İstihkak Davası Prosedürü
İstihkak Davası Prosedürü
Mahcuz mala istihkak davasında mahcuz mal, borçlunun elinde ise İİK. 97
uyarınca üçüncü şahıs davayı alacaklıya karşı açacaktır. Fakat mal üçüncü şahsın
elinde ise, bu halde davayı alacaklının İİK. 99 uyarınca üçüncü şahsa karşı
açması gerekir. Buradan da anlaşıldığı gibi, davada taraf rolleri, malın borçlu
veya üçüncü şahsın elinde bulunmasına göre değişiklik arz etmektedir.
Prosedürü bu anlamda farklı başlıklarda incelemeden önce kanunda belirtilen
“elde bulundurma” kavramı ile anlatılmak istenen şeye kısaca değinelim:
Hacizli malı elde bulundurma, hukuki bir kavram olan zilyetliğin karşıtı
olarak kullanılmamıştır. Kastedilen hususun, zilyetliğin maddi ve harici öğesi
olan “şey üzerinde egemenlik, fiili tasarruf kudreti” olduğu doktrinde
oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Taşınırlar için geçerli olan bu kural taşınmazlar için söz konusu değildir.
Taşınmaz, tapu sicilinde kimin adına kayıtlı gözüküyorsa onun malı sayılır ve
ancak onun borcundan dolayı haczedilebilir. Yani sicil zilyetliğine kim sahip
ise onun malı elinde bulundurduğu kabul edilir.
Kıymetli evraka bağlı haklara, bunları fiilen elinde bulunduran kimse
zilyet sayılır.
Diğer alacaklarda ise, elinde bulundurma koşulunu, “hak üzerinde fiilen
tasarruf edebilmek olanağına sahip olan kimse” gerçekleştirir.
Malı muhtelif şahıslar ellerinde bulunduruyorlarsa; örneğin, borçlu ile
istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi haczedilen menkul malı birlikte
ellerinde bulunduruyorlarsa, hacizli mal İİK. 97 a’ya göre borçlunun elinde
sayılır.
Bunlar dışında, kiralanan yerde bulunan malları, kiracının elinde
bulundurduğu kabul edilir. Ancak kiracı kiralanmış olan yerde bilfiil
oturmuyorsa, o yerde bulunan şeylerde artık zilyed sayılmaz; zilyed, bu malları
fiilen kullanan kimsedir.
a. Malın Borçlunun Elinde
Bulunması Hali
b. İstihkak iddiasında bulunulması
İstihkak iddiası haczedilen mal üzerinde üçüncü kişinin mülkiyet veya rehin
hakkı iddia etmesi veya borçlu tarafından, haczedilen malın üçüncü kişinin
mülkü veya rehni olduğunu ileri sürmesidir.
Sözlü veya yazılı olabilen İstihkak iddiası iki şekilde ileri sürülebilir:
i. Haciz sırasında
Borçlunun elinde bulunan mal haczedilirken, borçlu bu malı başkasının mülkü
veya rehni olarak gösterdiği veya borçlunun elinde iken haczedilen mal üzerinde
bir üçüncü kişi tarafından mülkiyet veya rehin hakkı iddia edildiği takdirde,
haczi yapan memur bu istihkak iddiasını haciz tutanağına geçirir ve iddia ve
alacaklı ile borçluya bildirilir.
Haczin öğrenildiği tarihten
itibaren yedi gün içinde
Üçüncü şahıs, haciz zamanında işe müdahale edebilecek durumda bulunmuyorsa,
İİK. 97/9 uyarınca mahcuz mal ve satışı sonucu elde edilen para (pretium
succedit in locum rei) memurun elinde bulunduğu müddetçe istihkak talebinde
bulunmak hakkına sahiptir. Ancak paraların paylaştırılmasından sonra bu davanın
açılmasına imkan verilmemiştir.
Bu durumda üçüncü kişi ancak haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün
içerisinde istihkak iddiasında bulunabilir.
Yedi günlük istihkak iddiasında bulunma süresi hak düşürücü süre olup İcra
dairesince doğrudan doğruya gözetilir. Yedi gün içinde istihkak iddiasında
bulunulmazsa artık o takipte bu iddiayı ileri sürme hakkı kaybedilmiş
olur.Borçlunun elinde iken haczedilen bir mal hakkında bir üçüncü kişi icra
dairesine gelerek istihkak iddiasında bulunursa, bu istihkak iddiası da haciz
tutanağına geçirilir.
Ayrıca İİK 103’e göre yapılacak bu bildirimle, bu iddiaya karşı itirazları
olup olmadığını bildirmek üzere alacaklı ve borçluya üç günlük süre verilir. Üç
günlük süre verilmeden yapılan tebligatlar geçersizdir.
Haczin Öğrenilmesinin İspatı ve
Kanuni Karine
Alacaklı, yedi günlük istihkak
süresinin geçirildiğini, müddeinin daha önce haczi öğrendiğini iddia ettiği
takdirde bunu kendisi kanıtlamalıdır. Aksi takdirde istihkak müddeisinin
bildirdiği tarih haczi öğrenme tarihi sayılır.
Tüzel kişilerde haczi öğrenme tarihi, dava açmaya yetkili makamın öğrenme
günüdür.
İştirak halinde bulunan bir mal veya miras payının haczi halinde
paydaşlardan en sonuncusunun öğrenme tarihi haczi öğrenme olarak kabul edilir.
Kanuni tarafından düzenlenen bir karineye göre ise, istihkak iddiasının
yapıldığı tarihte veya istihkak davasının açıldığı tarihte istihkak müddeisi
ile birlikte oturan kimseler veya bu şahısların iş ortakları, iddianın
yapıldığı tarihte veya davanın açıldığı
tarihte malın haczini öğrenmiş sayılırlar.
c. İstihkak İddiasına İtiraz
Edilmemesi
İİK. 96/II’ye göre; alacaklı ya da borçlu, icra dairesi tarafından
kendilerine tanınan üç günlük süre içinde istihkak iddiasına itiraz etmezlerse,
istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar. Buna göre de, istihkak iddiası
olarak ileri sürülen hak mülkiyet hakkı ise, mal üzerindeki haciz kaldırılır;
ileri sürülen hak sınırlı ayni hak ise, mal bu sınırlı ayni hak ile kısıtlı
olarak haczedilmiş sayılır.
d. İstihkak iddiasına İtiraz
Edilmesi
İİK. 97/I’e göre; alacaklı ve borçlu, kendisine verilen üç günlük süre
içinde sözlü ya da yazılı olarak üçüncü kişinin istihkak iddiasına itiraz
ederse, icra müdürü dosyayı hemen icra tetkik merciine verir.Bunun için
itirazda bulunanların bir istemine gerek yoktur.
İcra müdürünün, istihkak iddiası üzerine 97.maddeye göre işlem yapmaması,
süresiz şikayet konusu olur.
Tetkik merci, dosyayı inceler ve gerekirse ilgilileri duruşmaya çağırır.
Yapacağı araştırma ve inceleme sonunda varacağı kanıya göre takibin devamı veya
ertelenmesi hakkında bir karar verir. Tetkik merciinin, istihkak iddiasının
esası hakkında karar vermesi isabetsiz ve yasaya aykırı olur.
Tetkik mercii, kural olarak istihkak iddia edilen mal hakkındaki takibin
ertelenmesine karar verir; bu halde üçüncü kişiden haksız çıktığı takdirde
alacaklının olası zararına karşı İİK. 36’da gösterilen bir teminat alınır. Bu
teminatın cins ve tutarı mevcut delillerin niteliğine göre takdir olunur. Fakat
merci, istihkak iddiasının doğruluğuna kanaat getirirse davacıyı teminattan muaf
tutabilir.
Ancak, istihkak davasının üçüncü kişi tarafından sırf satışı geri bırakmak
amacıyla kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu
takdirde, tetkik merci takibin devamına karar verir.
İİK. 97/V’e göre, takibin devamına ilişkin tetkik merci kararı temyiz
edilemez.
Takibin ertelenmesi veya devamı hakkındaki kararın istihkak iddiasında
bulunana tebliği üzerine dava aşaması başlar.
e. İstihkak Davası
i. Davanın Açılması
İİK. 97/VI’ya göre; Üçüncü kişi, takibin ertelenmesi veya devamına ilişkin
tetkik mercii kararının kendisine tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün
içinde istihkak davası açabilir. Aksi takdirde, haciz koydurmuş olan alacaklıya
karşı istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır ve alacaklı artık o malın
satılmasını isteyebilir.Buradaki feragat ancak derdest takip bakımından hüküm
doğurur. Bu sebeple feragatin maddi hukuk münasebetine bir tesiri olmadığı gibi
sonraki bir takipte de herhangi bir hükme sahip değildir.
Davanın yedi gün içinde açılması gerekse de, üçüncü kişi bu kararın
tebliğini beklemeden de dava açabilir.
Buradaki yedi günlük süre hak düşürücü süre olduğundan, tetkik mercii tarafından resen göz önünde tutulur.
Ancak kendisine istihkak talebinde bulunmak imkanı verilmemiş üçüncü şahıs,
haczi edilen şey hakkında veya satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmemiş
ise bedeli hakkında istihkak davası açabilir. Burada da üçüncü şahıs, istihkak
iddia ettiği malın haczini öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde davayı
açması gerekir.Bu takdirde merci, takibin talik edilip edilmeyeceği hakkında
acele karar verir. Mahcuz mal satılmış ise merci bedelin muhakeme neticesine
kadar mevkuf tutulması veya teminatlı veya teminatsız alacaklıya verilmesi
hususunda ayrıca karar verir.
ii. Davada Taraflar
Davacı: Haczi yapılan mal veya mallar borçlu elinde ise, istihkak davasını
üçüncü kişi açar ve bu suretle davayı açan kimse, davacı sıfatını kazanır.
Mal veya mallar üzerinde müşterek mülkiyet varsa, maliklerden biri
sadece kendi payı için dava açabilir.
İştirak halinde mülkiyet varsa, davanın bütün malikler tarafından açılması
gerekir.
İstihkak davasını borçlu hiçbir zaman açamaz.
Davalı:Davalı, haczi isteyen ve yaptıran ve aynı zamanda istihkak iddiasına
karşı itiraz eden alacaklıdır.
Eğer haciz sırasında borçlu da malın kendisine ait olduğunu ileri sürmüşse,
açılacak istihkak davasında davalı olarak gösterilir.
iii. Görev-Yetki
Görev: İİK 97/6’ya göre, istihkak davalarına bakmaya icra tetkik mercileri
görevlidir.
Her ne kadar HUMK. 512/1’de “mahkeme” den söz edilmekte ise de bunu icra
tetkik mercii olarak anlamak gerekir.
İİK. 261/son hükmünden, ihtiyati hacizde de istihkak prosedürünün icrai
hacizlerde olduğu gibi yürütüleceği anlaşılmaktadır.
Ayrıca icra hakimliği teşkilatı olan yerlerde istihkak davalarına bu
hakimler bakacaktır. İcra hakimliği olmayan yerlerde bu görev asliye hukuk
hakimlerine aittir.Ancak asliye hukuk hakimi, davaya icra tetkik merci hakimi
sıfatıyla baktığını tutanakta ve kararda göstermelidir.
Yetki: İstihkak davalarında yetkiye ilişkin hükümleri HUMK. düzenlemiştir.
HUMK. 512’ye göre, taşınır mallarla ilgili istihkak davalarına eşyanın
bulunduğu veya haczin vazolunduğu yer (icra takibinin yapıldığı icra dairesinin
bulunduğu yer) mahkemesinde bakılır. Buna göre taşınır mallarla ilgili istihkak
davalarına bakmaya yetkili icra tetkik mercileri:
1. İcra takibinin yapıldığı yer
icra dairesince, bu yerdeki mallara haciz konmuşsa istihkak davası burada
açılır.
2. Haczedilecek eşya icra
takibinin yapıldığı yerden başka yerdeyse, haciz istinabe yoluyla yapılır. Bu
durumda istihkak davası, eşyanın bulunduğu yerde açılabilir.
3. HUMK. 9’daki genel kurala göre dava, davalının bulunduğu
yerde de açılabilir.
Taşınmaz mallara konulan hacze karşı istihkak davalarında yetkili yer, HUMK
13’e göre bu taşınmazın bulunduğu yer icra tetkik merciidir.
iv. Yargılama Usulü
Uygulanacak usul: İİK 97/XI’e göre, istihkak davasına genel hükümler
dairesinde ve basit yargılama usulüne (HUMK. 507-511) göre duruşmalı olarak
görülür.
İstihkak davası acele işlerden olduğundan ve bundan başka basit yargılama
usulüne tabi bulunduğundan, bu davlara adli tatilde de bakılır(HUMK 176).
İspat: Uyuşmazlık konusu malın borçlunun ya da üçüncü kişinin elinde
haczedilmiş olmasına göre ispat yükü yer değiştirir. Borçlunun elinde bulunduğu
sırada haczedilen mallar hakkında üçüncü kişi tarafından açılan istihkak
davalarında ispat yükü, davacı üçüncü kişiye düşer.
Ancak bazı kötüniyetli borçlular, genellikle borçlarını öderken
alacaklılara bazı güçlükler çıkarırlar. Ya mallarını kaçırırlar ya da hileli
veya danışıklı işler yaparak mal varlığını azaltırlar. İşte bu gibi hileli
işlemlere ve anlaşmalara karşı borçlunun gerçek alacaklılarını korumak için,
kanun istihkak davası hakkında bazı karinelerle birlikte son fıkradaki özel
ispat koşulları öngörmüştür.
Bu hükümleri içeren İİK. 97/a’yı incelersek bu kanun maddesinin öncelikle
karineleri düzenlediğini görürüz:
o Bir menkul malı elinde
bulunduran kimse onun maliki sayılır. Yani borçlunun, menkul bir malın maliki
sayılması için asli zilyed olması şart değildir, sadece elinde bulundurmuş
olması yeterlidir.
o Borçlu ile üçüncü kişilerin
menkul malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde
sayılır.
o Birlikte oturulan yerdeki
mallardan nitelikleri itibariyle kadın, erkek, ve çocuklara aidiyetleri açıkça
anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar
bunların farzolunur.
Yukarıda açıklanan karinelerin aksini iddia eden ispatla yükümlüdür. İİK
97/a’nın son fıkrasında da bazı özel ispat koşulları düzenlenmiştir. Buna göre
istihkak davacısı,
o Malı ne suretle iktisap ettiğini
yani hangi hukuki sebebe dayanarak mal üzerinde ileri sürdüğü hakkı kazanmış
olduğunu ispat etmelidir.
o Borçlunun elinde bulundurmasını
gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmek
zorundadır.
Ayrıca üçüncü kişi sadece malı iktisap ettiğini ispat etmekle yükümlülüğünü
yerine getirmiş olmaz; iktisap olanağına da sahip olduğunu yani malın karşılığı
olan parayı sağlayabilecek güçte bulunduğunu makul bir şekilde kanıtlamalıdır.
Belirtilmek gerekir ki; buradaki ispat koşulları yalnız üçüncü kişilerin
açtıkları istihkak davasında söz konusudur.
Taraflar, iddia ve savunmalarını her türlü delillerle isbat edebilirler. Bu
deliller; ikrar, yazılı delil, taraflar tacir ise ticari defterler, tanık,
bilirkişi incelemesi, keşif, fatura ve yemin olabilir. Tarafların
gösterecekleri bütün bu deliller, tetkik mercii hakimi tarafından serbestçe
takdir olunur.
v. Davanın Sonuçları
- Davanın Reddi:
İstihkak davasının amacı, mahcuz mal üzerinde icra takibinin devamına
olanak bulunup bulunmadığını saptamaktan ibaret olduğuna göre tetkik mercii,
davacı üçüncü kişinin iddiasının haksız olduğu kanısına varırsa ve böylece dava
redle sonuçlanırsa, mahcuz malın üzerindeki haczin ve icra takibinin devam
edeceği kesinleşmiş olur. Böylece alacaklı, malı paraya çevirttirip alacağını
alma hakkını kazanır. Takibin talikine karar alınmış idi ise bu karar da
kendiliğinden kalkar.
İstihkak ilamları, İİK 363/7’ye göre kabili temyizdir. Bunun için davacı
İİK.97/14 gereğince icra dairesinden mühlet(icranın geri bırakılmasını) ister.
Verilen mühlet içinde Yargıtay’dan tehiri icra kararı getirilmezse takibe devam
olunur.
Temyizin satışı durduracağına ilişkin İİK. 364. madde burada uygulanmaz.
Çünkü bu madde, sadece takip hukukuna ilişkin kararların temyizine münhasır bir
hükümdür; istihkak davalarına ilişkin kararları kapsamaz.
İstihkak davasının reddi sonucunda ayrıca davacı, İİK. 97/13 hükmünce
tazminatla sorumlu olur. Önceden takibin talikine karar verilmişse, alacaklının
bu yüzden tahsili geciken alacak tutarının %15’inden aşağı olmamak üzere
davacıdan tazminat alınır. Bu hükme göre tazminata hükmedebilmek için davacının
haksız çıkması yeterlidir, ayrıca kötüniyetli olması aranmaz.
Zarar tutarının %15’den fazla olduğu ileri sürülürse alacaklının bunu ispat
etmesi gerekir.
-Davanın Kabulü:
Üçüncü kişi istihkak davasını kazandığı takdirde iddia ettiği hakkın
niteliğine göre mahcuz mal üzerindeki haciz kalkar veya davacının o mal
üzerindeki hakkına halel gelmemek kaydıyla devam eder.
Örneğin: Üçüncü kişinin iddia ettiği hak mülkiyet hakkı ise, mal üzerindeki
haciz kalkar ve mal üçüncü kişiye verilir. Üçüncü kişinin hacizli mal üzerinde
başka bir ayni hak sahibi olduğuna karar verilirse, mal bu ayni hakka zarar
gelmemek şartıyla haczedilmiş olur.
İİK. 97/15’e göre haczolunan mal değerinin asgari %15’i tutarında tazminata
hükmedebilmek için alacaklı veya borçlunun üçüncü kişinin istihkak iddiasına
kötüniyetle itiraz etmiş olmaları
gerekir. Kötüniyetten maksat, mahcuzun üçüncü kişiye ait olduğunu bile bile
istihkak iddiasına karşı koymaktır.
Üçüncü kişinin istihkak iddiasına itiraz yapılmadan doğrudan doğruya mercie
dava açılırsa davacı lehine tazminata hükmedilmez.
İtiraz eden alacaklı veya borçludan hangisi kötüniyetli ise tazminat yalnız
onun hakkında uygulanır.
İİK. 97. maddesinin 13. fıkrasında tazminat alacak tutarı üzerinden
hükmedildiği takdirde 15. fıkrasında mahcuz malın değeri üzerinden
hükmedilmektedir.
Tazminata hükmedebilmek için talebe ihtiyaç olup olmadığı ise doktrinde
tartışmalıdır.
KAYGANACIOĞLU’na göre, her iki fıkradaki “tazminat alınmasına hükmolunur”
sözcüklerinin emredici niteliğinden tazminata hükmedebilmek için talebe gerek olmadığı anlamı çıkar.
ERİŞ’e göre ise, tazminata hükmedilebilmesi için davacının, davalı alacaklı
veya borçlunun kötüniyetli olduğunu ileri sürerek bunu ispat etmesi yanında
tazminatı da istemesi de gerekir.
UYAR’a göre de, bu maddede yer alan tazminat hükmü kamu düzeniyle ilgili
olmadığı için ayrıca istemde bulunulmaması halinde Tetkik Mercii tazminata
hükmedemez.
2) Malın Üçüncü Şahsın Elinde
Bulunması Hali
Alacaklının haciz istemi üzerine icra müdürü, takip konusu alacak için
gerek borçlunun iş ve ev adresinde gerekse üçüncü kişilerin elinde bulunan
malları haczeder ve haczedilen mallar hakkında borçlunun ve üçüncü kişilerin
iddialarını haciz tutanağına yazar. Bunu takiben icra müdürü, üçüncü kişi
aleyhine –tetkik merciinde- istihkak davası açmak üzere alacaklıya yedi günlük
bir süre verir.
İşte İİK 99’a göre yukarda açıklandığı şekilde başlayan prosedür ile İİK
97’deki prosedür birçok açıdan benzerlikler arz etmektedir. Bu sebeple yukarıda
belirtilen aşamaların tekrarı gereksiz olacağından, biz bu çalışmamızda iki
düzenleme arasındaki fark ve benzerlikleri bir başlık altında toplayarak
incelemeye çalışacağız:
İİK. 97 ve İİK. 99 Arasındaki Fark ve Benzerlikler
i. İİK. 99’a göre, alacaklıya dava
açmak için verilecek yedi günlük süre, icra müdürü tarafından verilecektir;
yoksa icra müdürü üçüncü kişinin istihkak iddiasında bulunmasını takiben
“istihkak iddiası hakkında karar verilmek üzere” dosyayı Tetkik Merciine
gönderemez. Halbuki İİK. 97’ye göre bu süreyi tetkik mercii verecektir.
ii. İİK. 99, 97.
maddeye göre daha basit olarak düzenlenmiştir. 99. maddede gerek alacaklıya ve
gerekse borçluya istihkak iddiasına karşı itirazları olup olmadığını bildirmek
hususunda tebligata gerek bulunmamaktadır.
iii. İİK. 99’a göre, haciz edilen
mal üçüncü kişinin zilyetliğinde olduğu için bu üçüncü kişinin istihkak
iddiasını ileri sürmesi ile bir karara gerek olmaksızın icra takibi duracaktır.
Halbuki İİK. 97’ye göre, icra takibinin durması bakımından tetkik merciinin
karar vermesi gerekir.
iv. Yedi günlük dava açma süresi,
alacaklının haczi öğrendiği tarihten değil icra müdürünün süre verdiğini
alacaklıya tefhim veya tebliğ ettiği tarihten itibaren işlemeye başlar.İİK
97’de de kural olarak tefhim ve tebliğ tarihi esas alınmış olunmakla birlikte
kendisine istihkak talebinde bulunma imkanı tanınmamış üçüncü şahıslar bedelin
alacaklıya verilmemiş olması kaydıyla haczi öğrenme tarihlerinden itibaren
bedel üzerinde istihkak davası açabiliyorlardı.
v. İİK. 99’a göre, istihkak
davasını alacaklının açması ve bu davada husumeti üçüncü kişiye yöneltmesi
gerekir. Yani İİK 97’ye nazaran davacı ve davalı sıfatları farklılık
göstermektedir.
vi. İİK. 99’da istihkak davasının
hangi usule göre inceleneceği ve davada ispat yükünün kime ait olacağı
düzenlenmemiş olmakla beraber, İİK. 97/11-12, 99.madde çerçevesinde açılacak
davalarda da aynen uygulanır. Ör: Açılan istihkak davasında hacizli malı elinde
bulunduran üçüncü kişi mülkiyet karinesinden yararlanacağı için ispat yükü de
alacaklıdadır.
vii. İİK. 99’da İİK.97’de
öngörüldüğü gibi bir tazminat düzenlenmemiştir. Doktrinde, yasada açık bir
hüküm bulunmadığından, dava sonucunda tazminata hükmedilemeyeceği, buna karşı,
mahkemede ayrıca açılabilecek bir davada, eğer koşulları oluşursa tazminat
istenebileceği belirtilmiştir.Nitekim ERİŞ ve KURU da bu görüştedir.
YÜKSEK MAHKEME de eski içtihatlarında bu görüşü benimsemişken, sonraki
uygulamalarında aksini belirterek yeni bir içtihat oluşturmuştur.
3) Malı Borçlu ile Üçüncü Şahsın
Birlikte Elde Bulundurmaları Hali
Borçlu ile üçüncü kişinin menkul bir malı birlikte elde bulundurmaları
halinde dahi, mal borçlunun elinde sayılır. Buna göre, bu halde de istihkak
davasını açmak külfeti, borçlu ile birlikte malı elinde bulunduran üçüncü
kişiye düşer.
Buna karşın, davayı alacaklı da açmış olabilir. Alacaklının bu davayı açmış olması halinde, dava sırf bu
nedenle reddedilemez. Davayı kim açmış olursa olsun, davada isbat külfeti
üçüncü kişiye aittir.
Üçüncü kişi, İİK. 97’ye göre, alacaklıya karşı açacağı istihkak davasında
yasal karinenin aksini ispat etmekle yükümlüdür. Bu yüzden de, haciz edilen
mala borçlunun malik olmadığını ve kendisinin gerçek malik olduğunu ispat
edecektir.
İİK 97/a’da öngörülen karineye karşılık aynı maddenin 3. cümlesinde de
üçüncü kişi yararına bir karine getirilmiştir.Yukarıda ispat adı altında
işlediğimiz hükme göre, “Birlikte oturulan yerdeki mallardan nitelikleri
itibariyle kadın, erkek, ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf
ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur”. Bu
hüküm, belirtilen üçüncü kişilerin
ispatı açısından kolaylık getirmiştir.
4) Malın Çalınmış veya Kaybolmuş
Bir Mal Olması Hali
İİK. 98’de çalınmış veya zayi olmuş mallar hakkında MK’nın 902, 903 ve 904.
maddeleri saklı tutulmuştur. Yani bu şeyler hakkında MK hükümleri uyarınca
istihkak davası açılabilir.
MK 902’ye göre, çalınmış veya zayi olmuş malın hakiki sahibi mahcuzun paraya
çevrilmesinden ve paraların paylaştırılmasından sonra dahi çalınma ve ziya
tarihinden itibaren beş sene içinde istihkak davası açabilir.
Müzayedede bu malı satın almış olan kimsenin iyiniyeti davanın kabulüne
engel olmaz. Ancak satın alanın satıcıya ödediği paranın kendisine verilmesi
dava açma koşuludur.
Üçüncü şahsın malını borçluya emanet etmiş olduğu durumlarda mal icra
dairesi tarafından satıldıktan sonra bedeli üzerinde de alacaklıya verilinceye
kadar dava açılabilir.
İİK. 98/2 uyarınca icra dairesi tarafından pazarlık suretiyle yapılan
satışı, MK. 902’de öngörülen “aleni
müzayede” yani açık arttırma hükmünde saymak gerekir.
SONUÇ
Günümüzde yaşanılan ekonomik sıkıntılara paralel olarak borçlu ve alacaklı
sıfatlarındaki artış, bu kişiler arasındaki problemlerin çözümünde kilit
noktası olan İcra Hukukunun öneminin daha iyi kavranmasında araç olmuştur.
Menfaatlerin çatışması şeklinde karşımıza çıkan davaların çözümünde, bu
menfaatler arasında bir denge kurmayı amaçlayan hukuk bilimi, bu amacı teker
teker kanunlarımızda gerçeklemiş; böylece İcra ve İflas Kanunumuzda da
çatışmalardan bağımsız üçüncü kişilerin hakları göz önünde bulundurulmuştur.
Bu açıdan “İstihkak Davaları”nı, “mağdurun hakkını korurken haklının
mağduriyetini önleyen” davalar olarak tanımlayabiliriz.
İcra ve İflas Kanunumuzun 96 ve 99. maddeleri arasında düzenlenen bu davayı
çalışmamızda ayrıntılarıyla incelemeye çalıştık.
Bu maddelerde, ağırlıklı olarak “malın borçlunun elinde bulunması hali”nin
ele alınmıştır. Diğer ihtimaller, ana hatlarıyla düzenlenmiş; böylece ortaya
bazı boşluklar çıkmıştır. Bu boşlukların doldurulmasında ise uygulama (yüksek
mahkeme) ve doktrin büyük rol oynamıştır.
Örneğin, malın borçlunun elinde bulunması ihtimalinde yargılama usulü ve
ispat da dahil olmak üzere bütün prosedür açıkça düzenlenmişken, malın üçüncü
kişinin elinde bulunması ihtimalinde bu hususlara değinilmemiştir.
Her ne kadar buradaki boşluğun “bilinçli bir boşluk” olabileceği ve kanun
koyucunun bir önceki ihtimalde genel bir düzenleme yaparak,bu düzenlemenin bir
sonraki ihtimali de kapsamasının amaçlandığı ileri sürülebilirse de, çatışmaya
sebebiyet vermemek amacıyla kanunumuzdaki boşlukların doldurulması hususunda
yeni düzenlemelere gidilmelidir
ABD Ankara Barosu Dergisi
AD Adalet Dergisi
agm adı geçen makale
E. Esas no
HD Hukuk Dairesi
HGK Hukuk Genel Kurulu
İBD İstanbul Barosu Dergisi
İç.Bir.K. İçtihadı Birleştirme Kararı
İİD İcra ve İflas Dairesi
İİK İcra ve İflas Kanunu
İÜHF İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi
K. Karar no
RKD Resmi Kararlar Dergisi
vd. ve devamı
YD Yargıtay Dergisi
YKD Yargıtay Kararları Dergisi
Yorumlar
Yorum Gönder