HMK’ YA GÖRE İHTİYATİ TEDBİR
Av.
ENDER DEDEAĞAÇ
HMUK’un
101 vd maddelerinde düzenlenen geçici hukuki koruma uygulamalarından olan ihtiyati
tedbir kurumu bu kez HMK nın 389 vd maddelerinde hükme bağlanmıştır.
HMK
da yer alan ihtiyati tedbire ilişkin hükümlerin dışında diğer yasalarda da
örneğin TTK da ihtiyati tedbire ilişkin hükümler bulunmaktadır.
HMK
nın 389 vd maddelerine göre ihtiyati tedbir kararı vermeye hakimler yetkilidir.
Ancak, tahkim uygulamaları ile sınırlı olmak üzere bu yetki HMK 414 maddesi
hakemlere de tanınmıştır.
HMK
389 maddesinin gerekçesine baktığımızda, HMK 101 ve 103 maddesi hükmünü
karşılamak üzere tek bir maddenin oluşturulduğu açıklamasının yer aldığını
görmekteyiz.
HMK
389/1 maddesi her ne kadar ihtiyati tedbir talebinin hangi koşullarda
isteneceği yolunda bir sayım yapmış ise de maddenin yazılımında bize göre açık
uçlu bir ifade hakimdir. Bu nedenle madde içeriğinde yer alan koşullarla
sınırlandırılmış bir uygulamadan söz edilemeyecektir. İşin doğrusu da budur.
HMK
öncelikle, “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme” ve “gecikme
sebebiyle bir sakınca” halinin varlığını dikkate almıştır. HMK ya göre, eğer,
Mevcut durumda meydana gelecek bir değişme nedeniyle;
- Hakkın elde edilmesi
önemli ölçüde zorlaşacak ise
- Ya da tamamen
imkansız hale gelecek ise
İhtiyati
tedbir istenebileceği gibi, gecikme nedeniyle;
- Bir sakınca doğacak
ise
- Ya da ciddi bir zarar
doğacak ise
İhtiyati
tedbir istenebilecektir. Elbette böylesi nedenlere dayalı talebe bağlı olarak
ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir.
HMK
389/1 maddesinde yer alan bu belirlemenin uygulamaya yansımasını amaçlayan
kanun koyucu, HMK 390/3 maddesinde yer alan hükümle bunu sağlamaya çalışmıştır.
Söz konusu hükme göre, ihtiyati tedbir talep eden kişi dilekçesinde;
- Dayandığı ihtiyati
tedbir sebebini belirtmek zorundadır
- İstediği ihtiyati
tedbirin türünü açıkça belirtmek zorundadır.
- Yaklaşık olarak
haklılığını kanıtlamak için yapılması gerekenleri yapmak ve haklılığını
kanıtlamak zorundadır.
Davanın
açılmasından önce istenilen ihtiyati tedbir istemlerinde, HMUK 104 maddesinden
farklı bir düzenleme getiren HMK 390/1 maddesi, bundan böyle HMUK 104/1
maddesinde yer alan “…en az masrafla ve
en çabuk nerede ifası mümkün ise …o mahal mahkemesinde…” ihtiyati tedbir
başvurusu yapma olanağını kaldırmış sadece “esas hakkında görevli ve yetkili”
mahkemeden ihtiyati tedbir talep edilebileceği hükmünü getirmiştir.
Dava
açıldıktan sonra istenilecek olan ihtiyati tedbirin hangi yetkili ve görevli
mahkemeden isteneceğine ilişkin HMUK 104/3. Maddesinde yer alan kural aynen HMK
390/1 maddesinde de bulunmaktadır. Her iki hükme göre de dava açıtlıktan sonra,
ihtiyati tedbir kararı, ancak davayı görmekte olan mahkeme tarafından
verilecektir.
HMK
390/2. Maddesinin mefhumu muhalifine
göre, tedbir kararı verilebilmesi için tarafların dinlenilmiş olması
gerekmektedir. Ancak, gene aynı maddeye göre, hakların “…derhal korunmasında
zorunluluk bulunan hallerde hakim karşı tarafı dinlemeden de karar …”
verebilmektedir.
Madde
gerekçesine göre, madde oluşturulurken, hukuki dinlenilme hakkına uygun
davranılmaya gereken özenin gösterilmesine çalışılmıştır. Ancak buna rağmen,
ihtiyati tedbirin niteliği gereği, zaman zaman işin acil olmasından ötürü,
karşı tarafın dinlenilmesinden feragat zorunluluğu olduğu da unutulmamıştır. Bu
nedenle böylesi durumlarda, ilk aşamada sağlanamayan hukuki dinlenilme hakkının
daha sonra itiraz aşamasında sağlanmaya çalışıldığını ve bu amaçla HMK nın 394.
Maddesinin hüküm altına alındığını görmekteyiz.
HMK
390/3 maddesinde, “haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek” koşulu aranmıştır.
Elbette bu ispat HMK nın kabul ettiği delillere göre gerçekleştirilmelidir.
Yaklaşık olarak ispatta gerekçede de belirtildiği gibi, hakim “…o iddianın
ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf ihtimalde
olsa, aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı …”etmemelidir.
İşte,
kanun koyucu tarafından, bu zayıf
olasılık göz önüne alınmış ve ihtiyati tedbir kararının verebileceği zararları
gidermek amacıyla, ihtiyati tedbir kararı, HMK nın 392/1 maddesi uyarınca,
teminat şartına bağlanmıştır. Söz konusu maddeye göre, teminat alınması ilke
ise de,
- Talebin resmi bir
belgeye dayanması halinde
- Talebin kesin bir
delile dayanması
- Yahut durum ve
koşullar gerektiriyorsa
Hakim
gerekçesini göstermek koşulu ile teminat aramaksızın da ihtiyati tedbir kararı
verebilir. Sn. Bilge Umar tarafından yayınlanan HMK adlı yapıtın 1106 sayfasına
baktığımızda, teminatsız olarak verilen ihtiyati tedbir kararlarında zararın doğması
halinde hakimin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin işletilebileceğine vurgu
yapılmıştır. Bu bizce de doğru bir yorumdur.
Hakime
tanınmış bu takdir hakkının yanı sıra, teminat aranmamasını gerektiren bir
zorunluluk hali de bulunmaktadır. Bu hal adli yardımdan yararlanan kişiler
içindir. Eğer taraf adli yardımdan yararlanıyorsa, bu kişinin istemiş olduğu
ihtiyati tedbir kararı için teminat istenmez.
Madde
gerekçesine baktığımızda, devletin taraf olduğu davalarda, devletin talebi ile
devlet lehine verilen ihtiyati tedbir kararlarında da, kanun önünde eşitlik
ilkesi gereği devlet de teminat göstermek zorundadır. Gerekçenin uygulamada
dikkate alınıp alınmayacağını, devletten de teminat istenip istenmeyeceğini,
zaman içinde göreceğiz
Teminatın
sağladığı koruma süresi, HMK 392/2 maddesi uyarınca, teminatın kalkmasından ya da
asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren bir aydır. Bilindiği gibi,
HMUK döneminde bu nitelikte bir hüküm olmadığı için, kalem yönetmeliğinden
yararlanılmakta idi. Bu kez kanun koyucu bu konuyu kanun hükmüne bağlayarak
uygulamada birliğin doğmasına yol açmaktadır.
HMUK
ile HMK arasında önemli bir fark, HMUK 112 maddesi hükmü ile HMK 397/2 maddesi
hükmü arasında doğmuştur. Bilindiği gibi, HMUK 112. Maddesine göre, ihtiyati
tedbir “…esas hakkında mahkeme tarafından verilen kararın tefhim yada tebliğ
olunmasını mütaakip…” mürtefi olur (kalkar). Halbuki HMK 397/2 maddesine göre,
ihtiyati tedbir kararı nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. Elbette
HMK 397/2 maddesinde yer alan bu hükmün istisnası da aynı madde içinde yer
almaktadır. Söz konusu hükme göre, hakim kararında aksi yönde hükme yer vererek
ihtiyati tedbirin kararla birlikte kalkması gerektiğine işaret edebilir.
Yukarıdaki
sürelerin geçmesi ile birlikte teminat yatıran kişi teminatın geri verilmesini
talep hakkını elde eder.
Kanun
koyucu, ihtiyati tedbir kararının içeriğini de hükme bağlamıştır. HMK 391/2 maddesi,
ihtiyati tedbir kararının içeriğinde nelerin olması gerektiğini tek tek
saymıştır. Bu maddeye göre, ihtiyati tedbir talep edenin, kanuni temsilcisinin
ve vekilinin kimlik bilgileri, tedbirin somut olarak hangi sebebe ve delillere
dayandığı, tereddüde yer vermeyecek şekilde neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği, ne tutarda ve ne
türde teminat gösterileceği kararda yer almalıdır. Ancak bu maddede
belirtilenlerin dışında, verilen tedbir kararının asıl uyuşmazlığı çözecek
nitelikte olmaması gerektiği ve tarafların bu karara karşı var olan haklarının
neler olduğu da söz konusu kararda belirtilmelidir.
Yargıtay
9 HD 25.10.2011 gün ve 2011/47825 E 2011/41222 K sayılı kararında ve Yargıtay
11 HD 301.2012 gün ve 2012/327 E 2012/1023 K sayılı kararında, ihtiyati tedbir
kararının gerekçe içermemesini bozma nedeni olarak değerlendirmiştir.
HMK
392/1 maddesine göre, “mahkeme tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza
altına alınması veya bir yediemine tevdii yada bir şeyin yapılması veya
yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak yada zararı engelleyecek her
türlü tedbire karar verebilir.” Ancak, yukarıda da söylediğimiz gibi, istenilen
tedbirin türü,
HMK
390/3 maddesi hükmü gereği isteyen tarafça tedbir dilekçesinde belirtilmelidir.
Hakim taleple bağlı olduğuna göre, HMK 392/2 de yer alan tedbir türlerinden
birini belirlerken bu ilkeye bağlı hareket edecektir.
Tedbir
kararı ister davadan önce isterse dava sırasında istenilmiş olsun, HMK 393/1
maddesi uyarınca, tedbir kararının verildiği tarihten itibaren bir hafta içinde
uygulanması gerekmektedir. Eğer uygulanmaz ise, tedbir kararı kendiliğinden kalkacaktır.
Söz konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, tedbir kararı, kural olarak, icra
dairesince uygulanır. Gene aynı maddeye göre, mahkeme gerek görür ise, tedbirin
uygulanması için yazı işleri müdürünü de görevlendirebilir. Elbette burada
belirtilen yazı işleri müdürü, tedbir kararı veren mahkemenin yazı işleri
müdürüdür. HMUK 106. Maddeye göre, mahkeme katiplerine de infaz görevi
verilmekte iken HMK bu olanağı ortadan kaldırmıştır.Tedbir kararının
uygulanmasında iki ayrı icra dairesi yetkilidir. Bunlardan biri tedbiri veren
mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesidir. Diğeri ise, mal ya da hakkın
bulunduğu yer icra dairesidir.
İhtiyati
tedbir kararının uygulanması aşamasında HMK 393/3 uyarınca zor
kullanılabilinir.
Yukarıda
yer alan açıklamalarımızda, dinlenilme hakkını sağlamak için, kanun koyucunun,
itiraz yoluna olanak tanıdığını belirtmiştik. HMK nın 394/1 maddesine
baktığımızda, itiraz yolunun karşı tarafın dinlenilmediği tedbir kararları için
ve sadece karşı taraf için tanındığını görmekteyiz. Karşı taraf dinlenilmeden
verilen ihtiyati tedbir kararlarında, karşı taraf kararın varlığından ya
kararın uygulanmasında hazır bulunarak yada tedbir kararının uygulanmasına
ilişkin tutanağın HMK 393/4 maddesine göre kendisine tebliğ ile öğrenir. Karşı
taraf öğrenmeye ilişkin bu iki halden hangisi ile öğrenirse öğrensin,
öğrenmesinden itibaren HMK 394/2 maddesinde belirtildiği gibi, bir hafta içinde
itiraz hakkını kullanabilir söz konusu madde itirazın sınırlarını;
- İhtiyati tedbirin
şartlarına
- Mahkemenin yetkisine
- Teminata
İtiraz
olarak belirlemiştir.
İhtiyati
tedbir kararına itiraz iki halde söz konusu olmaktadır. Bunlardan biri HMK
394/1 maddesinde, itiraz hakkının, karşı taraf dinlenilmeksizin verilen
ihtiyati tedbir kararları için geçerli olduğu belirtilen itiraz hakkıdır.
Diğeri ise HMK 394/3 maddesinde üçüncü kişiye tanınan itiraz hakkıdır. HMK
394/1 maddesi karşı tarafa tanınan itiraz hakkı için, karşı tarafın, karar
verilirken dinlenilmemiş olmasını şart koşmaktadır. Buna karşılık, HMK 394/3
maddenin gerekçesine bakıldığında, “Çünkü itiraz tedbire karşı başvurulan bir
hukuki çaredir. Bu çareden karar verilirken dinlenilsin veya dinlenilmesin
karşı tarafı yararlandırmak gerekir.” Dendiği görülecektir. Bu beyan her ne
kadar, madde metni ile çelişki yaratmakta ise de, kanımızca, madde metninin
uygulanması gerekeceğinden pratik yaşamda bir sorun olmayacaktır. Üçüncü
kişinin itiraz hakkından yararlanabilmesi için, üçüncü kişinin söz konusu
ihtiyati tedbirden ötürü menfaatinin ihlal edilmiş olması şartı aranmaktadır.
Üçüncü kişinin itiraz hakkını kullanabilmesi için de bir haftalık süre
tanınmıştır. Ancak bu süre, üçüncü kişinin ihtiyati tedbir kararını
öğrenmesinden itibaren başlar. Üçüncü kişinin itiraz hakkı da aynen karşı
tarafın itiraz hakkındaki sınırlarla sınırlandırılmıştır.
İtiraz,
HMK 394/2 maddesi uyarınca kararı veren mahkemeye HMK 394/4 maddesi uyarınca
dilekçe ile yapılır. HMK 394/4 maddesi
dilekçeye tüm delillerin eklenmesini emretmektedir. Mahkeme tarafları davet
eder, gelmezlerse yokluklarında dosya üzerinden inceleme yaparak karar verir.
Mahkemenin kararı itirazın reddine ilişkin olabileceği gibi, itirazın
kaldırılmasına yada değiştirilmesine ilişkin de olabilir. Kanımızca, itiraz
nedenlerinden biri teminata ilişkin olduğuna göre, söz konusu değişiklik
teminatın miktarını ve de niteliğini de içermelidir.
Tedbir
kararının reddine karşı tedbir isteyen, tedbirin kabulüne ilişkin kararda
dinlenen karşı taraf, itirazın reddine karşı ise yararı olan taraflar ve üçüncü
kişi kanun yoluna başvurabilir. HMK 391/3 ve 394/4 maddeleri kanun yoluna
başvuruya ilişkin hükümleri içermektedir.
İhtiyati
tedbir kararı için itiraz edilmiş olması ya da kanun yoluna başvurulmuş olması,
Mahkemeden aksine bir karar verilmedikçe, HMK 394/1 ve 394/5 maddeleri gereği
ihtiyati tedbir kararının uygulamasını engellemez.
İhtiyati
tedbir için kanun yoluna başvurulduğunda HMK 393/5 maddesi gereği ilgili
mahkemeye sadece dosyanın örneği gönderilir ve öncelikle incelenir. Kanun
yoluna başvurmanın sonucunda verilen karar HMK 394/5 maddesine göre kesindir.
Eğer
dava açılmadan ihtiyati tedbir kararı istenmiş ise, HMK 397/1 maddesi hükmü
uyarınca, iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak zorundadır. Bu süre
HMK 397/1 maddesi uyarınca, tedbir kararının uygulanması ile başlar. Burada
unutulmaması gereken husus HMK 393/1 maddesinin hükme bağladığı bir haftalık
süredir. Eğer bu bir haftalık süre içinde ihtiyati tedbir kararı uygulanmamış
ise, iki haftalık süre içinde esas hakkında dava açılmış olması ihtiyati tedbir
kararının kalkmasını engellemez.
İhtiyati
tedbir kararından sonra esas hakkındaki dava açıldığında, buna dair belge
kararı uygulayan memura sunulmalı ve karşılığında belge alınmalıdır. HMK 397/1
maddesine göre bu işlemin yapılmamış olması tedbirin kalkmasına neden olur.
Benzer hükümler HMUK 109 ve 112 maddelerinde de bulunmakta idi.
HMUK
107 ve 108 maddeleri de ihtiyati tedbir kararına itirazın mümkün olduğunu,
itirazın icrayı durdurmayacağını hükme bağlamıştı. HMUK da itiraz yapılırken
esas dava açılmış ise itirazın bu mahkemece çözülmesine ilişkin hüküm olmasına
rağmen HMK da böylesi bir hüküm yoktur. HMK 394/4 itirazın mahkemeye
yapılacağını hükme bağlamış olmasına rağmen, görev ve yetki açısından bunun
hangi mahkeme olduğunu belirtmemiştir. Elbette dava açıldıktan sonra yapılan
itiraz esas davayı görmekte olan mahkemeye yapılacaktır. Ancak, davanın
açılmasından önce verilen ihtiyati tedbir kararı için nereye itiraz
yapılacaktır? sorusuna HMK da cevap yoktur. Bunun cevabı kanımızca HMK 390/1
maddesinde bulunmaktadır. Bu maddeye göre, ihtiyati tedbir kararının “..dava
açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden…” istenebileceğine
göre, itiraz da bu mahkemeye yani esas davaya bakmakla görevli ve yetkili
mahkemeye yapılacaktır. Yani davadan önce ihtiyati tedbir kararı veren mahkeme
ile dava aşamasında ihtiyati tedbir kararı veren mahkeme görev ve yetki
açısından değişmemektedir. Sadece birden fazla sulh yada asliye mahkemesi bulunması
halinde, bunların hangisinin bakacağı konusu düşünülebilirse de, mantıklı cevap
esas davaya bakan mahkeme olmalıdır.
Aleyhine
tedbir kararı verilen kişi, hakkında tedbir kararı uygulanan kişi ve tedbir
kararının uygulanmasından hakları zarar gören kişi HMK 394/1 ve 395/3
maddesinin HMK 394/3 ve394/4 maddelerine yaptığı yollama nedeni ile,
göstereceği teminat karşılığında tedbirin değiştirilmesini yada kaldırılmasını
talep edebilir.
Eğer
durum ve koşullar değişmiş ise, HMK 396/1 maddesi hükmü gereği teminat
aranmaksızın da tedbir değiştirilebilinir yada kaldırılabilinir.
Tedbirin
değiştirilmesine dair karar hangi kanun maddesine dayalı olarak verilirse
verilsin itiraza ilişkin kurallar uygulanır.
İhtiyati
tedbir kararı uyulması gereken bir yargı kararıdır. Bu nedenle HMK 398/1
maddesi ihtiyati tedbir kararına uymayan kişilerin disiplin hapsi ile
cezalandırılacağını hükme bağlamıştır. Bu cezayı verecek olan görevli ve
yetkili mahkemenin hangi mahkeme olduğu da bu madde içinde hükme bağlanmıştır.
HMUK
ta yer almamakla birlikte HMK da ihtiyati tedbir kararı nedeni ile doğmuş bir
zararın varlığı halinde dava açılabileceğini HMK 399 maddesinde hükme
bağlamıştır. HMK 399/1 maddesine göre;
- Lehine ihtiyati
tedbir kararı verilen kişinin, ihtiyati tedbir kararı verildiği anda haksız
olduğu anlaşılırsa
- Tedbir kararı
kendiliğinden kalkarsa
- İhtiyati tedbir
kararı itiraz üzerine kalkarsa
Tazminatla
sorumludur. Bu tazminat haksız ihtiyati tedbir nedeniyle verilen bir tazminat
olup tazminatın miktarı gerek maddenin ifadesinden anlaşıldığı üzere gerekse BK
nın haksız fiile ilişkin temel ilkelerine göre, somut olarak hesaplanan ve
kanıtlanan zarara göre oluşmalıdır. Elbette bu zarar teminattan
karşılanabilecek bir zarardır. Bu nedenle teminat oluşturulurken, olası zarar dikkate
alınmalıdır.
Bu
dava hükmün kesinleşmesinden ya da ihtiyati tedbirin kakmasından itibaren bir
yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Bu tazminat davasına esas davaya bakan
mahkemede bakılır.
Sayın
Bilge Umar’ın eserinin 1106 sayfasında HMUK dönemindeki Yargıtay kararlarına
dayalı açıklamasına göre, burada ki sorumluluk kusursuz sorumluktur.
Yorumlar
Yorum Gönder