İleride; İçt. No:49a)
[227] Bknz: 19. HD. 3.12.2003 T.
9857/12093 (İleride; İçt. No:10a)
[228] KURU, B. age. s:133, dipn. 16 –
BERKİN, N. age. s:188 – OĞUZMAN, M. K. / ÖZ, T. Borçlar Hukuku Genel Hükümleri,
1998, s:231
[229] Bknz: 12. HD. 30.3.1981 T.
1117/3126; 11. HD. 28.9.1976 T. 4028/3928; 12. HD. 11.12.1975 T. 9389/10875;
8.10.1974 T. 8557/8785; HGK. 15.11.1961 T. 36/38
[230] MİMAROĞLU, S. İşletme Hukuku, 1972,
s:155 – DOĞANAY, İ. age. s:72
[231] Bknz: 12. HD. 13.4.1981 T.
2248/3672; 7.7.1980 T. 4187/5904
[232] ÖCAL, A. Türk Hususi Hukukunda
Gecikme Faizi, 1965, s:103 – AKYAZAN, S. Faiz Türleri (ABD. 1978/2, s:339)
[233] Bknz: 12. HD. 12.6.1980 T.
3696/5118; 1.6.1978 T. 540/564; 15. HD. 8.2.1979 T. 204/223; Tic. D. 2.11.1970
T. 4238/4087
[234] TEKİNAY, S. S. age. s:1257 – ÖCAL,
A. age. s:103 – TUNÇOMAĞ, K. age. s:921 – TANDOĞAN, H. age. s:921 – TANDOĞAN,
H. Türk Mesuliyet Hukuku, 1961, s:488 – ARSEBÜK, E. Borçlar Hukuku, 1950, s:97
– AKYAZAN, S. agm. s:238 vd. – TEKİNAY / AKMAN / BURCUOĞLU / ALTOP Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 1985, s:941 – OĞUZMAN, M. K. / ÖZ, T. Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, s:381 – İNAN, A. N. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1984,
s:489 – EREN, F. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1990, C:III, s:278 –
DEĞNEKLİ, E. / KISA, S. Faiz Hukuku, s:39 – EVREN, M. T. Faiz Hukuku, 1987,
s:66
[235] Karşı görüş: -yani; gecikme faizine
takip (ya da dava) tarihinden itibaren gecikme faizi yürütülmesi gerektiğini
belirten görüş- için bknz: OSER / SCHÖNENBERGER (Çev: SEÇKİN, R.), s:76 –
YÜKSEL, A. S. Gecikme Faizi (İBD. 1961/1, s:163 vd.)
[236] Bknz: TD. 29.11.1973 T. 5433/137 -
İİD. 25.6.1968 T. 6562/5579 – 4. HD. 25.7.1967 T. 6584/4791
[237] Bknz: 11. HD. 31.10.1986 T.
4153/5657
[238] FUNK, F. (Çev: VELİDEDEOĞLU / SELEK)
Borçlar Kanunu Şerhi, 1948, s:196 – FEYZİOĞLU, F. N. Borçlar Hukuku, 1977, C:2,
s:554 – TUNÇOMAĞ, K. age. s:1254 – SAYMEN, F. H. / ELBİR, H. K. age. s:918 –
AKYAZAN, S. agm. s:238 – EVREN, M. K. age. s:83 – DEYNEKLİ, E. / KISA, S. age.
s:45
[239] Jdt. 1926, s:426 (Naklen, SAYMEN, F.
H. / ELBİR, H. K. age. s:742, dipn. 25)
[240] Ayrıntılı bilgi için bknz: DOMANİÇ,
H. Ticaret Hukukunun Genel Esasları, 1988, s:39 vd. – KARAYALÇIN, Y. age. s:562
vd. – TAŞDELEN, S. / TOPÇU, M. Açıklamalı Ödünç Para Verme Mevzuatı, s:30 vd. –
TANDOĞAN, H. age. s:315 vd. – YAVUZ, C. Özel Borç İlişkileri, s:235 vd.
[241] Bknz: 12. HD. 20.11.1986 T. 5065/5628
[242] Ayrıntılı bilgi için bknz: DOMANİÇ,
H. Ticaret Hukukunun Genel Esasları, 1988, s:45 vd. – KARAYALÇIN, Y. Ticari
İşletme, s:563 – ÖCAL, A. age. s:102 vd. – BOZER, A. Ticari İşletmeye İlişkin
Faiz Hükümlerine Toplu Bir Bakış (BATİDER, 1964, C:2, S:3, s:366 vd.) –
AKYAZAN, S. agm. s:1012 vd. – YASAMAN, H. Faizle İlgili Bazı Sorunlar (Prof.
Dr. Hayri Domaniç’e Armağan, 1995, s:239)
[243] Bknz: 12. HD. 31.10.1997 T.
11453/11904
[244] Bknz: 12. HD. 28.3.1994 T.
3901/4095; 14.4.1980 T. 1852/3444
[245] Bknz: 12. HD. 27.1.1995 T. 504/313;
30.9.1994 T. 11187/11488; 3.3.1994 T. 2796/3104
[246] Bknz: 12. HD. 11.3.2004 T. 689/5585;
10.9.2002 T. 15509/16099
[247] Bknz: 12. HD. 5.3.2004 T.
28053/5143; 3.4.2003 T. 4477/7241; HGK. 2.2.2000 T. 12-50/47; 13.4.1999 T.
4149/4710
[248] Bknz: 12. HD. 11.3.2004 T. 689/5585;
10.9.2002 T. 15509/16099
[249] Bknz: 12. HD. 11.6.2000 T.
9464/10387
[250] Bknz: 12. HD. 5.11.1997 T.
12050/12264
[251] KURU, B. İcra ve İflas Kanunu
Değişikliği Hakkında Düşünceler, s:14 vd.
[252] KURU, B. age. C:1, s:223 – BERKİN,
N. age. s:197 – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:94
[253] Bu husus açıkça İİK. mad. 58’de
öngörülmemişse de uygulamada kullanılan b a s ı l ı örnek 48’de (6) nolu bent
olarak yer almaktadır.
[254] Bknz: 12. HD. 24.1.2000 T. 17775/626
[255] Bknz: 12. HD. 16.12.1988 T.
13121/15602
[256] Ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T.
İlamlı Takipler, s:9 vd.
[257] Bknz: 12. HD. 2.5.2000 T. 5994/7157;
1.2.1995 T. 1333/1136
[258] Bknz: 12. HD. 3.3.1997 T. 2110/2291
[259] Aynı görüşte; TANRIVER, S. İlamlı
İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, 1996, s:162
[260] BERKİN, N. age. s:187
[261] Bknz: 12. HD. 1.2.2000 T. 529/1350
[262] Bknz: 12. HD. 18.4.1994 T. 4775/4882
– 17.10.1985 T. 2675/8295 – 20.1.1998 T. 14637/215
[263] Bknz: 12. HD. 20.3.1987 T. 8294/3821
[264] Bknz: 12. HD. 15.12.1997 T.
13762/13955
[265] Bknz: 12. HD. 13.4.2000 T.
5021/5999; 13.12.1999 T. 15722/16303; 19.4.1999 T. 4488/4916
[266] Bknz: 19. HD. 12.2.1999 T. 3102/667;
12. HD. 27.3.1980 T. 1036/2875 - 4. HD. 29.6.1976 T. 2723/6408
[267] POSTACIOĞLU, İ. İcra Hukuku, s:125 –
KURU, B. age. C:1, s:220 – BERKİN, N. age. s:193
[268] Bknz: 13. HD. 11.12.1979 T.
9810/9479
[269] Bknz: 12. HD. 19.12.1978 T.
9887/10458
[270] KURU, B. age. C:1, s:220
Yorumlar
Yorum Gönder