Ceza hukukunda (Kıyas)'a yer verilmemiştir
http://www.kararara.com/yargitay/ibk/k4827.htm
İçtihatları Birleştirme BGK 1989/2 E,
1990/3 K.
"İçtihat Metni"
Avukat Nurettin imzalı 27/02/1989 günlü
.......... Asliye Ceza Mahkemesi Hakim Hamdi'nin ve .......... Cumhuriyet
Savcısı Özer'in 07/07/1989 günlü dilekçeleriyle başkasına ait bulunan telefon
hattına sahibinin izni olmaksızın saplama yapmak suretiyle yararlanan kişinin
eyleminin suç oluşturup oluşturmayacağı konusunda Ceza Genel Kurulu ile Altıncı
Ceza Dairesi kararları arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülmesi üzerine
konuyu inceleyen Birinci Başkanlık Kurulu'nca Ceza Genel Kurulunun 27/06/1988
gün, E: 1988/6-175, K: 1988/306 sayılı; 26/12/1988 gün E: 1988/341-560 ve
30/01/1989 gün E: 1988/6-442, K: 1989/2 sayılı kararlarıyla hırsızlık suçunun
oluşacağına; ve 22/05/1989 gün, E: 1986/6-142, K: 1989/199 sayılı kararıyla da
hırsızlık suçunun oluşmayacağına karar verildiği bu suretle aralarında
aykırılık meydana geldiği belirlenerek bu aykırılığın İçtihadı Birleştirme
Büyük Genel Kurulu'nda giderilmesine 22/06/1989 gün ve 43 sayı ile karar
verilmiştir.
6/04/1990 günü toplanan Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda, aykırılığın mevcut olduğuna,
içtihadın birleştirilmesi gerektiğine oybirliği ile karar verilip raportör üye
dinlendikten sonra konu görüşülüp tartışıldı:
Türk Ceza Kanununun 491. maddesinin 1.
fıkrasında hırsızlık şöyle tarif edilmiştir: "Her kim, diğerinin
taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa,
altı aydan üç seneye kadar hapis olunur." Bu tanım açısından içtihadı
birleştirmenin konusu (taşınabilir mal), ve (bulunduğu yerden alma) kavramları
yönünden özellik kazanmaktadır. Bu Sözlerde değerlendirilmesi kuşkusuz
(zilyetlik) ve (mamelek) kavramlarının dikkate alınmaları zorunludur. İçtihadı
birleştirmeye esas tutulan kararlarla sözü edilen olayların ortak özelliği
herhangi bir kişiye ait telefon hattından saplama yapmak suretiyle hat alıp
sanığın kendisine ait telefon makinası ile rıza olmaksızın konuşma sağlaması
keyfiyetidir. Ceza Genel Kurulu'na intikal eden diğer bir olayda ise sanıkların
kendi evlerinde kurdukları özel telefon santralleri ile Tarabya santrallerini
kullanarak kaçak milletlerarası konuşmalar yapılmasını sağlamaları söz konusu edilmiştir.
Bu olayların Türk toplumunun değer yargılarına tamamen ters düştüğü, ahlaka ve
hukuka aykırı sonuçlar doğurduğu tartışmasızdır. Türk Ceza Kanununun 491.
maddesinin ilk fıkrasındaki unsurlar genişletici yoruma tabi tutulduğunda
yukarıda özetlenen eylemleri kapsamına aldığının kabulü gerekli görülmüştür.
Zira yorumda toplumun değer yargıları ve teknolojinin gerisinde kalınamaz.
Görüşmeler sırasında Ceza Hukukunda
kıyasen caiz olmadığı, toplumun değer yargılarına göre, yasada açıklık olmadığı
halde bir eylemin suç sayılamayacağı ileri sürülmüşse de çoğunluk olayda kıyas
yoluna başvurulmadığı, yukarıda da açıklandığı üzere genişletici yorum
yapıldığı; buna da cezada cevaz bulunduğu; genişletici yorum yoluna
başvurulurken toplumun değer yargılarından yararlanılabileceği gerekçeleriyle
bu görüşlere katılmamıştır.
Buradaki genişletici yorum TCK.nun 491.
maddesinin kapsamı dışında kalan bir eylemi madde kapsamına dahil etmek
anlamında değil; esasen maddenin içinde mündemiç bulunan ve zamanın teknolojik
gelişmeleri ile ekonomik değeri olan her türlü şeyin sahibinin rızası dışında
kullanılması eylemlerinin de TCK.nun 491. maddesinin kapsamında olduğunu
açıklığa kavuşturmaktan ibarettir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle
telefon hizmetinden çeşitli usul ve yöntemlerle saplama yapmak suretiyle
bedelsiz ve kaçak yararlanmanın, Türk Ceza Kanunu açısından hırsızlık fiilini
oluşturacağına, 06/04/1990 gününde ilk görüşmede üçte ikiyi geçen çoğunlukla
karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
TCK.nun 491. maddesinin ilk fıkrasında
tanımlanan hırsızlık suçunun konusu, (Mal)'dır. Bu terim aynı zamanda (eşya
veya (şey) anlamındadır. Kanun, sadece mal demekle yetinmemiş, bunu
nitelendirmiştir: (taşınabilir) yani (menkul) bir (Mal). Şu halde, bu suçun
konusunu teşkil edecek (mal)ın, bu nitelendirmeye uygun olması lazımdır.
Medeni Kanunun 686. maddesinde de
belirtildiği gibi, taşınabilir mal, bir yerden diğer bir yere nakledilebilen
eşyadır. Mevcut ve maddi varlığı olan bir cisimdir id, bir yerden diğer bir
yere nakledilebilir. Sözü edilen bu mal, katı halde olabileceği gibi sıvı veya
gaz halinde de bulunabilir. Taşınabilir mal kavramı konusunda, medeni hukuk ile
ceza hukuku arasında görüş ayrılığı yoktur. Fark sadece, Medeni Kanunun anılan
maddesinde, (temellüke salih bulunan tabii kuvvetlerin.....de menkul
mülkiyetine konu teşkil edebileceğini kabul etmesinden kaynaklanmaktadır.
Öte yandan hırsızlık suçunun
oluşabilmesi için, niteliğine kısaca değinilen, (taşınabilir mal)ın, (bulunduğu
yerden alınması) gerekmektedir. Yani, asıl zilyedin mal üzerindeki egemenliğine
son verilmesi ve failin nüfuz ve egemenlik alanına sokulması icap etmektedir.
Kanunun, söz konusu suçun oluşması için öngördüğü önemli koşullardan birisi de
budur.
Bilindiği gibi telefon, sesin, elektrik
veya elektromanyetik dalgalar aracılığı ile bir yerden diğer bir yere naklini
sağlayan bir sistem, bir araçtır. Ses dalgaları, telefon devresinde daimi
dolaşmakta olan doğru akımı, mikrofon aracılığı ile etkiler yani ses
titreşimlerine uyumlu olarak titreştirir. Bu titreşim, sözü edilen elektrik
aracılığı ile karşı tarafa gider ve oradaki telefonda, bu sefer ters bir
işlemle, elektrik titreşimlerinden ses titreşimlerine dönüşür. Denilebilir ki,
uçak, tren, otobüs, vapur... örneği bir taşıt aracının, bir yolcuyu bir yerden
alıp diğer bir yere taşıması gibi, burada da telefon devresindeki elektrik,
sesi, bir yerden alıp diğer bir yere taşımaktadır. Olay bundan ibarettir.
PTT İdaresi (hizmet) üreten bir
kuruluştur. Nitekim, özel konularında da bu husus açıkça belirtilmiştir:
(haberleşme hizmetleri), (telefon hizmeti), (telgraf hizmeti)... gibi,
Gerçekten, PTT'nin yaptığı iş de, hizmet sunmaktan başka bir şey değildir.
Gündem de açıklandığı gibi, Genel Kurul
önüne gelen uyuşmazlık: (Telefon hizmetinden çeşitli yöntemler kullanarak,
bundan bedelsiz ve kaçak yararlanmanın suç sayılıp sayılamayacağı, suç
oluşturmaktaysa bunun hırsızlık olup olmadığı)'dır.
Her ne şekilde olursa olsun, bedelini
ödemeden (telefon hizmeti dahil) bir hizmetten kaçak yararlanmak fiili, hiç
kuşku yok ki, hukuka aykırıdır, ahlaka aykırıdır, çok kötü davranıştır. Failine
yarar sağladığı ve zarar verdiği halde, sırf bu niteliğini gözönüne alarak, bu
fiillere (suç) diyebilmek olanaksızdır. Zira, bu fiilin hukuka aykırılığından
dolayı cezalandırılabilmesi için, o filin, kanunda açıkça (suç) olarak
gösterilmesi gerekir. Ne, Türk Ceza Kanununda, ne de ceza hükmü içeren diğer
özel kanunlarda, telefon hizmeti de dahil, bir hizmetten bedelini ödemeden
kaçak yararlanma filmi suç sayan bir hüküm mevcut değildir. Diğer ülkelerin
yeni ceza kanunlarında bu konuda bağımsız bir suç tipi kabul edilmiştir. i e de
bu yolda olumlu adımlar atılmıştır. Nitekim, Adalet Bakanlığınca oluşturulan
bir komisyon tarafından hazırlanan (Türk Ceza Kanunu Ön tasarısı)nda; hizmet de
dahil, karşılıksız yararlanma fiilleri, ne hırsızlık ne dolandırıcılık ve ne de
inancı kötüye kullanma suçları oluşturmayacakları için, yeni ve bağımsız Suç
ihdas edilmek suretiyle kanundaki boşluğun doldurulması ve böylece bu fiillerin
cezasız kalmaması düşünülmüştür.
Az önce de belirtildiği gibi, gerek
Medeni Hukuk, gerekse Ceza Hukuku, (Taşınabilir mal)dan, maddi varlığı olan bir
cismi murat eder. PTT İdaresinin Santralı veya bir parçası, şebeke kabloları,
telefonu alınsa, hiç kuşku yok, hırsızlık Suçu oluşacaktır. Zira bunlar
taşınabilir maldır. Fakat hizmet (telefon hizmetinden bedelini ödemeden kaçak
yararlanma), gayri maddi bir olaydır. Hizmet, kesinlikle taşınabilir mal
kavramı içinde düşünülemez.
TCK.nun 1. maddesinde: (Kanunun sarih
olarak suç saymadığımız bir fil için kimseye ceza verilemez..... hükmü yer
almıştır. Aynı esas, Anayasamızın 38 inci maddesinde de açık ve kesin bir
şekilde vurgulanmıştır. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" kuralı, çağdaş
toplumların en yüce değerlerinden biridir. Kişi, neyin suç, neyin suç
olmadığını önceden bilmeden toplumla barış ve güvence içinde yaşayamaz. Bu
kuralın terk veya gözardı edilmesi, toplum için ciddi tehlikelerin ortaya
çıkmasına sebep olabilir.
Ceza hukukunda (Kıyas)'a yer
verilmemiştir. Anayasa ve ceza kanunu buna engeldir. Zira, kıyas ile hakim,
kanun koyucunun yerine geçerek yeni bir hukuk kuralı koymaktadır. Ceza
hakiminin görevi, kanunu olduğu gibi uygulamaktır. Medeni Kanunun 1 inci
maddesinde hukuk hakimine tanınan kanun koruyucu yerine geçip kural koyma
yetkisi, ceza hakimine tanınmamıştır.
Kanunun metine aykırı olmamak koşulu
ile, yorum, ceza hukukunda mümkündür. Kanunda yer alan bir kavramı, anlamından
ayırıp kapsamı dışındaki fiillere uygulamak yorum değil, kıyastır.
TCK.nun 491. maddesinin ilk fıkrasındaki
(taşınabilir mal) kavramının anlamı gayet açık olup her türlü kuşku ve
duraksamadan uzaktır. Hukuka aykırı bir fiili cezasız bırakmamak endişesi...
vs." gibi nedenlerle de olsa (hizmet), yorum yolu ile bu kavrama dahil
edilemez. Zira, hizmetin bu kavramla bir araya gelmesi olanaksızdır.
Genişletici yorum sınırsız değildir, onun da bir sınırı vardır; bu sınır
Kanunun bizzat kendisidir. Bu tür bir yorum yoluna başvurmak, gerçekte yorum
değil, Kıyastır; "kanunsuz suç ve ceza olmaz" kuralına aykırıdır.
TCK.nun 1 inci maddesindeki (Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fil.....
buyruğu gözardı edilemez.
Bugün telefon hizmetinden bedelsiz ve
kaçak yararlanma olayı ile başlayan bu çığır, yarın ayni türden başka olaylarla
devam edebilir. Örneğin: otobüse biletsiz binene de hırsız denilebilir. Bunun
sonu alınamaz ve nereye varacağı da bilinemez.
Kanımızca yapılması gereken, ceza
hukukunun ana ilkelerini zorlamak yerine, Kanun koruyucunun Sosyal, ekonomik,
teknolojik., vs, gelişmelerle birlikte ortaya çıkan yeni hukuka aykırı fillerle
ilgili düzenlemesini beklemektir. Herhalde bu, kanun koyucunun yerine geçmekten
daha az tehlikeli ve fakat hukuka uygun bir yoldur.
Açıklanan sebeplerle sayın çoğunluk
kararına karşıyız.
Yorumlar
Yorum Gönder