İSTİSNA SÖZLEŞMESİNDE TESLİM KAVRAMI, TESLİMİN USULÜ VE HUKUKİ SONUÇLARI
Yrd.Doç.Dr. Ayhan UÇAR*
İstisna sözleşmesi, Borçlar özel
Hukukunun ‘tam iki tarafa borç yükleyen (sinallagmatik)’ akitler grubunda yer
almaktadır. Zira kanun koyucu, Borçlar Kanununun 356 vd. madde hükümlerinde
sözleşmenin her iki tarafına da çeşitli haklar tanırken aynı zamanda
birbirlerine karşı yerine getirmekle yükümlü bulundukları birtakım borçlar da
yüklemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bu sözleşmede taraflar birbirlerine karşı
hem alacaklı hem de borçlu konumunda bulunmaktadırlar.
İstisna sözleşmesinde iş sahibi, eser karşılığı olarak
ücret ödeme, müteahhit de ödenecek olan ücret mukabilinde iş sahibinin ifa
menfaatini karşılayacak ölçüde sözleşmeye uygun, ayıpsız bir eser imal ederek
iş sahibine teslim etme borcu altına girmektedir. Her ne kadar istisna
sözleşmesinde müteahhidin borçlarını düzenleyen BK.nun 356. maddesi hükmünde
eserin teslimi borcundan söz edilmemişse de, bu sözleşmeye ilişkin kanunun
diğer maddelerinde (özellikle 359, 360, 362, 363, 364 368 ve 371) kanun koyucu
tarafından kullanılan teslim, teslim zamanı ve işin kabulü terimleri ile
müteahhidin imal mükellefiyetinin yanında bir de teslim borcunun söz konusu
olduğu zımni olarak kabul edilmektedir. Eserin imali ve teslimi, tarafların
sözleşmeden bekledikleri menfaatlerin bir an önce elde edilmesine hizmet eden,
birbirlerini tamamlayan ve müteahhitçe ifası gereken farklı iki
mükellefiyettir. Bu mükellefiyet, aynı zamanda BK.nun 359 - 363. maddelerinde
müteahhidin borçlan arasında açıkça zikredilen ayıba karşı tekeffül borcunun da
tamamlayıcı bir ön şartını oluşturmaktadır.
Günümüzde teknik ve
ekonomik alandaki gelişmelere paralel olarak istisna sözleşmesinin kapsamı ve
uygulama alanı genişleyerek bu sözleşmeler uluslar arası bir boyut kazanmıştır.
Bilim ve teknoloji alanında gelişmiş bulunan ülkelerin
A.Ü. Erzincan Hukuk
Fakültesi Medeni Hukuk Öğretim Üyesi.
gerçek veya organize olmuş
tüzel kişi müteahhitleri yabancı ülkelerde baraj, hava alanı, gar ve otoyol gibi
büyük yapım ve imalât işlerini üstlenmek suretiyle, elde ettikleri kazançla bu
yönde mensubu bulundukları ülkelerin ekonomilerine büyük katkı sağlar hale
gelmişlerdir. İstisna sözleşmesinin bu önemli işlevi dolayısıyla, gerek ulusal
gerekse uluslararası alanda faaliyet gösteren bir müteahhit imalini üstlendiği
eseri, zikrettiği vasıflara ve sözleşmede kararlaştın lan niteliklere uygun bir
şekilde özenle imal ederek zamanında iş sahibine teslim etmek zorundadır. Bu
zorunluluk, eseri imal ve teslim borcunun zamanında, gereği gibi ifa edilmesi
lüzumundan kaynaklanmakta ve bu bakımdan istisna sözleşmesinde müteahhidin
borçlarından en önemli bir borcunu teşkil etmektedir. Keza, bu zorunluluğa uyma
görevi aynı zamanda MK.nun 2. maddesinde genel bir hukuk kaidesi olarak vazedilen,
hakların kullanılması ve borçların ifasını düzenleyen ‘dürüstlük kuralı’nın da
bir gereğini oluşturmaktadır. Zira, istisna sözleşmesinde müteahhidin amacı
belli bir ücret almak, iş sahibinin amacı da sözleşmede kararlaştırılan nitelikte
vc kullanım amacına uygun bir esere zamanında sahip olmaktır. Sözleşmenin her
iki tarafı da sözleşmeyle elde etmek istedikleri bu amaçlarına ulaştıkları
takdirde bir sorun yoktur. Ancak, iş sahibi istisna sözleşmesi yoluyla elde
etmek istediği bu amacına kendisine izafe edilebilecek bir kusur bulunmaksızın
ulaşamadığı takdirde (eserin zamanında teslim edilmemesi ya da ayıplı olarak
teslim edilmesi durumunda), müteahhit edim borcuna aykırı davranmış demektir.
Doğal olarak bu durumda da müteahhidin sorumluluğu söz konusu olacaktır.
İnceleme konusu
olarak seçtiğimiz ‘istisna sözleşmesinde teslim kavramı, teslimin usulü ve
hukuki sonuçları’ başlığını taşıyan çalışmamızda, müteahhidin ayıba karşı
tekeffül borcunun doğumunun bir ön şartını teşkil eden teslim kavramı, farklı
işlevlere sahip bulunan teslim alma ve kabul kavramlarından farklı olan yönleri
tespit edilerek, eserin teslimi usulü ve teslimin ortaya çıkardığı hukuki
sonuçlar ele alınacaktır.
I- TESLİM, TESLİM ALMA VE KABUL KAVRAMLARININ TANIMI VE KARŞILAŞTIRILMASI
A)
GENEL OLARAK
Türk - İsviçre Borçlar Kanunu ile Alman Medeni Kanunlarının
istisna sözleşmesini ve özellikle bu sözleşmede müteahhidin ayıba karşı
tekeffül borcunu düzenleyen hükümlerinde belirtilen teslim, teslim alma ve
kabul kavramları birbirlerinden farklı kavramlar olup, bu sözleşmede
tarafların menfaatlerinin korunup elde edilmesine yönelik olarak değişik
amaçlara hizmet etmektedirler.
Teslim, müteahhidin bütün kısımlarıyla sözleşmeye göre
tamamladığı[1] eseri ifa
amacıyla iş sahibinin emrine vermesi ve eser üzerinde onun doğrudan zilyetliğini
sağlaması, başka bir ifade ile de menkul nesnelerin onanm ve işlenmesine dair
istisna sözleşmelerinde, bu nesnelerin müteahhitçe onarılarak ya da işlenilerek
tekrar iş sahibine geri verilmesidir[2]. Türk Hukukunda bu durumu
ifade etmek üzere gerek taşınır gerekse taşınmaz eser bakımından bir tek
‘teslim’ sözcüğü kullanılmaktadır. Buna karşılık, İsviçre hukukunda teslim
kavramını ifade etmek üzere, taşınır eserler için ‘livraison - Ablieferung’,
taşınmaz eserler için ise ‘reception - Abnahme’ olmak üzere iki farklı deyim
kullanılmaktadır[3].
İstisna sözleşmesinde eserin teslimi (livraison) ile işin
kabulü (acceptation) birbirlerinden farklı kavramlardır. Eser, bazen iş
sahibinin faaliyet alanında müteahhit tarafından yapılmış veya tamir edilmiş
olabilir. Bu takdirde zaten zilyetliği iş sahibinde ise teslim edilmiş sayılır.
Müteahhit tarafından eserin bitirildiğinin iş sahibine bildirilmesi ve iş
sahibinin de eserin tamamlanmış olduğunu kabul etmesi ile müteahhit eseri
teslim (livraison) etmiş ve iş sahibi de teslim almış (reception) olur. Buna
karşılık, eserin kabulü (acceptation) ise teslim edilen eserin muayenesini
müteakip, eserin sözleşmeye uygun olduğunun iş sahibince beyan edilmesi suretiyle
yapılır. Federal Mahkeme de vermiş olduğu bir kararında aynı düşünceyi teyit
etmektedir[4]. Bununla
birlikte, teslim ve kabul kavramları, ayıp dolayısıyla iş sahibine tanınan
haklara etkisi bakımından da birbirinden farklı kavramlardır. Zira, teslim,
kabul gibi ayıba karşı tekeffülden doğan hakları düşümıeyip, tersine bu
hakların bir doğum koşulunu oluşturmaktadır.
Eserin teslimi, eserin devredilmesiyle, yani iş sahibince
teslim alındığında oluşur. Bu açıdan bakıldığında teslim ve teslim alma
(Abnahme) kavramları, istisna sözleşmesi hukukunda esas olarak birbirinden
farklı kavramlar olmayıp, karşılıklı olarak birbiriyle bağlantılı olan
kavramlardır. Zira, bu kavramlardan biri müteahhit açısından , diğeri ise iş
sahibi açısından aynı olayı ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle, müteahhidin
eseri teslimi, iş sahibi tarafından eserin teslim alınmasının karşılığını
oluşturmaktadır. Verilen maddi bir şeyin alınması ya da eserin tamamlandığının
iş sahibine bildirilmesiyle, hem teslim, hem de teslim alma aynı zamanda
gerçekleşmiş olur[5].
Teslim, müteahhit
tarafından tamamlanan eserin ifa amacıyla iş sahibine arz edilmesi olduğundan,
müteahhidin bu borcunun ifasına karşılılık olarak iş sahibinin de teslim alma
borcu ortaya çıkar. Bu sebeple de, istisna sözleşmesi hukukunda teslim ve
teslim alma borçlarının ifası aynı zamanda oluşmakta, teslim alma teslimden
sonraki bir aşamayı oluşturmamaktadır.
Şayet iş sahibi, müteahhit tarafından imal edilerek
kendisine teslim edilmek istenen eseri haklı bir neden olmaksızın teslim
almaktan kaçınırsa bu durumunda alacaklı temerrüdüne düşmüş olur. Bu anlamdaki
teslim alma ise, BK. m. 362’de öngörülen ‘kabul’ den farklıdır[6]. Zira, BK.
m. 362’de öngörülen kabul, teslim almadan farklı olarak, eserin ayıpsız ve
sözleşmeye uygun olduğunun iş sahibince açıklanmasına dair bîr irade beyanıdır.
Buna rağmen bu iki kavram doktrinde farklı şekilde yorumlanmaktadır.
Bir görüşe göre[7], iş sahibi
tarafından eserin teslim alınması, BK. m. 362’deki eserin kabulü ile eş
anlamlıdır. Bu görüş teslim almanın, sadece fiilî iktidarın elde edilmesi
sonucunu değil, aynı zamanda borcun gereği gibi ifa edilmiş olduğunun beyanı
sonucunu da doğurduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla bu görüş uyarınca,
teslim alma ile BK. m. 362’ deki kabul (veya İsviçre kaynak metnindeki OR. Art.
370 ifadesiyle muvafakat) kavramları aynı anlama gelen kavramlardır.
Doktrinde baskın olarak ileri sürülen diğer bir görüşe göre
ise[8], teslim
alma ile eserin kabulünün eş anlamlı olduğu görüşü istisna sözleşmesinin ifa
sistemiyle uyuşmamaktadır. Zira, Borçlar Kanununun 359. maddesinde, iş
sahibinin, ifanın gereği gibi yerine getirilip getirilmediğini anlamak için
eseri muayene etmesi gereği hükme bağlanmıştır. Ancak, eserin iş sahibince
muayene edilebilmesi için de her şeyden önce tamamlanan eserin iş sahibinin
iktidarında bulunması yani onun tarafından teslim alınmış olması gerekir. Bu
bakımdan da muayene için teslim alma ile muayeneden sonra kabul etme zaman
itibarıyla birbirini izleyen işlemler olarak görülmelidir. Zaten, BK. m. 362’yi
karşılayan İBK. nun 370. maddesinin 1. fıkrasındaki, ‘teslim alınan esere iş
sahibi tarafından açıkça veya zımnen muvafakat edilirse...’ ifadesinin
kullanılmış olması da bu görüşü açıkça desteklemektedir. Kaldı ki, teslim
almada teslimin hukukî sonuçlarına yönelik özel bir teslim alma iradesinin
bulunmasına gerek yoktur. Buna karşılık kabulde, iş sahibi, müteahhidin yaptığı
eseri sözleşmeye uygun gördüğüne ve ayıp iddiasında bulunmayacağına dair bir
irade açıklamasında bulunmaktadır. Dolayısıyla da, bu iki farklı anlam ve
işleve sahip kavramın birbiriyle karıştırılmaması için, BK. m. 362 anlamında
muvafakatin, eserin sözleşmeye uygun olarak gereği gibi ifa edildiğinin iş
sahibince kabul edildiğini belirten bir irade beyanı olarak anlaşılması
gerekir.
Doktrinde baskın
olarak ileri sürülen bu görüş Yargıtay ve Federal Mahkeme tarafından da kabul
edilen bir görüştür[9].
İstisna sözleşmesinde tamamlanan eserin iş sahibince teslim
alınması farklı surette gerçekleşebilir. Teslim alma, maddi çalışma
sonuçlarında tamamlanan eserin iş sahibince fiilen teslim alınması suretiyle
gerçekleşir. Buna karşılık, maddi olmayan çalışma sonuçlarında durum farklıdır.
Bu durum özellikle bir taşınmazın imaline ilişkin istisna sözleşmelerinde söz konusu
olmaktadır. Taşınmaz eserlerde olduğu üzere, eserin özelliğine göre, fiilî
anlamda teslim alma mümkün olmazsa, teslim alma mükellefiyeti düşer. Bu
durumda, teslim almanın yerini eserin bitirilmiş olması hali alır. Aynı durum,
rizikonun karşı tarafa geçmesi için de geçerlidir. Bir tiyatro gösterisi, bir
konserin verilmesi, yolcu nakli veya bir adresin bulunmasına aracılık etme
imal edilen eserin filen teslim alınmasının mümkün olmadığı durumlara örnek
olarak gösterilebilir[10]. Keza,
inşaat veya inşaat sahibinin oturduğu konutta yapılan bir tamiratın da işin
sonunda teslimini fiilen elden ele geçirilmesi suretiyle yapılması mümkün
değildir. Yine, kısmi inşaat işini yerine getiren alt-müteahhidin, zilyetliği
genel müteahhide geçirmek suretiyle teslimi gerçekleştirmesi de söz konusu
olamayacaktır. İşte bu hallerde inşaatın teslimi, inşaatın bittiğinin ve inşaat
sahibinin emrine amade olduğunun müteahhit tarafından inşaat sahibine
bildirilmesi ile, teslim alma ise, inşaat sahibinin bu bildirim üzerine inşaatın
tamamlandığını belirlemesi ile gerçekleşir[11].
Kanun koyucu, tamamlanan eserin iş sahibince teslim
alınmasına bir dizi ö- nemli neticeler bağlamaktadır. Şöyle ki; istisna
sözleşmesinde ayıptan doğan haklar kendi açısından eserin tamamlanmasını şart
koşan eserin teslim alınmasıyla ortaya çıkarlar. Eserin teslim alınması ile
birlikte, usulüne uygun bir muayene sırasında görülen veya hileli bir şekilde
saklanmayan ayıplardan dolayı oluşan bütün haklar düşer. Teslim almadan önce iş
sahibi yalnızca ayıpsız bir eserin teslimini talep edebilir. Bu temel hükümden
dolayı ayıptan doğan zararın tazmini hakkı bir istisna teşkil eder. Bu hak
teslim alma zamanından bağımsız olarak ancak ayıbın ortaya çıkmasıyla oluşur[12].
Teslim alma ile birlikte ayıptan doğan haklar için
zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması, ücretin muaccel olması, ücret
rizikosunun müteahhitten iş sahibine geçmesi ve aynca müteahhidin ön edim
mükellefiyetinin sona ermesi gibi durumlar da teslim almanın sonucuna
bağlanmaktadır[13]. Kanun
koyucu tarafından eserin teslim alınmasına bu denli önemli sonuçlar
bağlandığından, iş sahibi, teslim alma borcunun ifasında gecikmek ve
dolayısıyla alacaklı temerrüdüne düşmek istemiyorsa tamamlanarak kendisine
sunulan eseri teslim almak zorundadır. Aksi durumda iş sahibi, tamamlanarak
kendisine teslim edilmek istenen eseri zamanında teslim almaz ise, alacaklı
temerrüdüne düşer ve bundan dolayı zarar görür[14]. Teslim edilmek istenen
eserin ayıplı olması mümkündür. Bu durumda, iş sahibinin eseri teslim alırken
ayıplı işler için ihtirazi kayıt ileri sürmesi gereklidir. Buna karşılık, eksik
işler için iş sahibinin ayıp ihbarında bulunmasına gerek yoktur[15].
Eserin teslim alınması, Türk ve İsviçre hukuklarında Alman
Hukukundan farklı olarak, iş sahibi bakımından bir hukukî mükellefiyeti değil
bilakis sadece bir borcu ifade eder[16]. Alman Hukukuna göre, iş
sahibi, müteahhit tarafından sözleşmeye uygun yani ayıpsız ve sözleşmede
kararlaştırılan özellikleri haiz olarak imal edilen eseri (BGB § 633/1)
zamanında teslim almakla yükümlüdür (BGB § 640). Bu yükümlülük, iş sahibinin
asli bir yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte, eserin sözleşmeye
uygun İmal edilmemesi durumunda iş sahibi BGB § 640’a göre eseri teslim
almaktan ve BGB § 320’ye uygun olarak da müteahhidin ücret alacağı talebine
karşılık sözleşmenin ifa edilmediği defini ileri sürerek eser ücretini
ödemekten kaçınma hakkına da sahiptir[17]. Bu durumda eserin teslim
alınmamış olması nedeniyle iş sahibi temerrüde düşmüş olmaz. Ancak, iş sahibi
sözleşmeye uygun olan eseri haber vermeden teslim almaktan vazgeçerse temerrüde
düşer. Bu durumda da müteahhit BGB § 326’ ya göre hareket edebilir. Müteahhit,
bizzat dava açmak suretiyle iş sahibini teslim almaya zorlayabilir. Kesinleşen
mahkeme karan da eserin iş sahibince teslim alınmasının yerini alır[18].
Eserin teslim
alınmasının gerçekleşme anı, İsviçre Borçlar Kanunu ile SIA - Norm 118’ de
birbirinden farklıdır. Borçlar Kanununa göre, bir inşaat eserinin iş sahibinin
arsası üzerinde imal edildiği durumlarda, farklı hükümlerin sonucu olarak iş
sahibi (inşaat sahibi), müteahhidin eserin hazır olduğunu kendisine haber
vermesi üzerine, eseri tamamlanmış olarak kabul ettiği veya kabul etmek zorunda
olduğu anda teslim alma gerçekleşir. Buna karşılık SIA 118 Normuna göre ise,
kural gereği ortak muayene sona ermiş ve eserde Önemli hiç bir ayıp tespit
edilememişse teslim alma gerçekleşmiş olur. Bu farklılığa ilâveten, İsviçre
Borçlar Kanunu ile SIA - Norm 118’de, eserin muayenesi ve ihbarı, ücretin
muacceliyeti ve ayıptan doğan hakların ortaya çıkışı hususunda birbirlerinden
farklı düzenlemeler de mevcuttur[19].
Daha önceden de belirtildiği üzere, istisna sözleşmesinde
teslim almadan faiklı olarak kabul (Genehmigung); müteahhit tarafından teslim
edilen eserin, sözleşmeye uygun görüldüğü, ayıp iddiasında bulunulmayacağı
hususunda iş sahibince yapılan bir irade açıklaması niteliği taşır[20].
Hukuki anlamda kabul (onaylama - esere
muvafakat), açık veya zımnî bir i- rade beyanım içerir (BK. m. 362 / OR. Art.
370). Başka bir ifadeyle, kabul beyanı, açık ya da üstü kapalı olarak izhar
edilebilir. Açık kabul, açık bir beyan ile, örneğin eserden kıvanç duyduğunu
açıklayan bir yazı ile, zımnî kabul ise açık bir beyan ile değil aksine üstü
kapalı olarak, örneğin bozuklukların bilinmesine rağmen eserin değişikliğe tâbi
tutulması ile ya da belirli ayıpların sonuçlan üzerinde anlaşma ile (burada
tereddüt halinde, iş sahibince bilinen öteki ayıplann onaylanması vardır) ya da
yasadaki özel hüküm dolayısıyla, zamanında ayıbı bildirmemek sureti ile
gerçekleşebilir. Keza, muayene ve bildirim külfeti yerine getirilmezse eser
yine kabul edilmiş sayılır[21].
Eserin iş sahibince kabulü, sözleşmenin her aşamasında söz
konusu olabilir. Örneğin, iş sahibi eseri teslim alırken kabul beyanında
bulunabileceği gibi, daha sonra, hatta muayene ve ayıp bildirimini takiben de
ayıplı eseri kabul edebilir. Hatta iş sahibi teslimden önce ayıplan öğrenmişse,
daha bu aşamada da eserin bu şekilde teslim edilmesi halinde kabul edeceğini
bildirebilir[22]. Ancak,
kabul gerçekleşmiş ise artık, kötü ifa olgusunu düzelten ve müteahhide
yöneltilmiş bir irade açıklaması olan kabulden iş sahibi tek taraflı olarak
geri dönemez[23]. Zira,
eserin açık ya da zımnî olarak kabul edilmesi, usulüne uygun muayenede
görülemeyen veya müteahhidin kasten sakladığı gizli ayıplar dışında, müteahhidi
eserdeki ayıplardan dolayı sorumluluktan kurtarmakta, iş sahibinin de seçimlik
haklarının ve bu arada ayıp sonucu, uğradığı zararlarının tazminini talep
edebilme haklarının kaybına sebep olmaktadır.
Eserin teslim alınması ile eserin kabulü birbirinden farklı
kavramlarıdır. İstisna sözleşmesinde, imal edilen eserin sadece fiilen teslim
alınması (rein tatsaechlicher Übergabe)[24], zilyetliğinin iş sahibine
geçmiş olması mutlaka eserin kabul edildiği (onaylandığı) anlamına
gelmemektedir[25]. Zira,
eserin kabulünde aranan irade açıklaması unsuruna karşılık, teslim almada iş
sahibinin teslimin hukukî sonuçlarına yönelik özel bir teslim alma iradesinin
bulunmasına gerek yoktur[26]. Kural bu
olmakla birlikte, bazı istisnai durumlarda eserin teslimi ile birlikte kabulün
aynı anda gerçekleşmesi de mümkündür. Örneğin, iş sahibinin muayeneden
vazgeçmesi durumunda olduğu gibi[27]. Bu tür
istisnai durumlar bir kenara bırakılacak olursa, kabul, ancak eserin teslim ve
teslim alınmasından sonraki bir aşamada gerçekleşen bir durumdur.
Kavram birliğinin sağlanamadığı terminolojiye dikkat etmek
gerekir. Zira, istisna sözleşmesinde teslim alma ve kabul kavramları
birbirlerinden farklı kavramlardır. İBK. nun Fransızca metninde kabul
(annahme) ve teslim alma (abnahme) kavramları için (acceptation ve reception)
ifadeleri kullanılmaktadır[28]. İstisna
sözleşmesinde müteahhidin ayıba karşı tekeffül borcu bakımından teslim ve
teslim alma, iş sahibinin ayıp dolayısıyla kendisine tanınan hakların
kullanımının, kabul ise, müteahhidin tekeffül sorumluluğunun düşmesinin ve
dolayısıyla iş sahibinin ayıba ilişkin haklarını kaybetmesinin bir Ön şartını
oluşturmaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, teslim alma ve kabul
kavramları mahiyeti ve hukukî sonuçlan bakımından birbirlerinden farklı
kavramlar olup istisna sözleşmesinde farklı işlevleri yerine getirmektedirler.
B)
TESLİM, TESLİM ALMA VE
KABUL KAVRAMLARININ, BAYINDIRLIK İŞLERİ GENEL ŞARTNAMESİ, TÜKETİCİNİN KORUNMASI
HAKKINDA KANUN VE SIA - NORM 118’ DEKİ DÜZENLENİŞ TARZI
1
- Bayındırlık İşleri
Genel Şartnamesi Bakımından
Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinin 41 ve 44.
maddelerindeki “muvakkat kabul” ve “kat’i kabul” başlığı altındaki düzenleme,
teslim ve teslim alma kavramlanyla ilişkili bir düzenlemedir. BİGŞ. nin 44.
maddesinde ifade edilen kesin kabul, işin ifa olarak kabulü anlamına
gelmektedir (BK. m. 362).
Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinin
uygulandığı yapım ve hizmet işlerine ilişkin bir istisna sözleşmesinde, kesin kabul
işlemi, BİGŞ. nin 41. maddesinde belirlenen usul ve yöntemlere uygun olarak,
belirlenen tarihte (teminat süresi içinde)[29] müteahhidin başvurusu
üzerine idarece kesin kabul heyeti oluşturularak gerçekleştirilir. Ancak, BİGŞ.
nin 23. maddesinin 1. fıkrasına göre, kesin kabul işleminin idare tarafından
onaylanması tarihine kadar müteahhidin her türlü sorumluluğu devam etmektedir.
Yine, aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, bu süre zarfında müteahhit,
inşaattaki kusur ve noksanlardan dolayı idarece gerekli görülecek bütün
tamirat ve düzeltmeleri, kanal, şose, sanayi imalatının daimi bakım işlerini
kendi hesabına derhal yapmaya mecburdur.
Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinin 41. maddesinde
belirtilen geçici kabul ise, inşaatın idare tarafından teslim alınmasını ifade
etmektedir. Burada artık inşaat tamamlanmış olup tamamlanan eserin idarece
teslim alınması söz konusudur. Eserin teslim alınması anlamına gelen geçici
kabul şu şekilde gerçekleşir: Eserin imalini tamamlayan müteahhit, eserin kesin
kabulü için öncelikle, inşaatın tamamlandığını ve teslim alınmasını talep
ettiğini belirten bir dilekçe veya telgrafla idareye başvurmak zorundadır.
Müteahhidin bu başvurusu üzerine, yapılan işler kontrol tarafından en çok otuz
gün içinde ön incelemeye tâbi tutulur. Bu inceleme sonucunda, işin sözleşme ve
eklerine uygun olarak tamamlandığı ve kabul işleminin yapılmasında bir engel
bulunmadığı tespit edilirse, kontrol tarafından ‘Geçici Kabul Teklif Belgesi’
düzenlenerek ita amirine gönderilir. İta amiri de en geç on gün içinde üç
kişiden ibaret Geçici Kabul Komisyonu’nu oluşturur. Bu komisyon, belirlenmesini
takiben en geç on gün içinde işyerine giderek müteahhit tarafından yapılan
işleri muayene eder ve muayene sonucunda işin BİGŞ. m. 41/4’ de aranan şartlara
uygun olduğu ve dolayısıyla geçici kabule hazır bulunduğu tespit edilirse
‘Geçici Kabul Tutanağı’ düzenlenir. Geçici kabulün yapılabilmesi için ya
inşaatın noksansız olması veya noksan varsa, bunun bedelleri toplamının
inşaatın tamamının bedelinin yüzde beşinden fazla olmaması gerekir. Keza, bu
oranı geçmeyecek kusur ve eksikliklerin de, işin idareye teslimine, inşaatın
kullanılmasına engel olmayacak ve herhangi bir tehlikeye meydan vermeyecek
nitelikte bulunması gerekir.
Geçici kabul komisyonunca inşaatın sözleşme, şartname ve
teknik kurallara uymadığını, belirtilen nitelik ve oran içinde kalan noksanlar
olduğunu tespit ederse, geçici kabul zabıtnamesi yapılarak ve bu noksanlan
gösterir bir ek liste düzenlenir, bunlann tamamlanması için de müteahhide bir
süre verilir. Eğer tespit edilen noksanlar geçici kabul zabıtnamesinde
belirtilen sürede bertaraf edilmemişlerse ana sözleşmede belirlenen cezaî
şartın dörtte biri gecikmeden dolayı cezaî şart olarak talep olunur ve geçici
kabul de bu noksanlann tamamlanmasına kadar ertelenir. Bu durumda teminat
süresi işlemeye başlamaz.
Geçici kabulün
yapıldığı tarih, bu sürenin bitim tarihi olup, bu tarih zabıtnameye geçirilir.
BİGŞ. nin 42. maddesinde belirtilen teminat süresi esas itibariyle bu tarihten
itibaren işlemeye başlar. Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinin sistemi içinde
geçici kabul, sadece tamamlanmış inşaatın idare tarafından teslim alındığını
kanıtlar. Bunun dışında müteahhidin sorumluluğu üzerine bir etkisi
olmamaktadır. Nitekim BİGŞ. nin 23. maddesinin 1 ve 2. fikralannda, kesin kabul
tarihine kadar her türlü sorumluluğun müteahhide ait olduğu, 43. maddede de
teminat süresi içinde ortaya çıkacak bozukluklann müteahhit tarafından
giderileceği, 44. maddede ise teminat süresi içinde müteahhide atfedilecek
hiçbir bozukluk ve noksan görülmediği takdirde kesin kabulün yapılabileceği
açıkça belirtilmektedir. Görülüyor ki, idare, geçici kabule rağmen,
bozukluklar hususunda haklannı saklı tutmaktadır. Geçici kabul zabıtnamesine
ekli listede gösterilip tamamlanması istenen bozukluklar dışında bozukluklann
varlığı teminat süresi içinde belirlenebilirse bunun onarılması veya
düzeltilmesi müteahhitten istenebilecektir. Çoğu zaman büyük ve karışık inşaat
tekniğini gerektiren işlerin, geçici kabulün yapıldığı kısa süre içinde
sözleşme, şartname ve teknik kurallara uygunluğunun denetlenebilmesinin olanak
dışı olması karşısında teminat süresi, emniyet ihtiyacından doğmuştur. İlk
anda gözden kaçabilecek noksanlıkları ortaya çıkarabilmek, aynı zamanda teslim
alman inşaatın dış etkenlere karşı dayanıklılığını denetleyebilmek için, idare,
teminat süresi denilen bir süreyi gerekli görmüştür. Bu süre içinde kullanılmadan
doğacak aşınma ve eskimenin'dışında kalıp inşaatın kötü yapılması sonucu ortaya
çıkan bozukluklar veya sonradan belirlenecek noksanlar dolayısile müteahhit
sorumlu tutulacaktır. Dolayısıyla, geçici kabul, kesin kabul için eserin
gerekli denetiminin yapılabilmesini sağlama amacı güden bir işlemdir.
Bayındırlık İşleri
Genel Şartnamesinin 44. maddesine göre yapılacak kesin kabul ile, muayene ve
ihbar süresi geçirilerek bildirilmemiş olan açık bozukluklardan dolayı
müteahhidin sorumluluğu sona ermektedir. Buna karşılık, kesin kabulden sonraki
gizli bozukluklardan dolayı müteahhidin sorumluluğu Borçlar Kanunundaki
müteahhidin sorumluluğu hükümlerine tâbidir. Kesin kabul için kurulan komisyon
teminat süresi içinde müteahhidin borçlannı yerine getirip getirmediğini,
kullanmanın sebep olacağı eskime ve aşınma ötesinde inşaatın fena yapılmasından
doğan bir bozukluk veya geçici kabulden sonra ortaya çıkan bir noksan olup
olmadığını tetkik ederek, bu hususlarda bir eksiklik görmezse kesin kabul
zabıtnamesini düzenler ve böylece kesin kabul gerçekleşmiş olur.
İşin özelliği ve sözleşmenin imkân tanıması durumunda geçici
ve kesin kabulün bir arada yapılması da mümkündür. Böyle bir durumda ayrıca
kesin kabul işlemine gerek kalmaz. Kontrol hizmeti ihalelerinde, kontrolü
yaptırılan işin geçici ve kesin kabullerinin yapılıp kesin hesabın da idarece
onanması, kontrol hizmetini yükümlenen müteahhidin de hizmetinin kabulü
anlamına gelir. Proje ve hizmet işlerinde ise, işin bitirildiğine ilişkin
tutanağın yetkili makamca onaylanması ile hizmet bitirilmiş ve kabuî edilmiş
sayılır[30].
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, yalnızca
tüketiciye arz edilen mal ve hizmetlere ilişkin sözleşmeleri kapsamaktadır.
Kanunun 3. maddesine göre, mal, ‘ticaret konusu taşınır eşyayı’, hizmet ise,
‘bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan bedeni ve/veya fikri faaliyetleri’
ifade etmektedir. Dolayısıyla taraflar arasında yapılan bir istisna
sözleşmesinin bu kanun kapsamına girmesi için, konusunu taşınırlara ilişkin
olarak 3. maddede belirtilen nitelikte tüketim amaçlı faaliyetlerin oluşturması
gerekir. Taşınmazlar, tüketim kavramıyla bağdaşmayacağı için konusunu
taşınmazların oluşturduğu bir istisna sözleşmesi TKHK. kapsamı dışında kalır.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamına giren istisna sözleşmesinde,
sözleşmenin taraflarını, belirli bir meslek veya sanatı icra eden müteahhit ile
tüketici sıfatını haiz olan iş sahibi oluşturur.
4077 sayılı Kanunun kapsamına da girebilen ve konusunu bir
taşınırın oluşturduğu, örneğin, satım, karz, istisna gibi[31] tüketim amacının söz konusu
olabildiği sözleşmelerde, sözleşmeden doğan asli borcun yerine getirilmiş
sayılabilmesi için, taşınırın, mülkiyeti geçirici etkisi üzerinde anlaşılarak
zilyetliğinin devredilmesi gerekir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununun
2. maddesi gereğince, tüketim sözleşmelerinin konusunu taşınır mallar
oluşturacağından, sözleşmeye konu olan taşınır malların devri Medeni Kanun
hükümlerine göre gerçekleştirilir. Zira, TKHK. nun 30. maddesinde, bu kanunda
hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlerin uygulanacağı ifade edilmektedir.
Dolayısıyla bu tür sözleşmelerde sözleşmeye konu olan bir taşınırın
zilyetliğinin devri, Medeni Kanundaki yollarla yani, fiilî teslim (MK. m. 890),
fiilî hakimiyeti temin edecek vasıtaların teslimi veya eşyanın hak sahibinin
hakimiyet sahasına dahil edilmesi, hükmen teslim (MK. m. 892), kısa elden
teslim ya da eşyayı temsil eden senetlerin teslimi suretiyle
gerçekleştirilebilir. Ancak, zilyetliğin devrine rağmen, mülkiyet de iş sahibine
geçirilmedikçe müteahhit borcunu ifa etmiş sayılmaz[32]. İfa yeri ve zamanına
ilişkin hususlar ise tamamen Borçlar Kanununa göre belirlenecektir.
Borçlar Kanunu hükümlerine tâbi bir istisna sözleşmesinde
teslim edilen ayıplı eserin iş sahibince açık ya da zımnî bir şekilde kabul
edilmesi, müteahhidi sorumluluktan kurtarmaktadır. Aynı sonuç 4077 sayılı
Kanun hükümlerine tâbi olan bir istisna sözleşmesi bakımından da söz konusu
olmaktadır. Zira, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine göre,
tüketici, hizmetin ayıplı olduğunu bilerek almışsa[33], örneğin, diktirdiği
elbisenin hatalı olduğunu ya da boyanan
duvarda yer yer dalgalar bulunduğunu görerek bunu
kabullenmişse veya hizmeti teslim aldığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde,
hizmetin alelâde ayıplarını müteahhide bildirmemişse, eser kabul edilmiş sayıldığından
artık müteahhidin sorumluluğu yoluna başvurulamaz34.
3-
SIA 118 Normu Bakımından
SIA - Norm 118’ de35 kabul kavramı karışık
olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, ÎBK. daki kabul kavramına göre daha fazla unsur
içermektedir. Kanuni düzenlemede teslim, sözleşmenin şartlarının yerine
getirilmesi maksadıyla eserin yalın bir şekilde iş sahibine verilmesiyle
oluşur. SIA - Norm 118’ e göre teslim için yapılan bu tanım yalnızca amaca
ulaşma için geçerlidir. Fakat, kabulün gerçekleşmesi usulü için bu tanım geçerli
değildir. Çünkü, burada müteahhit eseri tamamladığını bildirecek, taraflar da
eseri birlikte kontrol ederek yaptıkları kontrolün neticesini bir protokolde
tespit edeceklerdir.
Hukuki düzenlemeye
uygun olarak SIA - Norm 118'de bulunan kabul ve teslim kavramları
birbirleriyle bağlantılı kavramlarıdır. Bu yüzden genellikle kabul kavramı
kullanılır. Teslim alma şu şekilde gerçekleşir:
Müteahhit iş sahibine
eserin hazır olduğunu bildirmek suretiyle kural gereği teslimi gerçekleştirir
(SIA - Norm 118 Art. 158). Bu bildirme kanuni düzenlemenin aksine sözlü veya
yazılı olabilir, fakat zımnî olamaz. Bu bildirim, eserin kullanıma alınmasının
yerini alır (SIA - Norm 118 Art. 158/1).
Müteahhidin eserin tamamlandığını
bildirmesi ve iş sahibinin de buna karşın eseri kullanmaya başlaması, 1 aylık
sürenin başlangıcını oluşturur. Bu süre dahilinde tarafların eseri birlikte
muayene etmeleri gerekir. SIA - Norm 118, sürenin nasıl hesaplanacağına dair
bir kural içermemektedir. Bu yüzden kanuni yollara başvuru için öngörülen
süreler hakkında İBK. nun genel hükümleri geçerli olur. Farklılıklar yaptıkları
etki ve ihbarın şekli bakımındandır. İhbarın içeriğinde hukukî düzenleme
açısından fark yoktur. Her iki durumda da eserin bitirildiği haber verilir. Her
ikisi arasındaki fark, sırf daha Önceden de söylendiği gibi eserin tamamlandığının
haber verilmesinin şekli bakımındandır.
SIA - Norm 118’ e göre de, eserin teslim edilmesi ancak
eser tamamlanmışsa gerçekleşebilir. Eser kanuni kurallara göre tamamlanmışsa,
sözleşmede öngörülen bütün yükümlülükler yürürlüğe girer. Sözleşmeyle ilgili
yükümlülüklere, inşaatın içerisinin düzenlenmesi, temizlenmesi ve eserin imali
esnasında ortaya çıkan bütün hafriyatın alınması da dahildir. Ayıplı olma
eserin tamamlanması açısından bir anlam taşımaz. SLA - Norm 118’ de kullanılan
bitirilme kavramının bundan başka İBK. daki tamamlanma kavramından farkı
yoktur.
SIA 118 Normunun 158. maddesinin 2. fıkrasında, eserin
tamamlandığının bildirilmesinden sonra 1 aylık bir süre içerisinde, İnşaatı
sevk ve idare edenle (iş sahibi, kontrolür ya da temsilcisi olabilir)
müteahhidin eserin birlikte kontrol edilmesi gerektiği öngörülmektedir[34]. Eğer iş
sahibi daha Önceden bir kontrolör ya da temsilci görevlendirmemişse, muayeneyi
bizzat kendisi üstlenmek zorundadır. Keza, iş sahibi aynca bu konuda verdiği
vekâleti istediği zaman feshedebileceği için muayeneyi bizzat yürütmeye
yetkilidir de. İş sahibinin muayeneye katılabilmesi için esas itibariyle
konuyla ilgili özel bir bilgiye sahip bulunması zorunlu değildir. Gerçi,
müteahhidin SIA - Norm 118 gerekçesiyle, eseri birlikte muayene borcu yoktur.
Fakat o muayeneye katılarak ve iş sahibine muayene için gerekli bilgileri
vermek zorundadır. Şayet müteahhit muayeneden önce, muayene esnasında ya da
muayeneden sonra ayıplan hileli olarak iş sahibinden gizlerse, bunlar için
aynca sorumlu olur. SLA - Norm 118, muayenede gösterilmesi gereken Özen için
bir ölçü belirlememiştir. Keza, iş sahibinin bir uzman gibi muayeneye katılma
mecburiyetinin de olup olmadığını belirtmemiştir. Bu yüzden iş sahibi veya kontrolör,
müteahhidin, mantıklı bir sözleşme ortağından beklenilebilen dikkat ve
randımanla eseri muayene etmek zorunda olduğunu sözleşmede kararlaştırabi lirler.
Burada somut durumlarda objektif olarak hukuka uygun özen
gösterilmesi esastır. Ancak, yalnızca müteahhidin muayeneden mesul tutulması
ve kendisinin bilgi verme mükellefiyetinin bulunması, iş sahibinin mesleki
bilgisine olan talebi azaltır. İş sahibinin, müteahhidin verdiği bilgiye uymama
hakkı vardır. Keza iş sahibi, müteahhidin bütün ayıplan belirliyemeyeceğini de
öngörmek zorundadır.
Eğer özenle yapılan muayene esnasında önemli ayıplar tespit
edilirse başka bir şeye gerek kalmaksızın iş sahibince eserin teslim alınması
kolaylıkla reddedilebilir. İş sahibinin onanm için müteahhide uygun bir süre
vermesi gerekir. Müteahhit, onanmdan sonra iş sahibine işin bitirildiğini
yeniden bildirir . Bu durumda, söz konusu 1 aylık süre dahilinde yeniden ortak
bir muayenenin yapılması zorunludur.
Önemli ve önemsiz ayıplar arasındaki sınırlamanın, eserin
teslim alınması bakımından özel bir önemi vardır. SIA - Norm 118,
sınırlandırma hususunda esas fark kriteri olarak ayıbın, eserin tamamına ya da
eserin bir kısmına olan ilişkisini (bağlantısını) göz önüne almaktadır. Önemli
(nitelikli) ayıplar, her iki tarafça öngörülen eserin kullanım amacına halel
getirmektedir. Bu yüzden eserdeki bu tür ayıplar, mümkün olduğunca çabuk
giderilmelidir. Önemli ayıpların tespitinden sonra teslim alma gerçekleşmediği
için müteahhit ayıpların giderilmesine zorlanır.
Eserdeki ayıpların kullanım amacına aykırı nitelikte olması
her iki taraf açısından önemli olmalıdır. Bu sonuca taraflar arasında yapılan
istisna sözleşmesi yorumlanmak suretiyle varılmalıdır. Eğer iş sahibi,
müteahhide ilk muayeneden ve önemli ayıpların tespitinden sonra ayıpların
giderilmesi İçin hiç bir süre vermezse ya da ayıplann giderilmesinden sonra 1
aylık süre zarfında ikinci ortak muayeneye katılmazsa, eser önemli ayıplara
rağmen kabul edilmiş sayılır.
Eğer ortak muayene esnasında önemli olmayan (niteliksiz)
ayıplar tespit edilirse, teslim alma buna rağmen muayenenin yapılmasıyla
birlikte gerçekleşir. Gerçekten, önemli ayıplann mevcut olması fakat bunun hiç
bir tarafça farkına vanl- mamasımn ya da önemli ayıpların daha sonradan oluşup
oluşmamasmın önemi yoktur. İş sahibinin bu durumda müteahhide eserde tespit
edilen önemsiz ayıplann giderilmesi için uygun bir süre vermesi gerekir. Eğer
muayene esnasında hiç bir ayıp tespit edilmemiş olursa eser muayenenin
bitirilmesiyle birlikte kabul edilmiş sayılır. SIA - Norm 118 Art. 158/ffl’ de
taraflardan ortak muayenenin sonucunu kural gereği bir protokole bağlamalan
öngörülmektedir.
Eğer 1 aylık süre zarfında taraflardan her ikisi de talep
etmez ya da iş sahibi tarafından katılım gerçekleşmediği için muayene
gerçekleşmez ise, eser kabul edilmiş sayılır. Kabul, başka bir şeye gerek
kalmaksızın kullanılmayan bu muayene süresinin son gününün bitimi ile başlar.
İş sahibinin sürenin kullanılmadan geçmesinde bir kusurunun olup olmadığının
önemi yoktur. İhmal için aynca iş sahibi tarafından görevlendirilen kontrolör
de sorumlu olabilir.
SIA - Norm 118, m. 164/1’ de bir ispat hükmü tespit eder.
Belirli olayların mevcudiyeti halinde yani muayene süresinin kullanılmadan
geçişi durumunda başka bir şeye gerek kalmaksızın mevcut olayda kabulün
gerçekleştiğine hükme- dilmelidir. İsviçre Medeni Kanununun (ZGB) 8. maddesine
aykırı olan ispat yükümlülüğü sözleşmeleri, istisna sözleşmesi hukukunda da
geçerlidir. SIA - Norm 118, muayenesiz kabulün oluşumu için aykırı bir
anlaşmanın taraflarca ispat edilip edilemeyeceği ve hangi şartlarda ispat
edilebileceği hususunda her hangi bir bilgi içermez. 164. maddeye göre eser
veya eserin bölümü bu sürenin sona ermesiyle kabul edilmiş sayılır[35].
C)
ESERİN TAMAMLANMASI VE
İŞ SAHİBİNE TESLİMİNİN GERÇEKLEŞMESİ USULÜ
1- Eserin Tamamlanması Usulü
İş sahibine ait arsa üzerinde gerçekleştirilen yapı
işlerinde eserin teslimi, müteahhit tarafından eserin tamamlandığının iş
sahibine bildirilmesi suretiyle gerçekleştirilir. Eserin tamamlandığına
ilişkin bu bildirim ise, açık veya zımnî bir irade beyanıyla yapılabilir.
Eserin tamamlanmadığı ve tamamlanmayan eserin iş sahibi tarafından kullanılmaya
başlanması durumlarında, teslim ve teslim alma gerçekleşmez[36]. İş sahibi,
tamamlanmamış eseri müteahhidin bildirimini beklemeksizin kullanmaya başlamış
ise, artık teslimin hukukî sonuçlarından bildirim yapılmadığı itirazında
bulunarak kurtulamaz. Kullanmaya başlama, inşaatın sonraki aşamasına girişme,
bitirilmiş eve girme veya kiracıları taşınmaya bırakma biçiminde olabilir[37]. Bu
yüzden bir ev inşasında bütün işler tamamlanmadan iş sahibi eve taşın mış olsa
dahi, bu mutlaka teslimin yapılmış olduğunu gösteren bir kıstas sayılamaz[38].
Eserin tamamlanmış olmasından bahsedilmesi için, o eserde,
sözleşmede öngörülen bütün işlerin ifa edilerek eserin teslime hazır hale
getirilmiş olması gerekir. Dolayısıyla, müteahhit, sözleşme gereği yerine
getirmek zorunda olduğu bütün işleri ifa etmiş ise eser tamamlanmıştıı[39]. Başka
bir ifadeyle de, ‘...Bir eserin tamamlanmış olması eserin objektif ölçüler
içinde amaca uygun olarak kullanılabilir durumda olduğunun saptanmasıyla
mümkündür. Müteahhit bunu gerçekleştirmediği sürece,, iş sahibi ayıp ihbarı
ile yükümlü tutulamaz. Diğer bir deyimle, müteahhit eseri hukukî ve fiilî
anlamda[40]
tamamlayıp teslim etmedikçe, ayıpların ihbarı yükümlülüğünden yararlanamaz’[41]. İşin
tamamlanmasına hangi edimlerin dahil olduğu tarafların birbirine uygun irade
beyanlarının yorumundan çıkarılır. Tarafların irade beyanlarına uygun olarak
bekledikleri veya bekleyebilecekleri her şeyin yerine getirilmesi gerekir.
Sözleşmede tarafların neyi hedefledikleri veya sözleşmenin hangi edimleri
içerdiği hususu ise güven prensibine göre yorumlan- malıdıı[42].
Eserin tamamlanmış sayılması açısından tamamen önemsiz ve
ikincil (tali) işler (örneğin, bir elektrik anahtarının takılması) eksik
kalmışsa ve bunların iş sahibi tarafından ileri sürülmesi hakkın kötüye
kullanılması niteliğini taşıyorsa bu durumda eser tamamlanmış kabul edilmelidir”[43].
İstisna sözleşmesinde, teslimin yapılmış
sayılabilmesi için, müteahhidin üzerine aldığı bütün işlerin (iş sahibinin
sözleşmede tanınan yenilik doğurucu bir hakka dayanarak ısmarlamada yaptığı
değişiklikler de dahil olmak üzere) tamamlanmış olması gerekir[44]. Her ne
kadar ısmarlanan şeyde yapılan sipariş değişikli- likleri eserin tamamlanmasına
dahil olsa da, eser ayıplarının giderilmesi buna
dahil
değildir[45].
Aynca, eserin tamamlanmış olmasının, eserin ayıpsız
olmasından da ayırt e- dilmesi gerekir. Zira, bir eser ayıplı olmasına rağmen
tamamlanmış sayılabilir ve bu durum onun teslimini engellemez[46].
Edimlerin nitelikleri, teslim ve teslim almanın şartlan bakımından önemli
değildir. Çünkü, müteahhit, eserin tamamlanması için sözleşme gereği olan bütün
edimleri gerçekleştirmek zorundadır[47]. Bir inşaat eserinin imal
edildiği durumda, inşaatın içerisinin düzenlenmesi, temizlenmesi ve eserin
imali esnasında ortaya çıkan bütün hafriyatın alınması sözleşme gereği ifası
gereken edimlere dahildir[48]. Fakat,
müteahhit eseri bir an önce iş sahibine teslim edebilmek için bu edimleri
ayıplı olarak yerine getirmiş olabilir. Müteahhit, bu anlamda eseri teslim
edebilmek için sözleşmeyi tamamen yerine getirmiş olmak zorunda değildir. Bu
yüzden eserin ayıplı olmaması durumu teslimin şartı değildir. Bu düzenleme,
kanun koyucunun müteahhidin yaranna olan bir düzenlemesidir. Müteahhidin,
eseri teslim edebilme menfaati, iş sahibinin yalnızca kusursuz eseri kabul
etmesi menfaatinden daha büyük olarak değerlendirilmiştir. Eserin teslim
alınması eserin onaylandığı anlamına gelmez. Bu sebeple de, eserin teslim
alınmış olmasının iş sahibinin ayıptan doğan haklan üzerinde bir etkisi yoktur[49]. Ayıplı
bir eserde ayıplı bir çalışma sonucu karşısında bulunulur; henüz sözleşmeye göre
borçlu olunan bütün çalışmalar bitirilmemişse eser tamamlanmamıştır. Ancak, bu
sebeple eser ayıplı sayılamaz ve müteahhit hakkında ayıba karşı tekeffül
hükümleri uygulanamaz[50].
Dolayısıyla, eserin tamamlanmaması ile ayıplı olması birbirinden farklı iki
durumdur. Zira, ayıplı ifa halinde temerrüde ilişkin hükümler değil, bu
konudaki özel hükümler (BK. M. 359 vd.) uygulanır[51]. Eserin tamamlanmamış ya da
ayıplı olup olmadığı şuna göre belirlenir: Eğer, eserin imali çalışmalarının
kaldığı aşamadan daha önce yapılmış olan işler bozulmadan (değiştirilmeden)
işe devam mümkünse eser tamamlanmamış, yoksa ayıplıdır [52] Örneğin, astar sürülmeden
boyanın yapılması durumunda eserin tamamlanmaması değil, ayıplı olması söz
konusu olur.
Eserin tamamlanması,
bazen eserin teslim alınmasının yerini alması bakımından önem taşır. Zira,
eserin özelliğine göre, fiilen teslim almanın gerçekleşmesi mümkün olmazsa,
teslim almanın yerini eserin tamamlanmış olması hali alır[53].
İstisna sözleşmesinde müteahhidin borçlannı düzenleyen
Borçlar Kanununun 356. maddesinde eseri teslim borcundan açıkça söz edilmiş
değildir. Bununla birlikte, BK. 358, 359/1, 360, 362, 363/11, 364, 368 ve 371.
maddelerinde kullanılmış olan ‘teslim’, ‘teslim zamanı’, ‘işin kabulü’
terimlerinden eseri teslim borcunun Türk Hukukunda da zorunla bir unsur olarak
zımnen kabul edildiği sonucunun çıkarılması mümkündür[54]. Zira, eser kavramı maddi
olmayan emek sonuçlarını da içine alacak biçimde geniş tutulduğu takdirde, hiç
olmazsa maddi eserler için müteahhidin teslim borcunun varlığını kabul etmek
gerekir. Hatta maddi olmayan eserlerin fikri muhtevası için de bir teslim
borcunun varlığından söz edilebilir. Örneğin, bir projenin yalnız üzerine
yapıldığı kağıt bakımından değil, aynı zamanda fikri muhtevası bakımından BK.
m. 359/1 (OR. Art. 367/1) anlamında tamamlanmış olarak belli bir günde teslimi
istenebilir. Teslim edilen proje, fikri muhtevası bakımından da maddi varlığı
olan bir eser gibi muayene edilebilir ve iş sahibinin kullanamayacağı derecede
ayıplı veya sözleşme şartlarına aykın ise, iş sahibi, BK. m. 360/1 (OR. Art.
368/1) gereğince projeyi kabulden kaçınabilir[55].
Maddi nitelikte olmayan iş görme sonuçlarında teslim,
eserin üzerinde devamlı olarak biçimlendiği şeyin örneğin bilimsel görüş veya
raporun yazıldığı kağıdın, müzik eserinin kaydedildiği bandın iş sahibine
verilmesi suretiyle gerçekleştirilir. Kanaatimce, maddi iş görme sonuçlarında
olduğu gibi, en azından fikri muhtevası bir şey üzerinde cisimlenebilen,
teslime elverişli gayri maddi iş görme sonuçlarında da teslim gerekli ve
zorunludur. Zira, kanun koyucu istisna sözleşmesinde müteahhidin teslim, iş
sahibinin de teslim alma borcuna ayıba karşı tekeffülden doğan hakların
kullanımının bir ön şartı olarak muayene ve ihbar gibi önemli hukukî neticeler
bağlamaktadır. Keza, müteahhidin ücret alacağı hakkı teslim anında muaccel
olmakta ve bu anda hasar alacaklıya geçmektedir. Dolayısıyla tamamlanan eserin
bir an önce iş sahibine teslimi, alacaklının menfaatine olduğu kadar
müteahhidin de menfaatlerinin gerçekleşmesine hizmet etmektedir.
Teslim borcu eseri imal etme
mükellefiyetinin hem bir gereği hem de bir sonucudur. Zira, tamamlanan eserin
teslimi müteahhidin kendi iş ve eseri meydana getirme sorumluluğundan kurtulma
isteğini gösterir. Eğer müteahhit, kanunda belirtilen borçlarını gereği gibi
ifa etmek istiyorsa, işi zamanında sonuçlandırmak ve imal ettiği eseri ayıpsız
olarak iş sahibine teslim etmek zorundadır[56]. Başka bir ifadeyle,
istisna sözleşmesinde müteahhidin eseri imal etme (hazırlama) mükellefiyetinin
yanında bir de imal ettiği eseri zamanında iş sahibine teslim etme mükellefiyeti
söz konusudur. Dolayısıyla, her iki mükellefiyet de gerek iş sahibinin gerekse
müteahhidin sözleşmeden beklediği menfaatlerin bir an önce elde edilmesine
hizmet eden, birbirlerini tamamlayan ve müteahhit tarafından ifası gereken
farklı edim mükellefiyetleridir[57].
Teslim borcu
zamanında ifa edilmediği takdirde müteahhit temerrüde düşer ve kendisi hakkında
borçlunun temenüdü hükümleri uygulanır^0. Buna karşılık, teslim
borcunun zamanında ifa edilmesine rağmen teslim edilen eserin ayıplı olması
durumda, temerrüt değil, müteahhidin ayıba karşı tekeffül sorumluluğu söz
konusu olur ve kendisi hakkında BK.. m. 360 vd. hükümleri uygulanır. Dolayısıyla,
müteahhit bu tür bir sorumluluğa muhatap olmamak ve sözleşmeden beklediği
menfaatleri bir an önce elde etmek istiyorsa, gerek sözleşmede gerekse kanunda
belirtilen mükellefiyetlerini tam olarak yerine getirmelidir. Bu bakımdan da
müteahhit, imalini üstlendiği işi sözleşmeye uygun olarak zamanında
tamamlamalı ve tamamladığı eseri de aşağıda belirtilen esaslar dahilinde iş
sahibine teslim etmelidir[58].
Teslim borcu, genellikle, taraflar arasındaki sözleşme
hükümlerine göre tamamlanan eserin sözleşmenin ifası amacıyla iş sahibine ya
da onun yetkilendirdiği temsilcisine usulüne uygun bir şekilde sunulup
verilmesi, başka bir ifadeyle, eser üzerinde onların doğrudan doğruya zilyet
olmalarının sağlanması[59] suretiyle
ifa edilir. Yeniden imal ya da inşa edilen taşınır eserler bakımından durum
böyledir. Bununla birlikte bazı durumlarda bu borcun, iş sahibinin zilyetliğini
rahatsız edici durumunun ortadan kaldırılması[60] ve eserin iş sahibinin
kullanımına hazır olduğunun bildirilmesi suretiyle de İfası mümkündür[61]. Teslimin
yapılmış olması, müteahhit tarafından eserin fiilî ve hukukî anlamda
tamamlandığı, sözleşmede kararlaştırılan bütün işlerin bitirildiği ve icra
edildiği anlamına gelir. Ancak, teslimin yapılmış sayılabilmesi için,
müteahhidin teslim niyeti iş sahibi tarafından anlaşılabilir olmalıdır[62].
İstisna sözleşmesinde müteahhidin teslim borcunun ifası,
imal edilen eserin türüne yani taşınır veya taşınmaz oluşuna göre ya da eserin
bağımsız bir maddi varlığa sahip olup olmamasına göre farklı şekilde
gerçekleşir. Şöyle ki:
aa)
İmal Edilen £serin Taşınır veya Taşınmaz Oluşuna Göre
Sözleşmenin konusunun bir taşınır eserin imali olduğu
durumlarda, imal edilen eserin teslimi borcu, eserin tamamlanmasını müteakiben
müteahhit tarafından mülkiyetin iş sahibine geçirilmesi suretiyle yerine
getirilir. Buradaki nakil borcu, işin niteliğinin gerektirdiği ve bu bakımdan
taraflarca başlangıçta kararlaştırılmış sayılan bir borçtur[63]. Mülkiyeti nakil borcu ise,
ancak, malzemesini müteahhidin tedarik ettiği taşınır bir eser imaline ilişkin
istisna sözleşmelerinde (eser teslimi sözleşmesi) söz konusu olur. Bu tür
sözleşmelerde müteahhidin teslim borcu yanında satım akdine kıyasen mülkiyeti
sağlama borcu da bulunmaktadır[64]. Aksi
durumda, yani eserin imalinde kullanılan malzemenin iş sahibine ait olduğu durumlarda,
eser müteahhidin değil iş sahibinin mülkiyetinde olduğundan, bu gibi durumlarda
teslim yalnızca zilyetliğin devri suretiyle gerçekleşir[65]. Örneğin, onarım için müteahhide
bırakılan taşınırlarda zilyetliğin geriye geçirilmesi yani nesnenin onarılarak
geriye verilmesi ile birlikte teslim gerçekleşmiş olur.
İmal edilen eserin mülkiyetinin nakli, mülkiyeti geçirici
etkisi üzerinde anlaşarak zilyetliğin iş sahibine devri suretiyle
gerçekleştirilir. Zilyetliğin devrine rağmen, mülkiyet iş sahibine geçmedikçe
müteahhit borcunu ifa etmiş sayılmaz. Uygulamada, zilyetliğin nakli çoğunlukla
elden teslim veya iş sahibinin temsilcisine teslim suretiyle yapılmaktadır.
Ancak, zilyetliğin hükmen teslim veya havale yoluyla geçirilmesi suretiyle de
mülkiyetin nakli mümkündür. Bununla birlikte, iş sahibi, bu tür bir zilyetlik
(ve mülkiyet) devrine nza göstermek zorunda değildir. Keza, iş sahibi,
hazırlanan esere vasıtasız zilyet kılınması dışında bir devir türünü kabul
etmemesi durumunda alacaklı temerrüdüne de düşmüş olmaz. Aksine, elden teslim
veya iş sahibinin temsilcisine teslim yerine hükmen teslim ya da havale Öneren
müteahhit borçlu temerrüdüne düşebilir. Yeter ki sözleşmede aksi kararlaştın
lmamış veya işin niteliğinden dürüstlük kuralı ışığında bunun mümkün olduğu
sonucu çıkıyor olsun[66].
Teslim kavramının içerisine, gerekli şartlar altında,
tamamlanan eserin monte edilmesi veya eserin kullanıma hazır hale getirilmesi
yani çalıştırılması faaliyeti de dahildir. Örneğin, bir makinenin teslimi onun
yerine takılmasıdır; durumun özellikleri gerektiriyorsa bunun işler hale
konması ve işleyiş şeklinin açıklanması da teslim borcunun kapsamına girer[67]. Taşınır
bir eserin usulüne uygun olarak teslim edilip edilmediği hususunda taraflar
arasında ihtilaf çıkarsa, bu bir hukukî fiil olduğundan kural olarak varlığı
tanıkla ispat edilebilir[68].
İstisna sözleşmesinin konusunun taşınmaz
yapı inşasının olduğu ve taşınmazın inşasının iş sahibinin arsasının üzerine
yapıldığı durumlarda ise, kural olarak, müteahhit tarafından eserin
tamamlandığının açık veya üstü kapalı (zımnî) bir biçimde iş sahibine
bildirilmesi (Mitteilung), maddi bir şeyin verilmesinin yerini alır[69]. t}u
bildirim üzerine, iş sahibinin müteahhide ait olan bu yükümlülüğün, onun
tarafından yerine getirilmiş olduğuna dair kabul beyanı ile de teslim gerçekleşmiş
olur[70]. Bu
durumda, müteahhidin imal edilen eserin mülkiyetini iş sahibine geçirmesi söz
konusu değildir. Zira, zaten bu durumda imal edilen inşaat arsanın bütünleyici
parçası olup, arsa sahibinin mülkiyetindedir. Medeni Kanunun 905. maddesi hükmü
uyarınca da arsa sahibi (iş sahibi) zaten eser maliki olarak, zilyetliğin
kendisine tanıdığı yetkileri de haiz olduğu için zilyetliğin devri de söz
konusu olmaz[71].
Taşınmaz eserin, arsa sahibinin arsası
üzerinde eksiksiz olarak imal edilip görülebilecek bir şekilde tamamlandığı
durumlarda, tamamlamadan sonra müteahhitçe taşınmazdan el çekilmesi, eserin iş
sahibinin yararlanmasına her bakımdan hazır bir şekilde terk edilmesi, eserin
örtülü biçimde bir bildirimle teslimi anlamına gelmektedir[72]. Ancak, bu şekilde bir
teslim, olağan şartlar altında, taşınmaz inşasının tamamlandığının iş sahibince
anlaşılabileceği veya anlaşılması gerektiği durumlarda söz konusu olabilir.
Aksi durumda yani taşınmazın inşasının tamamlandığının kolayca
anlaşılamayacağı ve iş sahibince makul şartlar altında anlaşılmasının da
beklenemeyeceği ya da bildirimin sözleşmede açıkça kararlaştırıldığı hallerde
müteahhit eserin tamamlandığını iş sahibine bildirmek zorundadır. Ancak
müteahhit, inşasını tamamladığı taşınmazı, iş sahibinin açıkça anlayabileceği
bir tarzda iş sahibinin tasarrufuna bırakmışsa, bu durumda aynca bir bildirimde
bulunmasına gerek yoktur. Bu hususların tespitinde ise her halükarda Medeni
Kanunun 2. maddesinde belirtilen genel bir hukuk kaidesi olan ‘dürüstlük
prensibi’ göz önünde tutulmalıdır.
Taşınmaz sahibinin oturduğu konutta yapılan onaranlarda
işin sonunda teslimin fiilen elden ele geçirilmesi suretiyle
gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bu durumda da, müteahhidin iş sahibine İşin
bittiğini bildirmesi ve iş sahibinin de işin tamamlandığını kabul etmesi ile
birlikte teslim gerçekleşmiş olur. Başka bir ifadeyle, eserin imalinin
tamamlanarak iş sahibinin yararlanmasına terk etmek ya da tamamlandığının ihbar
edilmesi kesin olarak eserin usulüne uygun bir biçimde teslim edildiği anlamına
gelmez. Taşınmaz niteliğinde olan şeylerin onaranında, onanının
tamamlanabilmesi için zilyetliğin müteahhide geçirilmesi gerekli değildir.
Teslimin gerçekleşebilmesi için, iş sahibinin taşınmaz üzerinde yeniden egemenliğinin
sağlanması gerekir. Örneğin, müteahhidin inşaat iskelesini sökmesi, tamir için
getirdiği alet ve araçlarla uzaklaşması, çukurlan kapatması gibi durumlarda
inşaat üzerindeki egemenliği yeniden sağlanmış olur. Dolayısıyla, sözleşmenin
konusunun taşınmazın onaranının teşkil ettiği durumlarda, usulüne uygun bir
teslimden söz edebilmesi için taşınmazda kurulan baraka, şantiye gibi şeyler
ile taşınmazın içinde ve dışında bırakılan, iş sahibinin eserde fiilî
egemenliğini gereği icra etmesini olumsuz etkileyecek olan malzeme ve inşaat
artıklarının ortadan kaldınlması gerekir. İş sahibinin fiilî egemenliğini
gereği gibi kullanmasına engel olan bu tür engeller ortadan kaldınldığı anda
teslim borcu yerine getirilmiş olur[73].
bb)İmal Edilen Eserin
Bağımsız Bir Maddi Varlığa Sahip Olup Olmamasına Göre
Bir duvarın
boyanması, aletin onanlması, evin elektrik tesisatının yapılması, binanın
döşenmesi, cihazın takılması gibi eser borçlannda, bağımsız bir eserin iş
sahibine nakli söz konusu değildir. Dolayısıyla bu tür borçlann ifasında
mülkiyetin devri söz konusu olmaz. Her ne kadar bu gibi durumlarda teslimden
söz edilmekteyse de, buradaki teslim maddi anlamda bir teslim olmayıp, iş
sahibinin zilyetliğini rahatsız edici durumun müteahhit tarafından ortadan
kaldın İması anlamına gelmektedir[74].
Eserin maddi olmayan çalışma
sonuçlarından ibaret olduğu durumlarda, bunların üzerinde devamlı olarak
biçimlendiği şeyin (eser taşıyıcının, Werktrager- ömeğin mütalâa veya raporun
yazıldığı kağıdın, müzik eserinin kaydedildiği ban- dın-) iş sahibine
verilmesiyle teslim borcu yerine getirilmiş olur[75]. Eserin mahiyeti maddi
anlamda bir teslimi imkânsız kılıyorsa, o zaman teslim, müteahhidin, eseri iş
sahibi tarafından görülecek derecede bitirilmiş ve tasarrufa hazır duruma getirmesiyle
gerçekleşmiş olur. Örneğin, maddi olmayan eserlerin tesliminde durum böyledir[76].
Tamamlanan eserin teslimi borcunun ifa
yerinin tespitinde BK. m. 73 hükmünden faydalanılabilir. İstisna sözleşmesi
karşılıklı borç doğuran bir sözleşme olup taraflar teslim yeri ve zamanı gibi
tali noktalan kanunun emredici hükümlerine aykın olmamak üzere serbestçe
kararlaştırabilirler. Sözleşmede müteahhit, sözleşmeye uygun bir eser imalinin
yanında, imal ettiği eseri iş sahibine belirli bir tarihte teslim etmeyi de
üstlenebilir. Böyle bir durumda müteahhit, tamamlanan eseri hangi gün ve saatte
teslim edeceğini iş sahibine bildirmek zorundadır[77].
Eser tamamlanınca iş sahibi tarafından mı teslim alınmak
için aranacağı yoksa müteahhit tarafından mı ona götürüleceği taraflarca
sözleşmede açıkça kararlaştı- nlmış olabilir veya halin icaplanndan onlann bu
konudaki örtülü iradelerinin ne olduğu ortaya çıkanlabilir (BK. m. 73)[78]. Öz’ e
göre, sözleşmede taraflar açıkça veya örtülü olarak ifa yerini
kararlaştırmamışlarsa, bu hususta bir adet de bulunmuyorsa, BK. m. 73/b.3
hükmü uyarınca, borcun doğumu anında borçlunun ikametgâhı neresiyse eserin orada
teslim edilmesi gerekir. Fakat çoğu kez, istisna sözleşmelerinin niteliği
gereği teslim borcunun, müteahhidin çalışma yerinde (dükkan, imalâthane,
yazıhane vb.) ifa edileceği kararlaştırılmış sayılır. Örneğin, dikilen
elbisenin teslim tarihinde terziden alınması asildir.
Kanaatimce, taşınır bir eserin teslim borcunun ifa yeri,
sözleşme serbestisi prensibi uyarınca öncelikle taraflarca sözleşmede
kararlaştırılmış olan yerdir. Sözleşmede ifa yerine ilişkin bir hükme yer
verilmemiş olması durumunda, sorun, MK. m. 2 çerçevesinde tarafların bu konuya
ilişkin örtülü iradeleri ve nihayet yapılan istisna sözleşmesinin türüne göre
bu hususta uygulanan bir adet olup olmadığı tespit edilerek çözümlenmelidir.
Böyle bir tespitin yapılamadığı durumlarda ise, borçlunun (müteahhidin)
ikametgâhı, sözleşmede icapta bulunan ve sözleşmenin yapılmasında daha fazla
menfaati olan iş sahibinin ikametgâhına üstün tutulmalı, tamamlanan eser de iş
sahibi tarafından aranmalıdır. Taşınmaz eserler bakımından ise bir sorun
bulunmamaktadır. Zira, taşınmaz şeylere ilişkin bir iş görme sonucu (inşa ve
tamir) bu şeylerin bulunduğu yerde meydana gelir[79]. Dolayısıyla, taşınmaz
şeylerin mütemmim cüzünü veya teferruatını teşkil edecek eserler de (makineler
gibi) şeyin bulunduğu yerde teslim edilmeli ve takı İmalıdır[80].
Malzemesi iş sahibi tarafından getirilen, tamir ya da
işlenmek için müteahhide bırakılan şeylerin imali tamamlanınca, sözleşmede
müteahhidin eseri iş sahibine göndereceği yolunda bir hükme yer verilmiş
olmadıkça, tamamlanan eser iş sahibi tarafından aranmalıdır. Buna karşılık,
müteahhidin kendi malzemesiyle yeniden imal ettiği taşınır eserlerin, müteahhit
tarafından genellikle iş sahibine götürülmesi veya hasar ve masrafı kendisine
ait olmak üzere gönderilmesi gerekir[81].
İstisna sözleşmesinde teslim borcu zaman itibarıyla
müteahhidin iş görme borcunun ifasından sonra ifa edilmesi gereken bir borçtur.
Dolayısıyla müteahhit öncelikle sözleşme ile imalini üstlendiği eseri
tamamlamalı ve müteakiben de tamamladığı eseri ifa amacıyla iş sahibine teslim
etmelidir[82].
İstisna sözleşmesinde taraflar, sözleşme serbestisi
prensibi dahilinde uzama ve kısalma sebepleriyle birlikte[83], belirli bir takvim günü ya
da bir süre tayin ederek en geç tayin edilen sürenin sonunu, teslim borcunun
ifası zamanı olarak kararlaştı- rabilirler. Uygulamada genellikle teslim
borcunun ifası zamanı taraflarca bu şekilde kararlaştırılmaktadır. Ancak, bu
kararlaştırma yapılırken de müteahhide, imal veya inşaya ilişkin olarak iş
görme borcunu yerine getirmesi için uygun bir zaman bırakılmalıdır. Büyük
inşaat eserlerinde işe başlama, tamamlama ve eseri teslim tarihleri genellikle
eserin tamamlanması için gereken süre göz önünde tutularak önceden sözleşmede
taraflarca birlikte kararlaştırılmakta ya da böyle bir kararlaştırma
yapılmayarak, eserin tamamlanması için gereken süre, işin uzman tarafı olan
müteahhidin inisiyatifine bırakılmaktadır. Eserin imali bakımından işe başlama,
tamamlama ve teslim tarihinin önceden kararlaştırıldığı hallerde, müteahhit,
kararlaştırılan bu süreye riayet etmek zorundadır. Aksi durumda müteahhit
akdin feshi müeyyidesiyle karşılaşabilir. Zİra, müteahhidin kararlaştırılan
sürede işe başlamada gecikmesinin, teslim tarihinde eserin teslim
edilemeyeceği tahminine imkân verdiği hallerde, iş sahibi BK. m. 358 f.l’e
dayanarak sözleşmeyi feshetmeye yetkilidir[84].
Teslim tarihinin anlaşmayla
belirlenmediği durumlarda, sözleşmedeki bu boşluğun tarafların varsayılan
iradesine ve işin niteliğine göre doldurulması gerekir. Bu yapılırken de,
deneyimli bir uzmanın zamanında başladığı işi bitirmek için mutat araç,
gereçleri ve iş gücünü kullanarak harcayacağı zaman göz önünde tutulmalıdır.
Ancak burada, Borçlar Kanununun 74. maddesi hükmünde yer alan hemen ifa ilkesi
uygulanmamalı, müteahhide, eseri yaratması ve teslimi İçin uygun bir süre
bırakılmalıdır Müteahhide bırakılması gereken süre, alış-veriş yaşamının
göreneklerine (iş hayatının âdetlerine) göre saptanmalı, müteahhide, eseri
meydana getirip teslim edebilmesi için gerekli hazırlanma zamanı da tanınmalıdır.
Keza, bir meslek adamı söz konusu ise, onun bazı yüklenimlerinin (taahhütlerinin)
de bulunabileceği göz ardı edilmemelidir[85].
Teslim tarihinin sözleşmede kararlaştınlmadığı durumlarda,
sözleşme süresiz olarak kabul edildiğinden, işe gecikmeksizin başlamayan
müteahhidin iş sahibi tarafından, BK. m. 101 ve 107. maddelerine uygun olarak
temerrüde düşürülmesi gerekir. Şayet müteahhit, BK. m. 106 gereğince belirlenen
uygun süre içerisinde işe başlamamış olursa bu durumda iş sahibi, BK. m. 106’
mn kendisine tanıdığı seçimlik yetkilerden birini kullanabilir[86].
Kanaatimce, istisna
sözleşmesinde sipariş edilen her eser, Özen borcuna uygun olarak
kararlaştırılan nitelikte ve ayıpsız olarak imal edilebilmesi için az ya da çok
belirli bir zaman sarfını gerektirir. Sözleşmede bu süre kararlaştırılırken MK.
m. 2 hükmüne aykın hareket edilemez. Keza, böyle bir sürenin kararlaştırılmamış
olması durumunda da çok istisnai haller olmadıkça müteahhitten eseri derhal[87] teslim
etmesi istenemez[88]. Aksi
takdirde, bu talep MK. m. 2’de ifade edilen dürüstlük prensibine aykırı olur.
Bununla birlikte, teslim süresinin sözleşmede müteahhidin inisiyatifine
bırakıldığı durumlarda da müteahhit, bu prensibinin gereğini yerine getirmek
zorundadır. Bu bakımdan müteahhit, sözleşmenin kurulmasından sonra işin
niteliğine göre objektif olarak makul görülebilecek bir zamanda işe başlamalı
ve normal tempoyla en uygun zamanda imal faaliyetini tamamlayarak imal ettiği
eseri iş sahibine teslim etmelidir[89]. Teslim borcunun, işin
niteliğinin gerektirdiği uygun bir zamanda ifa edilip edilmediği hususunun
tespitinde ise, tarafların farazi iradeleri ile birlikte objektif şartlar
altında mutad çalışma araçlarıyla, vaktinde eserin imaline başlayan basiretli
bir müteahhidin işi ne kadar sürede tamamlayıp teslim edebileceği göz önünde
tutulmalıdır.
d)
Teslim Borcunun İfa
Edilmesinin Sonuçlan
Kanun koyucu, müteahhidin teslim borcunun ifasına muayene
ve ihbar, eser ücreti, zamanaşımı, yarar ve hasar hususlarında önemli hukukî
sonuçlar bağlamıştır. Tamamlanan eserin teslimi ve dolayısıyla iş sahibince
teslim alınmasıyla birlikte ortaya çıkan bu hukukî neticeler aşağıdaki
başlıklar altında izah edilebilir:
aa) Eser Ücretinin Muaccel Olması
Satım sözleşmesinde olduğu gibi, istisna sözleşmesinde de
kural olarak şeyin- eserin teslimi ile eser ücreti borcunun ifasının aynı
zamanda karşılıklı olarak yerine getirilmesi prensibi geçerlidir[90]. Bu
prensip dolayısıyla da, tamamlanan eserin iş sahibine teslim edilmesi istisna
sözleşmesinde, öncelikle eser ücretinin muaccel hale gelmesini (exigibilite du
prix) sağlamaktadır[91].
Bu prensip, Borçlar Kanununun 364. maddesinin 1.
fıkrasındaki (OR. Art. 372/1) düzenlemeden doğmaktadır. Belirtilen madde
hükmüne göre, ‘iş sahibi eser ücretini teslimde ödemek zorundadır’. Ancak
kanundaki düzenleme emredici nitelikte bir düzenleme değildir[92].
Dolayısıyla bu prensip ancak, ücretin bir kısmının ya da tamamının teslimden
önce veya teslimden belirli bir zaman sonra ödeneceği yolunda taraflarca
sözleşmede aksine bir hüküm konulmadığı takdirde uygulanabilir[93].
Sözleşmede böyle bir kararlaştırmanın yapılmadığı durumlarda, eser ücreti
alacağı, eserin tesliminden önce (tamamlanması anında) veya daha sonra (usulüne
uygun muayeneden sonra) değil[94], teslim
anında muaccel hale gelir". Buna karşılık, müteahhidin eserin tamamını
teslimden önce kısmi bir ödeme yapılmasını talep etme hakkı yoktur[95].
Eser ücretinin teslim anında muaccel hale gelmesi,
müteahhidin bu anda kendi borcunu ifa etmesine, yani eseri sözleşmeye uygun ve
ayıpsız olarak zamanında teslim etmiş olması şartına bağlıdır[96]. Federal
mahkemeye göre de [97] zamanında
ve noksansız (ayıplı olmayan) bir eserin teslim edilmesiyle birlikte ücret
alacağı muaccel hale gelir. Eğer teslim edilen eser ayıplı ise iş sahibi, sözleşmenin
ifa edilmediği defi ile ücret borcunu ödemekten kaçınabilir. Eserdeki ayıp
önemsiz olsa, eserin kullanımını ciddi olarak engellemese dahi, BK. m. 364’de
böyle bir ayınm yapılmadığından iş sahibi bu durumda da ücret ödemekten
kaçınabilir.
îş sahibinin eseri muayene (yani sağlamlığını ve sözleşmeye
uygunluğunu
tespit) etmeden eser ücreti ödemek zorunda olup olmadığı
tartışmalıdır[98].
Tunçomağ’a göre[99], iş
sahibine teslim almadan önce, giderleri kendine ait olmak üzere, eseri muayene
etme veya ettirme olanağını tanımak doğru olur. Bu yüzden müteahhidin eseri
ödemeli olarak, iş sahibinin adresine gönderme yetkisi yoktur. Öte yandan, iş
sahibinin ücreti Ödemeden eserin teslimini isteme yetkisi bulunmadığından,
onun muayeneyi müteahhidin yerinde yapması gerekir. Sadece eser teslim
edilmeden muayenenin olanaksız olduğu yerde, iş sahibi ücreti bırakmaya
(tevdie) zorlanabilir. Fakat taraflar ücretin ancak muayenenin yapılmasından
sonra muaccel olacağını kararlaştırmakta özgürdürler ve alış veriş hayatında,
özellikle İsviçre’ de, bu yolda bir geleneğin varlığından söz edilmektedir
Bunun yanında teslim edilen eser için iş sahibi düzeltme yapılmasını
isteyebiliyorsa ve böyle bir talepte bulunmuşsa, eserin ücreti ancak
düzeltilmiş eserin teslim edilmesi ile muaccel olur[100]. İş sahibi bozukluklar
dolayısıyla ücretten bir indirme ileri sürerse, eserin teslimi ile, haklı
indirmenin çıkarılmasından sonra kalan ücret alacağı muaccel olur[101].
Yukarıda belirtildiği üzere, Borçlar Kanununun
düzenlemesine göre, eser ücretinin muacceliyeti eserin teslim alınması anına
bağlıdır. Buna karşılık SIA - Norm 118’in düzenlemesine göre, eser ücretinin
muacceliyeti ancak eserin teslim alınmasından sonraki 30 gün içerisinde
oluşmaktadır[102].
Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinde ise, müteahhidin ücret alacağı kesin
hesabın çıkarılması gününden itibaren başlamakta ve muaccel olduğu tarihten
itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır[103].
Kanaatimce, istisna sözleşmesinde eser ücretinin muaccel
hale gelmesi bakımından eserin mutlaka ayıpsız olarak teslim edilmiş olması
bir ön şart değildir. Taraflar arasında yapılan istisna sözleşmesine konu olan
eserin tamamen ayıpsız bir şekilde imal edilmesi, eserin türüne göre her zaman
mümkün olmayabilir. Örneğin, oldukça kapsamlı bir iş gücü ve teknolojik
imkânların kullanımını gerektiren komplike bir eserin, ya da sanatsal tasavvur
ve becerilerin yoğun olduğu bir eserin imalinin söz konusu olduğu durumlarda,
eserin ufak tefek arızalan, bozuklukları başka bir ifadeyle ayıpları ihtiva etmesi
makul karşılanabilir. Keza, böylesi bir durumda doğal olarak MK.m.2 prensibinin
de göz önünde tutulması gerekir[104]^.
Eserin ayıplı olması, somut istisna sözleşmesinin
muhtevasına bağlı olduğundan nisbî bir kavramdır. Eserde, aşikâr, gözle
görülebilir ayıplar dışında kalan ayıplar ise, ancak eserin tesliminden sonra,
iş sahibi tarafından ya da bilirkişi marifetiyle, sözleşmede aranan
niteliklerle eserin fiilen taşıdığı niteliklerin karşılaştırılmasına yönelik
yapılacak bir muayene neticesinde tespit edilebilecek bir husustur.
Dolayısıyla, eserin, BK. m. 360/1’ de belirtilen derecede ayıplı olmamak
kaydıyla, ufak tefek ayıplarla iş sahibine teslim edilmiş olması eser ücretinin
muaccel olmasına engel teşkil etmez. Müteahhit ya tamamen ayıpsız, ya da önemli
derecede ayıplı olmayan bir eseri iş sahibine teslim etmiş olmakla birlikte
eser ücretinin ödenmesini talep edebilir. Zira kanun koyucu, iş sahibine
kabulden kaçınma (sözleşmeden dönme) hakkını, ancak, teslim edilmek istenen
eserin BK. m. 360 f.l’ de belirtilen ölçüde, yani ‘iş sahibinin kullanamayacağı
ve nısfet kaidesine göre kabule icbar edilemeyeceği derecede’ ayıplı ve
sözleşme şartlarına ağır bir surette aykırı olması durumunda tanımaktadır.
Ancak bu halde dahi iş sahibi sözleşmeye uygun olmayan eseri kabul edebilir110.
Yine kanun koyucu, teslim edilecek eserde bu denli ağır
ayıplann bulunmadığı durumlarda, eserin teslimini mümkün görmektedir[105]. Aynca,
eserdeki ayıplar •önemsiz olsa dahi hakkın kötüye kullanılmaması kaydıyla iş
sahibine, eserin tesliminden sonra kullanılmak üzere farklı seçimlik haklar
(onanm, ücretten indirme, zarann tazmini) tanımakta ve onun ifa menfaatini
korumaktadır.
bb)
Yarar ve Hasarın Geçmesi
İstisna sözleşmesinde, satım sözleşmesinden farklı olarak[106], hasar
(transfert des profits et des risques) teslim ile birlikte sözleşmenin karşı
tarafına geçmektedir[107]. Zira,
Borçlar Kanununun 368. maddesinin 1. fıkrasına göre, ‘yapılan şey tesliminden
evvel kazara telef olmuş ise sahibi onu teslim almada temerrüt etmiş olmadıkça[108]
müteahhit ne yaptığı işin ücretini[109] ne de masrafların
tediyesini isteyemez’. İkinci fıkrasına göre de, ‘bu takdirde telef olan
malzeme kime ait idi ise hasarı da ona aittir’[110]. Bu madde hükmünün
uygulanabilmesi için de tamamlanınca ferdi ile belli olan (parça borcu haline
gelen) bir eserin[111],
teslimden önce ve taraflardan birinin kusuru olmaksızın[112], tesadüfen yok olması
gerekir 119. îstisna sözleşmesinde hasann teslimden önce müteahhide ait
olması kuralının ağırlığı bazı istisnalar tanınarak hafifletilmeye çalışılmıştır.
Şöyle ki:
Borçlar Kanununun 368. maddesinin 1. fıkrası hükmü uyannca,
iş sahibi yapılan eseri teslim almada temerrüde düşerse, temerrüdün başladığı
andan itibaren hasar iş sahibine ait olur[113]. Ancak, istisna
sözleşmesinde müteahhit ayıpsız bir eserin imali ile yükümlü olduğu için, iş
sahibi kendisine teslim edilmek istenen ayıplı bir eseri teslim almak zorunda
değildir. Böyle bir eseri teslim almadığı takdirde de, o ayıpsız bir eserin
teslimini talep etme hakkına sahip olur. Keza, iş sahibi bu durumda, teslim
almanın, başka bir deyişle alacaklının temerrüdüne de düşmüş sayılamaz[114].
Yine, teslimden önce hasara iş sahibinin katlanacağı diğer
bir istisnai durum da, BK.m.368/111 hükmünde belirtildiği üzere, eserin iş
sahibine isnadı kabil sebeplerle, örneğin, iş sahibince verilen malzemenin
veya gösterilen arsanın ayıplı olması, eseri tehlikeye sokan yanlış
talimatların verilmesi, ifanın yerine getirilmesi için katkıda bulunulması
gereken durumda kendisine düşen akdi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi gibi
davranışlar sonucunda eserin telef olması veya kısmen zarara uğramasıdır[115].
Malzemesi iş sahibince verilen bir eserin teslimden önce yok olması durumunda,
müteahhit, iş sahibi tarafından verilen malzemeyi tazmin etmek zorunda
değildir. Bilakis, malzemeyi veren taraf, teslimden önce eserin tesadüfen yok
olması rizikosuna katlanmak zorundadır[116]. Buna karşılık, malzemeyi
veren müteahhit ise, onun sorumluluğu satıcıdan daha ağırdır. Zira, satım
sözleşmesinde satıcı malı ayırt etmekle umulmadık olaydan dolayı sorumluluktan
kurtulur. Buna karşılık, istisna sözleşmesinde müteahhit, ancak, eseri teslim
etmiş ya da İş sahibi eseri teslim almada temerrüde düşmüş ise sorumluluktan
kurtulabilir[117].
Borçlar Kanununun 368. maddesi hükmünde açıkça teslimden
söz edilmiştir. İş sahibi ancak bu andan itibaren eser üzerinde fiilen tasarruf
gücüne sahip olmaktadır. Bu sebeple de, iş sahibinin sorumluluğu sonraki bir
tarihe, örneğin, eserin kabulü anına kadar uzatılamaz. Ancak, istisnaen iş
sahibi, eser teslim edilmeden önce eseri kabul ettiğini bildirmişse, bu durumda
kural olarak hasar kabul anından itibaren kendisine geçer. Çünkü, bu andan
itibaren iş sahibi eserde tasarruf olanağını kazanır[118].
cc) Zamanaşımı Süresinin İşlemeye Başlaması
İstisna sözleşmesinde tamamlanan eserin teslimi ile
birlikte ortaya çıkan diğer bir sonuçta, iş sahibinin ayıptan doğan haklarının
kullanımı için öngörülen zamanaşımı sürelerinin (debut du delai de
prescription) işlemeye başlamasıdır. Borçlar Kanununun 363. maddesinin 1.
fıkrasında (OR. Art. 371/1), ‘ayıp dolayısıyla iş sahibine tanınan haklar,
satım sözleşmesindeki alıcının haklarının tâbi olduğu zamanaşımı süresine tâbi
kıl inmiştir1. Yine aynı maddenin son fıkrasında da, taşınmaz
inşaata[119] ilişkin
ayıptan dolayı iş sahibinin haklarının müteahhide ve inşaata iştirak eden mimar
ve mühendislere karşı, eserin teslim alınmasından itibaren 5 yılda
zamanaşımına uğrayacağı ifade edilmiştir[120]. Dolayısıyla, bu düzenlemeden
de açıkça anlaşılacağı üzere, istisna sözleşmesinde, ‘ayıba karşı tekeffülden
doğan haklara ilişkin zamanaşımı süresi, eserin iş sahibi tarafından sözleşmeye
uygun olduğunun kabulünden (Genehmigung) değil, fakat eserin teslim alınmasından
(Abnahme) itibaren işlemeye başlamaktadır’[121]. Böylelikle de, iş sahibinin
ayıptan doğan haklan, genellikle teslimden itibaren bir yıl, tacirler
arasındaki ticari istisna sözleşmelerinde altı ay ve taşınmaz inşaatında beş
yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır.
Bir inşaatta işin
bittiğinin müteahhit tarafından iş sahibine bildirilmesi ve onun da işi bitmiş
sayması zamanaşımının işlemeye başlaması için yeterlidir[122]. İş sahibi nezdinde
yapılan tamirlerde ve eserin maddi olmayan bir sonuçtan ibaret olduğu hallerde
ise, fiilen bir teslim söz konusu olmadığından, zamanaşımı süresi işin bitimi
tarihinden itibaren hesaplanmalıdır[123].
dd) Eseri Muayene ve İhbar Süresinin İşlemeye Başlaması
Eserin teslimi ve teslim alınmasının diğer önemli bir
sonucu da, teslimden sonra, iş sahibinin muayene ve ihbar külfetlerinin ortaya
çıkmasıdır[124]. Zira,
Borçlar Kanununun 359. maddesinin 1. fıkrasına (OR. Art. 367/1) göre, iş
sahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan gidişine göre imkân bulur
bulmaz eseri muayene etmek (verification) ve tespit ettiği ayıplan müteahhide
bildirmekle (avis) yükümlüdür.
Eserin muayenesi ve ayıplannın ihbarı iş sahibine yüklenen
bir külfet olup, iş sahibinin istisna sözleşmesinden doğan bir borcu değildir.
Bununla birlikte, sözleşmenin ifası amacıyla kendi tasarrufuna bırakılan eseri
teslim alan iş sahibi, ayıp dolayısıyla kendisine tanınan haklarını kaybetmek
istemiyorsa, işlerin mutat gidişine göre mümkün olur olmaz eserin
niteliklerini itinalı bir şekilde muayene etmek ve muayene neticesinde tespit
ettiği ayıplan müteahhide ihbar etmek zorundadır[125]. Ancak, bu yükümlülük,
tamamlanan eserin sözleşmenin ifası amacıyla iş sahibinin tasarrufuna
bırakılması başka bir ifadeyle fiilî ve hukukî anlamda bir teslimin
gerçekleşmiş olması durumunda ortaya çıkar durumunda ortaya çıkmaktadır[126]. Aksi
durumda, iş sahibinin daha Önceden bir muayene ve ihbar yükümlülüğü
bulunmamaktadır[127].
ee)
Cezaî Şartı Talep Hakkının Ortadan Kalkması
Teslimin diğer önemli sonucu ise, fer’î bir hak olan cezaî
şartı isteme imkânının da ortadan kalkabilmesidir[128]. Cezai şart, borçlunun
borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde, alacaklıya karşı önceden
kararlaştırılmış bir edimde bulunmayı taahhüt etmesidir[129]. Uygulamada iş sahipleri
genellikle istisna sözleşmesine, eserin zamanında veya gereği gibi
hazırlanmaması halinde müteahhidin bir miktar para ödeyeceğine dair hükümler
koymaktadırlar. Bu tür bir uygulamaya çoğunlukla ‘gecikme cezası’ şeklinde
inşaat sözleşmelerinde rastlamlmak- tadır. Gecikme cezasının kararlaştırıldığı
inşaat sözleşmelerinde, müteahhit, teslimde gecikilen her zaman birimi (gün,
hafta, ay, yıl vb.) için bir miktar para ödeyeceğini taahhüt etmektedir[130]. Bununla
birlikte, tarafların para ödenmesi dışındaki edimleri de sözleşmede cezaî şart
olarak kararlaştırmaları mümkündür[131].
Taraflar sözleşmede cezaî şartı, seçimlik cezaî şart, ifaya
eklenen cezaî şart ve cayma cezası şeklinde düzenleyebilirler[132]. BK. m.
158/2 hükmü gereğince sözleşmede, ifaya eklenen cezaî şart şeklindeki bir
düzenleme, borcun gereken yer ve zamanda yerine getirilmemesi durumunda
alacaklıya, hem borcun ifasını hem de borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa
edilmemesinden kaynaklanan zararlarını tazmin ettirme İmkânını vermektedir.
Ancak, alacaklının, cezanın ödenmesini isteyebilmesi için de, ceza talebinden
açıkça vazgeçmemiş veya anlaşmaya aykırı bir şekilde sunulan ifayı herhangi bir
ihtirazi kayıt (çekince) koymadan kabul etmemiş bulunması gerekir. Aksi
takdirde, alacaklı artık cezaî şartın ifası talebinde bulunamayacaktır. Keza,
dava halinde bu husus mahkeme tarafından re’sen nazara alınacaktır[133]. Buna
karşılık, borcu ihlâlde kusursuz olduğunu ispat eden borçlu (müteahhit), cezaî
şart ödemekten kurtulur. Her ne kadar, BK. m. 16l/n hükmü, bu imkânı sadece ‘kusursuz imkânsızlık’ bakımından
düzenlemiş görünüyorsa da; aynı sonucun bütün kusursuz borç ihlâlleri bakımından,
örneğin, kusuru olmaksızın temerrüde düşme durumunda da kabul edilmesi gerekir[134].
Yargıtay tarafından
çeşitli tarihlerde verilmiş olan kararlarda[135], istisna sözleşmesinde iş
sahibince eser teslim alınırken cezaî şart isteme hakkı saklı tutulmamışsa, teslim
ile cezaî şartı isteme imkânının ortadan kalkacağı sonucuna varılmıştır. Saklı
tutma beyanı ise, en geç eserin teslimi anına kadar yapılmış olmalıdır[136].
ff) Ayıptan Doğan Hakların Ortaya
Çıkması
Borçlar Kanununun 360. maddesinde
belirtilen haklar, ayıplı eserin teslimi ile birlikte ortaya çıkarlar. Buna
karşılık, bu haklardan doğan talepler, şartların gerçeklemesi anından itibaren
ileri sürülebilirler. Zira, ayıptan doğan haklardan kaynaklanan talebin ortaya
çıkması, ayıptan doğan hakların ortaya çıkmasından farklıdır. Örneğin, onarım
talebi ilk olarak iş sahibi tarafından onarım hakkı lehinde seçim hakkının
kullanıldığı anda ortaya çıkar[137]. Ayıptan
doğan haklar eserin teslim alınmasıyla birlikte ortaya çıktığından, eserin
teslim alınmasından önce, yalnızca ayıpsız bir eserin teslimi talep edilebilir.
Bu temel hükümden dolayı ayıptan doğan zararın tazmini hakkı bir istisna teşkil
eder. Zarar ziyan tazmini hakkı BK. m. 360’ a (OR.
Art. 368) göre ne
eserin muayenesini ve ne de ayıbın ihbarını şart koşar. Bu hak teslim alma
zamanından bağımsız olarak ancak ayıbın ortaya çıkmasıyla oluşur[138]. Bununla
birlikte Alman Hukukunda, eserdeki ayıbın bilinmesine rağmen ihtirazi kayıt
konulmaksızm eserin teslim alınması (satım sözleşmesinde olduğu gibi - BGB §
464) iş sahibince, ayıba karşı tekeffülden doğan haklardan bilinçli bir
vazgeçme olarak kabul edilir[139].
Ayıba karşı tekeffülden doğan haklar Borçlar Kanununda
eserin teslim alınmasıyla birlikte ortaya çıkmalarına rağmen, SIA - Norm 118’ e
göre, bu ortaya çıkış zamanı yalnızca sözleşmeden dönme hakkı için söz konusu
olmaktadır. İnşaat sahibi, onarım ve ücretten indirim hakkını eser tamamlanır
tamamlanmaz, eseri teslim almadan önce de kullanabilir. Ayıp sonucu ortaya
çıkan zararların tazmini hakkının ortaya çıkış zamanı ise, inşaat sahibinin mal
varlığı durumunun kötüleşmeye başladığı andır[140].
Ayıptan doğan haklar, eserin teslimi ile birlikte, eserin
imali ve teslimj talebinin yerini alırlar. Zira, teslim edilen eserin,
müteahhidin zikrettiği nitelikleri ve sözleşmede tahsis amacı bakımından
kararlaştırılan nitelikleri taşımaması durumunda müteahhidin ayıba karşı
tekeffül sorumluluğu ortaya çıkar.
Teslim anının ayıba
karşı tekeffülden doğan hakların kullanımının başlangıcını teşkil edip
etmediği tartışmalıdır. Bir görüşe göre, müteahhit tarafından ayıplı bir eser
teslim edilmişse,[141], Federal
mahkemeye göre ise[142], muayene
ve ihbar külfetleri yerine getirilmişse, BK. m. 360’ da ön görülen ayıba karşı
tekeffülden doğan haklar kullanılabilir. Bu hususta, Federal Mahkemenin görüşü
daha doğru gözükmektedir. Bize göre de, ayıba karşı tekeffülden doğan hakların
kullanımı için öngörülen zamanaşımı süresi teslimden itibaren başlamaktaysa
da, iş sahibinin ayıp dolayısıyla sahip olduğu haklar, ayıplı eserin teslimi
ile değil, ancak, muayene ve ihbar külfetlerinin yerine getirilmesinden
itibaren kullanılabilirler. Eserin ayıplı olması durumunda, Borçlar Kanununun
360. maddesinde iş sahibine tanınan haklar, BK. m. 359’ da belirtilen muayene
ve ihbar külfetinin yerine getirilmesi şartına ilâveten eserin tamamlanması ve
ayıplı olması şartlarının da birlikte gerçekleşmesi halinde kullanılabilecek
olan haklardır[143].
İstisna sözleşmesinde
ortaya çıkarılan maddi iş görme sonuçlarında olduğu gibi, fikri muhtevası bir
şey üzerinde cisimlenen gayrımaddi iş görme sonuçlarının da teslimi gerekli ve
zorunludur. Zira kanun koyucu, istisna sözleşmesinde müteahhidin teslim, iş
sahibinin de teslim alma borcunun ifasını ayıba karşı tekeffülden doğan
hakların kullanımının bir ön şartı olarak görmekte ve bu borçların ifasına
muayene ve ihbar süresinin başlaması gibi önemli hukukî neticeler
bağlamaktadır. Keza, müteahhidin ücret alacağı hakkı da kural olarak teslim
anında muaccel olmakta ve bu andan itibaren hasar alacaklıya geçmektedir. Dolayısıyla,
tamamlanan eserin bir an Önce iş sahibine teslim edilmesi zorunluluğu,
alacaklının menfaatine olduğu kadar müteahhidin de menfaatlerinin
gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Bu sebeple de, müteahhit ister maddi isterse
gayrımaddi bir sonuç ortaya çıkarmış olsun, ortaya çıkardığı eseri iş sahibine
teslim etmek zorundadır. Zira, teslim borcu müteahhidin eseri imal etme
mükellefiyetin hem bir gereği hem de bir sonucudur.
İstisna sözleşmesinde müteahhidin amacı, harcadığı emek
sonucunda imal ettiği eserin karşılığı olarak belirli bir ücret almaktır. Ancak
bu ücrete hak kazanabilmesi için de eseri ayıpsız bir şekilde imal ederek
zamanında iş sahibine teslim etmiş olması gerekir. Şayet imal ederek teslim
ettiği eser, sözleşmede kararlaştırılan nitelikleri va da böyle bir
kararlaştırma olmasa dahi dürüstlük kuralının ve ticari doğruluğun bir gereği
olarak eserde bulunması gereken lüzumlu nitelikleri taşımıyor ya da eserde iş
sahibinin ifa menfaatini engelleyen başka türde (açık-gizli, fiilî-hukukî,
aslî-ikincil, önemli-önemsiz vs.) ayıpları ihtiva ediyor ise, müteahhit ücrete
hak kazanamaz dolayısıyla tekeffül hükümleri uyannca sorumluğu söz konusu
olur. Keza, teslim borcunu zamanında ifa etmez ise, bu durumda temerrüde düşer
ve kendisi hakkında ‘borçlunun temerrüdü’ hükümleri uygulanır.
Satım sözleşmesinde olduğu gibi istisna sözleşmesinde de
kural olarak eserin teslimi ile ücret borcunun aynı anda ifası prensibi
geçerlidir. Bununla birlikte eser ücretinin muacceliyeti, kural olarak imal
edilen eserin eksiksiz ve ayıpsız olarak zamanında teslim edilmiş olmasına
bağlıdır. Müteahhit, imal ettiği eseri Önemli derecede ayıplarıyla birlikte
teslim etmek istemesi durumunda, iş sahibi sözleşmenin ifa edilmediği defini
ileri sürerek ücret ödemekten ve eseri teslim almaktan kaçınabilir. Ancak
eserdeki ayıplar, BK. nun 360. maddesinin 1. fıkrasında ifade edilen derecede
önemli değilse, iş sahibi müteahhide karşı böyle bir defi ileri sürerek eseri
teslim almaktan kaçınamaz. Aksi durumda iş sahibinin bu davranışı MK.m.2’ de yer
alan dürüstlük prensibine aykırı olur ve bir hakkın kötüye kullanımı teşkil
eder. Zira kanun koyucu, eserdeki ayıplar önemsiz olsa dahi hakkın kötüye
kullanılmaması kaydıyla iş sahibine, eserin tesliminden sonra kullanılmak üzere
farklı seçimlik haklar (onarım, ücretten İndirim ve zararın tazminini)
tanımakta ve onun ifa menfaatini korumaktadır.
Dolayısıyla, eserin mutlaka ayıpsız olarak teslim edilmiş
olması, istisna sözleşmesinde eser ücretinin muaccel hale gelmesi bakımından
bir ön şart değildir. Zira, sözleşmeye konu olan eserin tamamen ayıpsız bir
şekilde imal edilmesi, eserin türüne göre her zaman mümkün olmayabilir.
Örneğin, büyük iş gücü ve teknolojik imkânlann kullanımını gerektiren komplike
bir eserin ya da sanatsal tasavvur ve becerilerin yoğun olduğu bir eserin
imalinin söz konusu olduğu durumlarda, eserin ufak tefek arızalan, bozuklukları
başka bir İfadeyle, ayıpları ihtiva etmesi makul karşılanmalıdır. Bu sebeple
eserin, BK. m. 360/1’ de belirtilen derecede ayıplı olmamak kaydıyla, ufak tefek
ayıplarla iş sahibine teslim edilmiş olması, eser ücretinin muaccel olmasına
bir engel teşkil etmez. Müteahhit ya tamamen ayıpsız ya da önemli derecede
ayıplı olmayan ( hakkaniyet gereği makul karşılanabilecek derecede ayıplı) bir
eseri iş sahibine teslim etmiş olmakla birlikte eser ücretinin ödenmesini talep
edebilmelidir. Zira kanun koyucu, iş sahibine kabulden kaçınma (sözleşmeden
dönme) hakkını ancak, teslim edilmek istenen eserin BK. m. 360 f. 1 ’ de
belirtilen ölçüde yani ‘iş sahibinin kullanamayacağı ve msfet kaidesine göre
kabule icbar edilemeyeceği derecede’ ayıplı ve sözleşme şartlarına ağır bir
surette aykırı olması durumunda tanımaktadır. Ancak bu halde dahi sözleşmeye
uygun olmayan eserin iş sahibince kabulü mümkündür.
Keza ayıplı olmamakla birlikte önemsiz derecede
eksiklikleri bulunan bir eserin teslimi durumunda da iş sahibi, eseri teslim
almaktan ve eser ücreti ödemekten kaçmamamalıdır. Doğal olarak yine bu durumda
da MK.m.2 hükmü göz önünde tutulmalıdır.
34
Zevkliler,
Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, Ankara 1998,339. Ayrıca bk., TKHK. m.
4/11,
VI, BK. m. 198/11.
SIA-Norm 118 Allgemeinc Bedİngungen für Bauarbeiten,
herausgegeben vom Schweİzerischen Ingenieur - und Architekten - Verein (SIA),
Ausgabe 1977/1991. Avrupa ülkelerinde mühendis ve mimar demeklerinin teknik
kuruluşlarla birlikte hazırladıkları İnşaat İşlerinin İfasında Uyulması
Gerekli Esaslar, inşaat işlerinde mutad olam, belirli bir zanaatkar e- diminin
hangi nitelikleri taşıması gerektiğini ve müteahhidin nelerden sorumlu olduğunu
gösteren kuralları içerirler. Fakat bu kurallar, taraflarca kararlaştırılmış
ve sözleşmenin diğer hükümlerine aykırı değilseler, uygulanırlar. İstisna
sözleşmesinin bir türü olan inşaat sözleşmeleri bakımından yabancılık unsuru
taşıyan milletlerarası inşaat sözleşmelerinde standart kurallar
uygulanmaktadır. Bu star Hart kurallar arasında en çok başvurulan da FIDIC (
Federation İnteratnionale des İııgenicurs Conceils, İntemational Federation of
Consulting Engineers İnlemationale Vereinigung Baratender İngenieure = “Müşavir
Mühendisler Milletlerarası Federasyonu” ) kurallarıdır. Bunun yanında
İsviçrede inşaat işlerinde uygulanmakta olan SIA- Norm 118 kuralları da bu tür
kurallara örnek olarak gösterilebilir.
Müteahhit teslim borcunu ifada temerrüde düşerse, özel bir
hüküm olmadığı için, BK. m. 96 vd. (özellikle 101-108) hükümleri uygulanır.
Kural olarak müteahhidin temerrüde düşmesi i- çin, iş sahibi tarafından ona
ihtar çekilmesi gerekir. Teslim tarihinin taraflarca birlikte tayin e- dildiği
(BK. m. 101/11) veya ihtann faydasız kalacağı hallerde (BK. m. 107/b.l) artık
temerrüt için ihtara gerek yoktur. Temerrüdün sonuçlan bakımından BK. m. 102 -
108 uygulanacaktır. Bk., Aral, 359 vd,; Zevkliler, 331; Dayınlarlı, 91 vd.
88 Zevkliler, 331;
Aral, 358 vd.; Dayınlarh, 90.
99 Bu hususta ayrıntılı bilgi için bk., Baygın, 190 vd.
110 Borçlar Kanununun
360. maddesi hükmü gereğince, eğer ayıplar iş sahibinin eseri kullanamayacağı
ve kabul etmesinin kendisinden beklenemeyeceği kadar önemli değilse, ifayı reddede-
meyecektir. Gene aynı maddenin son fıkrasına göre, iş sahibinin arsasında
yapılan inşaatlarda ayıplar bu ölçüde önemli olsa dahi, iş sahibine ifayı kabul
zorunluluğu getirilmiştir. İşte bu durumlarda eserin ayıplı olduğundan söz
ederek ifayı reddetmek ve müteahhidi temerrüde düşürmek mümkün değildir (Öz,
173).
119 Bu hususta bk.}
Gadıent, 59, dn. 22,23.
[1] Kural olarak
teslim borcunun ifası, Öncelikle eserin tamamlanmış olmasına bağlıdır. İfa
amacı gerçekleşmeyeceği için tamamlanmamış bir eserin teslimi söz konusu olmaz.
Ancak tarafların anlaşarak teslimin gerçekleşmesini, eserin tamamlanması
şartından başka şartlara bağlamaları ve teslimin yapılmış sayılacağı zamanı
belirlemeleri mümkündür ( Sel içi, İnşaat Sözleşmelerinde Müteahhidin
Sorumluluğu, İstanbul 1978, 37).
[2] Bk., Pedrazzinİ,
Schweizerisches Privatrecht, 7. Band, Obligationenrecht BesondcrcVertrags-
verhaltnisse, l.Halbband (Werkvertrag, Verlagsvertrag. Lizcnvertrag), Basel und
Stutgart 1977, 521; Bucher, Obligationenrecht, Besonderer Teil, 3. Auflage,
Bern 1988, 209; Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, C. II, Özel Borç İlişkileri,
İstanbul 1977 ( Borç İlişkileri), 1012; Sel içi, 35; Aral, Borçlar Hukuku, özel
Borç İlişkileri, Ankara 1999, 357; Burcuoğlu, Eser Sözleşmesinde İş Sahibinin
Ayıba Karşı Tekeffülden Doğan Haklan ve Özellikle Bu Hakların Kullanılabilmesi
İçin Uyulması Gereken Süreler, Prof. Dr. Haluk TANDOĞAN’ ın Hatırasına Armağan,
287.
[3] Burcuoğlu, 288.
[4] RO 89 / 1963 II,
p. 405,409 = JdT 1964 I p., (Daymlarlı, İstisna Akdinde Müteahhidin ve İş
Sahibinin Temerrüdü - Hüküm ve Sonuçlan, Ankara 1993.43, dn. 37); Burcuoğlu,
303.
Bk.,
Gautschi, Der werkvertrag, Bemer Kommcntar, VI. Band, Das Obligationenrecht, 2.
Abteilung (die einzelnen Vertragsverhaltnisse), 3. Teilband; Der \Verkvertrag, Bern 1967, Art. 370, N. 4 ; Burcuoğlu, 288 ;Larenz,
Besonderer Teil, 11. Aufl., Miinchen 1977, 275. Müteahhit açısından teslim
(eserin teslim edilmesi), tamamlanmış eser üzerinde fiilî iktidarın ifa amacı
ile iş sahibine geçirilmesidir. Buna karşılık, iş sahibi açısından teslim
(eserin teslim alınması) ise, müteahhit tarafından bitirilerek teslimi teklif
edilen eserin iş sahibince fiilen iktidarına alınmasıdır (Seliçi, 35 ).
^ Bu konuda istisna akdine ait özel hükümlerin düzenlendiği
BK. nun 355 - 371. maddelerinde açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, BK. m.
368/1 ’de yer alan ‘iş sahibi onu teslim almada temerrüt etmiş bulunmadıkça’
ifadesi bu soruna çözüm getirici niteliktedir. “Bu hükümde sözü edilen
temerrüdün alacaklının temerrüdü olduğu tartışmasızdır. Burada iş sahibinin
temerrüde düşmesi için kritik zaman, müteahhidin tamamlanmış ‘eseri teslim5
(livraison de Pouvrage) almaması zamanıdır. Yoksa ‘eserin kabul’ (acceplation
de Pouvrage) edilmeme zamanı değildir. Gayet tabiidir ki, eserin kabulünde de
temerrüde düşen iş sahibi, bu temerrütten sonra eser kazara telef olmuş ise,
eserin bedelini ve müteahhidin masraflarını ödemek zorunda kalır” (Dayınlarlı,
141-142).
[7] Bk., Gautschi,
Art.367, N. 13a, 370, N.4; Gursky, Schuldrecht Besonderer Teil, 2. Auflage,
Heidelberg 1996, 116; Brox, Besonderes Schuldrech, 21. Auflage, München 19%, N.
263. Teslim alma, satım hukukundaki teslim almanın aksine yalnızca eserin maddi
olarak alınması değil, bilakis bundan başka İş sahibinin kesin ve itirazsız olarak
müteahhidin edimini sözleşmeye uygun olarak kabul etmesi beyanını da içerir.
Eserin mülkiyetinin iş sahibine ait olduğu durumlarda, örneğin, iş sahibinin
evindeki durumlarda teslim alma son belirtilen beyanla gerçekleşir ( Schmıdt,
Bürgerlichcs Recht, Zweiter Band, Das Schuldrecht, Berlin 1953, 122).
[8] Bk., Gadıent,
Mangel - und Sicherungsrechte des Bauherm im Werkvertrag, Zürich 1994, 53, 55;
Honsell, Schweizerischer Ûbligationenrecht, Besonderer Teil, Bem 1991, 206;
Musielak, Grundkurs BGB 4. Auflage, München 1994, 570; Seliçi, 36, 43;Kaplan,
Türk-tsviçre Hukukunda Mimarlık Sözleşmesi ve Mimann Sorumluluğu, Ankara 1983,
129; öz, İş Sahibinin Eser Sözleşmesinden Dönmesi, İstanbul 1989, 165 - 166. Bu
hususta ayrıntılı bilgi için aynca bk., Becker, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi
(Çev. A. Suat Dura), 2. Bölüm, Çeşitli Sözleşme İ- lişkileri, Madde: 184 - 551,
Yargıtay Yayını No.24, Ankara 1993 (Sözleşme), Art. 370, N. 2; Larenz, 277;
Tandoğan, Borçlar Hukuku özel Borç İlişkileri, C. II, İstanbul 1989, 127, 219;
Dayınlarlı, 43; Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1021,1025.
[9] Bk., BGE 89II409
; Y.4.HD. 25.12.1973 T., E. 13792, K. 10111 (İKİD, 1975, s. 3677).
[10] Bk., BGB §
638,641,644,645; BGHZ 48,263; Jauemıg / Schleclıtnem / Stümer / Tcıchmann /
Vollkommer, Bürgerliches Gesetzbuch, 4. Aufl., München 1987, 702; Larenz, 275;
Gursky, 116; Brox, N. 265.
[11] Bk., Klunzinger,
Einführung in das Bürgerlicherecht, 2. Auflage, München 1989,342; Gursky, 116;
Fikcntscher, Schuldrecht, 7. Auflage, Berlin - Newyork 1985,555; Gautschi, Art.
367, N. 12; Sel içi, 36; Tandoğan, 127; Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1038.
[12] Gadıent, 101.
[13] Klunzmger, 340 ;
Brox, N. 263; Fikentscher, 555; Jauemıg / Schlechtnem / Stümer / Teıchmann /
Vollkommer, 696; BGB § 638/1, II, 641,644/11.
[14] Honsell, 206; Brox,
N.272; Gursky, 117. Aynca bk., BK. m. 90 (OR. Art. 91); BGB § 640/1, 284,
[15] Bk., Y.I5 HD.
27.12.1988 T., E. 1988/4788, K. 1988/4637 ( Erdem, Türk Borçlar Kanunu Şerhi ve
Davalan, C. III, Adana 1990, 89 ); 15. HD. 22.2.1977 T., E. 3167, K. 391 (Uçar,
93 vd,).
[16] Bk., BGB § 640;
Brox, N. 272; Honsell, 206
[17] Brox, N. 260, 263.
Satım sözleşmesinde alıcının teslim alma mükellefiyeti BGB § 433/11’ ye
göre tam karşılıklı, her
iki tarafa da borç yükleyen, bir esas (ana) mükellefiyet değildir. Buna
karşılık, istisna sözleşmesinde her iki tarafa borç yükleyen esas (ana)
mükellefiyettir. Bu hakkın imkânsız hale getirilmesi, geciktirilmesi ya da
reddedilmesi 320-327. maddeden doğan haklan çürütür. Bk., Fikentscher, 554;
Jauemıg / Schlechtnem / Stümer / Teıchmann / Vollkommer, 695, 696; Larenz, 274.
^ Bk., BGB § 644/1, II, 293,372 ve 383;
ZPO 888,894; Fikentscher, 555; Larenz, 262; Jauemıg / Schlechtnem / Stümer /
Teıchmann / Vollkommer, 696.
Bk., Gadıent, 245 vd.
[20] Bk., Tandoğan,
127,217 ; Velidedeoğlu / özdemir, Türk Borçlar Kanunu Şerhi (Genel - Özel),
Yargıtay Yayınlan, Ankara 1987, 577; Karahasan, İnşaat, İmar İhale Hukuku,
İstanbul 1997, 264; Gauch, Der werkvertrag, 3. Auflage, Zürich 1985, N. 1502;
BGE 89II409.
[21] Becker, Sözleşme,
Art. 370, N. 2.
[22] öz, 120.
[23] Gauch,N. 1487;
Burcuoğlu, 303.
[24] Doktrinde haklı
olarak zilyetliğin nakli anlamındaki “Übergabe” ile istisna sözleşmesine özgü
teslimi ifade eden “Ablieferung” terimleri arasında bir ayrım yapılmaktadır.
Zilyetliğin nakli anlamındaki “Übergabe” istisna sözleşmesindeki teslim ve
teslime bağlı sonuçların doğumu için yalnız başına yeterli değildir. Bu konuda
bk., Saenger, Zum Beginn der Veıjahrungsfrist bci kaufrechtlichen
Gewahrleistungsansprüchen, NjW 1997, 1946.
[25] Bk., Gadıent, 54;
Gautschi, Art. 370, N. 4, Gauch, N. 1502; Karahasan,264; Tunçomağ’ a göre,
eserin teslimi onun ısmarlayan tarafından kabulü anlamını taşır (bk., Tunçomağ,
Borç İ- lişkileri, 1038).
[26] Tandoğan, 127:
Gadıent, 54.
[27] Bk., Tunçomağ,
Borç İlişkileri, 1021, ve dn 58a.
[28] Honseli, 206.
[29] Geçici kabul ile
kesin kabul arasında geçecek olan süreye teminat süresi denir. Bütün yapım ve
hizmet işlerinde teminat süresi BİGŞ. m. 42 uyarınca genellikle 12 aydır. Ancak
bu sürenin işlerin özelliğine göre artırılması ya da eksiltilmesi mümkündür (Gönülal,
Yapı İşleri Uygulaması, Ankara 1990,187).
[30] Bu hususta
ayrıntılı bilgi için bk., Kural / Kılıçbay /İzmir, İnşaat ve İhale Hukuku,
Ankara 1988, 1057 vd.; Seliçi, 37 vd.; Gönülal, 181 vd.
[31] Bu hususta
ayrıntılı bilgi için bk., Aslan, Tüketici Hukuku (ve İlgili Mevzuat), Bursa
1996, 4 vd.; Akıncı, Ayıplı Mal ve Hizmetlere Karşı Tüketicinin Korunması,
Konya 1998,43 vd.
[32] Bk, Öz, 167.
[33] Tüketicinin
aldığı malın / hizmetin (eserin) ayıplı olduğunu biliyor sayılması için satıcı
veya imalatçı / hizmeti veren (müteahhit) tarafından kullanılmış, tamir edilmiş
veya ayıplı mal üzerine veya ambalajına, alıcının kolayca okuyabileceği
şekilde “özürlüdür'ibaresini içeren bir e- tiket konulması zorunludur. Bu
durum, tüketiciye verilen fatura, fış veya satış belgesi üzerinde gösterilir
(TKHK. m. 4/7). Tüketicinin satın aldığı malın ayıplı olduğunu bildiği veya
bilmesi gerektiği satıcı tarafından ve ancak m. 4 / T ye göre fatura, fış gibi satış belgelerinde açıkça
yazılmak suretiyle kanıtlanabilecektir. Bk., Aslan, 107 vd.; Akıncı, 52 vd.
[34] Eserin birlikte
muayenesi, müteahhide, uyuşmazlıkları doğrudan doğruya konuşabilme, u-
yuşmazlık hususunda açıklama yapabilme ve kendi mükellefiyetleri hakkında bir
fikir edinebilme, inşaat sahibine ise, daha büyük bir avantaj olarak önemli
ayıplar olduğunda teslim almayı geciktirebilme ve her şeyden öncede zaman
olarak ayıplan kolayca ihbar edebilme imkânını sağlar (Gadıent, 247).
[35] Bk.s
Gadıent, 66 - 75.
[36] Gadıent, 56;
Becker, Sözleşme, Art. 367, N. II; Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1012.
Tandoğan, 126. tş sahibinin bir arsası üzerinde yapılan
taşınmaz eserlerde teslim gibi geri verme de şahsi anlamda mümkün değildir.
Burada iş sahibi bakımından, belirlenen işlerin bitirilmesi ve teslimin
mutabık (eş zamanlı) olması gerekir. İnşaat işlerinde, iş sahibinin taşınması
tek başına yeterli değildir İş sahibi tek başına karar vererek inşaata konu
olan gayrimenkule taşınmaya karar veremez. Taşınma ancak işlerin bitirilmesi
sonucunda mümkün olur. Yani işler tamamen bitirilmeden taşınılması teslim
anlamına gelmez (Pedrazzini, 524).
[38] BGE 25II 867; Gautschi, Art. 367, N. 8 - 12 ; Tandoğan, 3
26.
4* Pedrazzini, 521;
Gadıent, 56; Jauemıg / Schlcchtnem / Stümer / Teıchmann / Vollkommer, 702;
Olgaç, Türk Borçlar Kanunu Akdin Muhtelif Nevileri, C. II, Ankara 1970
(Borçlar, C.I1) 1079; Turanboy, Yargıtay Kararlarına Göre Müteahhidin Teslimden
Sonra İnşaattaki Noksan ve Bozukluklardan Doğan Mesuliyeti, AÜHFD., C. 41, S.
1-4,1989-1990, 154.
[40] Y. 15. HD.
13.11.1984 T., E. 1074, K. 3475, “Tamamlanmış olma olgusu, eserin objektif
ölçüler içinde amaca uygun olarak kullanılabilir durumda olduğunun saptanması
ile ortaya çıkar. Bundan sonraki aşamada eserin zilyetliğinin işverene
geçirilmesi, yani işverenin eser üzerinde fiilî hakimiyetinin sağlandığının belirlenmesi
gelir ki, bu da hukukî teslim anlamına gelir” (Karahasan,260).
[41] Y.15.HD.
17.11.1986 T., E. 1986/830, K. 1986/3860 (Erdem. C.3,73).
[42] Gadıent, 56. Bu
hususta ayrıca bk., YİBK. 25.1.1984 T., E. 1983/3, K. 1984/1 (Erdem, 81;
Y.15.HD, 14.5.1992 T., E. 5877, K. 2594 (Uygur, Borçlar Kanunu Özel Borç
İlişkileri, C. 5, Ankara 1993,673).
[45] Gadıent, 56.
[46] Tandoğan, 126;
Gadıent, 69. Eserde garanti edilen özelliklerin eksikliği veya ayıplann bulunması,
Alman Hukuku bakımından da eserin tamamlanmış olduğunun kabulüne engel teşkil
etmemektedir (BGB § 646). Aksi takdirde, 638. maddeye yapılan atfın bir anlamı
olmazdı (Jauemıg / Schlechtnem / Stümer / Teıchmann / Vollkommer, 702).
[47] Gadıent, 57.
[48] Gadıent, 69.
[49] Gadıent, 57. Buna
karşılık Alman Hukukunda, iş sahibi ayıplı olduğunu bildiği eseri, haklarını
saklı tutmaksızın teslim alırsa ifa hakkı ortadan kalkar. Bu durumda yalnızca
ayıptan dolayı 635. maddeye göre maddi zarar ziyan tazminatı talep edebilir
(BGB § 640/11, BGH Vers R, 74, 292 f). Ancak, iş sahibi eseri teslim alırken
ayıptan doğan haklarını saklı tutmuş ise BGB 633 ve 634. maddelerde belirtilen
hakları kullanma hakkına sahip olur. Bk., bk., Jauemıg / Schlechtnem / Stümer /
Teıchmann / Vollkommer, 686, 695; Schlechtnem, N. 376; Larenz, 266.
[50] Gauch, N. 918,979
vd.; Tandoğan, 160.
[51] Tandoğan, 131.
[52] Gauch, N. 981.
[53] Klunzınger, 342;
Larenz, 275; Brox, N. 265; BGB § 646. Yaratılan eserin niteliğine göre,
biçimsel (şeklî) teslim mümkün olmazsa ve teslim yerine sözleşenlerin ortak
işlemleri geçiri - lemiyorsa, müteahhidin, görülebilir biçimde işini
tamamlanmış saydığı ve iş sahibinin eseri kullanabileceği an, teslim diye kabul
edilir (bk., Becker, Sözleşme, Art. 367, N. 11, 1; Tunçomağ, Borç İlişkileri,
521,1012; Karahasan,258).
[54] Tandoğan, 124;
Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1997,479; Turanboy, 154;
Karahasan,254.
[55] Bk., Tandoğan,
125, dn.47.
Gautschi, Art., 363, N. 4; Daymlarh, 27 ; Tandoğan, 124 -
125; Karahasan,191. Ancak, eserin zamanında imal edilip iş sahibine teslim
edilebilmesi için iş sahibinin de imal faaliyetine katılması zorunlu ise
(örneğin, bir terziye ısmarlanan elbisenin provasının yapılması gibi), iş sahibi,
bu faaliyete zamanında iştirak etmek zorundadır. Aksi takdirde, eserin
zamanında imal ve teslim edilmemesinin olumsuz sonuçlarına kendisi katlanır. Bu
durumda, iş sahibi alacaklı temerrüdüne düşeceğinden müteahhit, zamanında
prova yapamamasından dolayı harcadığı zaman için uygun bir tazminat
isteyebileceği gibi dilerse iş sahibine uygun bir süre tanıdıktan sonra
sözleşmeyi de feshedebilir (BGB § 643) (bk., Gursky, 117).
[58] Bu hususta bk.,
Pedrazzini, 515 ;Y.15.HD. 17.11.1986 T., E. 1986/830, K. 1986/3860 (Erdem, 73).
[59] “İş sahibinin
doğrudan doğruya zilyetliğinin sağlanması, yeniden imal veya inşa edilen eserin
iş sahibine teslim edilmesi ya da iş sahibince tamir veya işlenmek üzere
müteahhide verilen şeyin imal faaliyeti neticesinde tekrar iş sahibine geri
verilmesi şeklinde olabilir. Sağlanacak olan zilyetliğin her zaman asli
zilyetlik olmasına da lüzum yoktur; bîr şeyin kiracısı onu tamir için bir
ustaya vermişse, şeyi geri aldığı vakit fer’i zilyet olmaktadır” (Tandoğan,
Borçlar, 125).
[60] örneğin, bir
taşınmazın bozuk olan su ve elektrik tesisatlarının onanmında iş sahibinin
zilyetliğini rahatsız edici durumların onarım marifetiyle ortadan kaldırılması
söz konusudur (bk., Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1012; Gautschi, Art. 363, N. 5;
Becker, Sözleşme, Art. 367, N. II)
[61] Bk., Tandoğan,
125; Dayınlarlı, 38; Turanboy, 154; Gadıent, 54 vd.
[62] Olgaç, Borçlar,
C. II, 1079.
[63] öz, 166 ;
Daymlarh, 141.
[64] Tandoğan, 127;
Karahasan,258. Müteahhit, meydana getirdiği eserin mülkiyetini iş sahibine
geçirmek zorundadır. İstisna sözleşmesi mülkiyetin geçirilmesinin hukukî
sebebini teşkil eder, mülkiyetin geçirilmesi ise eşya hukukunda öngörülen
kurallara uygun olarak gerçekleştirilir (Aral, 359). Alman Hukukuna göre,
malzemesinin müteahhit tarafından temin edilerek bir e- serin imal edilmesi
durumunda, sipariş üzerine eser imali söz konusu olduğundan BGB § 651/r de yer alan özel hüküm burada uygulanır ve müteahhit ııakil
yükümlülüğü altına girer (bk., Schlcchtnem, N. 364).
[65] Bk,, Gautschi,
Art. 363, N. 6 c ; Schlechtnem, N. 364; BGE 72 II 349.
[66] Gautschi, Art.
367, N.9 ; Öz, 167.
[67] Pedrazzini, 521;
Becker, Sözleşme, Art. 367, N. 2; Olgaç, Borçlar, C. II, 1079.
[68] Y.15. HD.
15.3.1990 T., E. 1989/3618, K. 1990/ 1157, “Bilindiği gibi hukukî işlem belli
bir hukukî sonuç doğuran irade beyanıdır. Buna karşın hukukî fiilin doğurduğu
sonuç failin iradesi dışında kalan olgudur. Kural olarak hukukî fiilin varlığı
hakkında tanık sözlerine itibar edilebilir. Somut olayda 4 adet tezgahın
davacıya teslim edilip edilmediği şeklindeki uyuşmazlık, hukukî fiille
ilgilidir. Hukuki işlem, yani akdi ilişki konusunda bir uyuşmazlık
bulunmadığına göre bu ilişkinin gerçekleşmesine yönelik olan ve failin İradesi
dışında kalan teslim vakıası hakkında tanık dinlenmesine yasal bir engel
yoktur” (YHD., Eylül 1990, C. 13, S. 9, s. 1322).
[69] BGE 115 II 459 ;
113 II 267. İnşaat sahibi, müteahhidin beyanım beklemeden bitmiş inşaatı
kullanmaya başlarsa, inşaatı teslim aldığı kabul edilir (Seliçi, 37).
[70] Gautschi, Art.
363, N. 5a - 5b ; Gadıent, 54; Seliçi, 37; Tandoğan, 125; Turanboy, 154; Aral,
358. Karahasan’ a göre, iş sahibinin fiilî egemenliğini engelleyecek tüm
engeller ortadan kaldırılarak, bu durum iş sahibine bildirilmeli ve bu suretle
iş sahibinin taşınmaz üzerindeki fiilî egemenliği kullanması sağlanarak teslim
gerçekleştirilmelidir (bk., Karahasan,255 vd.).
[71] öz, 168 vd.;
Turanboy, 154.
[72] Tandoğan, 125;
Selıçi, 37.
[73] Bk., Gautschi,
Art. 367, N.8,12; Gadıent, 55; Tandoğan, 125-126; Tunçomağ, Borç İlişkileri,
1013; Turanboy, 154; Öz, 169; Karahasan,255; Daymlarh, 141.
[74] Tunçomağ, Borç
İlişkileri, 1013; Gautschi, Art. 366, N.5b. “... Bazı bağımsız maddi varlığı
olmayan eser borçlarında teslimden söz etmek, bu kuruma taşıyamayacağı kadar
geniş bir anlam vermek olur, örnek olarak, iş sahibinin evinin bir odasını
boyayan veya bir cam takan müteahhidin işi tamamladıktan sonra orayı terk
etmesi, artık ‘teslim’ diye nitelenmemelidir. Bu iş görülürken müteahhit her
hangi bir şeye zilyet olmadığı gibi, iş bittikten sonra da iş sahibinin
zilyetliğini rahatsız eden bir durum olduğu ve bu durumun ortadan kalkmasıyla
ifanın gerçekleşmiş olduğu biçiminde bir konstrüksiyon da inandırıcı değildir.
Böyle sözleşmelerde, eser tamamlandığı anda ifanın (doğru veya ayıplı)
gerçekleştiği, bir başka deyişle, teslimsiz ifa edilen bir eser borcu
bulunduğu kabul edilmelidir. Kuşkusuz,eksik iş yapıldığı durumlarda ifa söz
konusu olmaz” (öz, 167-168).
[75] Bk.,Tandoğan,
125; Dayınlarlı, 38; Aral, 358.
[76] Tunçomağ, Borç
İlişkileri, 1013; Aral, 358.
[77] Bk., Olgaç,
Borçlar, C. II, 1039 - 1040.
[78] Tandoğan, 126.
[79] Turanboy, 156.
[80] Bk., Tandoğan,
126 ; Yavuz, 480; Karahasan,258.
[81] Gautschi, Ari.
363, N. 6 b-e; Karahasan,259; Tandoğan, 128; Yavuz, 480; Zevkliler, 331. İmal
olunan işin (eserin) iş sahibine götürülmesi veya gönderilmesi suretiyle
tesliminin imal borcu içerisine dahi! olup olmadığına genellikle karar
verilemez. Fakat, anlaşma veya denemeden sonra eğer eser iş sahibi tarafından
teslim alınmışsa kabul edilmek zorundadır. Akde veya örf ve adete göre iş
sahibinin eseri bizzat imal yerinde aramaya mecbur bulunduğu tespit ve kabul olunmadığı
müddet ve nispette, müteahhit, eseri, iş sahibine götürmeye mecburdur (Guhl /
Merz / Küller, Das Schweizerische Obligationenrecht, Achte Auflage, Zürich
1995,481; Göktürk, Borçlar Hukuku, 2. Kısım, Akdin Muhtelif Nevileri, Ankara
1951,499).
[82] Kural olarak
müteahhit, imal ettiği eseri vaktinde iş sahibine teslim ettiğini ispatla
yükümlüdür (Bk., Y.15.HD., 28.6.1988 T., E. 4097, K. 2447- Uygur, 890 vd.).
Taraflar sözleşmede teslimin hangi şartlar altında ve hangi
anda yapılmış sayılacağına ilişkin kayıtlar koyabilirler. Ancak sözleşmede
kararlaştırılan teslim tarihi yine sözleşmede yer verilen sebepler dışında iş
sahibi tarafından tek taraflı olarak kısaltılamayacağı gibi, müteahhit tarafından
da uzatılmayacaktır (Bucher, 205; Tandoğan, 127).
[84] Bu hususta
ayrıntılı bilgi için bk., Karahasan,234 vd.
[85] Karahasan,250.
[86] Bk., Y.15.HD.,
10.12.1985 T., E. 2349, K. 4159 (Karahasan,250, dn. 91a).
[87] Teslim için bir
vade kararlaştırılmamış olsa dahi, BK. m. 74’ e göre, teslim borcunun sözleşmenin
kurulmasından sonra hemen ifası, ancak işin niteliğinin yapım için pek az
zamana ihtiyaç gösterdiği istisnai hallerde istenebilir (Yavuz, 480).
[88] Eserin teslimi
için, sözleşmede belirli ya da belirlenebilen bir süre kararlaştınlmamışsa ve
de işin niteliğinden tersi çıkanlamıyorsa, sözleşme yapılır yapılmaz
gecikmeksizin (derhal) işe başlanmalı ve çalışmalara ara verilmeksizin devam
edilmelidir. Ancak müteahhidin, hemen işe başlamasının söz konusu olduğu
durumlarda, ona, alışveriş yaşamında yürüyen dürüstlük kuralına göre edimini
yerine getirmesi için gereksediği (muhtaç olduğu) zaman bırakılmalıdır
(Karahasan,250).
[89] Eserin teslim
günü belirli değilse, işe başlayan müteahhit, benzer işlerdeki normal tempo ile
işi yürütmelidir. Çalışma temposunun belirlenmesinde, işin özelliği ve
müteahhidin iş sahibince bilinmesi gereken mesleki yetenekleri ve nitelikleri
göz önünde bulundurulur (Karahasan,251). Aynca bk., Y. 15.HD. 14.2.1989 T., E.
2384, K. 5231; 15.HD. 2.3. 1989 T., E. 2027, K. 940 (Karahasan,250, dn. 91).
[90] Becker, Sözleşme,
Art. 372, N. 2; Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1048; Dayınlarlı, 43.
[91] Ancak, eserin
tesliminin iş sahibinin (alacaklının) direnmesi (temerrüdü) sebebiyle mümkün
olmadığı durumda da ücret muaccel olur.
[92] Borçlar Kanununun
364. maddesinin 1. fıkrası hükmü, ancak müteahhidin büyük yatırımlar yapmasını
gerektirmeyen küçük el zanaatlanna ilişkin istisna sözleşmeleri İçin önem
taşımaktadır. Geniş mali kaynaklan ve büyük giderleri gerektiren makinelerin
yapımı veya yapı İşleri gibi işlere ilişkin istisna sözleşmelerinde, iş
sahibinin, eser bitmeden onun yapılması giderlerine katkıda bulunmasını
öngören hükümlere yer verilir. Sözleşmede iş sahibinin hangi zamanlarda ve ne
miktarda ön ödemelerde bulunacağı doğrudan doğruya veya bu hususa ilişkin mesleki
teamüllere ya da genel teslim şartlarına atıf yapılarak dolaylı yoldan tespit
edilir (Gautschi, Art. 372, N. 7 e; Yavuz, 500; Tandoğan, 302). Aynca bu
hususta ayrıntılı bilgi için bk.} Baygın, Türk Hukukuna Göre Ücret
ve Tâbi Olduğu Hükümler, İstanbul 1999, 197 vd.
[93] Taraflar BK. 364
/1’ de ki kuralın aksine sözleşme yapabilirler, örneğin, ücretin bir kısmının
(ücretin üçte birinin sözleşmenin yapılması, üçte birinin de iş başlayınca)
veya tamamının teslimden önce yahut teslimden sonra (faturanın ibrazı tarihinde
veya bundan belli bir süre sonra) ödenmesi kararlaştınlabilir. Böyle bir
anlaşmanın varlığını iddia eden taraf bunu kanıtlamakla yükümlüdür (Tandoğan,
303).
[94] “İş sahibinin,
eseri muayene etmeden önce eser ücretini ödemekle yükümlü olup olmadığı tartışmalıdır.
İş sahibinin,ücret ve eserin üçüncü bir yere bırakılmasını vc ücretin sadece
eserin kabul edilmesinden sonra çekilmesini isteyebileceği görüşü
savunulmuştur. Nc var ki bu anlayış isabetli değildir. Aksi takdirde, iş
sahibi eser tamamen ayıplı olduğunda da eserin ücretini bir yere bırakmaya
zorlanmış olabilir. Aksine mümkün olduğu takdirde, eser daha müteahhidin
elinde bulunurken İş sahibine giderleri kendisine ait olmak üzere eseri muayene
etmesine ya da m. 367/11 (BK. m. 359/11)’ yc göre muayene ettirmesine izin
verilmelidir. Ne var ki, adet gereğince, özellikle ticari ve sınai iş
hayatındaki adet gereğince, satımdaki gibi, çok defa şu kural uygulanır: ‘önce
eser, sonra para’. Bu suretle iş sahibi ödemeden önce kendi elinde eseri
kendisi muayene etmek imkânına sahip olur. Eserin iş sahibi nezdinde monte
edilmesi ve var olan donatıma uydurulması zorunlu ise, tereddüt halinde,
ücretin ödenmesine kadar alı koymadan vazgeçme kabul edilebilir” (Becker,
Sözleşme, Art. 372, N. 2). Bu hususta aynca bk., Tunçomağ, Borç İlişkileri,
1049.
[95] Gauch, N. 789;
Tandoğan, 302; Yavuz, 500; Gadıent, 58. Ancak ücret bölümlere göre - hem de
ayrı ayn teslim edilecek bölümlere göre - tespit edildiği takdirde yasaca, her
bölümün tesliminde ödemenin de yapılması zorunludur. Bk., BK. m. 364/11 (OR.
Art. 372/11); Becker, Sözleşme, Art. 372, N. 4; BİGŞ. m. 39.
[96] Becker, Sözleşme,
Art. 372, N. 2, 3; Yavuz, 500; Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1048. Gadıent’ e
göre, eserin ayıplı olması ücretin muaccel hale gelmesine engel olmaz. Zira,
eser ücreti, Borçlar Kanununun 364. maddesinin 1. fıkrasına (OR. Art. 372/1)
göre, yalnızca eserin tesliminden dolayı muacceliyet kazanır. Muacceliyet için
kanunda müteakip başkaca şartlar belirtilmemiştir. Teslim ise, eserin ayıpsız
olmasını şart koşmaz. Bu sebeple de, eserin ayıplı olarak teslimi, ücretin
muaccel olmasını etkilemez. Zira, iş sahibinin Borçlar Kanununun 81’ inci (OR.
Art. 82) maddesi ile güvence altına alınan ücreti ödemekten kaçınma hakkı
vardır (bk., Gadıent, 58, dn.16-19),
[97] BGE 89II 235.
[98] Bk., Becker,
Sözleşme, Art. 372, N.2.
[100] Becker, Sözleşme,
Art. 372, N. 3.
[101] Becker, Sözleşme,
Art. 372, N. 3.
[102] Gadıent, 245.
[103] Bk, BİGŞ. m. 39,40;
BK. m. 126/4.
*09 Y.15.HD., 22.2.1989 T., E. 2115, K. 726, ‘Taraflar
arasındaki sözleşmeye göre inşaatın bitim tarihi 30.4.1987 ise de, sonradan
taraflar bu süreyi 1 ay uzatmışlardır. Davalı müteahhit de uzatılan bu süre
içerisinde inşaatı ufak tefek noksanlıklarla bitirmiştir. Söz konusu ayıp ve
noksanlıklar inşaatın teslim alınarak kiraya verilmesini engelleyici nitelikte
olmayıp davacı İş sahibi inşaatı teslim almamakla zarann oluşmasına kendisi
sebebiyet vermiştir. Bu durumda davacının kira kaybı ile sözleşmeden
kaynaklanan cezayı istemesi olanağı bulunmamaktadır” (Uygur, 886).
[105] Y. 15. HD.
20.10.1977 T., E. 1470, K, 1937, “Yüklenicinin ücretini alabilmesi için
sözleşmenin kendisine yüklediği yapım borcunu eksiksiz veya eser sahibinin
kabulden kaçınamayacağı ufak tefek ayıplarlarla bitirmiş olması gerekir” (YKD.
1978, s. 427 vd.).
[106] Bk., BK. m. 183/1.
[107] Dayınlarlı, 43;
Seliçi, 43.
[108] İş sahibine
müteahhit tarafından sunulan eserin haklı bir nedene dayanmaksızın reddi,
alacaklının temerrüdüne yol açmış olur. Bu konuda istisna sözleşmesine ait
özel hükümlerin düzenlendiği BK. nun 355-371. maddelerinde açık bir hüküm
bulunmamaktadır. Ancak, BK. m. 368/1 ’ de yer alan ‘iş sahibi onu teslim almada
temerrüt etmiş olmadıkça’ ifadesi bu soruna çözüm getirici niteliktedir. Bu
hükümde sözü edilen temerrüdün, alacaklının temerrüdü olduğu tartışmasızdır.
Öğreti de bu yönde görüş birliği içindedir. O halde, BK. nun 368/1. maddesinde
yer alan bu özel hüküm, İş sahibinin eseri teslim almaktan kaçınması durumunda
alacaklının temerrüdüne düşeceği hususunu da içerir. Bu nedenle, konunun genel
hükümler çerçevesinde (BK.m.90 vd.) incelenip çözüme bağlanması gerekeceği
hususu dikkatten uzak tutulmamalıdır (Dayınlarlı, 142).
[109] Satım sözleşmesinde
satım konusu şey alıcıya tesliminden sonra yok olursa, satıcının satış bedelini
isteme hakkı saklı kalır. Malın teslim alınmasından itibaren alıcı, malın ücret
rizikosunu üstlenir. İstisna sözleşmesinde ise ücret rizikosunun karşı tarafa
geçmesi için ölçü alınan zaman süreci eserin teslim alınması anıdır. BGB 644.
maddenin 1. fıkrasının 1. bendine göre, müteahhit rizikoyu teslim alma anına
kadar kendi üzerinde taşır. Ancak, eserin teslim alınmasından itibaren riziko
iş sahibine geçer (Klunzinger, 342).
[110] Alman Hukukuna göre
de kural olarak, eserin teslim alınması ya da duruma göre tamamlanmasına kadar
ki hasara müteahhit katlanır. Bk., BGB § 646,644/1.
[111] Tamamlanınca ferdi
ile belli olan (parça haline gelen) bir eser tamamlanmasına rağmen teslim
edilmeden önce taraflara yüklenemeyen bir sebeple (yangın, çalınma vb.) telef
olmuşsa, hasara müteahhit katlanır (BK. m. 117/11, 368/1). Bu durumda
müteahhidin, eseri teslim borcu kusursuz ifa imkânsızlığı nedeniyle ortadan
kalkar vc müteahhit yaptığı giderleri ya da ücreti artık isteyemez. Eserin
teslimden önce (yapımı sırasında) kaza sonucu telef olması durumunda ifa
imkânsızlığı söz konusu olmayacağından, bu durumda müteahhit eseri yeniden imal
etmek mecburiyetindedir. Ancak, iş müteahhide aşın derecede pahalıya
malolacaksa, müteahhit, BK. m. 365 / II veya 367 hükmüne dayanarak tazminat
ödemeksizin işe devamdan kaçınabilir. Tamamlanınca çeşidi ile belli olacak bir
eser tamamlanmadan önce, ya da tamamlanıp teslim edilmeden önce kaza sonucu
telef olursa, kusursuz imkânsızlık söz konusu olmaz. Çeşidi ile belirtilen
eserin haşan iş sahibine ancak teslim ile geçer (Zevkliler, 344 ; Becker,
Sözleşme, Art. 376, N. 1 vd.).
[114] Klunzinger, 341,
343.
[115] Bu hususta aynntılı
bilgi için bk., Gautschi, Art.376, N, 11c; Gadıent, 59 vd.; Becker, Sözleşme,
Art. 376, N. 1 vd.; Tandoğan, 321 vd.; Yavuz, 461 vd.; Zevkliler, 344 vd.
[116] Gadıent,59;
Tunçomağ, Borç İlişkileri, 1046.
[117] Becker, Sözleşme,
Art. 376, N.l.
[118] Tunçomağ, Borç
İlişkileri, 1044, 1046. “Burada iş sahibinin temerrüde düşmesi için kritik
zaman, müteahhidin tamamlanmış ‘eseri teslim’ (livraison de l’ouvrage) almama
zamanıdır. Yoksa ‘eserin kabul’ (acceptation de l’ouvrage) edilmeme zamanı
değildir. Gayet tabiîdir ki, eserin kabulünde de temerrüde düşen iş sahibi bu
temerrütten sonra eser kazara telef olmuş ise eserin bedelini ve müteahhidin
masraflarını ödemek zorundadır” (bk, Dayınlarlı, dn.60).
[119] İnşaat, malzeme ve
emek sarfıyla arza bağlı olarak meydana getirilen, belli bir iktisadi önem
taşıyan, bağımsız şeylerdir. Başka bir ifadeyle, İnşaat, arazi ile
birleştirilmiş ve malzeme ve emek sarfı ile, imal, inşa veya tanzim edilmiş
şeylerdir. Örneğin, binalar, bunların eklentileri, duvarlar, köprüler, çeşmeler
vs. İnşaat, temelli kalmak maksadı olmaksızın belirli bir hizmete tahsis
amacıyla meydana getirilen menkul inşaatı ve insan eliyle toprağa bağlı olarak,
devamlı kalmak amacıyla meydana getirilmiş bulunan ve ekonomik değer taşıyan
taşınmaz inşaatı olmak Üzere iki türlüdür. Taşınmaz inşaat denince ilk akla
bina gelir. Bina ise, arsanın üstünde veya altında yapılan arza devamlı surette
bağlı olan yapıttır (MK. m. 648 - 650). Bu hususla bk, Tandoğan, 222 vd.; öz,
80 vd.; Seliçi, 208 vd; Artukmaç, İnşaat Hukuku, Ankara 1975, 9-11.
[120] Alman Hukukunda da
eserin teslim alınması anı ayıba karşı tekeffülden doğan hakların zamanaşımı
sürelerinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bk, BGB § 638/1.
[121] Tandoğan, 226.
[122] BGE 89II405.
[124] Tamamlanan eser, iş
sahibine teslim edilmeden önce iş sahibinin muayene ve ihbar külfetinin
olmadığına dair bk., Bucher, 209; Honsell, 200; BGE 94II164.
[125] Bk., Gadıent, 65
vd.
[126] Y.15.HD. 13.11.1984
T., E. 1074, K. 3475 (Karahasan,260).
[127] Becker, Sözleşme,
Art. 367, N. 2 vd. ; Gauch, 1518; Bucher, 209; Honsell, 200; Uygur, 865; BGE
94II 164.
[128] Y. 15. HD.
7.10.1983 T, E. 1922, K. 23/2, ‘Cezai şart, asıl borcun fer’i niteliği olup
muaccel olduğu takdirde bağımsız borç niteliği kazanır. Ancak, asıl borç yerine
getirilmiş ise veya borçtan kurtulmuşsa cezaî şart da ortadan kalkar’ (Erdem,
38). Aynca bu hususta bk., Becker, İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C. VI, Borçlar
Kanunu (Çev. Osman Tolun), I. Kısım, Fasikül V, Genel Hükümler, Ankara 1973
(Genel Hükümler), Art. 160, N. 8, 11; Uçar, Hukukta Cezai Şart ve Uygulaması,
İstanbul 1993, 121.
[129] Turanboy, 157 ; öz,
295. Cezai Şart hakkında ayrıntılı bilgi için bk., Tunçomağ, Türk Hukukunda
Cezai Şart, İstanbul 1963 ( Cezai Şart), 11 vd.; Uçar, 1 vd. ; von Tuhr,
Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C. 1-2, (Çev. Cevat Edege), İstanbul 1983,763
vd.; Becker, Genel Hükümler, Art. 160, N,1 vd.
[130] Bk., Öz, 295 vd.;
Aral, 362 vd.
[131] Bk., Becker, Genel
Hükümler, Art. 160, N. 6; Aral, 362. Taraflar sözleşmeyi yaparken cezaî şartı
diledikleri miktarda kararlaştınlabilirler. Ancak sözleşmede kararlaştırılan
cezaî şartın aşırı derecede adalete aykırı olması durumunda, hakim, cezaî şartı
BK. m. 161/111 hükmü uyarınca makul bir düzeye indirebilir. Ancak taraflar
tacir olduğu takdirde böyle bir indirim söz konusu olmaz. Bk., HGK, 9.10.1991
T., E. 15 - 340, K„ 467; Aral, 363; Uçar, 99 vd..
[132] Bu hususta
ayrıntılı bilgi için bk., Uçar, 17 vd. Cezai şart, sözleşmede taraflarca borcun
hiç ifa edilmemesine veya eksik olarak ifa edilmesine karşı kararlaştırılmış
olabilir. BK. m. 158/1 hükmüne göre borç hiç ifa edilmezse, bu durumda alacaklı
ya ifanın gereği gibi yapılmasını ya da cezanın ödenmesini isteyebilir. Aksi
kararlaştırılmadıkça, ikisini birlikte talep edemez
[133] Y.15.HD., 25.5.1987
T, E. 4443, K. 2341, “Taraflar arasındaki sözleşmenin 19. maddesinde
kararlaştırılan ceza şartı, BK. nun 362. maddesi hükmünce işin teslimi
sırasında ihtirazi kayıt dermeyan edilmedikçe talep edilemez. Davalıların bu
yöne ilişkin savunmasının aksi davacılar tarafından iddia ve ispat edilmediğine
göre bu yöne İlişkin istek ve davanın reddi gerekir” (Uygur, 895). Ayrıca bu
hususta ayrıntılı bilgi için bk., Uçar, 17; Ayan, Borçlar Hukuku, Genel
Hükümler, Konya 1996,79 vd.
[134] Tekinay / Akman /
Burcuoğlu / Altop, Borçlar Hukuku, C. I, İstanbul 1985,480; Aral, 364.
[135] Bk., Y. 15. HD„
26.1.1981 T., E. 1981/29, K. 1981/113 (YKD., 1981, C.8, S.8, s. 1037); 4.HD.
25.12.1973 T, E. 13792, K. 10111 (İKİD, 1975, s. 3677); 15.HD. 1977 T., E. 166,
K. 313 (Kural / Kılıçbay /İzmir, 579). Keza, kabul, BK. nun 113’ üncü maddesine
göre, fer’i haklan, bu arada ceza koşulunu (BK. m. 158/2) düşürür (Seliçi,
43).
[136] Aral, 364.
[137] Tamamlanan eserin
ayıplı olması onun teslimini engellememektedir. Zira ayıba karşı tekeffülün
söz konusu olabilmesi için, eserin ayıplı olarak tamamlanmış ve teslim edilmiş
olması gerekir. Bk., Tandoğan, 126; Daymlarh, 42; Gadıent, 57.
[138] Bk., Gadıent, 64,
dn. 37,101, dn. 14; Guht / Merz/Koller, 486.
[139] KJunzinger, 343.
[140] Gadıent, 245.
[141] Ayıplı eser
teslimiyle iş sahibinin ayıpsız eser teslimine ilişkin alacağının yerini ayıba
karışı tekeffülden doğan haklan alır. Bu hakların doğumu için de vaktinde ayıp
ihbarı yapılmış olması ve bunların ileri sürülmüş olması şart değildir Ayıp
ihbarının vaktinde yapılması, zaten doğmuş olan hakların eserin kabul edilmiş
varsayılması ile düşmelerini önler. Ayıpsız eser teslimine ilişkin alacağın
yerini ayıba karşı tekeffülden doğan yenilik doğurucu haklar ve ayıp sonucu
zararın tazminine ilişkin alacak hakkı alır. Bk.,Gauch, N. 1687 vd, 1721-1727;
Gadıent, 245. Teslim anı, iş sahibinin açık ayıplar için tekeffülden doğan
haklarının kullanımının ve
umulmayan hallerden
sorumluluğun başlangıcı için bir ölçüt teşkil eder. Borçlar Kanununun 358.
maddesinin 2. fıkrasının kullanımından (OR. Art. 366/11), eserin iş sahibine
teslimini, Borçlar Kanununun 359. maddesine (OR. Art. 367) göre, iş sahibi
tarafından eserdeki onarım talebinin öne sürülebilmesinin bir şartı olarak
öngörür. Ancak, satım sözleşmesinin aksine, istisna sözleşmelerinde eser
teslim edilmeden önce Borçlar Kanununun 358. maddesinin 2. fıkrasının (OR.
Art. 366), iş sahibinin haklarını tekeffül etmesi sebebiyle, teslim unsuru,
eserdeki ayıptan dolayı ortaya çıkan bütün tekeffül durumlarının bir şartı da
değildir. Dolayısıyla ayıba karşı tekeffülden doğan haklar, eserin teslimi ile
birlikte başlamakta ve eserin bu zamandaki
durumu,
eserin teslim zamanında sözleşmeye uygun olup olmaması ve neticesinde ayıptan
sorumluluk bakımından önem taşımaktadır (bk., Bucher, 208; Pedrazzini, 525).
bge 100II30. Aynı
görüşte, Öz, 94; Zevkliler, 336.
Ancak, bu haklann kullanımı için öngörülen zamanaşımı
süreleri ayıplı eserin teslim alınmasından itibaren başlamaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder