TRAFİK KAZALARI VE ZAMANAŞIMI
AVUKAT
ÇELİK AHMET ÇELİK
TRAFİK KAZALARI VE ZAMANAŞIMI
ÖNSÖZ
Ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan trafik
kazalarında zamanaşımı sürelerinin, bundan önce yayınlanan iki yazımızda
yaptığımız ayrıntılı açıklamalara ve Yargıtay kararlarından verdiğimiz çok
sayıda örneklere karşın, hâlâ iki yıl sanılması; 2918 sayılı Karayolları Trafik
Yasası’nın 109/2.maddesindeki uzamış (ceza) zamanaşımı sürelerinin, yalnız
kazayı yapan sürücü hakkında değil, işleten, araç sahibi, girişimci vb. gibi
aracın işletilmesinden ekonomik yarar sağlayan tüm sorumlular hakkında da
uygulanacağının bilinmemesi; dahası Yasa’nın 109.maddesine koşut olarak Zorunlu
Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları’nın C.8 (eski 17/2)
maddesinde de sigortacı hakkında dahi (ölüm ve yaralanmalı kazalarda) uzamış
(ceza) zamanaşımının uygulanacağının farkında olunmaması karşısında, 5237
sayılı yeni Türk Ceza Yasası’nın zamanaşımına ilişkin hükümlerini de içeren
yeni bir “zamanaşımı” yazısı hazırladık ve meslektaşlarımızın yararlanmasına
sunduk.
ÖZETLER :
1) 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun “zamanaşımı” başlıklı 109.maddesinin 1.fıkrasında (2) yıllık
zamanaşımından sözedilmiş ise de, bu süre çok ayrık durumlar dışında yalnızca
araç hasarında söz konusudur. Ölüm ve yaralanmalarda 109.maddenin
2.fıkrasındaki uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri (sürücü, işleten, girişimci,
sigortacı ayrımı yapılmaksızın tümü hakkında) uygulanır.Çünkü, ölüm
ve yaralanma ile sonuçlanan kazalar cezayı gerektiren eylemlerdir; kusurlu
sürücü hakkında ceza hükümleri uygulanır. 2918 sayılı Yasa’nın 85/Son maddesine
göre, işleten (araç sahibi, girişimci vb.) sürücünün kusurundan “kendi kusuru
gibi sorumlu” olduğundan ve Yasa’nın 91. maddesine göre sigortacı işletenin
sorumluluğunu belli bir miktara kadar üstlenmiş bulunduğundan tümü hakkında
Yasa’nın 109/2. maddesindeki uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri uygulanır.
2) Uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri, eski
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 455-459.maddelerindeki eylemler nedeniyle
102.maddeye göre, bir ölü veya bir yaralı varsa (5) yıl, birden fazla ölü ile
bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (10) yıl iken, 5237 sayılı yeni
Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Yasa’nın 66’ncı maddesine
göre, bir ölü veya bir yaralı varsa (8) yıl, birden fazla ölü ile bir
ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (15) yıl olmuştur.
Aşağıda, trafik kazalarına ilişkin kısa ve
özlü açıklamalar yapıldıktan sonra, zamanaşımı süreleri, zamanaşımının
başlangıcı, işleyişi, kesilişi anlatılmış; Yargıtay kararlarından örnekler
verilmiştir.
I- TRAFİK KAZALARI
1- Tanım
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun
3.maddesinde trafik kazası “Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir
veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve maddi zararla sonuçlanmış
olan olay” olarak tanımlanmıştır.
Bir başka ve daha geniş tanıma göre de:
“Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan motorlu, motorsuz ve özel
amaçlı taşıtlar ile iş makineleri ve lâstik tekerlekli traktörlerin karıştığı
ölüm, yaralanma ve maddi zararla sonuçlanan kazalar trafik kazası’dır.”
Bir olayın Yasa kapsamında “trafik kazası”
sayılabilmesinin koşulları şunlardır:
a) Kaza, karayolu üzerinde meydana gelmiş olmalıdır.
b) Olaya hareket halinde olan bir veya birden fazla
araç karışmış olmalıdır.
c) Olay sonunda ölüm, yaralanma ve maddi zarar doğmuş
bulunmalıdır.
d) Olay ile ölüm, yaralanma maddi zarar
arasında “nedensellik bağı” kurulabilmelidir.
2- Oluş biçimlerine göre trafik kazası
türleri
Trafik kazaları:
a) İki veya daha fazla aracın çarpışması
biçiminde;
b) Çarpışan araçların ardı sıra başka
araçların da karışması ile zincirleme;
c) Sürücü hatası sonucu tek yanlı kaza
biçiminde;
d) Tek yanlı, ancak yol kusurlarının da
etken olması ile;
e) Motorlu aracın yayalara çarpması
biçiminde;
f) Motorlu aracın, taşıdığı yolculara
zarar vermesi biçiminde;
g) Motorlu aracın hayvanlara, nesnelere ve
tesislere çarpması biçiminde
h) Aracın düzenli bakımının
yapılmamasından kaynaklanan teknik arıza biçiminde;
i) Aracın imalât hatasından kaynaklanan
teknik arıza biçiminde;
ı) Demiryolu geçidinde tren ile kara
motorlu aracının çarpışması biçiminde;
k) Karşı konulmaz doğa olayı (mücbir
sebep) nedeniyle gerçekleşebilir.
3- Uygulanan yasalara göre trafik kazası
türleri
Olay, 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nda tanımlanan “trafik kazası” biçiminde gerçekleşmekle birlikte, aynı
zamanda iş kazası sayılmakta veya yolcu ve yük taşıyanın sorumluluğunu
gerektirmekte ise, uygulanacak yasa hükümlerine göre trafik kazaları üçe
ayrılır. Bunlar :
a) Olağan trafik kazaları (2918
sayılı TTK.)
b) Trafik-iş kazaları (2918 sa.
TTK., 4857 sa. İş Kanunu, Sosyal Güvenlik Yasaları)
c) Yolcu ve yük taşıma kazaları
(2918 sa.TTK.., 4925 sa. Karayolu Taşıma Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nun
taşıma ile ilgili hükümleri)
Kuşkusuz tüm bu kaza türlerine Borçlar
Kanunu’nun ilgili hükümleri ile eylemin suç niteliği taşıması durumunda Türk
Ceza Kanunu hükümleri uygulanacaktır.
II- TRAFİK KAZASI NEDENİYLE DAVA TÜRLERİ
1- Ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat
(BK.m.45, 47)
Trafik kazasında ölen kişinin desteğinden
yoksun kalanlar, mirasçılık söz konusu olmaksızın, kaza sorumlularından
(işletenden, sürücüden,sigortacıdan) maddi ve manevi tazminat (BK. m.45/2),
cenaze giderleri ve ölüm hemen gerçekleşmemiş ise kaza gününden ölüm gününe
kadar hastane ve yol giderleri başta olmak üzere yapılan her türlü masraflarını
ve kazanç kayıplarını (BK.m.45/1) isteyebileceklerdir.
2- Bedensel zarar nedeniyle maddi ve
manevi tazminat (BK.m.46, 47)
Trafik kazasında yaralanan kişilerin
bedensel zararlarını şöyle bölümlendirebiliriz:
a) Kalıcı sakatlık (sürekli kısmi veya
sürekli tam işgöremezlik) durumu;
b) Geçici işgöremezlik durumu;
c) Kalıcı veya geçici ruhsal bozukluk;
d) Mevzuattaki eksiklik nedeniyle sakatlık
oranı verilemeyen estetik zararlar.
Bedensel zararlar nedeniyle açılacak
tazminat davalarında istek kalemlerini de şöyle sıralayabiliriz:
a) Kalıcı sakatlık sonucu kazanç
kaybı ve kazançlarda bir eksilme olmasa bile güç (efor) kaybı nedeniyle
maddi ve manevi tazminat;
b) İleri derecede sakatlıkta, yaşam boyu
başkasının bakımına muhtaç olma durumunda “bakıcı” giderleri;
c) Geçici işgöremezlik durumunda
kazanç kaybı veya iyileşme süresince başkasının yardımına ve bakımına
gereksinim nedeniyle o kişinin emeğinin karşılığı;
d) Tedavi ve iyileşme giderleri,
ameliyat giderleri ile iyileşme süresince yapılan her türlü harcamalar, kaza
geçirenin ve yakınlarının yol, yeme-içme, barınma giderleri.
Borçlar Kanunu 46. maddesi 1.fıkrasında,
zarar görene, kapsamını belirtmeksizin “bütün masraflarını” isteme hakkı
tanınmıştır. Masraflar kavramının kapsamına, zarar görenin, beden bütünlüğünü
eski haline getirmeye, yani iyileşmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın
artmasını önlemeye yönelik harcamak durumunda olduğu ve ilerde harcaması olası
bütün masraflar girer. BK. 46.maddesi, yalnızca bedensel değil, ruhsal
bütünlüğün zarara uğratılması durumunda da uygulanır. Bazı durumlarda bedensel
bütünlüğün zarar görmesi, çalışma gücünü etkilememiş olsa bile, ruhsal sarsıntı
ve kişide yarattığı sinir bozukluğu bir takım maddi ve manevi zararlara neden
olabilir. Gerek bilimsel ve gerekse yargısal görüşlere göre, bedensel tamlığın
bozulması kavramına, insan vücudunda herhangi anatomik bir değişikliğe yol
açacak (çarpma, vurma, kırma, yaralama gibi) etkenlerden başka; bedensel
bozukluğa yol açmayan, ancak kişide ruhsal ve sinirsel etkiler yaratan durumlar
da girer.[1]
3- Kaza geçiren kişinin yakınlarının maddi
ve manevi zararları
Yalnız kaza geçirenin değil, anne, baba,
eş, çocuk, kardeş gibi yakınların da olay nedeniyle ruhsal sarsıntı, kalp krizi
ve benzeri rahatsızlıklar geçirmeleri de maddi ve manevi tazminat konusu
olabilir. Çünkü bu durumda onların zararları ile haksız eylem arasında uygun
nedensellik bağı vardır.[2] Örneğin,
gözlerinin önünde cereyan eden bir trafik kazasında feci şekilde ellerini veya
ayaklarını kaybeden bir çocuğun annesinin geçirdiği şok sonucu ruhsal ve
sinirsel dengesinin bozulması, maddi ve manevi tazminat isteğini haklı kılar.
Bu zarar, dolaylı değil, zarar görenin kişiliğinde doğrudan doğruya doğan bir
zarardır.[3]
Yaralanarak bedensel zarara uğrayan oğlu
yüzünden, ruh sağlığı bozulup tedavi olmak zorunda kalan baba, aradaki
nedensellik bağı nedeniyle manevi tazminatın yanı sıra, kendisi için yaptığı
giderleri ve işten kalma nedeniyle kazanç kayıplarını da isteyebilecektir.[4]
4- Araç ve eşya hasarı nedeniyle tazminat
Trafik kazasında aracı hasarlanan veya
araçtaki eşyaları zarar gören kişi, kusursuzluğu veya karşı tarafın kusuru oranında
maddi zararlarını isteyebilecektir. Böyle bir davada zamanaşımı süresi TTK.
109.maddesi 1.fıkrasına göre (2) yıl ise de, aynı kazada ölüm ve bedensel zarar
da varsa, zararın bütünlüğü ilkesince, 109.maddenin 2.fıkrasındaki uzamış
(ceza) zamanaşımı süreleri araç ve eşya hasarı isteklerinde de uygulama yeri
bulacaktır.[5]
II-TRAFİK KAZALARINDAN SORUMLU OLANLAR
1- İŞLETENLER
Motorlu araç işletenler, 2918 sayılı KTK’nun iki ayrı maddesinde tanımlanmış
ve sınıflandırılmışlardır.
Yasa’nın 3.maddesindeki tanıma göre: “İşleten,
araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla
sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin
gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından
başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere
işlettiği veya araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse
işleten sayılır.”
Yasa’nın “hukuki sorumluluğa” ilişkin
85.maddesi 1.fıkrasına göre : “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin
ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa,
motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bir teşebbüs
tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde motorlu aracın işleteni ve bağlı
olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan ortalaşa ve zincirleme sorumlu
olurlar.” İşletenlerin bu sorumluluğu “tehlike sorumluluğu”dur.
İşletenlerin “tehlike” ilkesince sorumluluklarının
doğal sonucu, sürücünün ve yardımcı kişilerin kusurlu eylemlerinden “kendi
kusuru gibi” sorumlu olmasıdır. Bu konu 2918 sayılı KTK’nun 85.maddesi
“Son” fıkrasında yer almış;“İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi,
aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin
kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” denilmiştir. Bu nedenledir ki,
uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri araç sahibi, işleten ve işleten sayılanların
tümüne uygulanır.
Yasa’daki tanımlara göre, trafik
kazalarından “tehlike sorumluluğu” ilkesince sorumlu olan ve sürücü ile
yardımcı kişilerin kusurundan “kendi kusuru gibi” sorumlu tutulan işletenleri
şöyle bölümlendirebiliriz:
a) Araç sahibi-işleten
b) Bir şirket (firma) ünvanı altında
motorlu araç işletenler
c) Motorlu araçlarla yolcu ve yük taşıma
işlerine katılan taşımacı, girişimci, üstlenici, gezi ve tur düzenleyici, bilet
ve irsaliye düzenleyerek, yolcu ve yük taşıma işlerine aracılık ederek motorlu
aracın işletilmesine doğrudan veya dolaylı katılan, motorlu aracın
işletilmesinden ekonomik yarar sağlayan tüm gerçek ve tüzel kişiler
d) Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta,
alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen kişiler
e) Aracın uzun süreli kiralanması, ariyet
veya rehin alınması gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişiler
Motorlu araç işletenler ve işleten gibi
sorumlu olanlar, 2918 sayılı KTK’nun 86.maddesi 1.fıkrasına göre: ”Kendilerinin
veya eylemlerinden sorumlu tutuldukları kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki
bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya
zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat
ederlerse sorumluluktan kurtulurlar.”
2- İŞLETEN GİBİ SORUMLU OLANLAR
2918 sayılı TTK..nun çeşitli maddelerine
göre, motorlu araçların işletilmesiyle dolaylı olarak ilişiği bulunan bazı
kişiler de, doğrudan işleten konumunda olmamalarına karşın, işleten gibi
sorumlu sayılmışlar; bu arada motorlu aracı herhangi bir biçimde ele geçiren ve
kullanan kişiler de işleten gibi zarardan sorumlu tutulmuşlardır. Bunlar,
yasanın çeşitli maddelerine göre aşağıda açıklanmıştır.
a) Motorlu araçlarla ilgili mesleki
faaliyette bulunanlar
Yasanın 104. maddesine göre : “Motorlu
araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan teşebbüslerin sahibi, gözetim,
onarım, bakım, alım-satım, araçta değişiklik yapılması amacı ile veya benzeri
bir amaçla kendilerine bırakılan bir motorlu aracın sebep olduğu zararlardan
dolayı, işleten gibi sorumlu tutulurlar.”
b) Yarış düzenleyicileri
Yasa’nın 105. maddesine göre, yarış
düzenleyicileri yarışa katılanların veya onlara eşlik edenlerin araçları ile
gösteride kullanılan diğer araçların sebep olacakları zararlardan dolayı
motorlu araç işletenin sorumluluğuna ilişkin hükümler uyarınca sorumludurlar.
(m.85)
c) Devlet ve kamu kurumları
Yasa’nın 106.maddesine göre: ”Genel
bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve
belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu
araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu kanunun işletenin hukuki
sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır.”
d) Motorlu aracı çalan veya gaspeden
kişiler
Yasa’nın 107.maddesine göre : “Bir motorlu
aracı çalan veya gaspeden kimse, işleten gibi sorumlu tutulur. Aracın çalınmış
veya gaspedilmiş olduğunu bilen veya gereken özen gösterildiği takdirde
öğrenebilecek durumda olan aracın sürücüsü de onunla birlikte ortaklaşa
sorumludur. İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden
birinin aracın çalınmasında kusurlu olmadığını ispat ederse,sorumlu tutulamaz.
İşleten, sorumlu olduğu durumlarda diğer sorumlulara rücu edebilir.”
3- SÜRÜCÜ VE YARDIMCILARI
a) Sürücü
2918 sayılı KTK’nun 3.maddesindeki tanıma
göre: “Sürücü, karayolunda motorlu ve motorsuz bir aracı veya taşıtı sevk ve
idare eden kişidir.” Ayrıca “şoför” tanımı yapılmış ve “Şoför, karayolunda
ticari olarak tescil edilmiş bir motorlu taşıtı süren kişidir” denilmiştir.
Motorlu aracı kullanan sürücülerin ölüm,
yaralanma ve maddi hasarla sonuçlanan kazalardan dolayı sorumlu tutulabilmeleri
için, kazanın meydana gelişinde kesinlikle “kusurlu” olmaları gerekir.
Onların sorumluluğu “tehlike sorumluluğu” değil, yalnızca “kusur sorumluluğu”dur.
Eğer kazanın nedeni, sürücü kusuru değil de “teknik arıza” ise, sürücü sorumlu
tutulamaz. Çünkü, motorlu aracın düzenli olarak bakım ve onarımından işleten
sorumludur. Şu kadar ki, kazaya neden olan motor arızası, sürücünün yanlış ve
özensiz kullanımı sonucu ise, belirlenecek kusur oranı üzerinden işletenle
birlikte sürücü de sorumlu olur.
Sürücü kusurunun belirlenmesinde, önemli
olan “kazanın Nedeni”dir. Bir başka anlatımla, zararlı sonuç ile sürücünün
davranışı arasında “nedensellik bağı” kurulabilmelidir. Eğer bu bağ
kurulamıyorsa, kazanın nedeni, sürücü kusuru değilse, sürücü belgesiz veya
yetersiz belgeyle araç kullanılmış olması durumlarında, sürücü zarardan sorumlu
tutulamaz. Bunun gibi, sürücü alkollü olup da kazanın nedeni alkol değilse gene
sorumlu olmaz.
b) Sürücü
yardımcıları
2918 sayılı KTK’nun 3.maddesinde yardımcı
kişiler “Hizmetli” nitelemesiyle: “Araçlarda, sürücü hariç, araç veya taşıma
hizmetlerinde süreli veya süresiz çalışan kişiler ile iş makinelerinde sürücü
dışındaki kişiler” diye tanımlanmıştır.
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun
34.maddesi gereği yürürlüğe konulan Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin
58-59.maddelerinde yardımcı kişiler ve nitelikleri şöyle açıklanmıştır:
1.Taşımacılar, hizmetleri yürütebilecek
yeterli sayı ve nitelikte personel bulundurmakla yükümlüdürler. Yeterli sayı ve
nitelikte personel istihdam edilmemesi durumunda doğacak her türlü zarar ve
ziyandan sorumludurlar.
2.Taşıma işlerinde çalıştırılanlar,
hizmetin gerektirdiği niteliklere ve bu Yönetmelikte yer alan mesleki
yeterlilik belgelerine sahip olmak zorundadırlar.
3.Üstlendikleri hizmet ile ilgili görev ve
sorumluluklarını yerine getirmek zorundadırlar.İşyeri ve işyerinin güvenliğini
tehlikeye düşürecek fiil ve eylemlerde bulunamazlar.
Sürücü yardımcıları, çoğunlukla yolcu
taşıyan otobüslerde şoför yardımcısı, hostes, bagaj sorumlusu gibi kişilerdir.
Kamyonlarda genellikle yükleme-boşaltma ve manevra gibi işlerde çalıştırılan
“şoför muavini” bulunur. Bu kişilerin kazaya neden olmaları, zararlı
sonuçlardan sorumlulukları çok az rastlanan durumlardır. İşletenler, bunların
da zar arlandırıcı eylemlerinden 2918 sayılı KTK’nun 85/Son maddesi gereği
“kendi kusurları gibi” sorumlu olurlar.
4- TAŞIMACILAR
Yolcu ve yük taşıma işleriyle uğraşan
gerçek ve tüzel kişiler, hem “motorlu araç işleten” olarak 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu hükümlerine göre ve hem de “taşımacı”olarak
Türk Ticaret Kanunu ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu hükümlerine göre
sorumludurlar. Taşımacıların sorumlulukları, motorlu araç işletenlerin
sorumluluklarına oranla daha fazladır. Çünkü :
a) Motorlu araç işletenlerin (araç
sahiplerinin) sorumlulukları “trafik kazası” ile sınırlı iken,
taşımacılar, taşımanın başladığı yerden bittiği yere kadar araç içinde ve
dışında meydana gelen her türlü zararlardan sorumludurlar. Daha geniş bir
anlatımla:
Motorlu araç işletenler, 2918 sayılı
KTK’nun 3.maddesindeki tanıma ve 85.maddesi hükmüne göre “Karayolu üzerinde
hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve
maddi zararla sonuçlanan” trafik kazalarından sorumlu iken,
Taşımacılar ve taşıma faaliyetlerine katılanlar, Türk Ticaret
Kanunu’nun 781.maddesine göre “Eşyanın kendilerine teslim edildiği tarihten
gönderilene teslim olunduğu tarihe kadar geçen süre içinde her türlü zarardan
ve hasardan sorumludurlar.” Gene Türk Ticaret Kanunu’nun 806.maddesi ile 4925
sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 7.ve 17.maddelerine göre “Taşımacılar,
yolcuların sağlıklı, rahat ve güvenli bir yolculuk yapmalarını sağlayacak her
türlü önlemleri almakla ve onları gidecekleri yere sağ ve sağlıklı olarak
ulaştırmakla yükümlü olup, taşıtın kalkış noktasından varış noktasına kadar
taşıt içinde veya duraklama yerlerinde yolcuların uğrayacakları her
türlü zararlardan sorumludurlar.”
b) Taşımacılar ve taşıma
faaliyetine katılanlar, hem “tehlike sorumlusu” ve hem de “kusur
sorumlusu” oldukları gibi, motorlu araç işleten olarak 2918 sayılı KTK’nun
85/Son maddesine ve taşımacı olarak Türk Ticaret Kanunu’nun 782.maddesine göre çalıştırdıkları
kişilerin kusurunda “kendi kusuru gibi” sorumludurlar.
c) Taşımacılar, Türk Ticaret Kanunu’nun
806.maddesi 2.fıkrasına ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 18.maddesi
2.fıkrasına göre “Kendilerinin veya eylemlerinden sorumlu tutuldukları
kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın,
kazanın bir mücbir sebepten veya hak sahibinin ya da bir üçüncü kişinin ağır
kusurundan ileri geldiğini ispat ederlerse sorumluluktan kurtulurlar.”
5- İŞVERENLER
Motorlu araç işletenler ve taşımacılar, çalıştırdıkları kişilerin “işvereni” olarak,
İş Yasası ve Sosyal Güvenlik Yasaları hükümlerine göre ve “tehlike sorumluluğu”
ilkesince çalıştırdıkları kişilerin geçirdikleri “iş kazalarından”
sorumludurlar. Motorlu araçlarda ve taşıma işlerinde çalıştırılanların “iş
kazası” geçirmeleri genellikle ve çoğunlukla “trafik-iş kazası”
biçiminde olur. Burada asıl konumuz trafik kazaları olmasına göre, yalnızca
“trafik-iş” kazaları üzerinde durulacaktır.
Trafik-İş kazası, “işveren tarafından verilen işin, bir motorlu taşıtın
kullanılmasını veya taşıtı kullanana yardım edilmesini gerektirmesi ya da işin
yapılacağı yere işveren tarafından sağlanan taşıtla götürülüp getirilme veya iş
gereği yolculuk yapılması sırasında işçinin geçirdiği kaza” olarak
tanımlanabilir. Buna tanıma göre, trafik-iş kazasının unsurlarını şöyle
sıralayabiliriz:
a) İş kazası bir “taşıt kazası” biçiminde
olmalıdır.
b) Kaza geçiren işçi, bedence ve ruhça bir
zarara uğramış veya ölmüş bulunmalıdır.
c) Kaza, işveren tarafından yürütülen bir
işle ilgili olmalıdır.
d) İşçi, işverene ait işi yaptığı veya
işveren tarafından görevli olarak bir yere gönderildiği ya da işveren
tarafından sağlanan araçla taşındığı sırada bir taşıt kazası geçirmiş
olmalıdır. (5510 sa.Yasa m.13, 506 sa. Yasa m.11/A)
4857 sayılı İş Yasası’nın 2.maddesi
3.fıkrasına (eski 1475 sayılı Yasa’nın 1.maddesi 2.fıkrasına) göre “araçlar”
işyeri kapsamındadır. 4857 sayılı Yasa’nın 66.maddesinde (eski 1475 sayılı
Yasa’nın 62.maddesinde) belirtilen süreler, iş süresinden sayılır. Bunların
taşıtlarla ve taşımalarla ilgili olanları şunlardır:
a) İşçilerin işveren tarafından
işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere götürülüp getirilmeleri
sırasında yolda geçen süreler;
b) İşçinin işveren tarafından başka bir
yere gönderilmesi sırasında, asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler;
c) Ayrıca işveren, ister kendine
ait olsun, ister kiralanmış bulunsun, servis araçlarında meydana gelen
kazalardan dolayı “işveren” ve “işleten” olarak sorumludur. (506
sayılı Yasa m.11/A-e ve 5510 sayılı Yasa m.13-e)
İşveren olarak, motorlu araç işletenlerin
çalıştırdıkları kişilere karşı sorumlulukları, üçüncü kişilere karşı sorumluluklarından farklı ve
daha ağırdır. Çünkü, işletenler, işveren olarak, trafik ve taşıma ile
ilgili yasaların yanı sıra, iş ve sosyal güvenlik yasalarına göre de
(çalıştırdıkları kişilere karşı) sorumludurlar. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77.
maddesine (eski 1475 sayılı Yasa 73.maddesine) ve İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmelik hükümlerine göre: “İşverenler
işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü
önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve
güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler
işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek,
işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli
tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş
sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar.”
Daha somut bir anlatımla, işveren, , kazanın
olmaması için akla gelebilecek her türlü önlemleri almış, ayrıca özen ve
gözetim görevini yerine getirmiş bulunmalıdır. Buradaki sorumluluk,
27.3.1957 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere,
işverenin "özen ve gözetim ödevinin" objektif olarak yerine
getirilmemesinden kaynaklanan "kusura dayanmayan” bir sorumluluktur.
İşverenin sorumluluğu, ancak zarar görenin
veya üçüncü kişinin tam ve ağır kusuruyla ya da mücbir sebeple ortadan
kalkabilir. Bunun dışında, işveren ve işleten, doğrudan bir kusuru bulunmasa
bile “tehlike sorumluluğu” ilkesince, doğan maddi ve manevi zararları
ödemekle yükümlüdür. Başka bir anlatımla, işverenin “trafik-iş”
kazasından sorumlu tutulabilmesi için, kazanın oluşu ile çalıştırılan kişinin
işçinin ölümü veya bedensel zarara uğraması arasında “nedensellik bağı”
kurulabilmeli; işverenin sorumluluğu ile kaza arasındaki nedensellik
bağının, işçinin yada üçüncü kişinin tam kusuru ile kesilmemiş olmalıdır.
Eğer “nedensellik bağı” kesilmişse, çok ayrık durumlar dışında, işveren
(işleten) sorumlu tutulamaz.
6- SİGORTACILAR
Trafik kazaları nedeniyle sigortacıların
sorumlu oldukları “zorunlu” veya “isteğe bağlı” sigorta türleri ve
ilgili yasalar şunlardır:
a) Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik)
Sigortası
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun
91.maddesine göre motorlu araç işletenler Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik)
Sigortası yaptırmak ve 101.maddeye göre Türkiye’de kaza sigortası dalında
çalışmaya yetkili sigorta şirketleri, Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortasını
yapmakla yükümlüdürler. Yasa’nın 88.maddesinde sorumlular arasında bir ayrım
yapılmadığı için, zorunlu sigorta koşulları çerçevesinde işletenin
sorumluluğunu belli bir miktara kadar üstlenen sigortacı, m.85/Son gereği
“işleten ile sürücü ve yardımcılarının kusurundan kendi kusuru gibi”
sorumludur.
b) İsteğe bağlı sorumluluk sigortası
Gene 2918 sayılı Yasa’nın 100.maddesine
göre, motorlu araç işleten “isteğe bağlı” sorumluluk sigortası
yaptırmışsa, sorumluluğun kaldırılması veya tazminatın azaltılmasına ilişkin
Yasa’nın 95 inci maddesi ve zamanaşımına ilişkin 109 uncu maddesi isteğe bağlı
(ihtiyari) mali sorumluluk sigortasını yapan sigortacı hakkında da uygulanır.
c) Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali
Sorumluluk Sigortası
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun
18.maddesine göre, taşımacılar “Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk
Sigortası” yaptırmak ve yolcuya gelebilecek bedeni zararlar için Yasa’nın
17.maddesinden doğan sorumluluklarını sigorta ettirmek zorundadırlar.
17.maddeye göre sorumluluğun kapsamı ve sınırları “duraklamalar dahil olmak
üzere yolcunun kalkış noktasından varış noktasına kadar geçecek süre içinde
meydana gelecek her türlü kazalar”dır. Bu kazalar tek yanlı veya başka
araçların da karıştığı trafik kazaları ile sınırlı olmayıp, yolculuğun
başlangıcından bitimine kadar (mola ve duraklamaları da kapsamak üzere)
yolcunun başına gelebilecek her türlü kazalardır. Bu konuda Yasa’ya bağlı
Yönetmeliğin 63.maddesinde “yolcu taşımacıları, duraklamalar dahil olmak üzere
yolcunun kalkış noktasından varış noktasına kadar olan seyahat süresince
meydana gelecek bir kaza nedeniyle yolcunun ölümü, yaralanması ya da eşyasının
zarara uğramasından dolayı sorumludurlar” denilmiştir. İşte, Zorunlu Karayolu
Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortasını yapan sigortacı, böylesine kapsamlı bir
sorumluluk üstlenmektedir.
d) Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu
Koltuk Ferdi Kaza Sigortası
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun
34’üncü maddesi gereği düzenlenen Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin 63-68
maddelerine göre, yolcu taşımacılığı yapmak üzere taşımacı yetki belgesi
almış olan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kuruluşları taşıyacakları yolcular
ve taşımada görevlendirecekleri sürücüler ile yardımcıları için “Karayolu
Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası” yaptırmak
zorundadırlar.
Zorunlu Koltuk Sigortası, motorlu
araçlarla ilgili öteki sigorta türlerinden apayrı bir sigorta türü olup, bir
sorumluluk (zarar) sigortası değil, bir “kaza sigortası”dır. Bununla
yolcular için “can güvenliği” sağlanmak istenmiştir. Yolcu ölürse
poliçe tutarının tamamı (destekten yoksun kalanlara değil) mirasçılara
ödeneceğinden doğrudan bir “can” sigortası, bir tutar “meblâğ
sigortası”dır. Mirasçıların dışındaki destekten yoksun kalanlar “Koltuk
Sigortası”ndan yararlanamazlar. Mirasçılar arasında ayrıca destekten yoksun
kalanlar varsa, Koltuk Sigortasından paylarına düşen miktarın dışında ve
bundan ayrı olarak, destekten yoksun kalma zararları için, öteki
sorumluluk sigortalarına başvurma veya taşımacıya karşı dava açma hakları
olacak; Koltuk Sigortası’ndan aldıkları sigorta bedeli hiçbir zaman ve
hiçbir biçimde destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyecektir.
Yolcu
ölmeyip de sakat kalmışsa sakatlık derecesine göre “sakatlık tazminatı”
ödenir. Ölüm tazminatında olduğu gibi, Koltuk Sigortasından alınan sakatlık
tazminatı, ayrıca kazanç ve güç kaybı nedeniyle hesaplanan tazminattan
indirilmez.
Zorunlu Koltuk Sigortasının en önemli
özelliklerinden biri de, taşımacı ile sürücü ve yardımcılarının bir
kusurları bulunmasa bile zarar gören yolculara veya görevlilere gereken ödemenin
yapılmasıdır. Çünkü bu sigorta türünde, taşımacının sorumluluğu
üstlenilmemekte, doğrudan yolcular için kazaya karşı bir güvence (teminat)
sağlanmış bulunmaktadır.
Bazı sigortacıların, “Karayolu Yolcu
Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası”ndan yararlanacak
“yolcular” konusunda yanılgıya düştükleri; yasal düzenleme gereği taşımacıların
yaptırmak “zorunda oldukları” bu sigorta türünün adında geçen “ferdi kaza”
deyimine bakarak, bunu, isteğe bağlı özel bir kaza sigortası olan “Ferdi
Kaza Sigortası” ile karıştırdıkları görülmektedir. Bu yanılgı sonucu, Ferdi
Kaza Sigortası’na uygulanan Türk Ticaret Kanunu’nun 1321/2.Maddesi’nin, Zorunlu
Koltuk Sigortası’na da uygulanacağını sanmaktadırlar. Söz konusu maddeye göre
“küçüklerin, kısıtlıların ve ayırtım gücünden yoksun olanların ölümünü şart
koyarak sigorta edilmeleri geçersiz ve yok hükmündedir.” Maddenin konuluş
amacı, sigortanın bu tür kişilere bakmakla yükümlü olanlar tarafından
yaptırılması halinde, küçüklerin ve kısıtlıların ölümünden bu kişilerin çıkar
sağlamalarını önlemektir. Zorunlu Koltuk Sigortası’nda ise böyle bir çıkar
ilişkisi yoktur.
Daha açık bir deyişle, Koltuk
Sigortası’nda, sigorta ettiren (taşımacı) ile sigorta edilenler arasında bir
çıkar ilişkisi olmadığı gibi, rizikonun oluşmasında sigortadan yararlanacak
kişilerin bir etkisi de söz konusu değildir. Sonuç olarak, Zorunlu Koltuk
Sigortası’nda Türk Ticaret Kanunu’nun 1321.maddesinin 2. fıkrasının uygulama
yeri yoktur. Bunun sonucu olarak yolculuk sırasında kaza geçirip bedensel
zarara uğrayan küçükler, kısıtlılar ve ayırtım gücünden yoksun olanlar ve
bunlar ölmüşlerse haksahipleri (mirasçıları) Koltuk Sigortası’ndan yararlanma
hakkına sahiptirler.
e) Güvence Hesabının sorumluluğu
Daha önce “Karayolu Trafik Garanti
Sigortası Hesabı” adıyla, 2918 sayılı KTK’nun 108.ve 107/3.maddelerinde
belirtilen koşullarda, yalnızca Yasa’nın 91.maddesindeki Zorunlu Mali
Sorumluluk (Trafik) Sigortası ile sınırlı olarak “güvence” sağlanmakta iken,
14.06.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun
45.maddesi 3.fıkrasıyla 2918 sayılı KTK’nun 108 ve 107/3.maddeleri yürürlükten
kaldırılarak, “Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı”nın yerine, daha
genişle kapsamlı ve hemen bütün “zorunlu sigorta” türlerini kapsayan “Güvence
Hesabı” adı altında yeni bir kurum oluşturulmuştur.
Yeni 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’na ve
buna bağlı Yönetmelik hükümlerine göre, Güvence Hesabının kapsadığı (trafik
kazaları ile ilgili) sigorta türleri şunlardır:
1) Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali
Sorumluluk Sigortası
2) Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu
Koltuk Ferdi Kaza Sigortası
3) Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik)
Sigortası
4) Yeşil Kart Sigortasıyla ilgili Motorlu
Taşıt Bürosu ödemeleri
Yasa’nın 13/1.maddesinde “Bakanlar Kurulu,
kamu yararı açısından gerekli gördüğü hallerde zorunlu sigortalar ihdas
edebilir” denilmiştir.
Güvence Hesabına başvurma koşulları, çok küçük bir farkla, Karayolu Trafik Garanti
Sigortası Hesabı’nda olduğu gibidir. Yasa’nın 14/2.maddesine göre, Güvence
Hesabı7na şu durumlarda başvurulabilecektir:
1) Sigortalının tespit edilememesi
durumunda kişiye gelen bedensel zararlar için,
2) Rizikonun meydana geldiği tarihte
geçerli olan teminat tutarları dahilinde sigortasını yaptırmamış olanların
neden olduğu bedensel zararlar için,
3) Sigorta şirketinin mali bünye zafiyeti
nedeniyle sürekli olarak bütün branşlarda ruhsatlarının iptal edilmesi ya da
iflası halinde ödemekle yükümlü olduğu maddi ve bedensel zararlar için,
4) Çalınmış veya gasp edilmiş bir aracın
karıştığı kazada, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işletenin sorumlu
tutulmadığı hallerde, kişiye gelen bedensel zararlar için,
5) Yeşil Kart Sigortası’nda Türkiye
Motorlu Taşıt Bürosunca yapılacak ödemeler için,
Yabancı plâkalı araçların neden oldukları
ölüm ve yaralanmalarda, zarar görenler veya haksahipleri, uluslararası
sorumluluk sigortası niteliğindeki Green Card’lardan (Yeşil Kart
Sigorta Poliçeleri’nden) yararlanabilirler. Bu poliçelere göre, zarar
görenlere hem maddi ve hem de manevi tazminat (limitsiz) ödenmektedir.
Her ne kadar, 2918 sayılı TTK.. TTK..
91/6. maddesinde “turistlere ait taşıtlarla, uluslararası çok taraflı veya
karşılıklı anlaşmalar kapsamına giren yabancı plakalı taşıtların Türkiye’de uluslararası
anlaşmalarla kabul edilmiş sigortaları yoksa, bunlar için zorunlu mali
sorumluluk sigortası Türkiye sınırlarına girişleri sırasında yapılır” denilmiş
ise de, Yasanın bu hükmünü yanlış ve sakıncalı buluyoruz. Çünkü, (eski 1615
sayılı Gümrük Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin 3.2.1973 tarihli Gümrük
Yönetmeliğinin 1299/d maddesi ve Yeni 4458 sayılı Gümrük Kanunu’na göre
yayınlanan 20.1.2000 tarihli Gümrük Yönetmeliğinin 587/d maddesi ile TTK..
91/6. maddesi çelişmektedir.
Halen yürürlükteki 4458 sayılı Gümrük
Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin 20.01.2000 tarihli Gümrük Yönetmeliği’nin
587/d maddesinde :
“Yeşil Kart Sigorta Poliçesinin süresi
bitmiş veya Green Card’larda Türkiye rumuzu (TR) nin üzeri çizilmiş ise, böyle
bir taşıtın Türkiye’ye girişine izin verilmez.”
denilmesine göre, TTK. 91/6.maddesi ile
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu 14/1.maddesi uyarınca ülkemizdeki poliçe
limitlerini aşmayan ödemelerle yetinilmemeli; Green Card (Yeşil Sigorta)
Poliçesi’nin maddi ve manevi tazminatı kapsayan limitsiz ödemelerinden
yararlanmanın yolları aranmalıdır. Şöyle ki: Eğer yabancı plâkalı aracın
Green Card’ı (Yeşil Sigorta Poliçesi) yoksa, böyle bir aracın yukarda
anılan Yönetmeliğe aykırı olarak ülkemize sokulmuş olması bir “hizmet kusuru”
olacağından, zarar görenlerin Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na karşı dava
açabilecekleri ve zararlarını (limitsiz) isteyebilecekleri kanısındayız.
Geçmişte bu yol denenmiş ve başarılı sonuç alınmıştır.
g) Motorlu Kara Taşıt Araçları Kasko
Sigortası:
Kasko Sigortası, taşıt araçlarının ve
sahiplerinin “kendilerine” gelen zararları karşılamak üzere yapılan
sigorta türüdür. Başka bir anlatımla, Kasko Sigortası, aracı hasara uğrayan
sigortalıya kendi sigorta şirketine başvurma hakkı verir.
Kasko Sigortasının özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:
1) Yasalarda yer almamış olmakla birlikte
TTK. m.1278’e göre, Kasko Sigortasından sigorta ettiren ve onun taşıtı ile
birlikte, eylemlerinden sorumlu oldukları kişiler ve aracı kullananlar da
yararlanırlar.
2) Sigorta ettirenin veya aracı kullananın
kusuru tazminat tutarını etkilemez.
3) Aracın gerek hareket halinde iken ve
gerekse durduğu yerde oluşan hasarları sigortacı ödemekle yükümlüdür.
Kasko sigortası ile 2918 sayılı KTK’unda
yer alan Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası ve İsteğe Bağlı (ihtiyari)
Mali Sorumluluk Sigortası birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Şöyle ki:
1) Kasko sigortası, sigorta ettirenin kendi
zararlarını karşılar.
2) Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik)
Sigortası ile İsteğe Bağlı Sorumluluk sigortası kural olarak üçüncü kişilere
veya Yasaca üçüncü kişi konumundaki kişilere verilen zararlar içindir.
h) Birleşik (Paket) Sigorta Poliçesi:
Sigorta şirketleri isteyenlere tek poliçe
halinde “Kasko+Sorumluluk Sigortaları” yapmaktadırlar. Bu poliçelerde
“Kasko”nun (sigorta ettirenin kendisine gelen zararların yanı sıra), zarar
vermesi olası üçüncü kişilerin de başvurabileceği “Ferdi Kaza Sigortası-İsteğe
Bağlı Sorumluluk Sigortası” gibi sigorta türlerine yer verilebilmekte ve bu tür
çok amaçlı poliçelere çoğunlukla “Motorlu Kara Taşıt Araçları Birleşik Kasko
Sigorta Poliçesi” denilmektedir.
Zarar gören üçüncü kişiler, Kasko
sigortasından yararlanamazlar ise de , “Birleşik Poliçe”de yer alan İsteğe
Bağlı Mali Sorumluluk Sigortasından zararlarının karşılanmasını isteyebilirler.
i) Ferdi Kaza Sigortası :
Can sigortası türlerinden olan ve sigorta
yaptıran kişilerin “kendilerini, sürücüyü ve belli bir sayıda araçta taşınan
kişileri” koruyan Ferdi Kaza Sigortası, trafik kazalarının da yer aldığı her
türlü can zararlarını karşılayan bir sigorta sözleşmesidir. Sigorta genel
şartlarına göre bu sigorta türü ile verilen güvenceler “ölüm, sürekli
işgöremezlik, geçici işgöremezlik ve tedavi giderleri”dir. Bu sigorta türünün
konumuzla ilgisi şudur ki, trafik kazası geçiren araç sahibi, işleten, sürücü
ve taşınan kişiler bu sözleşmeye dayanarak Ferdi Kaza Poliçesi’nde yazılı
limitler üzerinden sürekli veya geçici işgöremezlik zararları ile tedavi
giderlerini isteyebilir. Kendileri ölmüşse mirasçılarına sigorta bedeli ödenir.
Gelir Vergisi Kanunu m. 25/1’e göre ölüm tazminatı için gelir vergisi ödenmez.
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu m. 2/d’ye göre de maddi ve manevi zarar
karşılığı ödenen tazminatlar ivazsız sayılamayacağından veraset ve intikal
kapsamına girmez. Bu iki nedenle, tüm tazminat türlerinde olduğu gibi, Ferdi
Kaza Sigortası’ndan ölenin hak sahiplerine ödenen “ölüm tazminatı” her türlü
vergiden bağışıktır.
k) Karayolu turist taşıma araçları zorunlu
sigortaları
1618 sayılı Seyahat Acentaları Kanunu’nun
13.01.2007 gün 5571 sayılı Yasa ile değişik “Zorunlu Sigorta” başlıklı
12.maddesi (a) bendinde: “Seyahat acentaları, düzenledikleri paket tur
kapsamında; müşteriye taahhüt ettikleri hizmetlerin acentanın iflası da dahil
olmak üzere herhangi bir nedenle verilmemesi veya taahhüt edilen şekilde
verilmemesinden kaynaklanabilecek sorumluluklarını sigorta ettirmek
zorundadır. Bu durumda sigortacının sorumluluğu en az paket tur bedeli
kadar olmalıdır. Müşteri, sigorta kapsamındaki zararını doğrudan doğruya
sigorta şirketinden talep edebilir” denildikten sonra, (b) bendinde “Paket tur
sözleşmesi düzenlenirken, müşteriye:
1- Müşterinin kaza ve hastalık halinde
çıkış noktasına dönüş masraflarını,
2- Her türlü kazadan doğan zararını ve
tedavi masraflarını, poliçe limiti kadar karşılayacak şekilde sigorta
ettirilebileceğini bildirmekle yükümlüdürler” denilmiş;
Yasaya bağlı Seyahat Acentaları
Yönetmeliği’nin “Karayolu Turist Taşıma Araçları” başlıklı 38.maddesinde,
seyahat acentalarının transfer ve turlarda kullanacakları yolcu taşıma
araçlarının nitelikleri açıklanırken (g) bendinde, gezi
düzenleyicilerinin yaptıracakları sigorta türleri şöyle sıralanmıştır:
1- Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası
2- Zorunlu Koltuk Sigortası
3- Ferdi Kaza Sigortası
Yönetmelik en son 25.4.1997 tarihinde
değiştiğine göre, 4925 sayılı Yasa ve buna bağlı Yönetmelik gereği, yukarıdaki
listeye Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortasını da eklemek
gerekmektedir.
IV-TRAFİK KAZALARINDA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ
1- YASA HÜKMÜ
2918 sayılı TTK..nun 109.maddesi
1.fıkrasında “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine
ilişkin istekler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği
günden başlayarak iki yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak on yıl içinde
zamanaşımına uğrar” denilmiş ise de,
2.fıkrasında “Dava, cezayı gerektiren
bir eylemden doğar ve ceza kanunu bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi
öngörmüş bulunursa, bu süre maddi tazminat istekleri için de geçerlidir”
hükmü yer almıştır.
TTK..109.maddesinin 2.fıkrası, Borçlar
Yasası’nın 60/2. maddesine koşut bir hüküm içermektedir. B.K.m.60/2’ye göre
“Tazminat davası, ceza kanunları uyarınca daha uzun süreli zamanaşımına bağlı
cezayı gerektiren bir eylemden doğmuş olursa, kişisel davaya da o zamanaşımı
uygulanır.”
2- ZAMANAŞIMI SÜRELERİ
Trafik kazalarında zamanaşımı sürelerine
ilişkin 2918 sayılı KTK’nun 109.maddesi hükmü gayet açık olmasına karşın,
birinci fıkradaki (yalnızca maddi hasarlar için) iki yıllık zamanaşımı süresine
takılıp kalınmakta, ikinci fıkradaki “uzamış ceza zamanaşımı” süreleri
ve bu fıkranın yollamada bulunduğu Ceza Yasasındaki zamanaşımı süreleri bir
türlü bellenememektedir. Aşağıda ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır.
a) Ölüm ve yaralanmalarda :
Trafik kazalarının (birkaç ayrık durum
dışında) büyük bölümü, uzun süreli cezayı gerektirir suç niteliğinde
eylemlerden kaynaklandığına göre, genel kural iki yıllık süre değil, KTK’nun
109.maddesi 2.fıkrası gereği (eski TCK.m.102/3-4’e göre beş ve on yıl) 5237
sayılı yeni TCK. 66.maddesine göre:
Bir ölü veya bir yaralı varsa (8)
yıl,
Birden fazla ölü ile bir ölü ve bir veya
birden fazla yaralı varsa (15) yıldır.
b) Maddi hasarlarda :
TTK. 109/1.maddesine göre süre (2) yıl ise
de, eğer, maddi hasarla birlikte ölüm ve yaralanma da varsa, uzamış ceza
zamanaşımı süreleri maddi hasarlara da uygulanacaktır. Çünkü, 109.maddenin
2.fıkrası hükmü açıktır; ceza yasasındaki zamanaşımı sürelerinin
uygulanabilmesi için zararın türü önemli olmayıp, eylemin ceza yasasına göre
suç sayılması yeterlidir.
c) Manevi tazminat isteklerinde :
Uzamış ceza zamanaşımı hükümleri manevi tazminat isteklerine de uygulanır.
Her ne kadar, manevi tazminat istekleri için TTK.. 90. maddesinde “Manevi
tazminat konularında Borçlar Yasasının haksız fiillere ilişkin hükümleri
uygulanır” denilmiş ve zamanaşımı ile ilgili 109.maddenin 1.fıkrasında “maddi
zarar” dan ve 2. fıkrasında “maddi tazminat”tan söz edilmiş ise de, bu
hükümlere bakılarak manevi tazminat istekleri için uzamış (ceza) zamanaşımı
uygulanmayacağı gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Çünkü, TTK..90. maddesinde
Borçlar Yasasına yapılan gönderme açık olduğundan, BK. m.60/2. hükmü gereği,
ceza davası zamanaşımı süreleri manevi tazminat isteklerinde de uygulanacaktır.
Yasa koyucunun gereksiz yere yarattığı bu anlam ve kavram kargaşası, Yargıtay’ın
manevi tazminat konusundaki çeşitli kararları ile giderilmiş; manevi tazminat
istekleri için de uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanacağı kesinlik
kazanmıştır.[6]
d) Yükümlülerin birbirlerine dönme
haklarında süre
Motorlu araç kazalarında tazminat
yükümlülerinin birbirlerine karşı dönme hakları TTK..109.maddesi
4.fıkrasına göre, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu
edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına
uğrar.
3- CEZA ZAMANAŞIMI TÜM SORUMLULARA
UYGULANIR
Ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanmasında sürücü, işleten,
sigortacı ayrımı yapılamaz; tüm sorumlular hakkında uygulanır.
Çünkü, Yasa’nın 85/Son maddesine göre, işleten (araç sahibi, girişimci vb.)
sürücünün kusurundan “kendi kusuru gibi sorumlu” olduğundan ve Yasa’nın 91.
maddesine göre sigortacı işletenin sorumluluğunu belli bir miktara kadar
üstlenmiş bulunduğundan tümü hakkında Yasa’nın 109/2. maddesindeki uzamış
(ceza) zamanaşımı süreleri uygulanır.
KTK’nun 85/1.maddesine göre: “Bir motorlu
aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin
zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya
işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi
halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan
zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”
85.maddenin “Son” fıkrasına göre de: “İşleten ve
araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın
kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi
sorumludur.” Bu nedenledir ki, uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri araç sahibi,
işleten ve işleten sayılanların tümüne uygulanır.
4- CEZA ZAMANAŞIMI SİGORTACIYA DA
UYGULANIR
Uzamış ceza zamanaşımı süreleri, aynı
biçimde ve aynı koşullarda sigortacıya karşı açılacak davalarda da uygulanır.
109. maddenin 3. fıkrasına göre “Zamanaşımı,
tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da
kesilmiş sayılır.”
Yasanın 88.maddesinde “dayanışmalı
sorumlular” arasında sigortacı da bulunduğundan ve 91. maddeye göre
işletenlerin sorumluluklarının bir bölümünü sigortacı devraldığından,
m.85/son’daki “işletenin, sürücü ve yardımcılarının kusurundan kendi kusuru
gibi sorumlu olacağı” hükmü nedeniyle, m.109/2’deki (uzamış) ceza zamanaşımı
süreleri sigortacıya karşı da uygulanır. Bu hususa açıklık getirmek yönünden,
yasa hükümleri dışında, Trafik Sigortası Genel Şartlar C.8 maddesinde (eski
m.17/2’de) “Dava, cezayı gerektiren bir eylemden doğar ve ceza kanunu bu eylem
için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre tazminat
istemleri için de geçerlidir.” denilerek sigortacıya karşı açılacak davalarda
da (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanacağı vurgulanmıştır. Buna göre:
İşletenlerin sigorta poliçelerindeki
limite kadar sorumluluklarını üstlenen sigortacıya (ölüm ve yaralanma
nedeniyle) başvurularda ve açılacak davalarda (Yeni TCK. m.66’ya göre) (8)
ve (15) yıllık uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri uygulanacaktır. Yasa
hükmünün yanı sıra, sigortacıya “uzamış ceza zamanaşımı” sürelerinin uygulanacağı,
(yukarda açıklandığı gibi) Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel
Şartları C.8 maddesinde de (eski 17/2.maddesi) ayrıca açıklanmıştır.
5- CEZA ZAMANAŞIMI DOLDUKTAN SONRAKİ DAVA
SÜRESİ
Kaza tarihinden işlemeye başlayan ceza
zamanaşımı süresi dolmuş ve bu sürede zarar veya tazminat sorumlusu
öğrenilememişse, TTK.. 109/1. maddesi gereği öğrenme gününden başlayarak iki
yıllık zamanaşımı süresi içinde ve her halde aynı maddede belirtilen on yıllık
(objektif) kesin süre dolmadan dava açılması gerekecektir. Örneğin, bir ölüm
veya bir yaralanmalı olaylarda sorumluların kim olduğu kaza tarihinden on yıl
sonra öğrenilmişse ve sekiz yıllık ceza zamanaşımı süresi de geçmişse, artık
Yasa’nın 109/1.maddesindeki on yıllık (objektif) kesin süre dolmadan, iki
yıllık öğrenme süresi içinde dava açılabilecektir.
Bu konunun, bugün artık bir önemi
kalmamıştır. Çünkü, eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’ndaki (5) ve (10) yıllık
süreler, 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nun 66.maddesiyle (8) ve (15) yıla
çıkarılmıştır. Eh, bir dava sekiz yılda bitirilemiyorsa ya da sorumlular sekiz
yılda öğrenilemiyorsa, yargının işleyişinde bir sorun var demektir.
V-TRAFİK KAZALARINDA CEZA ZAMANAŞIMININ
UYGULANMA KOŞULLARI
1- Ceza zamanaşımının uygulanması hakkında
yanlış algılar
Ceza zamanaşımının uygulanma koşullarını
açıklamaya girişmezden önce, bu konudaki yanlış bilgileri düzeltmek, daha
doğrusu yanlış algılamaları gidermek için bir ön açıklama yapalım:
a) TTK.. 109/2. maddesindeki uzamış ceza
zamanaşımı sürelerinin, yasanın 85/son maddesi ve 91.maddesi uyarınca işletenlere,
işleten sayılanlara ve sigortacıya ayrım yapılmaksızın aynı biçimde
uygulanacağı gözden kaçırılmaktadır.
b) Ceza zamanaşımının işleten ve
diğerlerine uygulanacağı bilinse bile, birden fazla ölü ya da bir ölü ile
bir veya birkaç yaralı olması durumunda 5237 sayılı TCK 66.maddesi (e)
bendindeki (8) yıllık değil, (d) bendindeki (15) yıllık zamanaşımı süresinin
(eski 765 sayılı TCK.102. maddesinin 4.bendindeki (5) yıllık değil,
3.bendindeki (10) yıllık zamanaşımı süresinin) uygulanacağı hep gözden
kaçırılmış veya bir türlü öğrenilememiştir.
c) Ceza zamanaşımının uygulanma koşulları
da yeterince bilinmemekte; uygulamanın ceza davasının devamı süresine bağlı
olduğu sanılmaktadır. Oysa, işleten, sürücü, sigortacı ve diğerleri hakkında ceza
zamanaşımının uygulanması için, haksız eylemin suç niteliği taşıması
yeterli olup, ayrıca ceza davası açılmış ve hükümlülük kararı verilmiş olması
koşul değildir. Sanık hakkında hiçbir kovuşturma yapılmamış ve ceza
davası açılmamış olsa bile, hukuk hakimi, haksız eylemde suç niteliği
görüyorsa (uzamış) ceza zamanaşımını uygulamakla yükümlüdür. (BK.m.53)
2- Ceza zamanaşımının uygulanma koşulları
a) Ceza zamanaşımının uygulanması için
haksız eylemin suç niteliği taşıması yeterli olup, eylemi işleyen
hakkında ayrıca ceza davası açılmış olması veya hükümlülük kararı verilmiş
bulunması gerekli değildir.[7]
b) Haksız eylemden (suçtan) zarar
görenlerin ceza davasına katılmaları ve şikayetçi olmaları da koşul
değildir.[8]
c) Ceza davası açılmış ve sonuçlanmış
olsa bile, 5237 sayılı yeni TCK.85 ve 89 maddelerindeki ceza sürelerine göre
(eski 765 sayılı TCK 455-459 maddelerindeki ceza sürelerine göre) 5237 sayılı
TCK 66. maddesi (d) ve (e) bentlerindeki (eski 765 sayılı TCK. 102/3-4’deki)
ceza davası süreleri dolmamışsa, bu süreler içinde hukuk mahkemesinde maddi ve
manevi tazminat davaları açıldığında işleten, sürücü ve tüm sorumlular hakkında
(uzamış) ceza zamanaşımı uygulanacaktır. (TTK..109/2, BK.60/2)
d) Şikayete bağlı suçlarda, belli süre
içinde şikayette bulunulmaması veya hiç şikayet yoluna başvurulmaması
durumunda dahi, koşullar oluşmuşsa, ceza zamanaşımı uygulanır.[9]
g) Mirasçılara karşı açılan davada da
(uzamış) ceza zamanaşımı uygulanır. Trafik kazasında sürücü ölmüş ve bu
yüzden takipsizlik kararı verilmiş olsa bile, ölenin mirasçıları ve
işletenler hakkında da ceza zamanaşımı uygulanır.[12]
h) Kamu davasında “kişisel haklar
(tazminat hakları) saklı tutularak” ceza davasından vazgeçilmiş olması,
hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında ceza zamanaşımının
uygulanmasına engel değildir.[13]
i) Cezaların ertelenmesi veya özel af,
hukuk mahkemesinde uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasını etkilemez.
k) Haksız eylemi işleyen hakkında hiç
kovuşturma yapılmamış, ceza davası açılmamış veya ceza davası açılıp da
kanıt yetersizliği nedeniyle aklama (beraat) kararı verilmiş olması
durumunda dahi, eğer hukuk hakimi B.K.53. maddesi çerçevesinde yapacağı
araştırma, inceleme ve değerlendirme sonucu haksız eylemde suç unsuru buluyorsa,
davalılar hakkında (uzamış) ceza zamanaşımını uygulayacaktır.
l) Hukuk mahkemesinde açılan maddi ve
manevi tazminat davasında (uzamış) ceza zamanaşımının (TTK..109/2, BK.60/2)
uygulanmasını gerekli ve zorunlu kılan durumları şöyle sıralayabiliriz :
aa) Kesin mahkumiyet kararları karşısında
uzamış ceza zamanaşımının uygulanması zorunlu olur.
bb) Kanıt yetersizliği nedeniyle ceza
mahkemesinde aklama kararı verilmiş olmasına karşın, hukuk hakimi eylemin suç
niteliğinde olduğu sonucuna varırsa, doğrudan ceza zamanaşımını dikkate
almak durumundadır.
cc) Suç kastı bulunmadığı gerekçesiyle
ceza mahkemesinde verilen aklama kararları karşısında da, hukuk hakimi tazminat
davasını sürdürürken eylemde suç niteliği bulursa, ceza zamanaşımını
uygulayacaktır.
dd) Ölüm nedeniyle kamu davası düşmüşse,
haksız eylemi işleyenin mirasçıları hakkında da uzamış ceza zamanaşımı
uygulanacak; ölenin işletenine de bu durum yansıyacak, yani onun hakkında da
ceza zamanaşımı uygulanacaktır.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere,
Hukuk Hakimi, Borçlar Yasası 53. maddesinin belirlediği koşullar içerisinde,
Ceza Mahkemesi karşısında bağımsız olup, gerekli gördüğünde yeniden araştırma
ve kusur incelemesi yaptırırken, eğer haksız eylemde suç unsuru bulursa
(sürücü, işleten, sigortacı ayrımı yapmaksızın tüm tazminat sorumluları
hakkında) uzamış ceza zamanaşımını uygulayacaktır.
3- Ceza zamanaşımının uygulanamayacağı
durumlar
a) Ceza mahkemesinin, suçun işlenmediğini
kesin saptayan ve maddi olgulara dayanan aklama (beraat) kararı.
b) Afla ceza davasının düşmesi.
4- Teknik arızadan kaynaklanan kazalarda
ceza zamanaşımı uygulanacak mıdır?
Bu konu üzerinde bugüne kadar hiç
durulmamış ve üzerinde düşünülmemiştir. 2918 sayılı KTK’nun 109.maddesi
2.fıkrasına göre, uzamış ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, ölüm
veya yaralanma ile sonuçlanan trafik kazasının “cezayı gerektiren bir eylem”den
doğmuş olması, başka bir deyişle “suç niteliği taşıması” gerekmektedir.
Bilindiği gibi, teknik arızadan kaynaklanan
kazalarda,çoğu kez sürücü “kusursuz” bulunmaktadır. Sürücü kusursuz
olunca da, işletene de kusur yüklenememekte, başka bir deyişle sürücü
cezalandırılamadığı için, ceza sorumluluğu işletene de yansımamaktadır.
Ceza sorumluluğu olmayınca da sürücüye ve işletene TTK. 109.maddesinin
2.fıkrasındaki “uzamış ceza zamanaşımı” sürelerinin değil, 109.maddenin
1.fıkrasındaki (2) yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmak gerekeceği
söylenecektir.
Ancak işleten “tehlike sorumluluğu”
ilkesince, teknik arıza nedeniyle doğan zarardan indirimsiz sorumlu ve tam
tazminat ödemekle yükümlü bulunmaktadır. Teknik arıza, çoğu kez,
işveren tarafından aracın düzenli (periyodik) bakımının yapılmamasından ya da
eski ve trafiğe elverişsiz taşıtların sefere konulmasından kaynaklanmaktadır.
Şimdi sormak gerekir: Düzenli
(periyodik) bakımı yapılmayan, eski ve trafiğe elverişsiz taşıtları sefere
koymak yalnızca bir kusur mudur, yoksa ceza yaptırımını gerektiren bir suç
olarak nitelenebilir mi?
Fren ve lastik patlaması, rot çıkması,
direksiyon kilitlenmesi v.b. gibi “teknik arıza” olarak adlandırılan çoğu
bozukluklar, beklenmeyen ve önceden tahmin edilemeyen durumlar değil, araçtaki
bakımsızlıktan kaynaklanan “işletme kusurları”dır. İşletenlerin,
araçların düzenli (periyodik) bakımlarını yaptırmamaları, frenleri kontrol
ettirmemeleri, aşırı yükle yıpranmış, hurdalaşmış, teknik şartlara uymayan
araçları trafiğe çıkarmaları, yasaların emredici hükümlerine aykırı birer
“işletme kusuru”dur. Bu işletme kusurlarının, bir kazaya yolaçması ve bu
kazanın ölüm veya yaralanma ile sonuçlanması durumunda, aynı zamanda bir “taksirli
suç” niteliğinde olup olmadığı tartışılmalıdır.
KTK’nun 29.maddesine göre “Araçların yapım
ve kullanma bakımından karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uyması
zorunludur. 30.maddeye göre, araçların teknik şartlara uygun durumda
bulundurulması zorunludur. Karayolları Trafik Yönetmeliği hükümlerine ve
özellikle 38. maddeye uygun olmayan araçların karayoluna çıkarılmaları
işletenler yönünden ağır kusur sayılmalıdır.
Ayrıca taşımacılar yönünden, 4925 sayılı
Karayolu Taşıma Kanunu’nun 7.maddesi 2.fıkrasına ve Karayolu Taşıma
Yönetmeliği’nin 23.maddesine göre, taşımacılar “teknik şartlara” uymayan
taşıtları trafiğe çıkarmamakla yükümlüdürler.
Motorlu araç işletenin ve taşımacının,
araçtaki bozukluktan (teknik arızadan) kaynaklanan ölüm ve yaralanmalarda “taksirli
suç” kapsamında ceza sorumlulukları bulunduğunun kabul olunması gerektiği
kanısındayız. Taksirli suçun yeni 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85-89
maddelerinde tanımlanmamış olması büyük eksikliktir. Yürürlükten kalkan 765
sayılı TCK’nun 455-459. maddelerindeki “kurallara, emirlere, yönetmelik ve
yönergelere aykırı davranışlar ile bir kimsenin ölümüne ve yaralanmasına neden
olmak” tanımı anımsanırsa, motorlu araç işletenlerin, Trafik ve Taşıma
Yasaları ile bunlara bağlı Yönetmeliklerdeki emredici hükümlere aykırı olarak
“teknik” yönden uygun olmayan ve düzenli bakımı yapılmayan araçları sefere
koymalarının “yasalardaki emredici hükümlere, kurallara,yönetmeliklere
aykırı” eylemler olduğu ve “taksirli suç” olarak ceza
kovuşturmasını gerektireceği sonucuna varılmalıdır.
Bu görüşümüzü bir başka yasanın uygulanışı
güçlendirmektedir. Şöyle ki:
4857 sayılı İş Kanunu’nun 77.maddesine
(eski 1475/73) göre :
“İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri
noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her
türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve
güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya
bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve
sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği
eğitimini vermek zorundadırlar.”
Bu maddenin uygulanması, (eski yasa
döneminde olduğu gibi) hem işverene karşı tazminat ve rücu davaları açılması ve
hem de iş kazasının sorumluları (işveren veya işveren vekilleri) hakkında ceza
kovuşturması yapılması biçiminde gerçekleşmektedir. Buna göre, iş sağlığı ve
güvenliği önlemlerinin alınmaması sonucu işçinin ölümü veya beden gücü kaybına
uğraması durumu, koşulları varsa, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85-89
maddeleri yönünden “taksirle öldürme veya yaralama” suçlarını
oluşturmakta; işveren veya vekili ya da işin başında görevli mühendis,
teknisyen, ustabaşı hakkında ceza kovuşturması yapılıp suç unsurları varsa
cezalandırılmaktadırlar.
İş hukukundaki bu uygulamayı, “teknik
arıza”dan kaynaklanan trafik kazaları ile karşılaştırırsak, fabrikalardaki
teknik noksanlık ve makine arızaları ile araçlardaki “teknik arıza” arasında
nitelikçe bir fark bulunmadığı kabul olunacak; fabrikalardaki teknik arızadan
dolayı işveren veya temsilcileri hakkında ceza kovuşturması yapılabildiğine
göre, teknik arızadan sorumlu işletenler hakkında ceza davası açılmamasının
mantıklı bir açıklaması bulunamayacaktır.
İşte bunun için diyoruz ki, düzenli
(periyodik) bakımı yapılmayan, eski ve trafiğe elverişsiz taşıtları sefere
koyan işletenler hakkında da , işverenler hakkında olduğu gibi,
“teknik arıza”dan kaynaklanan ölüm ve yaralanmalar nedeniyle ceza kovuşturması
yapılmalı, suçlu bulunurlarsa cezalandırılmalıdırlar.
Sonuç olarak, “teknik arıza” yasalara
aykırı bir savsama ve bir suç olduğundan, bundan kaynaklanan ölüm ve
yaralanmalara da “uzamış ceza zamanaşımı” süreleri uygulanmalıdır.
VI- YOLCU TAŞIMADA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ
1- Karayolu Taşıma Kanunu’na göre yolcu taşımada
zamanaşımı
10.07.2003
gün 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu 24. maddesindeki “zamanaşımı” hükmü,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde olduğu gibidir. Buna
göre :
Yolcunun ölümü veya
bedensel zarara uğraması durumunda taşımacıya, işletene, girişimciye,
sürücüye, yardımcılarına ve sigorta şirketlerine karşı açılacak davalarda
(uzamış) ceza zamanaşımı uygulanacak; bu da 5237 sayılı Yeni Türk Ceza
Kanunu’nun 66’ncı maddesine göre belirlenecektir.
Söz konusu maddeye
göre, zamanaşımı süreleri, beş yıla kadar hapis veya adli para cezasını
gerektiren suçlarda (8) yıl, beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis
cezasını gerektiren suçlarda (15) yıl olacaktır. Başka bir deyişle, bir
yolcu ölmüş veya bir yaralanmışsa zamanaşımı (8) yıl olacak; ölü sayısı
birden fazlaysa ya da bir ölümle birlikte
bir veya birden fazla yaralı varsa, süre (15) yıla çıkacaktır.
4925 sayılı Yasa yürürlüğe konuluncaya
kadar zamanaşımı yönünden Türk Ticaret Kanunu
767/5. maddesinin yollamasıyla BK 125 maddesindeki (10) yıllık süre uygulanmış
iken, 4925 sayılı Yasa’nın, Türk Ticaret Kanunu karşısında daha özel bir yasa
olduğunun kabul edilmesi durumunda artık yukarda açıklanan (8) ve (15) yıllık
sürelerin uygulanması gerekeceği kanısındayız. Çünkü, 4925 sayılı Yasa’nın 36.
maddesinde “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 7397 sayılı Sigorta Murakabe
Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri uygulanır” denilmiştir. Yeni Yasa’nın
24.maddesinde zamanaşımı hükmü bulunduğuna göre, artık Türk Ticaret Kanunu
yerine, 4925 sayılı Yasa’daki zamanaşımı süreleri uygulanacaktır.
2-
Türk Ticaret Kanunu’na göre yolcu taşıma davalarında zamanaşımı
Türk
Ticaret Kanunu’nun “zamanaşımı” başlıklı 767.maddesinin 1. fıkrasında “Taşıma
sözleşmesinden doğan bütün alacaklar bir yılda zamanaşımına uğrar.” denildikten
sonra, 5.fıkrasında “Eşya, taşıyıcının hile veya ağır kusurundan dolayı
kaybolmuş, noksanlaşmış veya bozulmuş yahut geç teslim edilmişse veya yolcu,
taşıyıcının hilesi yahut ağır kusuru yüzünden geç ulaşmış veya meydana gelen
bir kaza sonucunda bedensel zarara uğramış veya ölmüş ise, taşıyıcının
sorumluluğu bu maddedeki zamanaşımına tabi olmaz.” denilmiştir.
Böylesine karışık ve anlaşılmaz biçimde
yazılmış bu madde metnine bakarak, Borçlar Kanunu 125. maddesine yollamada
bulunulduğu, buna göre yolcuların kaza sonucu ölümü veya yaralanmaları
durumunda taşıyıcıya karşı açılacak davaların zamanaşımının on yıl olacağı
sonucunu çıkarabilmek kolay olmasa gerektir ki, Yargıtay bir çok bozma
kararlarında zamanaşımının on yıl olduğunu uzun uzun açıklama gereğini
duymuştur. Bir Yargıtay kararında denildiği gibi, madde metninin
anlaşılabilmesi için 767. maddenin 5. fıkrasını “yorumlamak” gerekmektedir.
Sözkonusu 5. fıkrada eşya ve yolcuya
ilişkin iki hüküm vardır. Yolcuyla ilgili hükmü de ikiye ayırmak gerekmektedir.
Bunlardan birincisi “yolcunun gideceği yere geç ulaşması” ve ikincisi “kaza
sonucu ölmesi veya bedensel zarara uğraması” dır. Yolcunun gideceği yere geç
ulaşması, taşıyıcının hile veya ağır kusuru şartına bağlanmasına karşın, ölümü
veya bedensel zarara uğraması durumu böyle bir şarta bağlanmış değildir. İşte
bütün bu nedenlerden ötürü, yolcu bedensel zarar nedeniyle veya yakınları ölüm
nedeniyle taşıyıcıya karşı dava açarlarsa, TTK. 767.maddesinin 5. fıkrasının
yollamasıyla Borçlar Kanununun 125. maddesindeki on yıllık zamanaşımı
uygulanacaktır.
TTK. 767. maddesi 5.fıkrası için şöyle bir
ayrım yapabiliriz:
a) Yolcu, taşıyıcının hilesi veya ağır
kusuru yüzünden (gideceği yere) geç ulaşmışsa ve bu gecikmeden dolayı bir zarar
doğmuşsa, açacağı davada 10 yıllık zamanaşımından yararlanacaktır.
b) Yolcu, bir kaza sonucu bedensel zarara
uğramışsa kendisinin, eğer ölmüşse desteğinden yoksun kalan yakınlarının
açacakları davaların zamanaşımı (başka hiçbir koşul aranmaksızın) 10 yıl olacaktır.
Bir kez daha yineleme gereğini duyarak
açıklıyoruz ki, T.T.K. 806. maddesine göre “yolcuları gidecekleri yere sağ ve
sağlıklı olarak ulaştırmakla yükümlü” olan taşıyıcıya karşı, “yolcuların kaza
sonucu ölmesi veya yaralanıp bedensel zarara uğramaları” durumunda açılacak
maddi ve manevi tazminat davalarının zamanaşımı, TTK. 767.maddesi 5.
fıkrasının yollamasıyla Borçlar Kanunu 125. maddesine göre on yıl’dır.
Bu on yıllık zamanaşımının başlangıcı,
B.K. 60.maddesine göre zararın gerçekleştiği ve tazminat sorumlularının kesin
öğrenildiği gündür. Zararın gerçekleşmesi, bedensel zararlarda iyileşmenin
tamamlanıp yolcunun işinin başına dönebildiği gündür; kalıcı sakatlık söz
konusu ise, buna ilişkin yetkili sağlık kurullarınca verilmiş “kesin
işgöremezlik raporunun” duruşmada öğrenildiği tarihtir. Ölümlü kazalarda,
ölenin haksahiplerinin destekten yoksun kaldıklarını öğrendikleri tarih
zamanaşımının başlangıcı olacaktır.
3- Taşımacıların, çalıştırdıkları
kişilerden dolayı ceza zamanaşımının uygulanması
Taşımacılar, aynı zamanda motorlu araç
işleten olarak 2918 sayılı KTK’nun 85/Son maddesine ve taşımacı olarak Türk
Ticaret Kanunu’nun 782.maddesine göre çalıştırdıkları kişilerin kusurunda
“kendi kusuru gibi” sorumlu oldukları için, yolculara karşı
sorumluluklarından ayrı olarak “üçüncü kişilere” karşı sorumlulukları
yönünden haklarında uzamış ceza zamanaşımı süreleri, yani (8) ve (15) yıllık
zamanaşımı süreleri uygulanacaktır.
VII-TRAFİK-İŞ KAZASI NEDENİYLE İŞVERENİN
SORUMLULUĞUNA
UYGULANACAK ZAMANAŞIMI SÜRELERİ
İşçi ile işveren arasındaki ilişki “Hizmet
Sözleşmesi”ne dayandığından, iş kazası sonucu beden gücü kaybı nedeniyle
işçinin ve ölümünde haksahiplerinin açacağı maddi ve manevi tazminat
davalarının zamanaşımı süresi Borçlar Kanunu 125.maddesine göre (10) yıldır.
Ancak “trafik-iş” kazalarında işveren,
aynı zamanda motorlu araç işleten konumunda olup da, çalıştırdığı kişilerden
ölenlerin sayısı birden fazla ise veya bir ölü ile bir veya birden fazla yaralı
varsa, 2918 sayılı KTK’nun 109.maddesi 2.fıkrası ile TCK 66.maddesi (d) bendi
gereği hakkında açılan davanın zamanaşımı (15) yıl olacaktır.
SİGORTALARDA
ZAMANAŞIMI SÜRELERİ
VIII- TRAFİK SİGORTASINDA ZAMANAŞIMI
Kısaca “Trafik Sigortası” denilen
Yasa’daki adıyla “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası”na başvurularda ve açılacak
davalarda zamanaşımı süreleri, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun
109.maddesinde olduğu gibidir. Madde hükmü, Sigorta Genel Şartları’nda da
yinelenmiştir. Aşağıda bu konuda ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır.
1- Yasa hükmü
2918 sayılı KTK’nun “Ortak Hükümler”
başlıklı Beşinci Bölümünde yer alan 109. maddesinde zamanaşımının uygulanması
yönünden dayanışmalı sorumlular arasında bir ayrım yapılmamış, maddenin
3.fıkrasında“Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya
karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı,
tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır” denilerek, işleten hakkında
uygulanacak zamanaşımı hükümlerinin sigortacı yönünden de geçerli
olacağı belirtilmek istenmiştir. Yasanın 88. maddesinde ”dayanışmalı
sorumlular” arasında bir ayrım yapılmamış olmasına; 91.maddeye göre sigortacının,
işletenlerin 85.maddedeki sorumluluklarını belli bir miktara kadar üstlenmiş
bulunmasına; 85.maddenin son fıkrasındaki işletenin, “sürücü ve yardımcılarının
kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olacağı” hükmünün, dayanışmalı sorumluluk
gereği sigortacı yönünden de geçerli olmasına göre, işleten hakkında
uygulanan zamanaşımı sürelerinin sigortacıya da uygulanması yasal bir
zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Şu halde, ölüm ve yaralanmalarda uzamış
ceza zamanaşımı sigortacı hakkında da uygulanacaktır. Bu konuda asla
duraksamaya ve kuşkuya yer yoktur. Kimi sigortacıların 6085 sayılı Yasa’nın
yürürlükte olduğu döneme ilişkin Yargıtay kararlarını ileri sürmeleri ve
yargıyı yanıltma çabaları kınanması gereken davranışlardır. 1983 yılında 2918
sayılı Yasa yürürlüğe konulmakla, eski yasayla ilgili geçmiş yıllardaki
kararların bir hükmü kalmamıştır.
2- Sigorta Genel Şartları
Yasa hükümlerine koşut olarak, 1.3.1992
tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel
Şartları C.8 (eski 17/2) maddesinde çok açık biçimde “Dava, cezayı
gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir
zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre tazminat talepleri için de
geçerlidir” denilmiş bulunmasına karşın, sigortacıların ve vekillerinin
(ölüm ve yaralanmalarda) iki yıllık zamanaşımı savunması yapmaları kaygı verici
olup, sigorta üst yönetimleri ile denetleme kurullarının bu konuda uyarıcı ve
önleyici olmaları gerekmektedir.
Karayolları Motorlu Araçlar Mali
Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları C.8 (eski Genel Şartlar 17)
maddesi hükmü, aynen 2918 sayılı KTK’nun 109.maddesini yinelemekte olup
şöyledir:
“Motorlu araç kazalarından doğan
zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zarar ve tazminat
yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden
başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar
ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa,
bu süre tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı
kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen
zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat
yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam
olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden
başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda genel hükümler
uygulanır.”
3- Sigortacıya uygulanacak zamanaşımı
süreleri
Trafik Sigortası Genel Şartları C.8
maddesi 2.fıkrasında (KTK’nun 109.maddesi 2.fıkrasına ve BK’nun 60/2.maddesine
koşut olarak) ölüm ve yaralanmalarda sigortacının sorumluluğu yönünden uzamış
(ceza) zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı hükmü yer almıştır.
Uzamış (ceza) zamanaşımı süreleri eski 765
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 455-459.maddelerindeki eylemler nedeniyle
102.maddeye göre, bir ölü veya bir yaralı varsa (5) yıl, birden fazla ölü ile
bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (10) yıl iken, 5237 sayılı yeni
Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Yasa’nın 66’ncı maddesine
göre, bir ölü veya bir yaralı varsa (8) yıl, birden fazla ölü ile bir
ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (15) yıl olmuştur.
4- Dönme (rücu) davalarında süre
Motorlu araç kazalarında tazminat
yükümlülerinin birbirlerine karşı dönme hakları TTK..109.maddesi
4.fıkrasına göre, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu
edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına
uğrar.
IX-İSTEĞE BAĞLI SİGORTADA ZAMANAŞIMI
2918 sayılı Yasa’nın 100.maddesine göre,
motorlu araç işleten “isteğe bağlı” sorumluluk sigortası yaptırmışsa,
sorumluluğun kaldırılması veya tazminatın azaltılmasına ilişkin Yasa’nın 95
inci maddesi ve zamanaşımına ilişkin 109 uncu maddesi isteğe bağlı
(ihtiyari) mali sorumluluk sigortasını yapan sigortacı hakkında da uygulanır.
Buna göre, Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası’nda olduğu gibi,
zamanaşımı süreleri, bir ölü veya bir yaralı varsa (8) yıl, birden fazla
ölü ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (15) yıl
olacaktır.
X- TAŞIMA
SİGORTASINDA ZAMANAŞIMI
Yasa ve Yönetmelikteki adıyla “Zorunlu Karayolu
Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası”nda zamanaşımına ilişkin düzenlemeler
şöyledir:
1- Yasa hükmü:
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun “Tazminat
ve Sigorta” başlıklı üçüncü kısım ikinci bölümünde yer alan “zamanaşımı”na
ilişkin 24. maddesine göre:
“Bu Kanuna göre yapılan sorumluluk
sigortası sözleşmelerinden doğan her türlü tazminat davası, hak sahibinin
zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde
zarara neden olan olay tarihinden itibaren on yıl sonra zamanaşımına uğrar.”
“Dava, cezayı gerektiren bir fiilden
doğmakta ve Türk Ceza Kanununda bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi
öngörülmekte ise tazminat davasında bu ceza zamanaşımı uygulanır.”
2- Sigorta Genel Şartları
Zorunlu Karayolu Taşıma Sigortası Genel
Şartları’nın “zamanaşımı” ile ilgili C-7 maddesi, 4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanunu’nun 24.maddesindeki gibidir. Buna göre:
“Sigorta sözleşmesinden doğan her türlü
tazminat davası, hak sahibinin zararı ve tazminat yükümlülerini öğrendiği
tarihten itibaren iki yıl ve herhalde zarara neden olay tarihinden itibaren on
yıl sonra zaman aşımına girer.”
“Dava, cezayı gerektiren bir fiilden
oluşmuşsa ve Türk Ceza Kanununda bu fiil için daha
uzun bir zaman aşımı süresi öngörülmekte ise tazminat davasında bu zaman aşımı
dikkate alınır.”
3- Zamanaşımı süreleri
Yasadaki ve Genel Şartlardaki bu
açıklamalara göre, zamanaşımı süreleri, yalnız maddi zarar ve tedavi giderleri
yönünden, öğrenme gününden başlayarak (2) yıl ve her halde (10) yıl; ölüm ve
bedensel zararlarda 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 66’ncı maddesindeki
sürelere göre bir ölü veya bir yaralı söz konusu ise (8) yıl, birden
fazla ölü ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı söz konusu ise (15)
yıldır.
4- Zamanaşımını kesen nedenler
4925 sayılı Yasa’nın 24. maddesi 3.
fıkrasında ve Genel Şartlar C-7 maddesi 3. fıkrasında, zamanaşımının
uygulanması yönünden dayanışmalı sorumlular arasında ayrım yapılmamış; “Sorumlu
kişi hakkındaki zamanaşımını kesen sebepler, sigorta şirketi hakkında da
uygulanır. Sigorta şirketi hakkında zamanaşımını kesen sebepler sorumlu kişi
hakkında da uygulanır” denilmiştir.
5- Dönme (rücu) davalarında süre
4925 sayılı Yasa’nın 24. maddesi 4.
fıkrasında ve Genel Şartlar C-7 maddesi 4. fıkrasına göre: “Bu sigortada,
tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları kendi yükümlülüklerini
tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden
başlayarak iki yılda zaman aşımına uğrar.”
XI- KOLTUK SİGORTASINDA ZAMANAŞIMI
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun
34.maddesi uyarınca yürürlüğe konulan Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin
64.maddesindeki adıyla “Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi
Kaza Sigortası”na uygulanacak zamanaşımı süreleri şöyledir:
1- Zamanaşımı süreleri
Koltuk Sigortası Genel Şartları’nın
“zamanaşımı” ile ilgili C-7 maddesi, 4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanunu’nun 24.maddesindeki gibidir. Buna göre:
Sigorta sözleşmesinden doğan her türlü
tazminat davası, hak sahibinin zararı ve tazminat yükümlülerini öğrendiği
tarihten itibaren iki yıl ve herhalde zarara neden olay tarihinden itibaren on
yıl sonra zaman aşımına girer.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden
oluşmuşsa ve Türk Ceza Kanununda bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı
süresi öngörülmekte ise tazminat davasında bu zaman aşımı dikkate alınır.”
Yasadaki ve Genel Şartlardaki bu
açıklamalara göre, zamanaşımı süreleri, yalnız maddi zarar ve tedavi giderleri
yönünden, öğrenme gününden başlayarak (2) yıl ve her halde (10) yıl; ölüm ve
bedensel zararlarda 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 66’ncı maddesindeki
sürelere göre bir ölü veya bir yaralı söz konusu ise (8) yıl, birden
fazla ölü ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı söz konusu ise (15)
yıldır.
2- Zamanaşımını kesen nedenler
4925 sayılı Yasa’nın 24. maddesi 3. fıkrasında
ve Genel Şartlar C-7 maddesi 3. fıkrasında, zamanaşımının uygulanması
yönünden dayanışmalı sorumlular arasında ayrım yapılmamış;
“Sorumlu kişi hakkındaki zamanaşımını
kesen sebepler, sigorta şirketi hakkında da uygulanır. Sigorta şirketi hakkında
zamanaşımını kesen sebepler sorumlu kişi hakkında da uygulanır” denilmiştir.
3- Dönme (rücu) davalarında süre
Bu konuda, 4925 sayılı Yasa’nın 24.
maddesi 4. fıkrasında ve Genel Şartlar C-7 maddesi 4. fıkrasında :“Bu
sigortada, tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları kendi
yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi
öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zaman aşımına uğrar” denilmiştir.
XII- GÜVENCE HESABINDA ZAMANAŞIMI
1- Başvurularda ve açılacak davalarda
zamanaşımı süreleri
Dava önce “Karayolu Trafik Garanti
Sigortası Hesabı” adıyla yalnızca 2918 sayılı Yasa’daki Zorunlu Mali Sorumluluk
(Trafik) Sigortası’nı kapsayan bu sigorta türünün yerini, 5684 sayılı Sigortacılık
Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle tüm zorunlu sigortaları kapsayan “Güvence
Hesabı” almış ve Yasa gereği Güvence Hesabı Yönetmeliği yayınlanmıştır. Ancak,
Yönetmelikte zamanaşımına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, Güvence Hesabına
başvurularda ve açılacak davalarda ilgili Yasalardaki hükümler uygulanacaktır.
Buna göre:
Güvence Hesabına uygulanacak zamanaşımı
süreleri 2918 sayılı KTK’nun 109.maddesindeki ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanunu’nun 24.maddesindeki zamanaşımı süreleri olacak; ölüm ve yaralanmalarla
ilgili başvurularda ve Güvence Hesabı’na karşı açılacak davalarda uzamış
(ceza) zamanaşımı süreleri geçerli olacaktır.
Bu açıklamalara göre, zamanaşımı
süreleri, (sigorta şirketinin iflâsı halinde) maddi zararlar için öğrenme
gününden başlayarak (2) yıl ve her halde (10) yıl; ölüm ve bedensel
zararlarda 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 66’ncı maddesindeki sürelere
göre bir ölü veya bir yaralı söz konusu ise (8) yıl, birden fazla ölü
ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı söz konusu ise (15) yıl
olacaktır.
Güvence Hesabı’na başvurularda veya
açılacak davalarda uzamış ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanması konusundaki
yanlış bilgilenmeleri ve duraksamaları gidermek için, önceki Garanti Sigortası
Hesabına ilişkin Yargıtay kararlarından kısa örnekler veriyoruz:
Uzamış ceza zamanaşımı işleten ve trafik
sigortacısı hakkında uygulandığına göre Karayolu Trafik Garanti Sigortası
Hesabı hakkında da uygulanmak gerekir.
11.HD.11.07.2005, E. 2004/10777
K.2005/7464
Uzamış
ceza zamanaşımı, Garanti Sigortası Hesabına başvurularda da geçerlidir.
11.HD.05.04.2004, E. 2003/8955 K.2004/3556
Trafik Sigortası bulunmayan aracın
çarpması sonucu ölüm nedeniyle açılan tazminat davasında, Karayolları Trafik
Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
11.HD.23.01.2006, E. 2005/343 K.2006/385
2918 sayılı KTK’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak
Hükümler” başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı
süresi, Trafik Sigortacısı hakkında uygulanmak gerektiği gibi, kimliği
belirsiz aracın yol açtığı olay nedeniyle Karayolu Trafik Garanti Sigortası
Hesabı hakkında da uygulanır.
11.HD. 23.03.2006, E.2005/3357 K.2006/3096
XIII- ÖZEL SİGORTALARDA ZAMANAŞIMI
Kasko sigortası, Ferdi Kaza Sigortası ve
bütün özel sigortalarda zamanaşımı süresi TTK.1268. maddesine göre “iki yıl”dır.
XIV-ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
109.maddesi 1.fıkrasına, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu 24.maddesi
1.fıkrasına ve Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi 1.fıkrasına göre, haksız eylemden
doğan zararlar için açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı,
zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği günden işlemeye başlar.
1- Tazminat sorumlularının öğrenilmesi
a) Genellikle, kazayı yapan sürücünün veya
kazaya neden olan sürücü yardımcılarının kimlikleri baştan
belirlenebilmektedir. Gerçek suçlu gizlenmiş ve onun yerine suçu bir başkası
üstlenmişse, zamanaşımı, gerçek suçlunun öğrenilmesinden sonra işlemeye
başlayacaktır. Ya da, sahibinin haberi olmaksızın, kimliği belirsiz biri
tarafından araç kullanıldığı sırada kaza meydana gelmiş olabilir veya çalınan
ya da gasbedilen aracın sürücüsünün kim olduğu uzun bir araştırma sonrasında
ortaya çıkabilir. İşte bu gibi durumlarda da zamanaşımı, gerçek sorumlunun
öğrenilmesinden sonra işlemeye başlayacaktır.
b) İşletenler yönünden de gerçek
sorumlunun ad veya ünvanının saptanması zamanaşımının başlangıcı olacaktır.
Davacının yanlış kişiye ve araçla doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunmayan
şirkete karşı dava açması durumunda, dava husumet yönünden reddedilecek ise de,
eğer ad ve ünvanda ve temsilcide yanılma varsa, bu durum (sıfatta
yanılma, temsilcide yanılma) davanın reddini gerektirmeyip, yeni bir
dava açma yönüne de gidilmeden (ıslaha dahi başvurulmadan) aynı dava içinde
araştırma yapılarak ve doğru ad ve ünvan saptanarak davaya devam
olunmalıdır.
c) Tazminat sorumlusu olan özel ve tüzel
kişilerin bir bölümünün öğrenilip, dayanışmalı sorumlulardan birinin veya
birkaçının henüz öğrenilememiş olması ya da dava sırasında gerçek sorumlunun
ortaya çıkması durumunda, her ne kadar BK.m.50 ve 51. maddelerine göre
bunlardan biri hakkında dava açılmış olması tümünün ortaklaşa ve zincirleme sorumluluğunu
gerektirir ise de, hakkında dava açılmayandan tahsilat yapılamayacağından, her
yeni öğrenilen sorumlu (tazminat yükümlüsü) için yeni bir zamanaşımı işlemeye
başlayacaktır.
d) Trafik sigortasını yapan veya isteğe
bağlı poliçe düzenleyen sigorta şirketi yönünden de, kaza tarihinde geçerli
poliçenin ele geçirilmesinden veya sigortacının ad ve ünvanının kesin
öğrenilmesinden sonra zamanaşımı işlemeye başlayacaktır.
2- Zararın öğrenilmesi
a) Ölümlü kazalarda, zamanaşımının
başlangıcı kural olarak olay tarihi olmak gerekir ise de, “zararın
öğrenilmesi” kavramına bağlı kalındığında, zamanaşımının başlangıcının “ölenin
desteğinden yoksun kalanın” bunu öğrendiği tarih olması gerektiği
kanısındayız.
b) Yaralanma ile sonuçlanan kazalarda,
zamanaşımının başlangıcı konusunda bazı ayrımlar yapmak gerekir :
aa)Geçici işgöremezlik durumlarında,
tedavinin tamamlandığı ve mesleki işten kalma süresinin belli olduğu tarih,
zamanaşımının başlangıcı olacaktır.
bb)Kalıcı sakatlığın (sürekli
işgöremezliğin) söz konusu olduğu durumlarda, zamanaşımının başlangıcı sürekli
sakatlığa ilişkin kesin raporun ortaya çıktığı ve davacı tarafından öğrenildiği
tarihtir. Bu konuda Yargıtay’ın 1958 yılından beri süregelen kökleşmiş
kararları bulunmaktadır.[14]
cc)İyileşme süresinin uzaması durumunda,
bedensel zararın gelişimi beklenecek ve kesin sakatlığın ortaya çıkıp yetkili
sağlık kurullarının raporunun mahkemeye gelmesinden sonra zamanaşımı işlemeye
başlayacaktır.
dd)Sürekli işgöremezlik oranında her
artış, ayrı bir olgudur. Her birinin öğrenme gününden başlayarak yeni bir
zamanaşımı işlemeye başlayacaktır.
ee)Sonradan ortaya çıkan ve önceden
kestirilemeyen (trafik kazası sonucu dolaşım bozukluğu, böbrek yetmezliği vb.)
durumlarda da, zararın kesin biçimde saptandığı tarih zamanaşımının
başlangıcı olacaktır.
XV-ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ
Zamanaşımının kesilmesine ilişkin Borçlar
Yasası 133,134,135. maddesi ve dayanışmalı sorumluluğa ilişkin 50. madde
hükümleri, trafik kazaları için de geçerlidir.
1- Dava edilen miktarla sınırlı olarak
zamanaşımının kesilmesi
Yargıtay’ın yerleşik ve henüz değişmeyen
kararlarına göre “Kısmi davanın tespite ilişkin bölümü için zamanaşımı kesilmiş
olmaz. Zamanaşımının kesilmesi, ilk (kısmi) davada istenen miktar ile
sınırlıdır.”
Önceleri ilk (kısmi) davanın tespite
ilişkin bölümü için ek (ikinci) dava açılırken, Anayasa Mahkemesi kararıyla
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 87/son. maddesinin iptal edilmesinden sonra
uygulamaya konulan “ıslah yoluyla dava değerinin artırılması” evresinde de
Yargıtay’ın görüşleri değişmemiş; ıslahla artırılan bölüm için zamanaşımı
definde bulunulabileceği, başka bir deyişle (önceden olduğu gibi) ilk (kısmi)
davada istenen miktarla sınırlı olarak zamanaşımının kesileceği, bunun dışında
tespite ilişkin bölüm için (zararın tamamı için) zamanaşımının ilk dava ile
kesilmiş olmayacağı görüşüne sıkı sıkıya bağlı kalınmıştır.
Oysa bizim görüşümüz, Borçlar Yasası 42.
maddesi 2.fıkrası çerçevesinde yargıcın zararı ve kapsamını araştırmakla
yükümlü olduğu, bu bağlamda ilk açılan davayla birlikte zararın tamamı için
zamanaşımının kesilmiş sayılması gerektiği; çünkü dava değerinin artırılması
(harcın tamamlanması) işleminin ıslah bile olmayıp, tazminat davalarının
başlangıcındaki belirsizlikten kaynaklanan zorunlu bir işlem olduğu yönündedir.[15]
2- Zincirleme sorumlulardan biri hakkında
kesilen zamanaşımının, tümü hakkında kesilmesi
a) 2918 sayılı TTK..nun çeşitli
maddelerine göre, sürücü, işleten, sigortacı birlikte “tam zincirleme
sorumlu” olduklarından, biri hakkında kesilen zamanaşımı, tüm sorumlular
hakkında da kesilir .
TTK..88.maddesi 1. fıkrasına göre: “Bir
motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan
dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil
(zincirleme) olarak sorumlu tutulur.”
Yasanın bu hükmü ile BK. m.50’deki “tam
zincirleme sorumluluk” kuralı benimsenmiştir. Her ne kadar BK.m.50’de tam
zincirleme sorumluluk için “tek hukuksal neden” koşulu sözkonusu ise de
TTK..m.88/1’deki özel düzenleme ile 85. maddenin son fıkrasındaki hüküm
karşısında, “trafik kazasından zarar görme” durumunu “tek hukuksal neden”
saymak gerekmektedir.
b) TTK..85.maddesi son fıkrasına göre:
“İşleten, sürücü ve yardımcılarının kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.”
Bu hüküm ile de, tehlike sorumluluğu ilkesine göre zarardan sorumlu olan işleten
ile kusur sorumlusu olan sürücü ve yardımcıları bir ve aynı hukuksal
nedene dayalı olarak, birlikte ve ortaklaşa tam zincirleme sorumlu sayılmışlardır.
Böyle olunca da, zarar görenin sorumlulardan yalnız birine karşı açtığı
davada zamanaşımı, tüm tazminat sorumluları hakkında da kesilmiş olur.
c) Yukarıdaki bölümlerde ayrıntılı olarak
belirttiğimiz üzere, Karayolları Trafik Yasasındaki “işleten” kavramı
çok geniş tutulmuştur. Motorlu araçlarla doğrudan veya dolaylı ilişkisi bulunan
ve motorlu aracın işletilmesinden ekonomik yarar sağlayan (kazanç elde eden)
tüm kişi ve kuruluşlar “işleten” sayılmıştır. Bunlar, yasanın çeşitli
maddelerinde yer alan “girişimci, girişimcinin bağlı olduğu işletme, araç
sahibi, uzun süreli kiracı, rehin veya ariyet alan, motorlu araçlarla ilgili
mesleki faaliyette bulunan onarımcı, bakımcı, servis işletmecisi, alım-satım
işi yapan galerici, garaj veya otopark işleteni, yarış düzenleyici, devlet ve
kamu kurumu olup da araç sahibi veya işleteni konumunda olan, bunların tümü
motorlu taşıtlarla ilgili faaliyetlerinden veya motorlu araçları kullanan
durumunda bulunmalarından dolayı “işleten” veya “işleten gibi”
sorumlu sayılmışlardır. Bütün bunlar bir motorlu aracın işleteni olmaları veya
işleten gibi sorumluluk taşımaları sırasında m.85/son gereği “sürücü ve
yardımcılarının kusurundan, kendi kusurları gibi sorumlu” olacaklarından, bu
sorumlulukları “tam zincirleme” sorumluluktur. Bu nedenle, bunlardan bir
hakkında açılan tazminat davasında zamanaşımı (dava edilen miktarla sınırlı
olarak) tümü hakkında kesilmiş sayılır.
d) Sigortacı da tam zincirleme sorumlular
arasındadır. Yasanın 91. maddesine göre sigortacı, işletenlerin
sorumluluklarının bir bölümünü üstlenerek zincirleme sorumlular arasına
katılmıştır.
Sigortacı yönünden tam zincirleme
sorumluluğun kesin hükmü, Yasanın 109. maddesi 3. fıkrasında yer almış; “Zamanaşımı,
tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.”
denilmiştir.
e) Bir trafik kazasında, kazaya karışan
motorlu araç sayısı birden fazla ise veya birden fazla kişi tazminatla yükümlü
bulunuyorsa, bunlar da ortaklaşa ve zincirleme tam sorumlu olurlar. Bu durum,
Yasa’nın 88. maddesi 1.fıkrasında şöyle açıklanmıştır : “Bir motorlu aracın
karıştığı kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla
kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar ortaklaşa ve zincirleme sorumlu
tutulur.”
f) Zarar gören, yukarda açıklanan “tam
zincirleme” sorumlulardan birini veya bir kaçını dava etmekte özgürdür. Bunun
yasal dayanağı Karayolları Trafik Yasasının 85/son ve 88/1 maddeleri ile
91,108,109/3. maddeleri ve Borçlar Yasası’nın 50. ile 141. ve 142.
maddeleridir. BK.50. maddesine göre:” Birden çok kimseler birlikte ve ortaklaşa
kusurlarıyla bir zarara neden olurlarsa, zarar görene karşı sorumlulukları, tek
hukuksal nedene dayanır ve tam zincirleme sorumlu olurlar.”
BK.142.maddesi 1.fıkrasına göre: ”Zarar
gören, zararın tümünü zincirleme sorumluların yalnız birinden isteyebileceği
gibi, hepsine karşı açacağı tek dava ile de isteyebilir.” 142.maddenin
2.fıkrasına göre de:“Borç tümüyle ödeninceye kadar bütün borçluların
sorumluluğu devam eder.”
TRAFİK
KAZALARINDA ZAMANAŞIMINA İLİŞKİN
YARGITAY
KARARLARI
I- İŞLETEN HAKKINDA CEZA ZAMANAŞIMI
UYGULANACAĞINA İLİŞKİN KARARLAR:
Davanın cezayı gerektiren bir eylemden
kaynaklanması halinde, hem işleten ve hem de sürücü yönünden Ceza Kanunu’nun
öngördüğü ceza zamanaşımı uygulanır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın
109. maddesinde bu tür zararlar için iki yıllık zamanaşımı öngörüldükten başka
aynı maddenin ikinci fıkrasında davanın cezayı gerektiren bir eylemden
kaynaklanması durumunda Ceza Kanunu’nun öngördüğü ceza zamanaşımının
uygulanacağı açıklanmıştır. Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde de genel
zamanaşımı dışında eylemin suç oluşturduğu durumlarda uzamış (ceza)
zamanaşımının uygulanacağı öngörülmüştür. Yine Karayolları Trafik Yasası’nın
109. maddesinde motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini
konusundaki istemlerin bu yasadaki sürelere bağlı olduğu belirtilmiş
bulunmakla, bu bağlamda işletenle sürücünün aynı zamanaşımına tabi
olduğu sonucuna varmak gerekir.
4.HD.10.11.1998, 7266-8701
(YKD.1999/2-174)
Davanın cezayı gerektiren bir eylemden
doğması halinde, uzamış ceza zamanaşımı, işleten ile sürücü ayrımı
yapılmaksızın her ikisine de uygulanmalıdır.
Maddi tazminat yönünden 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2 ve manevi tazminat yönünden ise aynı
Kanunun yollamasıyla BK.nun 60/2. maddeleri hükümleri, davanın cezayı
gerektiren bir eylemden doğması halinde zamanaşımını uzamış ceza zamanaşımına
tabi tutmuştur. Kanun, dayanışmalı sorumlu durumunda bulunan işletenler ile
sürücü arasında bir ayrım yapmamıştır. Olayda, davalı sürücünün eylemi suç
oluşturmakla, burada zamanaşımı süresi ceza zamanaşımı süresi olup, davada
uzamış ceza zamanaşımı dolmuş olmadığı halde, davanın maddi ve manevi tazminat
isteklerine ilişkin olarak reddi isabetsizdir. 19.HD.9.12.1993,
1992/10288-1993/8465 (YKD.1994/5791)
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın
öngördüğü uzamış (ceza) zamanaşımı sürücü olmayan işletenleri de kapsar.
Dava, trafik kazasındaki yaralanmadan
doğan zararın giderimine ilişkindir. Davaya konu olayın suç teşkil etmesi
nedeniyle davada uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanacağı, 2918 sayılı Yasa’nın
109.maddesinin bir gereğidir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 109/2.
maddesinde uzamış zamanaşımına ilişkin kuralın işleteni de kapsadığı kabul
edilmiştir. Bu nedenle yerel mahkemenin ceza zamanaşımının işleten hakkında
uygulanamayacağına ilişkin gerekçesi doğru görülmemiştir.
4 HD. 20.09.1999,5261-7312 ( Yasa HD.,
2000/8-1094, no:468)
Ceza zamanaşımı süresinin, işletenler
hakkında da uygulanması gerekir.
Dava, cezayı gerektiren bir eylemden
doğmuşsa ve Ceza Yasası bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi
öngörmüşse, bu süre maddi ödence istekleri için de geçerlidir.
2918 sayılı TTK..nun 109. maddesi birinci
fıkrasında, sürücü veya işleten arasında bir ayırım yapmaksızın iki yıllık
olağan zamanaşımı süresi kabul edilmiştir. Onu takiben ikinci fıkrasında ise:
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun
bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre maddi tazminat talepleri için
de geçerlidir” hükmü kabul edilmiştir. Maddenin iki fıkrası arasındaki bağlantı
gözetildiğinde ceza (uzamış) zamanaşımı süresinin işletenler hakkında da uygulanacağı
kabul edilmelidir. Çünkü birinci fıkrada işleten ve sürücü hakkında bir ayırım
yapılmaksızın maddi tazminat talepleri için iki yıllık zamanaşımı süresi kabul
edilirken ikinci fıkrada “dava” ve “maddi tazminat talepleri de” sözcükleriyle
birinci fıkradaki sistem aynen benimsenmiştir.
Diğer taraftan TTK..nun 85/son fıkrasında
işletenin “aracının sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı
kişilerin kusurundan (eylemi şeklinde anlaşılmalıdır) kendi kusuru gibi sorumlu
olacağı” kabul edilmiştir. Bu maddenin amacı, işletenin bu kişilerin kusuruna
dayanarak sorumluluktan kurtulmasını önlemektir. İşletenin sorumluluğu genel
olarak sebep sorumluluğu ve özel olarak tehlike sorumluluğunun niteliğinden
ileri gelmektedir.(m.85/1).Asıl amacı açıklanan 85.maddenin son fıkrasından
yararlanarak ceza zamanaşımıyla ilgili yukarda açıklanan yorumu güçlendirme
olanağı da vardır.
(3.HD. 13.6.1988-1277/6292; YKD., 1988/9-
1212)
Karayolları Trafik Kanunu 109/2.
maddesinde belirtilen uzamış zamanaşımı kuralının araç işletenini de kapsadığı
kabul edilmelidir.
Davaya konu olay suç teşkil etmesi
nedeniyle dava, uzamış zamanaşımına tabidir. Bu nedenle Karayolları Trafik
Kanunu’nun 109/2. maddesinde belirtilen uzamış zamanaşımı ile ilgili kuralın
işleteni de kapsadığı kabul edilmek gerekir. Milli Savunma Bakanlığı olaya
neden olan aracın maliki ve işleteni bulunduğuna göre bu yön gözetilmeksizin
davalı idare aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup karar bozulmalıdır.
4.HD. 15.04.1999, 1463-3275
(İBD.2000/2-554)
Haksız eylemin suç teşkil etmesi ve bu
suçun daha uzun bir zamanaşımına tabi olması halinde, hukuk davasındaki
istemler hakkında dahi o suç için öngörülen ceza zamanaşımı uygulanır. Trafik
kazasından doğan tazminat istemlerinde bu kural hem sürücü ve hem de işleten
için geçerlidir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun
109. maddesinde, Borçlar Kanununun 60. maddesindeki genel kural olan bir yıllık
süreden farklı iki yıllık zamanaşımı süresinin esas alındığı, ancak, eylemin
cezayı gerektirmesi durumunda da ceza zamanaşımının uygulanacağını belirterek
sonuçta, Borçlar Kanunundaki genel düzenleme ile paralellik sağlanmıştır. Yine
aynı madde de bu sürelerin sadece sürücü hakkında geçerli olabileceğini açıkça belirtilmediği
gibi tazminatın sorumlulardan isteneceği belirtilerek işletenin de aynı kurala
tabi olduğu kabul edilmiştir. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları bu yöndedir.
4.HD. 8.4.1999 gün 1163-3022 sayılı
kararı. (YKD. 1999/9-1208)
Uzamış (ceza) zamanaşımı işletenleri de
kapsar.
Olay, trafik kazası sonucu gerçekleşen
tazminat istemine ilişkindir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 109.
maddesinde bu tür zararlar için iki yıllık zamanaşımı süresi öngörüldükten
başka aynı maddenin ikinci fıkrasında davanın cezayı gerektiren bir eylemden
kaynaklanması durumunda Ceza Kanununun öngördüğü ceza zamanaşımının
uygulanacağı ifade edilmiştir.Borçlar Kanununun 60. maddesinde de genel
zamanaşımı dışında eylemin suç teşkil ettiği durumlarda ceza (uzamış) zamanaşımının
uygulanacağı öngörülmüştür. Yine Karayolları Trafik Yasasının 109. maddesinde
motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini konusundaki taleplerin
bu yasadaki sürelere bağlı olduğu ifade edilmiş bulunmakla, bu bağlamda
işletenle sürücünün aynı zamanaşımına tabi olduğu sonucuna varmak gerekir.
4.HD. 18.02.1999, 1998/9746-1999/1189
(Yasa HD., 2000/6-850, no:357)
Uzamış (ceza) zamanaşımı işleten hakkında
da uygulanır.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan
yaralanma nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davalı işleten
hakkında ceza zamanaşımı uygulanamayacağı gerekçesi ile istemin reddine karar
verilmiştir. Oysa Karayolları Trafik Kanunu 109. maddesi uyarınca zamanaşımı
süresi ceza zamanaşımı olup, bu süre işleten hakkında da uygulanır.
4.HD.28.02.2000, 1999/9862-2000/1038
Uzamış (ceza) zamanaşımı ile ilgili
kuralın işleteni de kapsadığını kabul etmek gerekir.
Dava, trafik kazası sonucu desteklerini
kaybeden davacıların tazminat isteklerine ilişkindir. Mahkemenin kabul ettiği
gibi olayda 2918 sayılı TTK..nun 109. maddesinde belirtilen iki yıllık olağan
zamanaşımı süresi dolmuş ise de davaya konu olan olayın suç teşkil etmesi
nedeniyle dava, uzamış (ceza) zamanaşımına tabidir. Bu husus, BK.nun 60.
maddesinde açık biçimde düzenleme altına alınmıştır. 2918 sayılı TTK..nun 109.
maddesinde, yasanın uygulandığı alanlarda ceza zamanaşımının uygulanacağı ifade
edilmiştir. Dava konusu olayda, davalı, davacının desteğinin içinde bulunduğu
aracın işletenidir. 2918 sayılı TTK..nın 109/2. maddesinde belirtilen uzamış
zamanaşımı ile ilgili kuralın işleteni de kapsadığını kabul etmek gerekir.
Anılan yön gözetilmeksizin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi
usul ve yasaya aykırı olduğundan karar bozulmalıdır.
4.HD. 9.3.2000, 2105-2277
Trafik kazasından kaynaklanan tazminat
davalarında, 2918 sayılı yasanın 109/2. maddesinde getirilen uzamış zamanaşımı
ile ilgili kuralın araç işletenini de kapsadığı kabul edilmelidir. (2918 sa.
Trafik K. m.85, 109, 109/2)
2918 sayılı TTK..nun zamanaşımına yönelik
hükümlerini düzenleyen 109. maddesinde sürücü ile işletenler arasında
zamanaşımı yönünden bir ayrım yapılmamıştır. Araç işleten aynı Yasanın 85.
maddesi gereği araç sürücüsünün kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olup,
“tazminat yükümlüsü” kavramı içerisinde değerlendirilmelidir. Şu durumda aynı
Yasanın 109/2. maddesinde getirilen uzamış zamanaşımı ile ilgili kuralın
işleteni de kapsadığı kabul edilmelidir. Nitekim yerleşik yargı içtihatları da
bu yöndedir. O halde yerel mahkemenin işleten hakkında da uzamış (ceza)
zamanaşımı süresini gözetmeden, işletene yönelik davayı zamanaşımından
reddetmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.
4.HD. 23.01.2003, 2002/9945-2003/760 (YKD.
2003/5-695)
TTK.. 109/2’deki uzamış ceza zamanaşımı
işleteni de kapsar.
Karayolları Trafik Kanununun 109/2’deki
düzenlemenin işleteni de kapsadığı kabul edilmiştir. Yerel mahkemece aracın
işleteni olan davalı hakkında uzamış zamanaşımı süresi gözetilmeden olağan
zamanaşımına göre davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirmiştir.”
25.01.2001, 2000/9726-2001/649
Ceza zamanaşımı işleten bakımından da
geçerlidir.
TTK.. 109/2. maddesinde sürücü ve işleten
yönünden bir ayrım gözetilmemiştir. Bu nedenle maddede belirtilen ceza
zamanaşımı işleten bakımından da geçerlidir. Somut olayda beş yıllık ceza
zamanaşımı geçmeden dava açıldığına göre işleten yönünden de davanın görülüp
sonuçlandırılması gerekir. 4 HD. 10.5.1996, 3507-3971
İşleten, sürücünün kusurundan kendi kusuru
gibi sorumlu olduğundan, işleten hakkında da ceza zamanaşımı uygulanır.
2918 sayılı Yasanın 85/4. maddesinde,
işletenin araç sürücüsünün kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olacağı
belirtilmiştir. Aynı Yasanın 109/2. maddesi hükmü uyarınca, dava, cezayı gerektiren
bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi
öngörürse, bu süre tazminat talepleri için de geçerlidir. Bu nedenle, somut
olayda uzamış beş yıllık ceza zamanaşımının uygulanması gerekir.
19.HD. 4.3.1996, 666-1842
II- SİGORTACI HAKKINDA DA UZAMIŞ CEZA
ZAMANAŞIMI
UYGULANACAĞINA İLİŞKİN KARARLAR
Dava konusu alacağın suç sayılan eylemden
kaynaklandığı dikkate alınarak davalı sigortacı hakkında da uzamış ceza
zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.
Dava, davalı sigorta şirketinin zorunlu
mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın, davacıların murisinin ölümüne neden
olmasından kaynaklanan destek tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın zamanaşımı süresinin
dolmasından sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Oysa, 2918
sayılı KTK’nun 109/2.maddesindeki, davaya konu alacağın suç oluşturan bir
fiilden kaynaklanmış ve Ceza Kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı
süresi öngörmüş bulunması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de
geçerli olacağına ilişkin hükmü uyarınca, davalı Trafik Sigortacısı hakkında
ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Kaldı ki, anılan Yasa
hükmünde ve Trafik Sigortası Genel Şartları’nın 17.maddesinde bu hususa
aynen yer verilmiş bulunulmaktadır.
Bu durumda mahkemece, davalı sigorta
yönünden zamanaşımı definin yukarda yapılan açıklamalar çerçevesinde
değerlendirilerek, sonucuna göre gerektiğinde davanın esasına girilmek
gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
11.HD. 06.07.2006, E.2005/7638 K.2006/8094
(İBD.2007/2-812)
Uzamış ceza zamanaşımı işleten ve trafik
sigortacısı hakkında uygulandığına göre Karayolu Trafik Garanti Sigortası
Hesabı hakkında da uygulanmak gerekir.
2918 sayılı KTK’nun “ortak hükümler”
başlığı altında yer alan ve 109/2.maddesinde düzenlenen uzamış ceza
zamanaşımı süresinin, işleten ve bunun hukuki sorumluluğunu üstlenen Zorunlu
Trafik Sigortacısı hakkında da uygulanması gerektiğine göre, zorunlu trafik
sigortası bulunmayan bir araç için, husumet yöneltilen Karayolu Trafik
Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresinin
uygulanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Nitekim, ne bu
Yasada, ne de Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği’nde de bu
hususun aksinin kabulünü gerektirecek herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu durumda, olay tarihi ile ıslah tarihi
arasında geçen süre itibariyle ceza zamanaşımı süresinin, ıslah dilekçesi ile
artırılan maddi tazminat miktarı bakımından dolmadığı gözetilerek esas
girilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu bölüm istemin (2)
yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru
olmamıştır.
11.HD.11.07.2005, E. 2004/10777 K.2005/7464 (Yargı
Dünyası,2006/1-104)
Davalı sigorta şirketi yönünden ceza
davası olmadığı gerekçesiyle ceza zamanaşımının uygulanmayacağı görüşü yanlış
olup, TTK. 109/2.maddesi gereği davalı Trafik Sigortacısı hakkında da uzamış
ceza zamanaşımının uygulanması gerekir.
2918 sayılı KTK’nun 8.kısım 5.bölüm “Ortak
Hükümler” başlığı altında yer alan 109/2.maddesindeki “davanın cezayı
gerektiren bir fiilden doğmuş olması ve Ceza Kanunu’nun bu fiil için daha uzun
bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunması halinde, bu sürenin maddi tazminat
talepleri için de geçerli olacağına dair hükmü uyarınca davalı trafik
sigortacısı hakkında ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Ayrıca, KTK’nun
98/1. ve 99/1. maddeleri tedavi ve diğer trafik sigortası kapsamına giren
zararların sigortacıya bildirilmesinden itibaren 8 iş günü içinde ödeme
zorunluluğu getirildiğine göre, zamanaşımı süresinin sigortacıya yapılması
gerekli ihbar tarihinden itibaren başlatılması gerekir. Bu itibarla, davalı
sigorta şirketi yönünden açılan davanın zamanaşımına uğramadığı, dolayısıyla
davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre
karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
11.HD. 28.06.2004, E.2003/13227
K.2004/7147
Sigorta şirketi hakkında ceza zamanaşımı
uygulanmasında bir yanlışlık yoktur.
Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre,
sigortacı hakkında ceza zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün bulunmasına
göre, davalı Sigorta vekilinin HUMK’nun 440.maddesinde sayılan hallerden
hiçbirini içermeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
11.HD.28.04.2000, E.2000/3653 K.2000/3626 (Kazancı
Yazılım)
Trafik Sigortası bulunmayan aracın
çarpması sonucu ölüm nedeniyle açılan tazminat davasında, Karayolları Trafik
Garanti Sigortası Hesabı hakkında da uzamış ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
Davacılar vekili, davacıların murisinin
kullandığı mobilete Trafik Sigortası bulunmayan bir aracın çarpması sonucu
murisin ölmesi nedeniyle annesinin destekten yoksun kaldığını ileri sürerek
hesaplanan ve ıslahla artırılan maddi (destek) tazminatının temerrüt faiziyle
davalı Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabından istemiştir.
Davalı vekili, 2918 sayılı KTK’nun 109 ve
Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği’nin 12’nci maddesi
uyarınca motorlu araç kazalarından doğan zararın tazminini ilişkin isteklerde
zamanaşımı süresinin 2 yıl olduğunu, uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin Garanti
Sigortası Hesabı açısından uygulanmayacağını, davanın zamanaşımı nedeniyle
reddi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve benimsenen
bilirkişi raporu doğrultusunda, kazada birden fazla kişinin öldüğü, davanın
uzamış ceza zamanaşımına tabi olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne
karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve
belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı
vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
Sonuç: Yukarda açıklana nedenlerden
dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya
uygun bulunan hükmün onanmasına oy birliğiyle karar verildi.
11.HD.23.01.2006, E. 2005/343 K.2006/385 (Kazancı
Yazılım)
II- MANEVİ TAZMİNAT İSTEKLERİNDE CEZA
ZAMANAŞIMI
UYGULANACAĞINA İLİŞKİN KARARLAR
Trafik kazasında yaralanma nedeniyle
açılan manevi tazminat davasına, 2918 sayılı TTK..109/2 ve BK.60/2. maddeleri
uyarınca uzamış (ceza) zamanaşımı uygulanır.
Davacı, davalıya ait araç sürücüsünün
çarpması sonucu yaralanması nedeniyle tedavi gideri ve BK. 47. maddesi uyarınca
manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalılar süresi içinde zamanaşımı
defini ileri sürmüşler, olay tarihinden bu yana iki yıllık süre geçtiğinden
davanın zamanaşımı nedeniyle reddini savunmuşlar ve yerel mahkemece savunma
doğrultusunda dava zamanaşımı nedeniyle reddedilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın
109/1. maddesinde motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine
ilişkin taleplerin iki yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Ne
var ki, yaralanma nedeniyle manevi tazminat ve tedavi giderine ilişkin
istekler, 2918 sayılı Yasa’nın 109/2. ve BK.60/2. maddelerindeki uzamış
zamanaşımına tabi olup fiil cezayı gerektirdiğinden ve ceza kanunu bu fiil
için beş yıllık zamanaşımı süresi öngörmüş olduğundan, ayrıca dava tarihinde
ceza zamanaşımı süresi dolmadığından, işin esası incelenerek varılacak sonuca
göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş
olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
4. HD.18.02.2001, 2000/10296-2001/1183
(YKD. 2001/10-1504)
Trafik kazasından kaynaklanan manevi
tazminat davasında, eylemin suç oluşturması nedeniyle uzamış ceza zamanaşımı
uygulanır.
Dava, trafik kazası nedeniyle uğranılan
manevi zararın ödettirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava
zamanaşımından reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının
109/1. maddesinde motorlu araç kazalarından doğan tazminat istemlerinin iki yıl
içinde zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında
ise, eylemin suç teşkil etmesi durumunda ceza zamanaşımının uygulanacağı
öngörülmüştür. Borçlar Kanununun 60/2. maddesinde de eylem aynı zamanda suç
oluşturuyorsa o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi uygulanacağı hükmü
yer almıştır. zar arlandırıcı eylemin suç oluşturduğu tartışmasızdır. Bu
bakımdan dava konusu eylem için Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen ceza zamanaşımı
süresinin uygulanması gerekir. .
4.HD.01.11.2001, 5890-10660
(YKD.2002/2-191)
Motorlu araç kazaları nedeniyle uğranılan
zararlar cezayı gerektiren bir eylemden doğarsa, 2918 sayılı TTK..da
belirtilenden daha uzun bir zamanaşımı süresi uygulanır. Bu süre, manevi
zararlar hakkında da geçerlidir.
Dava, trafik kazası sonucu cismani zarara
uğrayan davacının tazminat istemine ilişkindir. Olay tarihinde yürürlükte
bulunan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesine göre; “Dava,
cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir
zamanaşımı süresi öngörmüş bulunuyorsa, bu süre maddi tazminat talepleri
için de geçerlidir.” Yargıtay’ın uygulamasına göre bu hüküm, trafik
kazasında uğranılan manevi zararlar için de geçerlidir.
4.HD. 7.3.1996, 1033-1461 (YKD.1996/5-715)
Manevi tazminata konu haksız eylem suç
oluşturuyorsa, ceza zamanaşımı uygulanır.
Trafik kazası sonucu desteklerini kaybeden
davacılar, manevi tazminat isteminde bulunmuşlar; Mahkemece, istemin
zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir.
Davaya konu edilen haksız eyleme,
öncelikle daha özel olan Trafik Yasası’nın uygulanacağı doğaldır. Şu durumda
anılan yasanın 109. maddesindeki düzenlemenin kapsamı üzerinde durmak gerekir.
Maddenin ilk fıkrasında “maddi zarardan” söz edilmiş, ikinci fıkrasında ise
“...bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” düzenlemesi
getirilmiştir.
Açıklanan şu duruma göre, anılan yasanın
manevi tazminatla ilgili olarak bir düzenleme getirip getirmediği
tartışılabilir. Yasanın hukuki sorumluluğu düzenleyen 85 ve devamı olan
maddelerde, maddi ve manevi zarar ayrımı yapılmadan zarardan söz edilmiştir. Ne
var ki, 109. maddede, “maddi zarar”,”maddi tazminat” sözcüklerini kullanmıştır.
Bu yazılış biçiminden, yasa koyucunun, trafik kazaları sonucu istenebilecek
manevi tazminat taleplerindeki zamanaşımı süresini, maddi tazminattan ayrı
tuttuğu, hatta manevi tazminat konusunun düzenlenmediği düşünülemez. Yasanın
sözcüklerine değil, konuş amacına bakıldığında, böyle bir ayrımın hukuk ve yasa
tekniğine uygun düşmeyeceği gibi, istem konusu olan tazminatın türü ile de
bağdaşmamaktadır. Aksi halde sadece trafik kazaları nedeniyle maddi ve manevi
zararlar için ayrı zamanaşımı süreleri öngörülmüş olur ki, bu da eşitlik ve
genellik ilkesi ile bağdaşmaz. Anılan yasanın anılan maddesinin ikinci
bendinde, “...bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” demek ve
“de” tamamlamasını kullanmakla, başka bir tazminat türünde de bu bağlamda
manevi tazminatın varlığını kabul ettiği sonucuna varılabilir. Aksi halde,
hukuk tekniği bakımından uygun görülemeyecek bir sonuç ortaya çıkmış olacaktır.
Ayrıca, Karayolları Trafik Yasası’nın
yürürlüğe girdiği günden bu yana, görülen uygulamada, zamanaşımı süresi
bakımından iki tazminat türü arasında bir ayrım gözetilmemiştir. Yerleşmiş
biçimde her iki tazminat türüne aynı zamanaşımı uygulanmıştır.
18.01.2000, 1999/9822-2000/192
Manevi tazminat davasında, işleten
hakkında da uzamış ceza zamanaşımı uygulanır.
2918 sayılı TTK..nun 90. maddesinde,
manevi tazminat davaları hakkında Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin
hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, başka bir deyişle bu hususta BK.60.
maddesine yollamada bulunulmuştur. Bu nedenle, işleten hakkında BK.60/2.
maddesinde yer alan uzamış ceza zamanaşımı uygulanmalıdır.
19.HD.30.09.1994, 4413-8492
IV-ÖLÜM, YARALANMA, ARAÇ HASARI BİR ARADA
İSE,
ARAÇ HASARINA DA CEZA ZAMANAŞIMI
UYGULANACAĞINA
İLİŞKİN KARARLAR:
Araç hasarının yanı sıra, aynı kazada
yaralanma da varsa, işletene ve sigortacıya karşı açılan davada,iki yıllık
zamanaşımı değil, TTK.. 109/2. hükmü gereğince uzamış ceza zamanaşımı
uygulanır.
Davacı vekili, davalıların maliki, sürücüsü
ve zorunlu trafik sigortacısı olduğu aracın Kasko Sigortalı araca
çarpması nedeniyle ilgilisine tazminat ödendiğini ileri sürerek, kusur durumuna
göre ödenen miktarın faiziyle birlikte rücuan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Dava TTK’nun 1301. maddesine dayalı rücuan
tazminat istemine ilişkin olup taraflar arasındaki uyuşmazlık yaralamalı ve
maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar, davalı
araç maliki Aras Kargo A.Ş.’ne yöneltilen dava 2 yıllık zamanaşımı süresinin
geçtiği gerekçesi ile ret edilmiş ise de, 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun 109/2 maddesi hükmü gereğince, dava cezayı gerektiren bir fiilden
doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş
bulunursa, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Dava konusu olay ile ilgili düzenlenen
trafik kaza tutanağı içeriğine göre aynı zamanda yaralanma da mevcut
olduğuna göre, mahkemece, ceza zamanaşımı bakımından da delillerin
tartışılması ve inceleme yapmak gerekirken, bu husus gözden kaçırılarak yazılı
şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
11.HD.15.11.2001, 5934-9015 (İBD
2003/2-472)
Yaralanma ile birlikte araç hasarı da
varsa, araç hasarı için açılan davaya dahi iki yıllık değil, 2918 sayılı
TTK..109/2, TCK.459/2. ve 102/4. maddeleri uyarınca beş yıllık zamanaşımı
uygulanır.
Dava, trafik kazası nedeniyle davalıya ait
araçta oluşan hasardan dolayı tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemenin, davalı hakkında
tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralanmaya neden olmak suçundan ceza davası
açılmış olması nedeniyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2.
maddesi uyarınca, görülmekte olan davanın beş yıllık zamanaşımı süresine tabi
bulunduğu, bu duruma göre, dava zamanaşımının gerçekleşmediği gerekçesiyle ve
bilirkişi raporunu esas alarak verdiği davanın kısmen kabulüne dair karar, Özel
Daire tarafından “araç hasarına ilişkin iki yıllık zamanaşımı süresinin
geçirildiği ve davalının itirazının kabulü ile davanın reddi gerekirken, yazılı
şekilde tazminatla sorumlu tutulmasında isabet görülmediği” gerekçeyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama
sonunda,mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ca yapılan inceleme
sonucu:
Somut olayda, davalı sürücünün neden
olduğu, bir kişinin yaralanması ve davacıya ait aracın hasara uğramasıyla
sonuçlanan trafik kazasının, aynı zamanda Türk Ceza Kanununun 459/2.
maddesi çerçevesinde cezayı gerektiren bir eylem niteliğinde bulunması;
bu eylemle ilgili ceza davasının, anılan hükümde öngörülen cezanın türü ve
süresi itibariyle, aynı kanunun 102/4. maddesi uyarınca beş yıllık
zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun
109/2. maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için
de geçerli bulunması; davanın kaza tarihi üzerinden beş yıl geçmeden açılması
karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.
2918 sayılı yasanın anılan hükmünün,
gözden kaçırılmaması gereken yönü, ceza kanununda öngörülen daha uzun
zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli
olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna
bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır: Söz
konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin
aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte, bunun dışında, fail
hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta
böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat
yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu
hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından, sürücü ve diğer
sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayırım da yapılmamış; böylece,
kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin
uygulanacağı öngörülmüştür. Bu durumda, yerel mahkemenin aynı gerekçeye dayalı
direnme kararı yerindedir. Ne var ki, davalının esasa ilişkin temyiz itirazları
dairesince incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya özel
dairesine gönderilmelidir.
HGK.10.10.2001, E. 2001/19-652 K. 2001/705
(Yargı Dünyası, 2002/1-20)
DİPNOTLAR
11.HD.15.11.2001, E.2001/5934 – K.2001/9015 (İstanbul
Barosu Dergisi, 2003,sayı:2,sf.472)
[6] Manevi tazminat
isteklerine de “uzamış ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanacağına ilişkin
Yargıtay kararlarından örnekler: 4.HD.18.02.2001, 2000/10296-2001/1183
(YKD.2001/10-1504) - 4.HD. 01.11.2001, 5890-10660 (YKD.2002/2-191) - 4.HD.
7.3.1996, 1033-1461 (YKD.1996/5-715) - 19.HD.30.09.1994, 4413-8492 - 4.HD.18.01.2000,
1999/9822-2000/192
4. HD. 20.9.1979, 4725-9975 (YKD.1980/8-1082)
4. HD.8.7.1986, 4736-5453 (YKD. 1986/11-1621)
4. HD. 25.1.1990, 89/6101-90/285 (YKD. 1990/4-535)
4.HD. 20.9.1979, 475-9975 (YKD.1980/8-1082)
4.HD.29.5.1997, 2257-5785 (Yasa, 1977/6-758, no:302)
4.HD. 19.02.1987, 352-1016
4.HD. 8.7.1986, 4736-5453 (YKD.1986/11-1621)
4. HD. 24.12.1985, 8979-10275 (Yasa, 1986/11-1528,
no:629)
[13] 11.HD. 20.12.1993, 2305-8526; HGK. 7.12.1988, E. 4/78
K. 992; 4.HD. 26.04.1999, 1970-3687; 19. HD. 13.4.1993, 92/18731- 93/2776; 4.
HD. 20.6.1988, 4627-5626 ( O. Kadri Keskin, Taksirli Suçlar, sf. 504-511)
[14] Bu konuda ayrıntılı bilgiler ve çok sayıda Yargıtay
kararları için bakınız : İstanbul Barosu Dergisi, 2001/Aralık, sayı :4, sayfa :
1047-1080’de yayınlanan “Bedensel Zararlarda Zamanaşımının Başlangıcı” başlıklı
yazımız.
[15] Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bakınız :
İstanbul Barosu Dergisi, 2008 yılı 3.sayıda yayınlanan “Tazminat ve Alacak
Davalarında Dava Değerinin Artırılması” başlıklı yazımız.
Yorumlar
Yorum Gönder