İFLÂSIN ERTELENMESİ


İFLÂSIN ERTELENMESİ (İİK. mad. 179, 179a, 179b)

Günümüzün en güncel “iflas hukuku kurumu” olan "İf l a s ı n e r t e l e n m esi" İcra ve İflas Kanunumuzun üç maddesinde (İİK. mad. 179- 179a- 179b) ve Ticaret Kanunumuzun 324. maddesi ile Kooperatifler Kanunumuzun 63. maddesinde- düzenlenmiştir.

A. SERMAYE ŞİRKETLERİ İLE KOOPERATİFLERİN İFLÂSI (İİK. mad. 179)
«Borca batık» durumda olan «sermaye şirketleri» ile «kooperatifler» hakkında iflâs ya da iflâsın ertelenmesi kararı verilmesi (İİK. mad. 179’da düzenlenmiştir.

A- Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin doğrudan doğruya iflâsı: Bir borçlunun borca batık olması (bu husus, İİK. mad. 179/I, C:1'de; «pasifin, aktifinden fazla olması» şeklinde ifade edilmiştir) hukukumuzda «genel bir iflâs sebebi» sayılmazken, bu husus sermaye şirketleri ile kooperatifler için «özel bir -doğrudan doğruya- iflâs sebebi» sayılmıştır...
İİK. mad. 179/I, c:1'de düzenlenmiş olan bu «özel -doğrudan doğruya- iflâs sebebi» sadece maddede öngörülen;

a) Sermaye şirketleri (Yani; «anonim şirketler» (TK mad. 769 vd.); «limited şirketler» (TK. mad. 503 vd.); «sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler» (TK. mad. 476/II)

b) Kooperatifler (Kooperatifler K. mad. 63) hakkında uygulanır.
«Sermaye şirketleri» ile «kooperatifler» hakkında böyle «özel bir -doğrudan doğruya- iflâs sebebi» kabul edilmiş olmasının nedeni, bunlarda sorumluluğun ‘sermaye ile sınırlı’ olması yani bu tür şirketlerden (ve kooperatiften) alacaklı olan üçüncü kişilerin şirket (ve kooperatif) malvarlığından alacağını alamamaları halinde, ortaklara başvuramamalarıdır...
Burada «sermaye şirketleri» ile «kooperatifler» için kabul edilmiş olan «özel iflâs sebebi», İİK. mad. 179/I, c:1'de «şirketin (kooperatifin), borçlarının aktifinden fazla olması» şeklinde ifade edilmiştir.
Kanunlarda «pasifin, aktifden fazla olması» şeklinde yer alan bu durum doktrinde «borca batıklık» olarak nitelendirilmiştir.

I- İflâs talebi: Bir sermaye şirketinin ya da kooperatifin «borca batık olması» (yani, pasifinin, aktifinden fazla olması) halinde -ki bu durum «ara bilanço»dan (TK. mad. 324/II, Koop. K. mad. 63/I), «son yılın bilançosu»ndan veya daha sonra yapılacak «tasfiye bilançosu»ndan (TK. mad. 444, 446) anlaşılır- şirketin (kooperatifin) idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseleri ile şirket (ya da kooperatif) tasfiye halinde ise tasfiye memurları veya alacaklılar durumu ticaret mahkemesine bildirirler.

İ.İ.K Md.179/I, c:1'de «kimlerin iflâs talebinde bulunabileceği» belirtilmiştir. Bu kişiler;

a) Şirket ya da kooperatifi idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kişiler: Anonim şirketlerde (TK. mad. 324/II) ve kooperatiflerde (Koop. K. mad. 63/II) yönetim kurulu, limited şirketlerde (TK. mad. 540) müdürler.
Bu kişiler, şirketin (kooperatifin) «borca batık» durumda olduğunu saptayınca derhal, yetkili (İİK. mad. 154/III, c:2) ticaret mahkemesine durumu bildirmeye mecburdurlar. Eğer bildirmezlerse kendilerinin hem hukuki (TK. mad. 336/5) ve hem de cezai (İİK. mad. 345a, 345, 310/4) sorumluluğu söz konusu olabilir.
b) Şirket (ya da kooperatif) tasfiye halinde ise: Tasfiye memuru (TK. mad. 446/II, İİK. mad. 179/I, c:1).
Tasfiye memurları için de «borca batıklık bildirimi»nde bulunmak bir yükümlülüktür (TK. mad. 336/5; İİK. mad. 345a).
c) Alacaklılar
Belirtilen bu kişiler dışında kalanlar -örneğin; şirket/kooperatif ortakları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri, yöneticileri- iflâs talebinde bulunamazlar...
Eğer «şirketin borca batık olduğu» bildiriminde bulunan (yani; bu durumu bir dilekçe ile ticaret mahkemesine bildiren) şirketin yönetim kurulu veya limited şirket müdürü ise, dilekçesine şirketin bilançosunu da eklemesi gerekir.

II- İflâs talebinin incelenmesi:
«Bir sermaye şirketinin (ya da kooperatifin) «borca batık olması nedeniyle iflâsına karar verilmesi» istemiyle karşılaşan ticaret mahkemesinin -«kendisinin borçlunun muamele merkezinde bulunan yetkili ticaret mahkemesi olduğunu» ve «doğrudan doğruya iflâsına karar verilmesi istenen borçlunun bir sermaye şirketi ya da kooperatif olduğunu» saptadıktan sonra- iflâs talebini hemen -İİK. mad. 166'da öngörülen usulle- ilân etmesi gerekir.
Hemen belirtelim ki; İİK. mad. 179'da «iflâs talebinin ticaret mahkemesince ilan edileceği»ne dair açık bir hüküm yer almamakta ise de, yüksek mahkeme «şirket (kooperatif) borçlarının muvazaalı olarak aktifinden fazla olması sonucunu doğuracak kötüniyetli davranışların önüne geçmek, alacaklılara ‘şirketin (kooperatifin) borca batık olduğu iddiası’nın gerçek olmadığını kanıtlama olanağını vermek amacıyla» öteden beri «bu talebin ilanı gerektiğini» içtihat yoluyla zorunlu bir -deyim yerinde ise; ön koşul olarak- istemektedir...
Ticaret mahkemesi b a s i t y a r g ı l a m a u s u l ü n e göre (HUMK. mad. 507/1, 176/9), dilekçe ekinde kendisine sunulan b i l a n ç o ve borçlunun t i c a r i d e f t e r l e r i üzerinde -eğer; dilekçe ekinde bilanço sunulmamışsa, sadece borçlunun tiari defterleri üzerinde- ve iflâs talebinin ilanı üzerine, başka alacaklılar müdahale ve itirazda bulunmuşlarsa, bunların itirazları da gözönünde bulundurularak- b i l i r k i ş i i n c e l e m e s i yaptırarak “şirketin (kooperatifin) borca batık durumda olup olmadığını” (yani; pasiflerin aktiflerden fazla olup olmadığını) araştırır.
Mahkeme bu araştırma sonucunda;
a) Şirketin (kooperatifin) borca batık olduğunu saptar ve -aşağıda belirteceğimiz gibi- iflâsın ertelenmesinin istenmemiş olduğunu ya da iflâsın ertelenme koşullarının gerçekleşmediğini de gözönünde bulundurarak şirketin (kooperatifin) iflâsına karar verir.
b) Ya da; şirketin (kooperatifin) borca batık olduğunu ancak iflâsın ertelenmesinin istendiğini ve iflâsın ertelenme koşullarının gerçekleştiğini saptayarak, şirketin (kooperatifin) iflâsının ertelenmesine karar verir.
c) Veya; şirketin (kooperatifin) borca batık olmadığını saptayarak «iflâs talebinin reddine» karar verir.

B- İFLÂSIN ERTELENMESİ:

İflâsın ertelenmesi «borca batık durumda olan (aktifi pasifini karşılamayan) bir sermaye şirketi veya kooperatif hakkında, ticaret mahkemesince iflâs kararı verilmeyerek önerilen iyileştirme projesi çerçevesinde borca batık durumdan kurtulmalarını sağlayan ve iflâslarını önleyen bir kurum»dur.Yüksek mahkemeye göre, i f l â s ı n e r t e l e n m e s i “borca batık durumda olan bir sermaye şirketi ve kooperatifin mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olması halinde iflâsı önleyen” «şirketler hukukuna özgü bir geçici koruma»kurumudur.
Kurumun a m a c ı 'nın «iflâs olmadan bir tasfiye sağlamak değil, sermaye şirketinin sona ermesini önlemek»,«sermaye şirketi ve kooperatifin ekonomi içinde kalarak faaliyetini sürdürmesini sağlamak ve alacaklıların iflâsa bağlı olumsuz sonuçlardan etkilenmemesini temin etmek», «erteleme sürecinde şirketin aktiflerinin korunması, çalıştırılması, bu şekilde pasiflerinin azaltılmasını sağlamak» olduğu ifade edilmiştir...
Doktrinde «iflâsın ertelenmesinin bağımsız bir dava veya talep olmadığı, borca batıklık sebebine dayanan iflâs talebine ilişkin yargılama içinde ve onun bir parçası olarak düşünülmesi gerektiği, bir sermaye şirketinin (ya da kooperatifin) borca batıklık bildirimi ya da bir alacaklısı tarafından borca batıklık sebebiyle açılmış bir iflâs davası olmaksızın, mahkemeye başvurarak, sadece iflâsın ertelenmesini talep etmesinin mümkün olmadığı» ifade edilmiştir...

Bu kurum hem -haklarındaki takipleri belli bir süre durdurarak, onların durumlarını düzeltip tekrar ticari hayata devam etmelerine olanak tanıdığı için- b o r ç l u l a r ı n, hem de -iflâs kararına göre daha kötü duruma düşürmeyen, alacaklarının daha fazla bölümünü alabilmelerine olanak sağladığı için- a l a c a k l ı l a r ı n yararınadır.
İİK. mad. 179-179b maddelerinde düzenlenmiş bulunan bu kurum sadece b o r c a b a t ı k durumda bulunan s e r m a y e ş i r k e t l e r i ile k o o p e r a t i f l e r için öngörülmüş olduğu için, borca batık durumda olmayan sermaye şirketleri ile kooperatifleri kapsamadığı gibi, borca batık durumda olan şahıs şirketlerini ve gerçek kişileri de kapsamaz...

Bu kurumun düzenlendiği İİK. mad. 179-179b maddeleri -2003 tarihli- 4949 ve -2004 tarihli- 5092 sayılı Kanunlarla yapılan değişikliklerle bugünkü şeklini almışlardır. Bunun yanında bu kurum kısmen TTK. mad. 324/II'de -ve Ticaret Kanunu Tasarısının 376. ve 377. maddelerinde- ve Kooperatifler K. mad. 63'de düzenlenmiştir.
Ticaret mahkemesince, hangi koşulların gerçekleşmesi halinde borçlu -sermaye şirketi ya da kooperatif hakkında- «iflâsın ertelenmesi kararı» verilecektir?
İflâsın ertelenmesi taleplerinin değerlendirilmesinde öncelikle «şirketin (kooperatifin) borca batık durumda olup olmadığı» saptanır ve şirketin (kooperatifin) borca batıklığının saptanması halinde «mali durumunun iyileştirilmesinin (ıslahının) mümkün olup olmadığı» araştırılır...
Mahkemece «iflâsın ertelenmesine» karar verilebilmesi için, istek sahibi şirketin (kooperatifin) «borca batık olması», «iyileşme ümidinin bulunması» ve «fevkalade mühletten yararlanmamış olması» gerekir.

a- Borca batık olma: Bir "sermaye şirketi" [‘anonim şirket’ (TK. mad. 269 vd.) ‘limited şirket’, (TK. mad. 503 vd.) ‘sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket’ (TK. mad. 476/II)] ya da «kooperatif» eğer borca batık durumda ise; İİK. mad. 179/I uyarınca «iflasın(ın) ertelenmesi» söz konusu olabilir.
«Borca batık olma» -yukarıda da belirttiğimiz gibi- «şirketin (kooperatifin) pasifinin aktifinden fazla olması»dır (İİK. mad. 179/I, C:1). Borca batık şirketin tüm aktifi, muaccel (günü gelmiş) olsun olmasın, şirketin borçlarını karşılamaya yetmemektedir.
«Borca batık olma» ile «aciz halinde olma» aynı şey değildir.
«Aciz halinde olma» (İİK. mad. 178/I); «şirketin (kooperatifin) muaccel borçlarının, ödeme araçlarındaki sürekli yoksunluk nedeniyle ödenememesi»dir.
Aciz halinde olan bir sermaye şirketi, kendi iradesiyle ticaret mahkemesine başvurarak, doğrudan doğruya iflâs davası açarak «iflâsına karar verilmesini» talep edebilir (İİK. mad. 178/I). Bu varsayımda, borçlu «borca batık» durumda olmadığı için, iflâsın ertelenmesini isteyemez. Ancak, borçlunun «aciz sebebi»ne dayalı iflâs talebinin incelenmesi sırasında, borçlunun «borca batık» durumda olduğu mahkemece saptanırsa, borçlu ya da davaya müdahale eden alacaklılar iflâsın ertelenmesini isteyebilirler...
Yüksek mahkeme «iflâsın ertelenmesine karar verilebilmesi için, şirketin ‘borca batık durumda’ olması gerektiğini, ‘aciz halinde bulunma’nın, iflâsın ertelenmesine karar verilebilmesi için yeterli olmadığını» ifade etmiştir...
«Aciz hali» ile «borca batık olma» arasındaki en önemli fark; birincisi ihtiyari (İİK. mad. 178/I), ikincisi ise zorunlu (İİK. mad. 179) «iflâs sebebi»dir...
Bazı durumlarda hem «borca batıklık» hem de «aciz hali» birlikte bulunabilir...
İflâsın ertelenmesinin ön şartı olan «borca batıklığın» hem talep hem de karar tarihinde mevcut olması gerekir.
«Borca batıklık bilançosu»nda; şirket malvarlığının satış değerleri gerçekci olarak saptanarak, bu malvarlığının şirket borçlarını ödemeye yetişip yetişemeyeceğinin belirlenmesi gerekir.
Yüksek mahkeme, bu konuyla ilgili olarak;
«Borca batıklık bildirimi üzerine düzenlenecek borca batıklık bilançosunun, anonim şirketin gerçek malvarlığı değerlerini yansıtması gerekeceğini, bunun için tüm aktiflerin paraya çevrilme değerleri yani piyasadaki satış sırasında gerçekleşebilecek fiyattan bilançoya geçirilmesi icap edeceğini, aktifler bu şekilde saptandıktan sonra borca batıklık durumunun tespit edilmesi, eğer şirket borca batık değilse iflâsın ertelenmesi talebinin reddedilmesi gerekeceğini»
«Borca batıklık bilançosu ile bildirilen aktif ve pasifin güncelleştirilerek borca batıklığın tesbit edilmesi gerekeceğini»,
«Taşınmazın, erteleme talebinde bulunulduktan sonra satıldığı bedelin, ‘gerçek değeri’ niteliğinde olması nedeniyle, şirketin aktif değerleri arasında yer alması gerekeceğini»,
«Bir kısım alacaklıların ‘iflâsı istenen şirketin borca batık durumda olmadığını’ ileri sürerek bilirkişi raporuna itiraz etmeleri halinde, mahkemece bilirkişi kurulundan ‘ek rapor’ alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceğini»,«‘Anonim şirketin aktiflerinin, borçlarını ödemeye yetmemesi’nin ‘borca batıklık’ olduğunu, sermayenin 2/3'nün karşılıksız kalmasının, şirketin borca batık durumda olduğunu göstermeyeceğini, anonim şirketin borca batık olup olmadığının ‘ara bilanço’dan anlaşılabileceğini»,
«Şirketin (kooperatifin) borca batık durumda olup olmadığının ‘borca batıklık bilançosu’na göre belirleneceğini ve borca batıklığın -bilirkişiden alınacak rapora göre- tesbit edilmemesi halinde, mahkemece ‘iflâs ve iflâsın ertelenmesi talebinin reddine’ karar verilmesi gerekeceğini»,
«‘Şüpheli alacağın neden kaynaklandığı, tahsil imkanının bulunup bulunmadığı, dolayısı ile şirketin borca batık durumda olup olmadığı’ konusunda yeterli incelemeyi içermeyen bilirkişi raporuna dayanılarak iflâsın ertelenmesi konusunda karar verilemeyeceğini»,
«Şirketin (kooperatifin) ‘borca batık olup olmadığı’ konusunda, ibraz ettiği ‘bilanço’ ile yetinilmeyerek ayrıca bunun tesbiti için mahkemece mutlaka ‘bilirkişi incelemesi’ yaptırılması gerekeceğini»,
«Borçlunun iflâsın ertelenmesi talebinin mahkemece şirket muhasebesi konusunda uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile inceleme yaptırılarak, şirketin aktiflerinin gerçek değerlerinin ve piyasa borçlarının tesbitiyle, iflâsın ertelenmesi koşullarının oluşup oluşmadığı saptanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğini»
belirtmiştir.

Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmadan «borca batıklık halinin varlığı» kabul edilerek «iflâs» ya da «iflâsın ertelenmesine» karar verilemez...
«Şirketin borca batık olduğunu» gösteren tek olgu bilanço değildir. Şirketin basit borçlarını ödeyememesi, birbirini takip eden haciz veya iflâs takiplerine maruz kalması, bonolarının protesto edilmesi, çeklerinin karşılıksız çıkması, çalışanlarının ücretlerini ödeyememesi, vergi ve sigorta borçlarını ödeyememesi de, bilanço yanında borca batıklık durumunu inanılır kılar...

b- Erteleme talebi: Ticaret mahkemesince bir «sermaye şirketi»nin ya da «kooperatif»in iflâsına karar verilebilmesi için; «şirket ya da kooperatifin yetkili organ tarafından şirketin borca batıklığının tesbit edildiğine ve bu durumun mahkemeye bildirilerek iflâsının talep edilmesine» ilişkin bir karar alınıp, bu kararın yine «yetkili organ» veya «özel yetkili vekili»tarafından «iflâs talebi ile birlikte iflâsın ertelenmesine karar verilmesi için» ticaret mahkemesine bildirilmesi gerekir.
Böyle bir talep olmadan, ticaret mahkemesi kendiliğinden «iflâsın ertelenmesine» karar veremez. Çünkü, iflâsın ertelenmesi kurumu, kamu düzenine ilişkin olmayıp, tümüyle ihtiyari bir talep ve beyan niteliğini taşımaktadır.
«Sermaye şirketleri» ile «kooperatifler»de, iflâsın ertelenmesini talep etmeye «yetkili organ» hangisidir?

Bu husus, İİK. mad. 179/I, c:2'de «idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler» şeklinde ifade edilmiştir. Bu kimseler; anonim şirketlerde; yönetim kurulu, limited şirketlerde müdür veya müdürler kurulu, kooperatiflerde yönetim kurulu, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yönetim kuruludur. Ayrıca belirtelim ki; «şirketi idare ve temsil ile vazifelendirilmiş» organın -«borca batıklık halinde, bu durumu iflâs talebi ile birlikte ticaret mahkemesine bildirme zorunluluğu» bulunmasına rağmen- «iflâsın ertelenmesini talep etme zorunluluğu» yoktur.
Bu belirtilen kişi ve kurullar dışında ayrıca, alacaklılar da (kamu alacaklıları, şirketten, kar ve tasfiye bakiyesi alacağı olan ortaklar dahil), sermaye şirketi ya da kooperatifin iflâsının ertelenmesini talep edebilir (İİK. mad. 179/I, c:2). «Tahvil sahipleri» de, ‘alacaklı’ sıfatıyla, iflâsın ertelenmesini isteyebilirler. Şirkette alacağı bulunan işçiler ve alacağı rehinde temin edilmiş olan alacaklılar da, iflâsın ertelenmesini isteyebilirler
.
Bu kişilerin dışında, pay sahipleri (ortaklar), intifa hakkı sahipleri, tasfiye memurları, denetçiler, yönetim kurulu üyelerinin biri veya birkaçı, genel kurul iflâsın ertelenmesini isteyemez...
Şirketin (ya da kooperatifin) bir vekil (avukat) tarafından iflâsının (ve iflâsın ertelenmesinin) talep edilebilmesi için, vekilin vekaletnamesinde bu konuda özel yetki bulunması zorunludur...
Ayrıca belirtelim ki, bu maddeye göre gerçek kişiler iflâsın ertelenmesi talebinde bulunamazlar.
İflâsın ertelenmesi talebi ne zaman yapılabilir? Yani «iflâsın ertelenmesi talebinde bulunma süresi» nedir? İİK. mad. 179'da bu konuda özel bir düzenleme yoktur. Doktrinde; «alacaklıların, mahkemece yapılacak incelemenin sonuna kadar, borçlunun da borca batıklık bildirimi ile iflâsın ertelenmesini isteyebileceği gibi, mahkemenin yapacağı incelemenin sonuna kadar da böyle bir talepte bulunabileceği» kabul edilmektedir.
İflâs davası kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, iflâsın ertelenmesi talebi üzerine mahkeme davayı doğrudan doğruya (re'sen) yürütecek, davanın (talebin) geri alınması veya HUMK. mad. 409 uyarınca dosyanın işlemden kaldırılması (müracaata bırakılması) mümkün olmayacaktır…
Doktrinde «borca batık durumda olan bir şirketin (kooperatifin) tek başına iflâsın ertelenmesini isteyemeyeceği, bu talebin iflâs talebiyle birlikte yapılması gerekeceği» ifade edilmiş olmasına rağmen yüksek mahkeme «iflâsın ertelenmesinin istenmiş olması halinde, şirketin borca batık olduğu da mahkemeye bildirilmiş olacağından, iflâsın ertelenmesi talebinin doğrudan doğruya iflâs talebini de içerdiğini» belirtmiştir.


Doktrinde «bir şirketin (kooperatifin) borca batıklık dışındaki bir sebeple, alacaklılarından biri tarafından açılan dava ile iflâsının talep edilmiş olması halinde, bu konuda bir karar verilmeden önce, borçlu şirketin (kooperatifin) ‘borca batıklık bildirimi ile iflâsın ertelenmesini’ talep edebileceği» kabul edilmektedir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, iflâsın ertelenmesi iki şekilde istenebilmektedir. Birinci olasılıkta; borca batık durumda olan şirket ya da kooperatif yetkilisi mahkemeye başvurarak «borca batık olduğunu» bildirip, «iflâsın ertelenmesine karar verilmesini» ister. Bu talep «hasımsız» olarak yapılır. İkinci olasılıkta ise; bir alacaklı tarafından açılmış olan iflâs davasında, davalı-borçlu «iflâsın ertelenmesine karar verilmesini» isteyebilir...
Aralarında organik bağ bulunan, aynı guruba (holdinge) dahil birden fazla anonim şirket birlikte «iflâsın ertelenmesi» talebinde bulunabilirler.
Yüksek mahkeme «Bankalar Kanunundaki özel düzenleme nedeniyle iflâsın ertelenmesi hükümlerinin bankalar hakkında uygulanmayacağını» kabul etmiş ve yüksek mahkemenin bu görüşü doktrin tarafından da olumlu bulunmuştur.


c- İyileştirme projesi: Borçlu «sermaye şirketi» ya da «kooperatif» adına «iflâsın ertelenmesi» talebinde bulunmuş olan kimsenin, mahkemeye «hangi tedbirlere başvurularak, hangi sürede borca batık durumunun sona ereceği» konusunda, «ciddi ve inandırıcı bilgi ve belgelere dayalı» -İİK. 179/I, c:3'de «iyileştirme projesi» diye anılan- bir proje sunması gerekir.
Bu projede; «işletme masraflarının kısıtlanacağı, personel indirimi yoluna gidileceği, kiralık kullanılan yerlerin azaltılacağı, işletmenin bazı bölümlerinin kapatılacağı, yeni pazarlar aranacağı, yeni üretim biçimleri araştırılacağı, sermayenin arttırılacağı, konkordato teklifinde bulunulacağı» somut verilere dayanılarak belirtilmeli, mahkemede «alacaklıların, iflâsın açılmasına göre daha kötü duruma düşmeyecekleri» ve «şirketin bu tedbirlerle borca batıklıktan kurtulacağı» konusunda olumlu bir kanaat oluşmasını sağlamaları gerekir.

Başka bir deyişle; iyileştirme projesi içinde, şirketin iyileşme ümidinin bulunduğu, somut şekilde ortaya konulmalıdır.
İyileştirme projesinde belirtilen tedbirlerin, şirketin mali durumunu iyileştirmeye elverişli olup olmadığının tesbiti özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, erteleme talebi üzerine mahkemece mutlaka bu yönde bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir...

«İflâsın ertelenmesi»nin, borçlu sermaye şirketi ya da kooperatif tarafından istenmiş olması halinde iyileştirme projesinin şirket/kooperatif yetkililerince hazırlanması mümkün ise de, iflâsın ertelenmesinin bir alacaklı tarafından istenmesi halinde, böyle «ciddi ve inandırıcı» bir projeyi hazırlayıp mahkemeye sunması pek mümkün olmayacağından, bu durumda, mahkemenin böyle bir projeyi hazırlayıp sunması için» borçlu şirkete/kooperatife süre vermesi ve bunun yerine getirilmemesi halinde «iflâsın ertelenmesi talebinin reddine» karar vermesi gerekir...

d- İflâsın ertelenmesi giderlerinin peşin olarak ödenmesi: İflâsın ertelenmesini istemiş olan borçlu şirket (ya da; kooperatif) veya alacaklının -İİK'nun 181. maddesinde 160. maddeye yapılan atıf nedeniyle- «iflâsın ertelenmesi kararının ilanı (İİK. mad. 179/a/IV) (ve gerekli yerlere bildirimi)», «atanacak kayyım için belirlenecek ücretin bir kısmının karşılanması» (İİK. mad. 179a/II), «alınacak tedbirlerin, uygulanabilmesi» (İİK. mad. 179a/I) için gerekli giderleri mahkeme veznesine depo etmesi gerekir.
Mahkemenin avans olarak belirleyeceği miktardaki giderlerin, tayin ettiği süre içinde yatırılmaması halinde, mahkemece iflâsın ertelenmesi talebi reddedilerek, «borçlunun iflâsına» karar verilir.

e- Fevkalade mühletten yararlanılmamış olması: İİK'nun 329a maddesi uyarınca «bir sermaye şirketi veya kooperatif, fevkalade mühlet elde ettiği taktirde, mühletin bitiminden itibaren bir yıllık süre içinde 179 ve devamı maddeleri uyarınca iflâsın ertelenmesinden yararlanamazlar.»
Doktrinde «bu yasal düzenlemenin iflâsın ertelenmesi kurumunun amacı ile bağdaşmadığı» ileri sürülmüştür. Çünkü fevkalade mühlet; şirketin borca batık olup olmadığı ile ilgili bir husus olmayıp, Bankalar Kurulu kararının kapsamına giren borçlulara tanınan bir imkandır.
Fevkalade mühletten yararlanmış olan bir sermaye şirketi veya kooperatif, bu mühletin bitiminden itibaren bir yıl içinde borca batık hale gelebilir, ancak mali durumunun iyileştirilmesi ümidi bulunabilir. Böyle bir durumda, «bu şirket ya da kooperatifin iflâsın ertelenmesi durumundan yararlanamayacağı»nın ileri sürülmesinin, mantıklı bir açıklaması olamaz...


f- İflâsın ertelenmesi talebinin incelenmesi: İflâsın ertelenmesi talebinin «basit yargılama usulüne» göre (HUMK. mad. 507/176/9) inceleneceği konusunda, İİK. mad. 179'da açık bir hüküm yoksa da, u y g u l a m a d a bu talep basit yargılama usulüne göre incelenmektedir.
Yetkili mahkeme, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki mahkeme (İİK. mad. 154/III, c:2), görevli mahkeme ise ticaret mahkemesidir. Ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde ise, değere bakılmaksızın, iflas yargılaması asliye hukuk mahkemesinde yapılır…
İflâsın ertelenmesi talebi hasımsız olarak yapılır. Ancak mahkemece evrak üzerinde değil duruşma yapılarak incelenir. Bu talep mahkemece öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırılır (İİK. mad. 179/III, c:2) ve mahkeme gerek görürse borçlu şirketin/kooperatifin idare ve temsille vazifelendirilmiş kimseleri ve alacaklıları dinleyebilir (İİK. mad. 179/III, c:1).

İflâsın ertelenmesi talebi, çekişmeli yargıya dahil bir dava değil çekişmesiz yargı işidir.
İİK. mad. 179'da açık bir hüküm bulunmamakla beraber yüksek mahkeme öteden beri «şirket borçlarının muvazaalı olarak aktiften fazla olması sonucunu doğuracak kötüniyetli davranışların önüne geçmek ve anonim şirketin (kooperatifin) borca batık durumda olmadığını, iyileştirme projesinin yetkili bulunmadığını kanıtlama olanağı vermek amacıyla» iflâsın ertelenmesi talebinin İİK'nun 166/II. maddesinde öngörülen usulle ilanını istemekte ve bu ilan üzerine «borca batıklık durumu ve iyileştirme projesine itiraz edenler varsa, bu itirazlarının değerlendirilip, erteleme koşullarının bulunup bulunmadığının araştırılıp, varılacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesini» istemektedir...

İflâs davalarında karar verilmeden önce davadan feragat mümkün ise de, «iflâsın ertelenmesi talebi»nin içinde, mahkemeye yapılacak zorunlu bildirim bulunduğundan, erteleme talebinden feragat edilse bile, şirket borca batık durumda ise (ve iyileşme ümidi de bulunmuyorsa), mahkemece «şirketin iflâsına» karar verilir...

«İflâsın ertelenmesi» talebinde bulunmuş olan kimse daha sonra duruşmaya gelmemiş dahi olsa, mahkemece dosya işlemden kaldırılmamalı ve yargılamaya devam edilip gerekli karar verilmelidir.
Bir şirket ya da kooperatif tarafından iflâsın ertelenmesi istendikten sonra, başka bir alacaklı tarafından iflâs davası açılmışsa veya bir alacaklı tarafından iflâs davası açıldıktan sonra şirket ya da kooperatif tarafından iflâsın ertelenmesinin istenmiş olması halinde de mahkemece «iflâsın ertelenmesine» karar verilebilir.

Yüksek mahkeme de; «bir sermaye şirketinin alacaklılarından biri tarafından açılmış iflâs davası görülürken, şirket tarafından mahkemeye başvurularak ‘borca batıklık bildirimi ile birlikte iflâsın ertelenmesinin istenmesi halinde’, alacaklı tarafından açılan iflâs davasının, iflâsın ertelenmesi konusundaki incelemenin sonucunu beklemesi gerektiğini» belirtmiştir.
«İflâsın ertelenmesi» talebi üzerine mahkemece öncelikle «iflâsın ertelenmesini talep etmiş olan şirket ya da kooperatifin gerçekten borca batık durumda olup olmadığı” -ve iflâsın ertelenmesi talebinin ilanı üzerine müdahale ve itirazda bulunmuş olan alacaklıların «hayali alacaklılar yaratılarak borca batıklığın sağlandığı yani pasifin aktiften fazla gösterildiği, erteleme koşullarının bulunmadığı» konularındaki itirazları- hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceği gibi, bunun yanında ayrıca «iflâsın ertelenmesini talep etmiş olan şirket ya da kooperatifin hazırlayarak mahkemeye sunmuş olduğu ‘iyileştirme projesi’nde önerilen tedbirlerin yeterli olup olmadığı» konusunda da bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir.

Yüksek mahkeme -isabetli olarak- «kayyım olarak atanmış olan kişiden bilirkişi olarak yararlanılamayacağını (bilirkişi kurulunda yer alamayacağını)» belirtmiştir...
Uygulamada; «iflâsın ertelenmesi» talebinde bulunan şirket ya da kooperatifin yetkili kişileri, bu taleple birlikte ayrıca «ihtiyati tedbir yoluyla takiplerin de durdurulmasını» istemekte, mahkemece oluşturulan «tensip kararı» ile, bu istem kabul edilerek, -acele alınan- bilirkişi raporuna dayanılarak «takiplerin durdurulmasına» da karar verilmektedir.

Yaptırılan «bilirkişi incelemesi»nin sonucuna göre;
a) Borçlunun «borca batık olmadığı» tesbit edilirse mahkemece «iflâs talebinin -ve iflâsın ertelenmesi talebinin- reddine» karar verilir.
b) Borçlunun «borca batık olduğu» tesbit edilir ancak mahkemeye «iyileştirme projesi sunmadığı» veya «sunduğu iyileştirme projesinde önerilen tedbirlerin borçlu şirket ya da kooperatifin iyileşmesi için yeterli olmadığı»sonucuna varılırsa, mahkemece «iflâsın ertelenmesi talebinin reddine ve borçlunun iflâsına» karar verilir.
c) «Borçlunun borca batık olduğu tesbit edilir ve iyileştirme projesinde önerilen tedbirlerin borçlu şirket ya da kooperatifin iyileştirmesi için yeterli olduğu» sonucuna varılırsa, mahkemece «iflâsın ertelenmesine» karar verilir...

Mahkemece verilen «iflâsın ertelenmesi ile ilgili kararlar» tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir (İİK. mad. 164). Temyiz üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince verilen kararlara karşı da on gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilir.
Temyiz ve karar düzeltme süreleri adli tatilde de işler
.

B. ERTELEME TEDBİRLERİ (İİK. mad. 179a)

«İflâsın ertelenmesi kararı» ile birlikte «mahkemece alınabilecek tedbirler» ve «iflâsın ertelenmesi kararının ilanı» İİK. mad. 179a’da düzenlenmiştir.

a) İflâsın ertelenmesi kararının ilanı: İflâsın ertelenmesi kararının hüküm fıkrası -İİK'nun 166. maddesinin ikinci fıkrasındaki usulle- mahkemece ilan edilir ve gerekli bildirimler yapılır (İİK. mad. 179a/IV).
İflâsın ertelenmesi kararı -İİK. mad. 166/II. c:2 uyarınca- ilan edilirken ayrıca -İİK. mad. 166/II, c:1 uyarınca- tapuya, ticaret sicil memurluğuna, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, mahalli ticaret odalarına, sanayi odalarına, menkul kıymetler borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer ilgili yerlere bildirilir.

b) Kayyım atanması: «İflâsın ertelenmesine» karar veren mahkeme, bu kararla birlikte -bir veya birden fazla kayyım atanmasına karar verebilir.
Doktrinde «tüzel kişilerin de kayyım olarak atanabileceği» kabul edilmektedir.
Yüksek mahkeme;
«Yargılama sırasında ‘bilirkişi’ olarak görevlendirilmiş olan kişinin, daha sonra ‘kayyım’ olarak atanamayacağını»

«Davacının gösterdiği kişinin ‘kayyım’ olarak atanmasının doğru olmadığını, ‘kayyım’ın bu işlerden anlayan kişiler arasından mahkemece doğrudan doğruya atanması gerekeceğini»
belirtmiştir.
Mahkeme, «iflâsın ertelenmesi kararı»nda, kayyımın görev ve yetkilerini ayrıntılı olarak göstermek zorundadır (İİK. mad. 179a/III).
Mahkeme kayyımı atarken olduğu gibi, görevden alırken ya da yetkilerini kısıtlar veya arttırırken tam takdir yetkisine sahiptir.

Mahkeme kayyım atarken, «şirket yönetim organının yetkilerini tümüyle elinden alıp kayyıma verebileceği gibi, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılabilir» (İİK. mad. 179a/II, c:2).
Kayyımın hukuki durumu konkordato komiserine (İİK. mad. 287/II) benzer. Ancak, konkordato komiserinden farklı olarak icra mahkemesinin değil, kendisini atayan ticaret mahkemesinin denetimine tabidir. Bu nedenle de, kayyımın karar ve işlemlerine karşı şikayet onu atayan ticaret mahkemesine yapılır.
Kayyımı atayan ticaret mahkemesi, kayyımın ücretini de belirler
.

c) Diğer muhafaza tedbirleri: İflâsın ertelenmesine karar veren ticaret mahkemesi «şirket malvarlığının ve alacaklıların menfaatlerinin korunması için» gerekli gördüğü İİK. mad. 179a'da öngörülmemiş olan başka tedbirlerin de alınmasına karar verebilir. Örneğin; borçlu şirketin taşınmazlarının devredilmemesi ya da taşınmazlar üzerinde yeni yükümlülükler kurulmaması için tapuya şerh konulmasına karar verebilir (MK. mad. 920, 1010). Keza, iflasın ertelenmesine karar veren mahkeme, bu kararla birlikte borçlunun mallarının defterinin tutulmasına karar verebilir (hatta, vermelidir).

«Diğer muhafaza tedbirleri» alarak, «şirkete ait işletmelerin faaliyetlerinin durdurulup durdurulamayacağı»da tartışma konusu olmuştur. Bu konuda genel olarak «mahkemenin, kayyımın da görüşünü alarak, ancak sürekli zarar etmekte olan ve şirket malvarlığını gittikçe azaltan, alacaklıların menfaatlerini tehlikeye sokan işletmeleri kapatabilmesinin isabetli olacağı» kabul edilmektedir...

ERTELEME KARARININ ETKİLERİ (İİK. mad. 179b)

Erteleme kararının «süresi», «etkileri» ve «kaldırılması» İİK. mad. 179b’de düzenlenmiştir.

a) İflâsın ertelenmesi süresi: «İflâsın ertelenmesi talebi»ni yerinde bulan mahkemenin, kararında «iflâsın hangi süre için ertelendiğini» belirtmesi gerekir. Bu süre kanunda «en fazla bir yıl» olarak öngörülmüş olduğundan (İİK. mad. 179b/IV, c:1) mahkeme bu süreyi kararda «üç ay, altı ay» olarak belirleyebilir. Bu suretle mahkeme, atayacağı, kayyımın kısa sürelerde rapor vermesini öngörerek, bu verdiği süre içinde de şirketin (kooperatifin) durumunu kontrol ederek, bu süre içinde veya sonunda, şirketin (kooperatifin) durumu iyileşmişse, erteleme kararına son verebilir..
Yüksek mahkeme «İİK. mad. 179b/IV. hükmüne rağmen, ‘iki yıl süreyle iflâsın ertelenmesine karar verilemeyeceğini» belirtmiştir.

Mahkemenin tayin ettiği bu -üç aylık, altı aylık ya da bir yıllık- süre, kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak, mahkemece «uygun görülecek süreler ile» uzatılabilir; ancak uzatma süreleri toplamı dört yılı geçemez (İİK. mad. 179a/IV, c:2)

Erteleme süresi sona erince mahkeme hem kayyımın verdiği raporu dikkate alarak hem de ayrıca -«erteleme koşullarının bulunup bulunmadığı» konusunda- bilirkişi incelemesi yaptırıp, bilirkişinin vereceği rapor çerçevesind3“erteleme süresinin uzatılıp uzatılmayacağını» değerlendirerek ya «erteleme süresinin uzatılmasına” veya «erteleme süresinin kaldırılmasına» karar verir. Birinci olasılıkta mahkeme, erteleme süresini uygulanacak tedbirlere göre, belirli aralıklarla uzatabilir. Ancak, bu süre «en fazla dört yıl daha» uzatılabilir

Ayrıca belirtelim ki, mahkemece «erteleme süresinin uzatılmasına» karar verilebilmesi için, «iflâsın ertelenmesi kararı»nın şekli anlamda kesinleşmiş olması gerekir
Mahkeme, tayin ettiği erteleme süresi içinde, şirketin (kooperatifin) durumunun iyileşemeyeceğini saptarsa, erteleme süresinin sonunu beklemeden «erteleme kararının kaldırılmasına» karar verebilir...

b) İflâsın ertelenmesi kararının etkileri: İflâsın ertelenmesi kararının bir kısım etkileri kanunda açıkça düzenlenmişken bir kısım etkileri konusuda belirtilmeyip doktrin tarafından öngörülmüştür.

aa- Takiplerin durması ve yeni takip yasağı: İflâsın ertelenmesi kararının en önemli etkisi; «hakkında iflâsın ertelenmesi kararı verilen şirket ya da kooperatife karşı yeni takip yapılamaması ve daha önce başlamış olan takiplerin durması»dır.
Bu husus kanunda «iflâsın ertelenmesi kararı üzerine, borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacağı ve evvelce başlamış olan takiplerin duracağı» şeklinde belirtilmiştir (İİK. mad. 179b/I, c:1).
Burada öngörülen «takip yasağı»nın kapsamına; bütün icra takip işlemleri girer. Örneğin, borçlu hakkında «ödeme emri» gönderilemez, «haciz», «muhafaza altına alınma», «satış» işlemleri yapılamaz. Hatta, bir «icra takip işlemi» sayılamamasına rağmen borçlu hakkında «takip talebi»nde de bulunulamaması «ihtiyati haciz kararı» verilememesi gerekir…
İflasın ertelenmesi süresi içinde, borçluya karşı iflas takibi de yapılamaz…
Yüksek mahkeme;

«İflâsın ertelenmesine karar verilen ve malvarlığının korunması için gerekli tedbirler kapsamında yönetimine kayyım atanan şirketin iflâsının ertelendiği döneme ilişkin prim borcu nedeniyle yürütülen takip dosyasından tebliğ edilen ödeme emrinin iptâli gerekeceğini
«Takip dosyasının, yetkisi alacaklı tarafça da kabul edilen icradairesine -takibin yapıldığı icra dairesince- gönderilmesinin ‘icra takibi işlemi’ olması nedeniyle gönderme işlemi yapılamayacağı gibi, yetkili icra dairesince de borçluya ödeme emri gönderilemeyeceğini”
«‘İflâsın ertelenmesi’ kararına rağmen borçlu hakkında icra takibinde bulunmuş olan alacaklının bu takile ilgili olarak yapacağı ‘haciz talebi’nin reddine karar verilmesi gerekeceğini”
«‘Kefalet’in sonuç doğurabilmesi için daha sonra «asıl borçlu» hakkında yapılmış olan takibin kesinleşmiş olması gerekeceğinden, asıl borçlu hakkında iflâsın ertelenmesine karar verilmiş olması halinde, borçlu hakkındaki takip kesinleşemeyeceğinden, ihtiyati haciz sırasında borçluya kefil olmuş olan üçüncü kişiye ödeme emri gönderilemeyeceğini”
«‘İflâsın ertelenmesine’ karar verildikten sonra, mahkemeden ‘ihtiyati haciz kararı’ alınarak borçlu hakkında icra takibinde bulunulamayacağını”
belirtmiştir.

«Takiplerin durması ve yeni takip yasağı» konusunda, kanunda iki istisna kabul edilmiştir. Birinci istisna bazı rehinli alacaklar ile ilgilidir. Gerçekten kanunda «erteleme sırasında taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabileceği ya da başlamış olan takiplere devam edilebileceği» öngörülmüştür (İİK. mad. 179b/II, c:1).

Ancak, belirtilen rehinli alacaklar için öngörülen «takip yapabilme olanağı» -hakkında iflâsın ertelenmesi kararı verilen- borçlunun malvarlığının korunması amacıyla kısıtlanmış ve ertelenme süresi içinde yapılacak rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte «rehin konusu mallar hakkında muhafaza tedbirleri alınamayacağı rehinli malların satışının yapılamayaca-ğı» kabul edilmiştir (İİK. mad. 179b/II, c:1).

Yüksek mahkeme «İİK. 179b/II hükmüne rağmen, rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yapılmış olan takiplerin tamamen durdurulmasına karar verilemeyeceğini» isabetli şekilde belirtmiştir.
Bazı rehinli alacaklarla ilgili -yukarıda açıklanan- takipler hakkında kanunda yer alan diğer bir (yeni) hüküm ile «borçlunun, erteleme süresince işleyecek olup, mevcut rehinle karşılanamayacak olan faizler için teminat göstermek zorunda olduğu» belirtilmiştir. Böylece, borçlunun, rehinli alacaklının alacağının faizinin, rehinli malın satışından karşılanamaması halinde, satışın durması için teminat gösterememesi halinde, alacaklı tarafından rehinli malın satışı istenebilecektir...
Bu yeni düzenleme «hem iflâsın ertelenmesi kurumuna hem de eşitlik ilkesine aykırı olduğu» belirtilerek doktrindeeleştirilmiştir.


İkinci istisna, İİK'nun 206. maddesinin birinci sırasında yazılı alacaklarla ilgilidir: «206 ncı maddenin birinci sırasında yazılı alacaklar için haciz yolu ile takip yapılabilir» (İİK. mad. 179b/III) Bu tür -«işçi» ve «nafaka»- alacakları için haciz ve satış yapılabilecektir.
Hemen belirtelim ki, 206. maddenin birinci sırasının (A) bendinde işçi ücretleri için öngörülen «İflâsın açılmasından önceki bir yıl» ifadesini, burada «iflâsın ertelenmesi kararından önceki bir yıl» şeklinde anlamak gerekir..
Bu hüküm de doktrinde «iflâsın ertelenmesi kurumunun amacına aykırı olduğu ve alacaklılar arasındaki eşitliği bozduğu» gerekçesiyle eleştirilmiştir.
Belirtilen ikinci istisna kapsamında yer alan alacaklar için iflâs yoluyla takip yapılamaz...
Kanunda sadece «erteleme süresi içinde takip açılamayacağı»ndan söz edildiğinden (İİK. mad. 179b/I, c:1), erteleme süresi içinde, borçluya karşı -iflâs davası hariç- dava açılabilir veya açılmış davalara devam edilebilir. Ancak, bu davalar sonunda alınacak ilamlar takibe konulamaz.
Erteleme süreci içinde itirazın iptâli davası açılabilir mi? Kanımızca, itirazın iptâli davası açılması «icra takip işlemi» sayılamayacağından, erteleme süreci içinde itirazın iptâli davası açılabilmeli ancak dava sonucunda alınacak ilam icraya konulamamalıdır Yüksek mahkeme bu konu ile ilgili olarak; «erteleme süreci içinde açılan itirazın iptâli davasında karar verilemeyeceğini, erteleme kararının sonucuna kadar beklenmesi gerekeceğini» belirtmiştir...
«Takip yasağı» sadece hakkında erteleme kararı verilmiş olan borçlu için geçerli olup, müşterek borçlu ve müteselsil kefiller için böyle bir yasak söz konusu değildir Yüksek mahkeme, bu konuyla ilgili olarak;
«Mahkemece verilen ‘iflâsın ertelenmesi’ kararı -ve borçlu tarafından yapılan iflâsın ertelenmesi talebi- kefiller ve (müteselsil kefiller) hakkında geçerli olmayacağından, mahkeme tarafından «tedbir kararının kefiller hakkında da uygulanmasına» şeklinde karar verilemeyeceğini”
«Mahkemece, iflâsın ertelenmesi talebi üzerine şirkete göre üçüncü kişi konumunda bulunan ‘kefil’ ve ‘ipotekli taşınmaz malikleri’nin hukuki durumunu etkileyecek şekilde tedbire hükmedilemeyeceğini”
belirtmiştir.


Erteleme kararından önce başlamış olan takipler erteleme kararı ile duracağından (İİK. mad. 179b/I, c:1) mahkemece, «bu takipler nedeniyle daha önce konulmuş olan hacizlerin kaldırılmasına» karar verilemez. Yüksek mahkeme, bu konuya ilişkin içtihatlarında;
«Tedbir kararından sonra borçlu şirkete ait araçlarla ilgili olarak verilmiş olan ‘haciz’ ve ‘muhafaza işlemleri’nin kaldırılması gerekeceğini”
«‘Hacizlerin kaldırılması’ ve ‘tedbir kararı gereğince takiplerin durdurulması’ yönündeki isteklerin, İİK'nun 79/II. maddesi kapsamında kabul edilemeyeceği, bu konuda karar verilmesinin asıl icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine ait görev olduğunu”
«Mahkemece ‘erteleme kararı’ ile birlikte ‘... hacizlerin de kaldırılmasına’ karar verilemeyeceği, çünkü ‘takiplerin durması’nın (İİK. 179b/I), ‘takibin bulunduğu aşamada kalması’nı ifade edip, ‘hacizlerin de kaldırılmasını’ gerektirmeyeceğini”
«İflâsın ertelenmesi talebini kabul eden mahkemenin, erteleme kararı ile birlikte ‘hacizlerin kaldırılmasına ve ipotekli takiplerin tamamen durdurulmasına’ karar veremeyeceğini”
belirtmiştir.
İflâsın ertelenmesi kararından önce, üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilerek (İİK. mad. 89), borçlu şirketin (kooperatifin), üçüncü kişilerdeki müstakbel alacaklarının haczine karar verilmişse, müstakbel alacak olarak haczedilen ve iflâsın ertelenmesi süreci içinde doğacak olan üçüncü kişilerdeki alacakların konusu olan paraların borçlu şirkete (kooperatife) değil haciz ihbarnamesini göndermiş olan icra dairesine ödenmesi gerekir..
«İflâsın ertelenmesi» talebi üzerine, mahkemece üçüncü kişilerin maddi hukuka dayalı haklarını etkileyecek biçimde «tedbir kararı» verilmemesi gerekir. Yüksek mahkeme, bu konuyla ilgili olarak;
«İflâsın ertelenmesi talebi üzerine mahkemece, üçüncü kişilerin maddi hukuka dayalı haklarını etkileyecek biçimde ‘takas, mahsup, hapis hakkı, protesto, temlik gibi hukuki işlem ve def'ilerin durdurulmasına’ şeklinde takdir kararı verilemeyeceğini”

«‘İflâsın ertelenmesi’ halinde mahkemece ‘sözleşmenin feshinin ihtiyati tedbir yoluyla engellenmesine’ şeklinde -üçüncü kişilerin de hukukuna etkili olacak biçimde- karar verilemeyeceğini”
«‘İflâsın ertelenmesi’ talebi üzerine, mahkemece, verilen ‘davacı şirketin keşideci ve cironta olduğu kambiyo senetlerinin ödenmesinin tedbiren durdurulmasına’ dair kararın, üçüncü kişilerin ödeme yapmasını durduracak nitelikte olduğundan yasaya aykırı sayılacağını
«İflâsın ertelenmesi talebi üzerine, mahkemece ‘üçüncü kişilere birinci haciz ihbarnamesi gönderilmemesi’ -ve ‘takas’, ‘mahsup’, ‘temlik’ yapılmaması- konusunda tedbir kararı verilemeyeceğini”
«‘İflâsın ertelenmesi’ talebi/kararı üzerine mahkemece ‘borçlu şirkete/kooperatife ait çeklerin arkasına ‘karşılıksızdır şerhinin yazılmamasına’ ve ‘bonoların protesto edilmemesine’ tedbiren karar verilemeyeceğini”
«Erteleme talebinde bulunan şirketin lehtar olduğu teminat mektupları yönünden muhatap ve teminat mektuplarını veren bankanın hukuki durumunu etkileyecek şekilde tedbir kararı verilemeyeceğini”
«‘İflâsın ertelenmesi’ talebinin yerinde bulunması halinde, mahkemece ‘rehin ve blokaj kayıtlarının kaldırılmasına’ şeklinde -maddi hukuk alanında sonuçlar doğuracak- tedbir kararı verilemeyeceğini”
belirtmiştir.
«Takip yasağı»na rağmen, erteleme kararından sonra borçlu hakkında takip yapılırsa, «süresiz şikayet yoluyla» (İİK. mad. 16/II) yapılmış olan bu takibin «iptâli» sağlanabilir.. Yüksek mahkeme, bu konuda;
«‘İflâsın ertelenmesi’ talebi üzerine mahkemece verilen tedbir kararına rağmen yapılan ‘takiplerin iptâline’ karar verilmesi gerekirse de, borçlu tarafından ‘yapılmış olan takibin durdurulması’nın talep edilmiş olması halinde, mahkemece bu taleple bağlı kalınarak karar verilmesi gerekeceğini”
«Ticaret mahkemesince, takipten sonra ‘yeni hüküm verilinceye kadar, daha önce verilen iflâsın ertelenmesi kararının uzatılmasına’ karar verilmiş olması halinde, icra mahkemesince ‘yapılmış olan takibin iptâline’ değil ‘takibin durdurulmasına’ karar verilmesi gerekeceğini”
«İflâsın ertelenmesi kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılacak takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacağı ve evvelce başlamış olan takipler de duracağından, iflâsın ertelenmesi kararından sonra borçlu hakkında yapılmış olan ‘takibin durdurulmasına’ değil, ‘takibin iptâline’ karar verilmesi gerekeceğini”
«‘Erteleme kararı’ndan sonra, hakkında yapılan takibe itiraz ederek, takibi durduran borçlunun aynı takibin iptâlini ‘şikayet’ yolu ile de isteyebileceğini”
belirtmiştir.
«Takip yasağı», ‘erteleme kararının ilanı’ndan değil, ‘kararın verildiği tarih’ten -uygulamada ise; bu konuda çok kez şirket ya da kooperatif yetkililerine mahkemeye müracaat sırasında ‘ihtiyati tedbir’ talep edildiğinden, takip yasağı, mahkemece verilen ‘ihtiyati tedbir kararı’ndan- itibaren yürürlüğe girer...

Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca şu hususu da belirtelim ki; «iflâsın ertelenmesi» talebi üzerine mahkemece, iflâsın ertelenmesi yargılaması devam ederken -yani, henüz «iflâsın ertelenmesine» karar verilmeden- iflâsın ertelenmesi talebinde bulunmuş olan şirket yetkilisinin talebi çerçevesinde «borçlu şirket hakkında başlamış olan icra takiplerinin durdurulması ve yeni takip yapılmaması» konusunda ihtiyati tedbir kararı verilmektedir. Bu uygulama Yargıtay tarafından uygun bulunduğu gibi doktrin tarafından da olumlu karşılanmıştır. Doktrinde, «bir takip işlemi olan İİK. mad. 89'a göre üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilmesi işleminin de yasak kapsamında olduğu, bu nedenle mahkemece takiplerin durdurulması konusunda tedbir kararı verilmiş olması halinde, üçüncü kişilere haciz ihbarnamesi gönderilmemesi gerekeceği, icra dairesinin aksi doğrultudaki işlemlerin -süresiz- şikayet konusu olabileceği» belirtilmiş olmasına rağmen yüksek mahkeme aksi doğrultuda içtihatta bulunmuştur...

bb- Zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere etkisi: «İflâsın ertelenmesine» karar verilmesiyle «bir takip işlemi (muamelesi) ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin işlemesi durur» (İİK. mad. 179b/I, son cümle).
Bu düzenleme, iflâsın ertelenmesi kararının amacına uygun bir düzenlemedir.
Hemen belirtelim ki, bu kural iflâsın ertelenmesi kararından etkilenmeyen «rehinli takipler» ile «206. maddenin birinci sırasında yer alan alacaklar için yapılacak takipler» hakkında uygulanmaz.
Doktrinde «İİK'nun 277-280. maddelerinde düzenlenmiş bulunan iptâle tabi tasarruflar için öngörülen süreler ile İİK'nun 284. maddesindeki beş yıllık hak düşürücü sürenin, erteleme süresinin sonuna kadar uzatılması gerekeceği» belirtilmiştir.


cc- İflâsın ertelenmesinin diğer etkileri: «İflâsın ertelenmesi kararı»nın, alacakların vadesine, muaccel almasına ve faizlerin işlemesine bir etkisi olmadığından, iflâsın ertelenmesi kararıyla, protesto çekilmesi de engellenemez..
Mahkemece «alacaklıların takip hukuku dışında kullanabilecekleri temlik, takas, hapis, temerrüt gibi hukuki işlemlerin, hak ve def'ilerin kullanılmasının yasaklanmasına ve hukuki sonuçların durdurulmasına» karar verilemez. Çünkü, hakime böyle bir yetki verilmemiştir. Amaç, borçlu için herşeyin durması değildir. Sadece borçluya karşı «takip işlemlerinin yapılması» sağlanmalıdır.
Erteleme kararından sonra, «daha önce yapılmış olan takip(ler) sırasında konulmuş olan hacizlerin kaldırılması» erteleme kararına dayanılarak talep edilebilir mi? Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada «bunun da mümkün olmadığı» ifade edilmektedir...
Üzerine haciz konulmuş olan banka hesapları ile paraların -hacizler kaldırılarak- alacaklıya verilmesi mümkün olmadığı gibi borçluya da verilemez...
«İflâsın ertelenmesi kararından sonra doğan alacaklar için», borçlu hakkında takip yapılabilir mi? Bu konu kanunda açıkça düzenlenmemiştir. Doktrinde «iflâsın ertelenmesinden sonra doğan alacaklar için de -alacaklar arasında eşitsizlik yaratmamak için- borçlu hakkında takip yapılmaması ancak borçlunun bir borçlarını ödememesinin iflâsın ertelenmesi kararının kaldırılmasına neden olması gerektiği» belirtilmiştir.


İflâsın ertelenmesi sürecinde; «borçlu şirketin idare ve temsile yetkili kişileri» hakkında karşılıksız çek düzenlemek ya da mal beyanında bulunmamak, taahhüdü ihlal vb. «icra suçları»ndan dolayı yargılama yapılabilir mi?Bu konuda «iflâsın ertelenmesi kararının etkileri»nin düzenlendiği İİK. mad. 179b'de açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Doktrinde -isabetli olarak- «iflâsın ertelenmesi sürecinde borçlu şirket temsilcileri hakkında belirtilen suçlardan dolayı yargılama yapılmaması» -ve ceza verilmemesi- belirtilmiştir.Uygulamada -bildiğimiz kadarıyla- iflâsın ertelenmesi sürecinde, şirket temsilcileri hakkında «karşılıksız çek düzenlemek» suçundan dolayı yargılama yapılıp ceza verilmekte, «icra suçları»ndan dolayı ise yargılama yapılmamaktadır...

c) Erteleme kararının kaldırılması: Erteleme süresi içinde;
1- Şirket (ya da kooperatif) mali durumunu düzeltirse, mahkeme «iflâsın ertelenmesi kararı»nı kaldırır ve bu suretle şirket (ya da kooperatif) iflâsın talep edilmesinden önceki normal durumuna döner.
2- Şirketin (ya da kooperatifin) mali durumunu iyileşmez ve iyileşme ümidi kalmazsa -erteleme süresi dolmasa bile- mahkeme kayyımın verdiği rapor çerçevesinde -ve yeniden bilirkişiden rapor alarak- «iflâsın ertelenmesi kararı»nı kaldırarak, şirketin (ya da kooperatifin/iflâsına karar verir (İİK. mad. 179b/V, c:2) kaynak:www.talihuyar.com
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İFLÂSIN KALDIRILMASI
(İİK. mad. 182)
İflasın kaldırılması İİK.’nun 182. maddesinde düzenlenmiştir.
Kanunumuz, bu maddesinde yaptığı düzenleme ile, hakkında iflâs kararı verilmiş ve iflâs tasfiyesi devam eden borçlunun (müflisin), bütün alacaklıları ile anlaşmak veya bütün borçlarını ödemek ya da teklif ettiği konkordatonun -ticaret mahkemesince- tasdikini sağlamak suretiyle, ticaret mahkemesine başvurup, bütün sonuçları ile birlikte iflâsın kaldırılmasını isteyebilmesine olanak tanımıştır...
I- İflâsın kaldırılması sebepleri: Müflis hangi koşulların gerçekleşmesi halinde -ticaret mahkemesinden- «iflâsın kaldırılmasını» isteyebilir? Bunlar İİK. mad. 182/I'de; «bütün alacaklıların taleplerini geri almış olması», «bütün alacakların itfa edilmiş olması» ve «borçlunun teklif ettiği konkordatonun tasdik edilmiş olması» şeklinde belirtilmiştir.
a) Bütün alacaklıların taleplerini geri almış olması:
«Bütün alacaklılar»dan maksat, herşeyden önce alacaklarını -İİK. mad. 219'a göre- masaya yazdırmış olan alacaklılardır. Ayrıca belirtelim ki, masaya kayıt için -İİK. mad. 219/II-2'de öngörülen- bir aylık süre geçtikten sonra alacağını masaya yazdırmış olan alacaklılar da (İİK. mad. 236) buradaki «bütün alacaklılar» kavramına girerler... Bu alacaklılar, iflâs açıldığı anda, müflisten hukuken alacaklı durumunda olan kişilerdir. Başka bir deyimle, bu alacaklılar «iflâs alacaklıları»dır. Bu nedenle, alacağı iflâsın açılmasından sonra doğmuş olan alacaklılar «bütün alacaklılar» kavramına girmezler ve iflâsın kaldırılmasında dikkate alınmazlar.
«Alacağını masaya yazdırmış ve sıra cetvelinde yer almış alacaklılar»ın ‘bütün alacaklılar’ kavramının kapsamına gireceğinde kuşku yoksa da, «alacağını masaya yazdırmış ancak sıra cetvelinde yer verilmemiş olan alacaklılar»ın durumu ne olacaktır? Bu alacaklı, süresi içinde «sıra cetveline itiraz davası» (İİK. mad. 235) açmamış veya süresi içinde açtığı dava reddedilmiş ise, iflâsın kaldırılmasında dikkate alınmaz.
Buna karşılık, alacağı reddedilen alacaklı, süresi içinde «sıra cetveline itiraz davası» (İİK. mad. 235) açmış ise, bu alacaklının, iflâsın kaldırılmasında dikkate alınıp alınmayacağına sıra cetveline itiraz davasını inceleyen mahkeme -«ihtiyati tedbir» yoluyla- karar verebilmelidir. Sıra cetveline itiraz davası açmış olan alacaklının, «iflâsın kaldırılmasında nazara alınmaması» hakkında bir ihtiyati tedbir kararı getirilmezse (ve davacı alacaklı alacak talebini geri almazsa veya davacı alacaklının alacağı ödenmezse veya alacağı için teminat gösterilmezse), mahkeme «iflâsın kaldırılması talebinin reddine» karar verir. Fakat, müflis, sıra cetveline itiraz davası açan alacaklının alacağı için teminat gösterirse, o alacaklı, iflâsın kaldırılmasında alacaklı olarak nazara alınmaz. Müflis, sıra cetvelinin düzenlenmesinden önceki bir dönemde, iflâsın kaldırılmasını isterse, bu halde, alacağı müflis tarafından kabul edilmeyen alacaklıların nazara alınıp alınmayacağına, iflâsın kaldırılması talebini inceleyen ticaret mahkemesi karar verir.
«Bütün alacaklılar» kavramına «masa alacaklıları» -yani; iflâsın tasfiyesi sırasında, iflâs masası adına iflâs idaresince oluşturulan, iflâs idaresinin eylem ve işlemlerinden doğmuş olan borçların alacaklıları girmez ise de, iflâsın kaldırılması için, masa alacaklarının da tam olarak ödenmesi gerekir.
Keza «rehinli alacaklılar» ile «kefalet alacaklıları» da ‘bütün alacaklar’da dahildir.
İflâsın -bu nedenle- kaldırılabilmesi için, «bütün alacaklılar»ın, taleplerini geri almalarının kayıtsız şartsız olması gerekir.
Taleplerini geri almış olan alacaklılar -hata, hile, korkutma halleri dışında- bu beyanlarından dönemezler.
Müflisin «bütün alacaklıların taleplerini geri aldıklarını» bir beyanname ile ispat etmesi gerekir (İİK. mad. 182/I, c:1). Burada sözü geçen «beyanname»den maksat «yazılı bir belge»dir.
İİK. mad. 182/I uyarınca «geri alınacak talep» nedir? «İflâs talebi»mi geri alınacaktır, «alacak talebi»mi geri alınacaktır, yoksa «masaya kayıt talebi»mi geri alınacaktır? Bu konuda doktrinimizde farklı ifadeler kullanılmıştır İİK. mad. 182/I'de geçen talebin «ne bir iflâs talebi, ne bir alacak talebi ve ne de yalnızca bir masaya kayıt talebi olmayıp, tasfiye sürecinin vaktinden önce son bulmasına yönelik bir talep» olduğunu belirten görüşün daha isabetli olduğunu sanıyoruz.
«Bütün alacaklılar» taleplerini geri aldıklarını tek bir belge imzalayarak veya ayrı ayrı imzaladıkları belgelerle bildirebilecekleri gibi, iflâsın kaldırılması talebini inceleyen ticaret mahkemesi önünde «geri alma beyanını tutanağa geçirtip altını imzalayarak» da bildirebilirler.
Alacaklılar «taleplerini geri almakla» sadece «iflâsın kaldırılmasına onay vermiş (rıza göstermiş)» olurlar. Yoksa, bu beyanları ile alacaklarından feragat etmiş olmazlar. İflâsın kaldırılması talebi mahkemece reddedilirse, alacaklılar alacaklarını tekrar iflâs masasından talep edebilirler... Mahkemece «iflâsın kaldırılmasına» karar verir, ancak borçlu borçlarını ödemezse, alacaklılar borçlu hakkında icra veya iflâs takibi yapabilirler ya da alacak davası açabilirler.
Bazı alacaklılar -yukarıda açıklandığı şekilde- «taleplerini geri almışlar» -aşağıda belirteceğimiz gibi- bazı alacaklıların «alacakları itfa edilmiş» ise, müflis yine bu maddeye göre «iflâsın kaldırılmasını» isteyebilir.
b) Bütün alacakların itfa edilmiş olması:
«Bütün alacaklıların alacağının itfa edilmiş olduğunu» yazılı bir belge ile ispat eden müflis, bu maddeye göre «iflâsın kaldırılmasını» talep edebilir.
«Bütün alacaklılar» teriminden anlaşılması gereken şeyi müeccel alacaklar, şarta bağlı olan/olmayan alacaklar, konusu para olan/olmayan alacaklar, yabancı para alacakları, faiz alacakları, rehin ve kefalet alacakları ile vergi alacakları vb.'dir.
Buradaki «itfa»dan maksat; ödeme, bağışlama, ibra, takas vs. gibi her türlü borcu sona erdiren sebeplerdir. İflâsın kaldırılabilmesi için, alacak aslı ile birlikte -ödeme tarihine kadar- faizlerinin (rehinli alacaklar için; rehin senedinde öngörülen, rehinli olmayan alacaklar için; ticari olmayan -reeskont- faiz oranına göre (İİK. mad. 196/II); vergi borçlarına gecikme zamları ile birlikte de ödenmiş olması gerekir.
Bu madde uyarınca «iflâsın kaldırılabilmesi» için, ödenmesi gereken borçlar; sıra cetvelinde yer alan borçlar ile hakkında kayıt kabul davası açılmış olan borçlar'dır. İlk gurupta yer alan borçların fiilen ödenmiş olması gerekirse de, ikinci guruptaki borçlar için ya pay ayrılmış olması veya müflis tarafından teminat gösterilmiş olması gerekir. Eğer sıra cetveli yapılmadan «iflâsın kaldırılması” gündeme gelmişse, «masaya kaydedilen ancak müflis tarafından kabul edilmeyen borçların ödenip ödenmeyeceği» konusunda iflâsın kaldırılması yargılaması sırasında ticaret mahkemesinin kararına göre hareket edilir.
İflâs kararı verildikten sonra, müflis tarafından sadece «iflâs istemiş olan» alacaklının alacağının ödenmiş olması, iflâsın kaldırılması için yeterli değildir. «Bütün alacakların» alacaklarının -faizleri ile birlikte- ödenmiş olması gerekir...
Müflis, bazı alacaklıların -yukarıda belirttiğimiz gibi- «taleplerini geri aldıklarını» bazılarının da «alacaklarının (ve faizlerinin) itfa edildiğini» kanıtlayarak, bu maddeye göre iflâsın kaldırılmasını isteyebilir.
c) Borçlunun teklif ettiği konkordatonun tasdik edilmiş olması:
Müflisin teklif ettiği konkordato ticaret mahkemesi tarafından tasdik edilirse, iflâs idaresi, ticaret mahkemesinden «iflâsın kaldırılmasını» ister (İİK. mad. 182/I)
Bu hükmün gerekçesi konkordatonun tasdiki (ve bunun kesinleşmesi) ile konkordato dışında kalan alacak miktarının ibra edilmiş olmasıdır.
«İflâs idaresi»nin bu madde uyarınca, «iflâsın kaldırılması»nı isteyebilmesi için, «konkordatonun tasdiki» kararının kesinleşmiş olması gerekir.
«İflâs idaresi»nin, kesinleşen «konkordatonun tasdiki» kararına rağmen, ticaret mahkemesinden «iflâsın kaldırılmasını» istememesi halinde, müflis şikayet yoluna başvurabilir (İİK. mad. 16/II, 227).
Eğer, birinci alacaklılar toplanması henüz yapılmamış olması nedeniyle iflâs idaresi seçilememişse, müflis konkordato teklifini iflâs dairesine verir. Basit iflâs tasfiyesinde de, iflâs idaresi olmadığından, bu durumda da teklif yine iflâs dairesine yapılır.
II- İflâsın kaldırılması usulü:
a) İflâsın kaldırılmasını kim ya da kimler isteyebilir? «Bütün alacaklıların taleplerini geri almış» ya da «bütün alacakların itfa edilmiş» olması halinde; müflis, «konkordatonun ticaret mahkemesince tasdik edilmiş olması» halinde ise iflâs idaresi, «iflâsa karar vermiş olan ticaret mahkemesine» başvurarak «iflâsın kaldırılmasını» isteyebilir.
Müflisin borçlarının tamamını ödemiş olan üçüncü kişinin «iflâsın kaldırılmasını» isteme hakkı yoktur...
b) «İflâsın kaldırılması» talebinin, «bütün alacaklıların taleplerini geri almış» veya «bütün alacaklılara itfa edilmiş» olması durumunda; adi tasfiyede «alacak hakkındaki taleplerin masaya kaydı için -İİK. mad. 219/II-2'deki- bir aylık sürenin bitiminden, iflâsın kapanmasına (İİK. mad. 254) kadar» yapılması gerekir (İİK. mad. 182/II, c:1).
Basit tasfiye' de ise; «iflâs idaresinin, yirmi günden az ve iki aydan çok olmamak üzere, alacakların masaya yazdırılması için tesbit edeceği sürenin bitiminden (İİK. mad. 218/II), iflâsın kapanmasına (İİK. mad. 254) kadar» yapılması gerekir.
Buna karşın, «iflâsın kaldırılması» talebinin «konkordatonun tasdik edilmiş olması» durumunda; -konkordatonun tasdiki kararı kesinleştikten sonra- «iflâsın kapanmasına» (İİK. mad. 254) kadar yapılması gerekir.
c) Ticaret mahkemesi bu talebi basit yargılama usulüne göre (HUMK. mad. 507/511) inceler. Talebi incelerken, müflisi, alacaklıları ve iflâs idaresini duruşmaya çağırır ve gelenleri dinler.
Ticaret mahkemesinin «iflâsın kaldırılması» talebi üzerine yapacağı inceleme tamamen şekli nitelikte olur.
Bu talep, ticaret mahkemesince duruşmalı olarak incelenir.
«İflâsın kaldırılması» taleplerinde «davalı» olarak kimse gösterilmez. Yani talep «hasımsız» olarak incelenir.
«Bütün alacaklıların taleplerini geri almış» veya «bütün alacakların itfa edilmiş» olması durumunda, ticaret mahkemesi, borçlunun sunduğu «beyanname» ve «yazılı belge»ler altındaki imzaların -bunlar noterden onaylı değilse- alacaklılara ait olup olmadığı araştırması, duruşmaya gelmemiş olan alacaklılara isticvap davetiyesi göndererek araştırmasını sürdürmesi gerekir.
Mahkemenin «iflâsın kaldırılmasına» karar verebilmesi için «iflâs kararının kesinleşmiş olup olmadığını»da araştırması gerekir mi? Bu konu gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay içtihatlarında farklı görüşlerin ileri sürülmesine neden olmuştur. Gerçekten doktrinde «iflâs kararı kesinleşmeden de iflâsın kaldırılabileceğini» belirtenler bulunduğu gibi, «iflâsın kaldırılmasına karar verilebilmesi için, iflâsın kesinleşmiş olması gerektiğini» savunanlar da olmuştur. Bir olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu birinci görüşe katılmışken, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ikinci görüş doğrultusunda içitihatta bulunmuştur.
«Konkordatonun tasdik edilmiş olması» durumunda «iflâsın kaldırılması»nın talep edilmiş olması halinde ise, ticaret mahkemesinin sadece «konkordatonun tasdikinin kesinleşmiş olup olmadığını» araştırarak,eğer kesinleşmişse ayrıca, konkordatonun yerinde olup olmadığını incelemeden- «iflâsın kaldırılmasına» karar vermesi gerekecektir.
ç) Ticaret mahkemesinin yaptığı inceleme sonunda verdiği;
aa) «İflâsın kaldırılması kararı», bu kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunan alacaklılar tarafından -on gün içinde- temyiz edilebilir (İİK. mad. 164/I)
bb) «İflâsın kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararı»da, müflis tarafından -on gün içinde- temyiz edilebilir (İİK. mad. 164/I).
«İflâsın kaldırılması»na ilişkin kararların karar düzeltme süresi on gündür...
III- İflâsın kaldırılmasının hükümleri:
«İflâsın kaldırılmasına» ilişkin ticaret mahkemesinin verdiği karar iflâs dairesi tarafından ilan edilir (İİK. mad. 182/III).
«İflâsın kaldırılması kararı» kesinleşince, iflâs dairesi, iflâsın açıldığını bildirmiş olduğu yerlere, «iflâsın kaldırıldığını»da bildirir (İİK. mad. 166/III).
«İflâsın kaldırılması» kararının kesinleşmesi ile, iflâsın açılmasıyla ortaya çıkan tüm hüküm ve sonuçlar ortadan kalkar, borçlu sanki hiç iflâs etmemiş gibi olur ve «müflis» sıfatı da ortadan kalkar. Bunun sonucu olarak da, malları üzerinde serbestçe tasarruf etme yetkisini kazanır ve masaya girmiş olan mallar kendisine geri verilir.
İflâs kararının kaldırılmasıyla, «iflâs idaresi»nin de görevi sona erer.
İflâs kararının kesinleşmesi ile düşmüş olan takipler, iflâsın kaldırılması ile canlanmaz, borçluya karşı yeniden haciz ve/veya iflâs yoluyla takip yapılması gerekir.
İflâs kaldırılınca müflis tekrar «taraf ehliyeti»ni kazanır ve iflâstan önce açılmış ve iflâs kararı ile durmuş olan hukuk davalarına borçlu tarafından devam edilir. kaynak:www.talihuyar.com

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İFLASIN ERTELENMESİNDE İYİLEŞTİRME PROJESİ

Genel Olarak İflasın Ertelenmesi

Türkiye’de 2001 yılında yaşanmış olan ekonomik krizde çok sayıda sermaye şirketinin iflas etmiş olması, kriz durumunda ülke ekonomisini sermeye şirketlerinin toplu iflasından koruyacak yeni bir düzenleme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle 2003 yılında 4949 sayılı Kanun’un 49. ve 50. maddeleri ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun [İİK] sermaye şirketlerinin iflasını düzenleyen 179. maddesi değiştirilmiş ve bu maddeye iflasın ertelenmesi ile ilgili 179/a ve 179/b maddeleri eklenmiştir.

İflasın ertelenmesi kurumunun amacı mali durumu bozulmuş ve iflası istenmiş olan bir sermaye şirketinin mali durumunun düzelmesi olasılığı bulunuyorsa gerekli tedbirleri alarak şirkete durumunu düzeltme imkânını tanımaktır.

İyileştirme Projesinin Niteliği

İflasın ertelenmesi kararının verilebilmesi için, İİK’nun 179. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine göre bir iyileştirme projesinin sunulması gerekir. İyileştirme projesi, borca batık bulunan ve iflası istenmiş olan sermaye şirketinin bu durumdan nasıl kurtarılacağını öngören, objektif verilere dayanan bir mali projedir. Aynı fıkranın üçüncü cümlesine göre “mahkeme projeyi ciddi ve inandırıcı bulursa, iflasın ertelenmesine karar verir.” Bu nedenle iyileştirme projesi, iflasın ertelenmesi kararının temel dayanağıdır. Keza İİK’nun 179/a maddesinin birinci fıkrasına göre, verilecek iflasın ertelenmesi kararında şirketin malvarlığını korumak için öngörülecek tedbirler de iyileştirme projesine uygun olarak karara bağlanacaktır.

İİK’nun 179. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine göre şirketin iflasının ertelenmesini şirket yönetimi talep edebileceği gibi bir alacaklı da talep edebilir. Ancak iflasın ertelenmesinin bir alacaklı tarafından talep edilmesi halinde bu projenin yine şirket tarafından hazırlanması, yani şirketin de iflasın ertelenmesi yönünde bir iradesinin olması gerekmektedir (ATALAY Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi, İzmir 2007, s. 94-95).

İflasın ertelenmesi kurumu yalnız borca batık şirketi değil, alacaklıları da korumayı öngördüğünden iflasın ertelenmesi talebinin ilan edilerek alacaklılara iyileştirme projesine itirazlarını sunma imkânı tanınması gerekmektedir (Yargıtay 19. HD. 14.4.2005 T. 1324 E. 4049 K.).

İyileştirme projesinde yer verilebilecek tedbirlerden bazıları şunlardır:

• Sermaye artırımına gidilmesi
• Şirket borçlarının pay sahiplerince veya üçüncü kişilerce üstlenilmesi veya borçlar için teminat verilmesi
• Şirketin yönetiminde verimliliği artırmaya ve tasarruf sağlamaya yönelik değişiklik yapılması
• Alacaklılarla borç erteleme ve faiz indirimi gibi konularda anlaşma sağlanması veya konkordato teklif edilmesi
• Şirketin önemli gelir sağlayacak işlerinin veya davalarının sonuca ulaşacağına dair belgeler sunulması. Örneğin Yargıtay 19. HD. 17.11.2005 T. 6312 E. 11314 K. kararında iflası istenen şirketin iyileştirme projesinde sunduğu onaylanmış siparişler ve şirket ortaklarının taşınmazlarını şirket sermayesine katmaları mahkemece ciddi ve inandırıcı bulunmuştur.
• Mali sektöre olan borçların “İstanbul Yaklaşımı” olarak bilinen 4743 sayılı Kanun çerçevesinde yeniden yapılandırılması. Keza Yargıtay 19. HD. 27.10.2005 T. 8456 E. 10717 K. kararında iflası istenen şirketin bankalarla bu amaçla yaptığı görüşmelerin sonucuna bakılmadan iflas kararı verilmiş olması bozma sebebi sayılmıştır.
• İİK’nun 309 m ve devamı maddeleri çerçevesinde alacaklılarla uzlaşma yoluyla şirketin yeniden yapılandırılması.

İyileştirme Projesinin Kabul Edilme Koşulları

İİK’nun 179. maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi, iflasın ertelenmesi kararının verilmesini projenin mahkeme tarafından “ciddi ve inandırıcı” bulunması koşuluna bağlamıştır. Aynı fıkranın son cümlesine göre ise “iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olduğunu gösteren bilgi ve belgelerin de mahkemeye sunulması zorunludur.” “Ciddi ve inandırıcı olma” nın ölçütünün neler olacağına dair kanunda bir açıklık bulunmamakla beraber, sunulan delillerle iyileşmenin gerçekleşeceği hakkında tam ispat değil adeta yaklaşık ispatın söz konusu olduğu kanaati hâkimdir (ATALAY, s. 103).

Ancak bu yaklaşık ispatın da somut verilere dayanması gerekmektedir. Sadece öngörülere dayanan bir iyileştirme projesinin kabul edilmesi mümkün olmayıp mahkemelerce iyileştirme projesinin mümkün olduğuna dair somut verilerin sunulması da aranmaktadır. Keza Yargıtay 19. HD. 14.7.2005 T. 4782 E. 7979 K. sayılı kararında iyileştirme projesinde belirtilen yatırım ve faaliyetlerin finansal kaynağının gösterilmemiş olması sebebiyle iyileştirme projesi ciddi ve inandırıcı bulunmamıştır.

İyileştirme projesi niteliği gereği mali bir proje olduğu için bu projenin “ciddi ve inandırıcı” olup olmadığının bir bilirkişi tarafından incelenmesi yerinde olacaktır. Yargıtay 19. HD. de 10.3.2005 T. 13373 E. 2443 K. sayılı kararında “Borca batıklık durumunun varlığı ve mali durumun iyileşmesi ümidinin bulunup bulunmadığı özel ve teknik bir bilgiyi gerektirdiğinden bu konuda uzman bilirkişinin oy ve görüşü alınmalıdır” şeklinde hüküm kurmuştur.

İflasın Ertelenmesinin Hukuki Sonuçları

İflasın ertelenmesi kararının hukuki sonuçları İİK’nun 179/a ve 179/b maddelerinde düzenlenmiştir. 179/a maddesi iflasın ertelenmesi ile birlikte alınacak muhafaza tedbirlerini düzenlemektedir. 179/a maddesinin ikinci fıkrasına göre iflasın ertelenmesine karar veren mahkeme şirkete bir kayyım atar. Mahkeme şirketin yönetimini tamamen kayyıma bırakabileceği gibi kayyımı şirket kararlarını onaylamaya yetkili kılmakla da yetinebilir. Kayyımın yetkileri ve şirketin tasarruf yetkisinin ne ölçüde kısıtlanacağı iyileştirme projesinin kapsamı ile ilgilidir.

179/b maddesine göre ise iflasın ertelenmesi kararının başlıca etkisi (6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamındakiler de dâhil olmak üzere) haciz ve iflas takiplerinin durmasıdır. Bunun iki istisnası vardır. 179/b maddesinin ikinci fıkrasına göre “taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez.”

İkinci istisna ise 179/b maddesinin üçüncü fıkrasında belirtildiği üzere işçilerin kıdem ve ihbar tazminatları, işçi yardım sandıkları ve derneklere olan borçlar ve nafaka borçları için yapılan takiplerdir. İflasın ertelenmesi kararı verilse dahi bu takipler durmaz.

Sonuç

İflasın ertelenmesi ya iyileştirme projesinin başarılı olup şirketin borca batık olma halinden kurtulmasıyla, ya da iyileştirme projesinin başarısız olup şirketin iflasıyla sona erer. İİK.’nun 179/b maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca iflasın ertelenmesi kararı en fazla bir yıllığına verilir ve en fazla dört yıl için uzatılabilir. Bu süre içinde kayyımın şirketin durumu hakkında mahkemeye düzenli olarak rapor vermesi gerekmektedir. Ancak aynı maddenin son fıkrasına göre mahkemenin bu raporlardan iyileşmenin mümkün olmadığı sonucuna ulaşması halinde erteleme süresinin dolması beklenmeden şirketin iflasına karar verilir.

İyileştirme projesinin amacı iflasın ertelendiği süre içinde şirketi borca batıklık halinden çıkarıp şirket alacaklılarının alacaklarını tahsil edebilmelerini sağlamaktır. Özetle bu proje, iflasın ertelendiği süre içinde şirketin borca batıklık halinden çıkmasının yol haritasıdır. Bu nedenle bu projenin somut verilere dayanması ve gerçekleştirilmesi mümkün bir proje olması gerekmektedir
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
DOĞRUDAN DOĞRUYA İFLAS İLE İFLASIN ERTELENMESİ
İflas halleri Türk hukukunda doğrudan iflas ve takipli iflas olarak ikiye ayrılmaktadır. Doğrudan iflasta alacaklılar ya da borçlu doğrudan ticaret mahkemesinden borçlu şirketin iflasını istemektedir. Takipli iflasta ise alacaklı borçluya ödeme emri gönderir, ödeme emrinin kesinleşmesi üzerine de ticaret mahkemesinden borçlunun iflasını talep eder.
İflasa karar verilmesi ile birlikte iflas masası kurularak müflisin alacakların tahsiline girişilir.
İflasın açılması kararının kesinleşmesinden önce borçlu mahkemeye başvurarak, en az bir yıl süreyle iflasının ertelenmesini talep edebilir. Bu durumda ne olacaktır? Ya da elinde geçerli kambiyo senedi (çek ve senet) olan alacaklının, borçlusu iflasın ertelenmesi kararı almışsa bunun takibe etkisi ne olacaktır?
Bu yazıda; şirketlerin doğrudan doğruya iflası, takipli iflas yollarından biri olan kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ve son günlerde sıkça karşılaşılan ve İcra Hukukumuza 2003 yılında getirilen iflasın ertelenmesi yöntemi Yargıtay içtihatları da dikkate alınarak incelenecektir.
KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS İFLAS YOLUYLA TAKİP
Elinde geçerli kambiyo senedi (çek veya senet) olan alacaklı, alacağını iflas yoluyla da takip edebilir. Bunun için;
1.Kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takip yapılabilmesi için alacaklının elinde kambiyo senedi olması gerekir (İİK. 167/1). Alacak rehinle temin edilmiş olsa bile alacaklı, rehinin paraya çevrilmesini yolunu takip etmeden, iflas yolunu seçebilecektir.
2. Yalnız iflas yolunun seçilmesi için borçlunun iflasa tabi olması gerekir.
İflasa tabi şahıslar, İİK.43. maddeye göre Ticaret Kanunu gereği tacir sayılan veya tacirler hakkında hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlarına göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi bulundukları bildirilen hakiki veya hükmü şahıslardır.
Bu yolla takipte takip talebine, kambiyo senedinin aslı ve protesto çekilmesinin zorunlu olduğu hallerde protesto belgesi eklenecektir. İcra müdürü senedin kambiyo senedi olduğunu ve vadesinin geldiğini görürse borçluya ödeme emri gönderir. Ödeme emrinde; borcun ve masrafların beş gün içinde ödenmesi; senede ve borca dair her türlü itiraz ve şikâyetini sebepleriyle beraber diğer tarafa tebliğ edilecek nüshadan bir fazlası ile 5 gün içinde icra dairesine bildirilmesi eğer itiraz olmazsa alacaklının ticaret mahkemesinden borçlunun iflasını talep edebileceği ihtar olunur (İİK. 171).
Ödeme emrinin tebliğinden sonraki olasılıklar şunlar olabilir:
1. İtiraz veya şikâyet olunmaması halinde ödeme emri kesinleşir ve İİK. 173.maddesine göre, alacaklı bu durumu tevsik edip ticaret mahkemesinden borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebilecektir. Ticaret mahkemesi, iflas takibinin kesinleştiğini 166/2 de yazan usulle ilan etmek zorundadır. İİK. 166/2 ye göre, iflas talebinin yurt içinde tirajı en yüksek beş gazeteden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu bir gazetede ve Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmesini ister. İlandan itibaren 15 gün içinde diğer alacaklılar iflas davasına müdahale ve itiraz ederek, borçlunun iflasını gerektiren bir hal olmadığı (borçlunun muvazaalı olarak iflasını istediği) nedeniyle iflas davasının reddini talep edebilirler. Bununla beraber mahkeme, yapılan itirazları haksız bulur ve borcun ödenmediği de sabit olursa yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcun ifa veya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini 158. madde uyarınca emreder. Bu depo emridir ve iflasa karar verilmeden evvel borçluya tanınan son süredir. Fakat borç ödenmez ve depo kararı da yerine getirilmezse, mahkeme borçlunun iflasına karar verir.
2. Borçlunun ödeme emrine itiraz veya şikâyeti var ise takip duracaktır. Bu durumda alacaklı, ticaret mahkemesinden itiraz veya şikâyetin kaldırılması ve iflas kararı verilmesi talebi ile iflas davası açabilir. Mahkeme, İİK.158. maddedeki usule göre iflas davasını sonuca bağlayacaktır. İtiraz ve şikâyetler yerinde görülmemişse mahkeme borçluya 7 gün içinde borcu mahkemeye depo etmesi (depo emri) ya da ödemesini emreder. Eğer depo kararı yerine getirilmemiş ve borç da ödenmemiş ise borçlunun iflasına karar verilir.
DOĞRUDAN İFLAS NEDİR?
Doğrudan doğruya iflasın anlamı, alacaklının icra dairesinde iflas takibi yapmadan doğrudan Ticaret mahkemelerinde borçlunun iflası için iflas davası açmasıdır. Bu, alacaklıların talebi ile olabileceği gibi (İİK.177) borçlunun müracaatıyla de olabilir (İİK.178). İflas talebi sadece ticaret mahkemelerine yapılabilir. Borçlunun müracaat etmesi halinde borçlu, bütün aktif ve pasifleri ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanını da iflas talebine eklemek zorundadır. Bu belge mahkemeye ibraz edilmedikçe iflasa karar verilmeyecektir. Borçlunun iflas talebi İİK.166/2 hükmüne göre ilan edilecektir. Bu hükme göre, talep yurt düzeyinde tirajı en yüksek beş gazeteden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazetede ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilir.
Alacaklıların iflas talebinin ilanından itibaren on beş gün içinde davaya müdahale veya itiraz ederek, borçlunun, hakkındaki icra takiplerini ertelemek ve borçlarını ödemeyi geciktirmeyi amaçladığı iddiasıyla mahkemeden iflas talebinin reddini talep edebileceklerdir (İİK. 178/2).
Alacaklıların müdahalesi ve itirazı olursa, ticaret mahkemesi duruşma açarak itiraz eden alacaklıları duruşmaya davet eder ve gelen alacaklıları duruşmada dinler. Eğer mahkeme alacaklıların yaptıkları itirazları reddetmiş veya hiçbir alacaklı iflas dosyasına müdahale ve itiraz etmemişse ve borçlu aciz halinde olduğunu ya da İİK.178/3 de düzenlenen mecburi iflas halinde olduğunu ispat etmişse, borçlunun iflasına karar verilecektir.
ŞİRKETLER VE KOOPERATİFLERİN DOĞRUDAN İFLASI: Limited ve anonim şirketler gibi kooperatiflerin doğrudan doğruya iflası ve iflasın ertelenmesi halleri İcra İflas Kanununda düzenlemiştir (madde 179, 179/a, 179/b). Şirketin pasifinin aktifinden fazla olması halinde, şirketi idare ve temsile yetkili kişiler durumu ticaret mahkemesine bildirmek zorundadırlar. Bu halde gereken tedbirleri almak ticaret mahkemesinin yetkisi altındadır.
İİK.179.maddesi sermaye şirketleri ( anonim şirketler, limited şirketler ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerdir) ile kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olması halinde doğrudan iflasını düzenlemektedir. Pasifin aktiften fazla olması sadece sermaye şirketleri ile kooperatifler için özel bir iflas sebebidir. Bunun nedeni ise alacaklının alacağını tahsil imkânının şirket sermayesi ile sınırlı olup borçlu şirket ortaklarının malvarlığına müracaat edememesidir. İİK.179 maddeye göre şirketin veya kooperatifin borçlarının aktifinden fazla olması halinde idare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler ya da eğer şirket tasfiye halindeyse tasfiye memurları tarafından veya alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilecektir.
Bununla beraber, alacaklı ya da borçlu şirket ve kooperatif, mali durumlarının iyileşmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle iflasın ertelenmesini de isteyebilecektir.
İflasın ertelenmesi esasen Ticaret Kanununda mevcut olan bir müessese olup, İcra ve İflas Kanununa yeni konulmuş bir müessesedir. İflasın ertelenmesi talebi TTK’nun 324. maddesine göre batıklık bildirimi anlamındadır. İflasın ertelenmesinin amacı ise ticari hayatlarını devam ettirebilecek olan firmaların iflaslarının mümkün olduğunca ertelenmesi, kendisine karşı yapılan icra takipleri ve hacizleri durdurmak ve alacaklıya daha fazla tahsilât sağlama imkânının verilmesidir. İflasın ertelenmesinin temel amacı erteleme süresince şirketin aktiflerinin korunması ve pasiflerin azaltılmasıdır.
İflasın ertelenmesi şartları:
İflasın ertelenmesine karar verilebilmesi için;
1. Sermaye şirketi ve kooperatifin borca batık olması,
2. Mali durumunu iyileştirme ümidinin bulunması gerekmektedir.
Borca batıklık durumunun tespiti için TTK’nun 324/2 uyarınca aktiflerin satış değerleri üzerinden düzenlenecek olan ve şirketin gerçek malvarlığı hakkında bilgi vermeyi amaçlayan bu malvarlığının tespit bilançosu gerekmektedir. İflasın ertelenmesini talep eden Şirket veya kooperatif, bir iyileştirme projesini mahkemeye sunmak zorundadır. İyileştirme projesinin mahkeme tarafından ciddi ve inandırıcı bulunması ve bu projenin gerekli bilgi ve belgelerle desteklenmesi halinde iflasın ertelenmesine karar verilecektir (İİK.179 /1). Mali durumunu iyileştirme imkânının mevcut olup olmadığı somut vakıalara dayanılarak tespit edilmelidir. Belirsiz nitelikteki emareler erteleme kararı için yeterli değildir. Borca batıklık ve mali durumun iyileştirilmesinin mümkün olup olmadığı özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bu hususta uzman bilirkişilerden görüş alınmalıdır.
İflasın ertelenmesi talebine karşı başvurulacak yollar: İİK.179/a son fıkra erteleme kararının hüküm fıkrasının ilan edilmesinden bahsetmiştir. Her ne kadar İİK.179. madde ve TTK 324. maddede erteleme talebinin ilan edilmesi gereği düzenlememişse de sadece erteleme talebinde bulunan şirketin değil alacaklıların da menfaati korunmalıdır. Yargıtay devamlılık teşkil eden kararlarında; şirketin borçlarının muvazaalı olarak aktiften daha fazla olması sonucunu doğuracak kötü niyetli davranışların önüne geçmek ve şirketin borca batık olup olmadığını, iyileştirme projesinin yeterli bulunup bulunmadığını alacaklılara kanıtlama olanağı vermek amacıyla iflasın ertelenmesi talebinin İİK 166/2’ye göre ilan edilmesini ve borca batıklık ve iyileştirme projesine itiraz eden alacaklıların itirazlarının değerlendirilip sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere iflasın ertelenmesi talebinin ilan edilmesiyle alacaklılara iflasın ertelenmesi talebine itirazlarını dermeyan etme imkanı verilmektedir. Bu imkânın sağlanmasındaki amaç; borçlunun muvazaalı olarak pasiflerini aktiflerden fazla göstermesinin engellenmesidir.
İFLASIN ERTELENMESİ SÜRESİ: Mahkeme iflasın ertelenmesini, ilkinde azami bir yıl ve sonraki müracaatlarda uygun göreceği sürelerle olmak üzere toplam en fazla dört yıla uzatılabilmektedir.
İflasın ertelenmesini etkileri:
1. İflasın ertelenmesi kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’na göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir icra takibi ve haciz yapılamayacak ve yapılmış olan takipler duracak; kararda öngörülen süre boyunca bir takip muamelesiyle kesilebilen zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemeyecektir (İİK. 179/b -1).
Ancak, müteselsil kefiller erteleme kararı sonucu verilen takip yasağından faydalanamayacaklardır. Yargıtay diğer bir kararında ise icra takiplerinin durmasının takibin bulunduğu aşamada kalması anlamında olup, hacizlerin kaldırılması anlamında olmadığına ve şirketin bankadaki hesaplarında bulunan blokajın kredi sözleşmesi veya bir ticari ilişkinin teminatı olarak verildiğini ve bu kaydın kaldırılmasına karar verilemeyeceğine karar vermiştir.
2. Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabilir, yapılan takipler de devam edebilir ancak muhafaza ve satış işlemleri yapılamayacaktır. Yine, alacak İİK’nun 206. maddesinin birinci sırada yazılı alacaklardan ise (işçi ücretleri ile kıdem ve ihbar tazminatları, nafaka borçları) haciz yoluyla takip yapılabilecektir (İİK.179b /2 ve 3.fıkralar).
3. İflas davalarında karardan önce davadan feragat mümkün ise de, iflasın ertelenmesi talebinin içinde mahkemeye yapılacak zorunlu bildirimde bulunduğundan (anonim şirketlerde, şirket aktifleri şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediği takdirde yönetim kurulu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur. İİK. 179 ve TTK. 324) erteleme talebinden feragat edilmesine rağmen, eğer şirket borca batık ise iflas kararı verilecektir.

4. İflas davalarında, devam eden bir iflasın ertelenmesi davası varsa sonucunun beklenmesi gerekmektedir.

5. İflasın ertelenmesi kararı veren mahkeme, şirketin malvarlığının korunması için her türlü tedbiri alacak ve bir kayyım atayacaktır. Yargıtay bir kararında, maddi hukuk anlamında sonuç doğuran muhafaza tedbirleri verilemeyeceği ve borçlunun olduğu kadar alacaklıların da menfaatlerinin gözetilmesi gerekçesi ile nakit ihtiyacının giderilmesi gerekçesiyle takas, hapis ve temlik işlemlerinin durdurulamayacağına karar vermiştir.
İflasın ertelenmesine itirazın kabul edilmesi halinde veya verilen iflasın ertelenmesi kararının yeniden uzatılması uygun görülmez ise, mahkeme şirketin iflasına karar verecektir.
İFLAS KARARININ SONUÇLARI
İflasın açılmasıyla beraber, müflisin tüm hacze kabil tüm mal, hak ve alacakları bir topluluk teşkil eder ve iflas masası diye adlandırılır. Bunlar, taşınır taşınmaz mallar, intifa hakkı, fikir ve sanat eserlerindeki mali hakları, paylı ve elbirliği mülkiyet hisseleri vs. olabilir. Buna müflisin ihtiyaten haczedilen mallarla iflas açıldığı zaman paraya çevrilmemiş mahcuz malları da dahildir (İİK.186/1). Eğer hacizli mallar iflas açıldığı zaman satılmış ise satış bedeli iflas masasına girmeyecek ve alacaklısına ödenecektir.
İflas açıldıktan sonra masaya ait olan mallar üzerinde müflisin tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olup, müflis hiçbir ödeme kabul edemeyecektir (İİK.191/1, 192). Müflisin iflasın kapanmasına kadar uhdesine geçen mallar da iflas masasına girecektir (İİK.184).
İflasın açılmasıyla beraber henüz vadesi gelmeyen alacaklar da iflasta alacaklılar arasında eşitlik sağlamak ve tasfiyenin gecikmemesi için muaccel sayılacaktır ve iflas masasından istenebilecektir (İİK. 195/1). İflastan önce borçlu aleyhine başlamış olan icra takipleri, iflasın açılmasıyla duran ve iflasın açılmasıyla düşen iflas alacaklıları da alacaklarını iflas masasına yazdıracaklar.
İflas masası, mallar üzerindeki tasarruf yetkisini iflas idaresi arayıcılığı ile kullanacaktır. İflas idaresi, iflas masasının kanuni temsilcisidir (İİK.226). İflasın açılmasıyla beraber, müflisin iflastan önceki dönemde mal kaçırmaya yönelik yaptığı muvazaalı ve hileli işlemleri iptal etme dava hakkına da sahiptir (İİK.187 - 277/2).
İflasta alacağı yazdırma süresi diğer bir deyimle iflas masasından alacağı talep hakkının süresi, tasfiye adi olarak yapılacaksa ilandan itibaren 1 aydır (İİK. 219). Ancak, bu süreyi geçirmiş olan alacaklılar iflasın kapanmasına kadar alacaklarını iflas masasına kaydettirebilirler (İİK.236). İflasta alacaklıların iflas masasına kayıt sırasının bir önemi yoktur zira ödeme önceliği imtiyazlı alacaklardadır. Bunlar İİK.206. maddeye göre:
1. Rehinli alacaklar
2. İflas masası giderleri ile kamu alacakları ki bunlar gümrük resmi, emlak vergisi, veraset ve intikal vergisi, motorlu taşıt vergisi gibi bir malın aynından doğan kamu alacakları,
3. Özel kanunlarına göre imtiyazlı alacaklar;
4. İİK.206/IV’deki ilk üç de sayılan alacaklar da imtiyazlıdırlar.
İmtiyazlı alacaklar tamamen ödedikten sonra imtiyazsız alacaklar ödenecektir. Aynı sırada olan alacaklılar kendi aralarında eşit hakka sahiptirler (İİK. 207/1).


İFLAS TAKİP VE DAVALARINDA YETKİ
(İİK. mad. 154)
Av. Talih Uyar
B
u maddede, iflâs yolu ile takipte yetkili icra dairesi ile iflâs davasını görmeye yetkili ve görevli mahkeme gösterilmiştir.
I- Genel bilgiler: Arapça bir sözcük olan «iflas»ın sözlük anlamı «parayı pulu bitirmek»tir.[1]
Hukuki bir kavram olarak ise, iflâs «ticaret mahkemesince iflâsına karar verilen bir borçlunun (müflisin) haczi kâbil bütün malvarlığının cebri icra yolu ile paraya çevrilip, bundan bilinen bütün alacaklılarının tatmin edilmesini sağlayan toplu (küllî) bir cebri icra yolu»dur.[2]
İflâs yolu ile takipte «borçlunun -haczi kâbil- bütün mal, hak ve alacaklarının, bütün alacaklılar arasında paylaştırılması gayesi» güdülür. Başka bir deyişle, iflâs «iflâs»a tâbi borçlunun tüm alacaklarının eşit koşullar altında, masa aktifinin sağladığı ölçüde tatminini» öngörür.[3] Bu nedenledir ki; iflâsın «genel (umumî) bir tasfiye şekli» olduğu yani «toplu (küllî) icra» olduğu ifade edilir.[4] [5] [6]
II- a) İflâs sebebi hakkında, İcra ve İflâs Kanunumuzda açık bir hüküm mevcut değildir. Ancak, çeşitli hükümlerin birlikte tetkikinden, «borçlunun, borçlarını ödememesinin» genel bir iflâs sebebi olarak öngörüldüğü sonucuna varılabilir. Kanunumuz ayrıca, sermaye şirketleri (anonim ve limited şirketler ile kooperatifler) bakımından, bu genel iflâs sebebinden başka, «şirket borçlarının, şirketin mevcudundan fazla olmasını» (İİK. mad. 178, 179) ve «terekenin mevcudunun borcuna yetmemesini» (MK. mad. 636) ayrı bir iflâs sebebi olarak kabul etmiştir.[7] [8]
b) İflâs yolu ile takibe başvurabilmek için, alacağın mahiyet ve miktarı önemli değildir. Gerçekten, her çeşit alacak -âdi ve ticarî alacaklar ile âmme alacakları- için, iflâs istenebilir. Tacirler, ticarî işletmesi ile ilgili olan (ticarî) ve ticarî işletmesi ile ilgili olmayan (âdi) bütün borçlarından dolayı iflâsa tâbidirler. Keza amme alacaklarından dolayı da borçlunun iflâsı istenebilir (6183 s. K. mad. 54/III, 100)
Alacağın miktarı da, iflâs talebinde rol oynamadığı için, alacaklının iflâs yolu ile istediği alacağın miktarı ne kadar az olursa olsun, borçlunun borcunu ödememesi halinde iflâsına karar verilir.
c) İflâs yolu ile takip için, birden fazla alacaklının varlığı da şart değildir. İflâs talebinde, alacaklıların sayısından ziyade borçlunun durumu önem taşır. İflâs yolu ile takip ancak -kural olarak- «iflâsa tâbi borçlular hakkında» yapılabilir (İİK. mad. 43/I).
III- Kanunumuz üç çeşit iflâs yolu öngörmüştür:
1) İflâs yolu ile âdi takip (İİK. mad. 155-156).
2) Kambiyo senetlerine mahsus iflâs yolu (İİK. ad. 167, 171-176).
3) Doğrudan doğruya iflâs yolu (İİK. mad. 177-181).
Bunlardan birincisi yâni «iflâs yolu ile âdi takip»; «ilâmlı» ya da «ilâmsız» olabilir.
«İflâs yolu ile âdi takip» ile «kambiyo senetlerine mahsus iflâs yollarında», önce iflâs takibi yapılıp sonra ticaret mahkemesinde iflâs dâvası açıldığından, doktrinde[9] bu iflâs yollarına «takipli iflâs yolları» sonuncu yâni «doğrudan doğruya iflâs yolunda» ise icra dairesinde önceden iflâs takibi yapılmadığından bu iflâs yoluna da «takipsiz iflâs» adı verilmektedir.
IV- A) Yetkili icra dairesi: İflâs yolu ile takipte yetkili makam, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir (mad. 154/I).
«Muamele merkezi» nden maksat; «borçlunun ticarethanesinin (veya ticarethanelerinin) bulunduğu yer değil, bilakis borçlunun (tacirin) dışarıya (üçüncü kişilere) karşı, işlerini idare ettiği merkez»dir.[10] [11]
Tacirler, ekseriya muamelelerini ticarethanelerinde değil, yazıhanelerindeki toplayarak işlerini oradan idare ederler. Bu bakımdan, tacirin yazıhanesi, ticarethanesinden başka bir yerde bulunuyorsa, bu takdirde yetkili icra dairesi, yazıhanenin bulunduğu yerin tâbi olduğu icra dairesidir.[12]
Tüzel kişiler (ticaret şirketleri) bakımından «muamele merkezini» saptamak kolaydır. Ticaret şirketlerinin kuruluş sözleşmelerinde (TK. mad. 155/3, 244, 279, 478, 506/1) şirketin ve kooperatiflerde (Koop. K. mad. 4/I) kooperatifin merkezinin yazılı olduğu yer, o tüzel kişinin «muamele merkezi» sayılır.
Gerçek kişiler bakımından ise, «muamele merkezi»nin neresi olduğunu belirlemek her zaman kolay olmayabilir. Çünkü gerçek kişi tacirin muamele merkezi, ticarethanesinin bulunduğu yerde olabileceği gibi, başka bir yerde de olabilir. Ancak, gerçek kişi tacirin, ticaret siciline tescil ettirmiş olduğu işletme merkezinin bulunduğu yer, gerçek kişi tacirin muamele merkezi için karine teşkil eder. Fakat bu karinenin aksi yani gerçek kişi tacirin ticaret siciline işletme merkezi olarak kayıtlı yerden başka bir yerin muamele merkezi olduğu kanıtlanır sa,[13] bu yerde iflas yoluyla takip yapılabilir.
Ticareti terk etmiş olan -ve İİK. mad. 44/II uyarınca, ilân tarihinden itibaren bir yıl içinde hakkında iflâs yolu ile takip yapılabilen- tacir hakkında, ticareti terk ettiği andaki muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesi, bu kişi hakkında yapılacak iflâs yolu ile takipte yetkili icra dairesi sayılır.[14]
Tacir sıfatı bulunmayan kollektif ve komandit şirket ortakları aleyhine, şirket borçlarından dolayı, şirketten ayrı olarak yapılacak iflas takibi bakımından, şirket merkezi değil, ortakların yerleşim yeri icra dairesi yetkilidir.[15] [16]
Merkezi yurt dışında bulunan ticarî işletmeler hakkında iflâs takipleri; bu işletmelerin Türkiye’deki şubesinin, birden ziyade şube varsa merkez şubesinin bulunduğu yerdeki icra dairesinde yapılır (mad. 154/II).
Borçlunun, «muamele merkezinin bulunduğu yerdeki» icra dairesinin yetkisi kamu düzeninden değildir.[17] Bu sebeple, bu konuda «yetki sözleşmesi» (HUMK. mad. 22) yapılabilir (mad. 154/III). Bu yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, HUMK’da aranan koşullara[18] uygun olarak yapılmış olması gerekir.
Yâni bu sözleşme; yazılı olmalı ve yetkisi kabul edilen icra dairesi açıkça belirtilmelidir.
Ayrıca belirtelim ki, yetki sözleşmesi ile herhangi bir icra dairesinin yetkisinin kabul edilmesi, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesinin yetkisini ortadan kaldırmaz. Yâni, alacaklı dilerse, bu dairede de iflâs takibi yapabilir.
Yüksek mahkeme, «iflas takibi ile ilgili yetkili icra dairesi» konusunda;
Ö «Borçlu ve alacaklı yetki sözleşmesi veya yetki şartı ile borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerden başka bir yer icra dairesini yetkili kılmışlarsa, o yerin icra dairesinin de iflas takibi için yetkili sayılacağını»[19]
Ö «İcra dairesinin yetkisi kamu düzeninden olmadığından (İİK. 154/III), tarafların yetki sözleşmesi ile başka bir yer icra dairesinin yetkili olduğunu kararlaştırabileceklerini»[20]
Ö «Tarafların aralarında yapacakları sözleşme ile iflâs takibi için yetkili icra dairesini tesbit edebileceklerini»[21]
Ö İflas takibine konu bonolarda İstanbul mahkemelerinin yetkili olduğunun belirtilmiş olması halinde bu yetki sözleşmesi uyarınca, iflas yoluyla takibin İstanbul icra dairelerinde başlatılabileceğini»[22]
Ö «Alacaklı ile borçlu arasında ‘iflâs yolu ile takibin yapılabileceği yer (icra dairesi) konusunda ‘yetki sözleşmesi’ yapılmamış olması halinde, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer icra dairesinde iflas takibin yapılması gerekeceğini»[23]
Ö Yapılan yetki sözleşmesindeki ‘...mahkemeleri yetkilidir’ kaydın, ‘.... icra ve iflas dairelerini ve icra mahkemelerini’de kapsadığını»[24]
Ö «İflâs takibi sırasında yetki itirazında bulunulmamış olması halinde, muamele merkezinde görülen iflas davasında ‘icra dairesinin yetkisizliği’nin ileri sürülemeyeceğini»[25]
İflâs yolu ile takipte, icra dairelerinin yetkisinin kamu düzeninden sayılmaması, 538 sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile kabul edilmiştir. 538 sayılı kanunun hazırlık çalışmaları sırasında İstanbul Ticaret Odası tarafından yapılan «yetki anlaşmalarına, iflâs yolu ile takiplerde geçerlilik tanınması» hususuna ilişkin teklif, ilmî komisyon tarafından reddedilmesine rağmen bilâhare Hükûmet Tasarısına girmiş ve Millet Meclisi Adalet Komisyonunca kısmen yani, iflâs davası için sakıncalı bulunup sadece iflâs takibi için kabul edilerek kanunlaşmıştır.[26]
İflâs yolu ile takipte, icra dairesinin yetkisinin - eskiden olduğu gibi[27] kamu düzeninden sayılmamış olması doktrinde[28] ciddi şekilde eleştirilmiştir. Gerçekten, iflâsa karar verecek mahkemenin yetkisinin kamu düzeninden sayılması yani, mutlaka «borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki» mahkemenin iflâsa karar verebileceğinin, bunun aksinin mukavele edilemeyeceğinin kabul edilmesi, buna mukabil, iflâs takibinin tarafların diledikleri icra dairesinde yapılabileceğinin kabulü; bunların birbirinden uzak veya ayrı yerlerde olması halinde, iflâs takibinin yapıldığı icra dairesi ile, iflâsa karar verecek mahkeme arasında mevcut bulunan devamlı bağlantıyı aksatabileceği gibi uygulamada şikâyet konusu olabilecek güçlük ve gecikmelere sebebiyet verebilir...
Yetki konusu kamu düzeninden sayılmamış olduğundan iflâs yolu ile takiplerde -icra takiplerinde olduğu gibi- icra dairesi, yetkisiz olduğunu kendiliğinden dikkate almayacaktır. Borçlu, icra dairesinin yetkisine ancak, «ödeme emrine itiraz süresi içinde» itiraz edebilecektir (İİK. mad. 156/III). Bu süre içinde yetki itirazında bulunulmaması halinde, icra dairesinin yetkisi o takip bakımından kesinleşir ve ticaret mahkemesinde, «icra dairesinin yetkisiz olduğunu» ileri süremez.[29]
Eğer borçlu, ödeme emrine karşı süresi içinde ve usulüne uygun biçimde yetki itirazında bulunursa, bu yetki itirazının kaldırılması, iflas davası ile birlikte ticaret mahkemesinden istenir (İİK. mad. 156/III).
V- B) Yetkili Mahkeme: İflâs davasında yetkili mahkeme, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki «asliye ticaret mahkemesi»dir. (mad. 154/III), c: 2)[30]
Bu yetki, kamu düzenindendir.[31] [32] Bu sebeple iflâs davaları için yetki sözleşmesi (HUMK. mad. 22) yapılamaz.[33] Burada yetki meselesi kamu düzeninden sayıldığı için, iflâs davasında, ticaret mahkemesi, yetkisizliğini kendiliğinden dikkate almak zorunda olduğu gibi,[34] borçlu da her zaman yetki itirazında bulunabilir.
İflâs davası açıldıktan sonra, borçlunun muamele merkezini değiştirmiş olması, davanın açıldığı mahkemece «yetkisizlik kararı» verilmesini gerektirmez...
İflâs davasında verilen «yetkisizlik kararı» temyiz edilmeden kesinleşmişse, bu karar iflas davasının gönderildiği mahkemeyi bağlamaz ve gönderilen mahkeme «yetkisizlik kararı» verebilir. Ancak, önceki mahkemece verilen «yetkisizlik kararı» temyiz edilmiş ve Yargıtayca onanmışsa, bu karar gönderilen mahkemeyi bağlar (HMK. mad. 25)[35]
Yakın zamana kadar, iflas davalarında yetkili mahkemeyi belirtilen tek hüküm İİK. mad. 154/III, c: 2 iken 1.11.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5411 sayılı Bankacılık Kanununun «Görev ve Yetkili Mahkeme» başlığını taşıyan 142/II. maddesinde «Fon, fon bankaları ve faaliyet izni kaldırılan bankaların iflas ve tasfiye idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgâhı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak iflas davalarında» İİK’nun 154. maddesinde öngörülen yetki kuralına istisna getirilerek, «bu davalara İstanbul (1) ve (2) numaralı Asliye Ticaret Mahkemelerinde bakılacağı» öngörülmüştür.[36]
Merkezi yurt dışında bulunan ticari işletmeler hakkında açılacak iflas davalarında «yetkili mahkeme», Türkiye’deki şubenin, birden fazla şubenin bulunması halinde, Türkiye’deki merkez şubenin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesidir (İİK. mad. 154/II kıyasen)[37]
Ancak, muamele merkezi Türkiye’de bulunmayan yabancı kişiler hakkında Türk mahkemelerinde iflâs davası açılamaz. Bunun olanaklı olabilmesi için, İİK. mad. 154’de değişiklik yapılarak, açıkça «merkezleri, yurt dışında bulunan borçlular hakkında iflâs davasının Türkiye’deki şubenin veya merkez şubenin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde de açılabileceği»nin düzenlenmesi gerekir.[38]
VI- C) Görevli Mahkeme: İflâs davalarında görevli mahkeme, takip edilen alacağın miktar veya kıymeti ne olursa olsun, asliye ticaret mahkemesidir (HUMK. mad. 8/1). Bu bakımdan, sulh hukuk mahkemeleri, iflas davalarına bakmaya yetkili değildir.
Ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerde, iflâs davası burada değil de asliye hukuk mahkemesinde açılırsa, asliye hukuk mahkemesinin kendiliğinden, bu davayı ticaret mahkemesine göndermesi gerekir.
İflâs davası asliye hukuk mahkemesince görülürken o yerde ticaret mahkemesi kurulması halinde, mahkemece doğrudan doğruya «gönderme kararı» vererek dosyayı yeni kurulan ticaret mahkemesine göndermesi gerekir.[39]
Ayrı ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde ise diğer ticari davalar gibi iflas davasına da asliye hukuk mahkemesinde bakılır.
VII- Görev veya yetki yönünden iflâs davasının reddi halinde, davacı, kararın kesinleştiği tarihten itibaren on gün içinde davacıya görevli ve yetkili mahkemede tebligat yaptırmak suretiyle davaya devam edebilir. Eğer davacı bu müddeti geçirirse, dava açılmamış sayılacağından, davanın açılması ile meydana gelen neticeler hükümsüz kalır ve ancak yeniden harç ödenerek dava açılması gerekir (HUMK. mad. 27, 193/IV).
İFLAS TAKİP VE DAVALARINDA YETKİ
(İİK. mad. 154)
Bu maddede, iflâs yolu ile takipte yetkili icra dairesi ile iflâs davasını görmeye yetkili ve görevli mahkeme gösterilmiştir.

I- Genel bilgiler: Arapça bir sözcük olan «iflas»ın sözlük anlamı «parayı pulu bitirmek»tir.[1]

Hukuki bir kavram olarak ise, iflâs «ticaret mahkemesince iflâsına karar verilen bir borçlunun (müflisin) haczi kâbil bütün malvarlığının cebri icra yolu ile paraya çevrilip, bundan bilinen bütün alacaklılarının tatmin edilmesini sağlayan toplu (küllî) bir cebri icra yolu»dur.[2]

İflâs yolu ile takipte «borçlunun -haczi kâbil- bütün mal, hak ve alacaklarının, bütün alacaklılar arasında paylaştırılması gayesi» güdülür. Başka bir deyişle, iflâs «iflâs»a tâbi borçlunun tüm alacaklarının eşit koşullar altında, masa aktifinin sağladığı ölçüde tatminini» öngörür.[3] Bu nedenledir ki; iflâsın «genel (umumî) bir tasfiye şekli» olduğu yani «toplu (küllî) icra» olduğu ifade edilir.[4] [5] [6]

II- a) İflâs sebebi hakkında, İcra ve İflâs Kanunumuzda açık bir hüküm mevcut değildir. Ancak, çeşitli hükümlerin birlikte tetkikinden, «borçlunun, borçlarını ödememesinin» genel bir iflâs sebebi olarak öngörüldüğü sonucuna varılabilir. Kanunumuz ayrıca, sermaye şirketleri (anonim ve limited şirketler ile kooperatifler) bakımından, bu genel iflâs sebebinden başka, «şirket borçlarının, şirketin mevcudundan fazla olmasını» (İİK. mad. 178, 179) ve «terekenin mevcudunun borcuna yetmemesini» (MK. mad. 636) ayrı bir iflâs sebebi olarak kabul etmiştir.[7] [8]

b) İflâs yolu ile takibe başvurabilmek için, alacağın mahiyet ve miktarı önemli değildir. Gerçekten, her çeşit alacak -âdi ve ticarî alacaklar ile âmme alacakları- için, iflâs istenebilir. Tacirler, ticarî işletmesi ile ilgili olan (ticarî) ve ticarî işletmesi ile ilgili olmayan (âdi) bütün borçlarından dolayı iflâsa tâbidirler. Keza amme alacaklarından dolayı da borçlunun iflâsı istenebilir (6183 s. K. mad. 54/III, 100)

Alacağın miktarı da, iflâs talebinde rol oynamadığı için, alacaklının iflâs yolu ile istediği alacağın miktarı ne kadar az olursa olsun, borçlunun borcunu ödememesi halinde iflâsına karar verilir.

c) İflâs yolu ile takip için, birden fazla alacaklının varlığı da şart değildir. İflâs talebinde, alacaklıların sayısından ziyade borçlunun durumu önem taşır. İflâs yolu ile takip ancak -kural olarak- «iflâsa tâbi borçlular hakkında» yapılabilir (İİK. mad. 43/I).

III- Kanunumuz üç çeşit iflâs yolu öngörmüştür:

1) İflâs yolu ile âdi takip (İİK. mad. 155-156).

2) Kambiyo senetlerine mahsus iflâs yolu (İİK. ad. 167, 171-176).

3) Doğrudan doğruya iflâs yolu (İİK. mad. 177-181).

Bunlardan birincisi yâni «iflâs yolu ile âdi takip»; «ilâmlı» ya da «ilâmsız» olabilir.

«İflâs yolu ile âdi takip» ile «kambiyo senetlerine mahsus iflâs yollarında», önce iflâs takibi yapılıp sonra ticaret mahkemesinde iflâs dâvası açıldığından, doktrinde[9] bu iflâs yollarına «takipli iflâs yolları» sonuncu yâni «doğrudan doğruya iflâs yolunda» ise icra dairesinde önceden iflâs takibi yapılmadığından bu iflâs yoluna da «takipsiz iflâs» adı verilmektedir.

IV- A) Yetkili icra dairesi: İflâs yolu ile takipte yetkili makam, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir (mad. 154/I).

«Muamele merkezi» nden maksat; «borçlunun ticarethanesinin (veya ticarethanelerinin) bulunduğu yer değil, bilakis borçlunun (tacirin) dışarıya (üçüncü kişilere) karşı, işlerini idare ettiği merkez»dir.[10] [11]

Tacirler, ekseriya muamelelerini ticarethanelerinde değil, yazıhanelerindeki toplayarak işlerini oradan idare ederler. Bu bakımdan, tacirin yazıhanesi, ticarethanesinden başka bir yerde bulunuyorsa, bu takdirde yetkili icra dairesi, yazıhanenin bulunduğu yerin tâbi olduğu icra dairesidir.[12]

Tüzel kişiler (ticaret şirketleri) bakımından «muamele merkezini» saptamak kolaydır. Ticaret şirketlerinin kuruluş sözleşmelerinde (TK. mad. 155/3, 244, 279, 478, 506/1) şirketin ve kooperatiflerde (Koop. K. mad. 4/I) kooperatifin merkezinin yazılı olduğu yer, o tüzel kişinin «muamele merkezi» sayılır.

Gerçek kişiler bakımından ise, «muamele merkezi»nin neresi olduğunu belirlemek her zaman kolay olmayabilir. Çünkü gerçek kişi tacirin muamele merkezi, ticarethanesinin bulunduğu yerde olabileceği gibi, başka bir yerde de olabilir. Ancak, gerçek kişi tacirin, ticaret siciline tescil ettirmiş olduğu işletme merkezinin bulunduğu yer, gerçek kişi tacirin muamele merkezi için karine teşkil eder. Fakat bu karinenin aksi yani gerçek kişi tacirin ticaret siciline işletme merkezi olarak kayıtlı yerden başka bir yerin muamele merkezi olduğu kanıtlanır sa,[13] bu yerde iflas yoluyla takip yapılabilir.

Ticareti terk etmiş olan -ve İİK. mad. 44/II uyarınca, ilân tarihinden itibaren bir yıl içinde hakkında iflâs yolu ile takip yapılabilen- tacir hakkında, ticareti terk ettiği andaki muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesi, bu kişi hakkında yapılacak iflâs yolu ile takipte yetkili icra dairesi sayılır.[14]

Tacir sıfatı bulunmayan kollektif ve komandit şirket ortakları aleyhine, şirket borçlarından dolayı, şirketten ayrı olarak yapılacak iflas takibi bakımından, şirket merkezi değil, ortakların yerleşim yeri icra dairesi yetkilidir.[15] [16]

Merkezi yurt dışında bulunan ticarî işletmeler hakkında iflâs takipleri; bu işletmelerin Türkiye’deki şubesinin, birden ziyade şube varsa merkez şubesinin bulunduğu yerdeki icra dairesinde yapılır (mad. 154/II).

Borçlunun, «muamele merkezinin bulunduğu yerdeki» icra dairesinin yetkisi kamu düzeninden değildir.[17] Bu sebeple, bu konuda «yetki sözleşmesi» (HUMK. mad. 22) yapılabilir (mad. 154/III). Bu yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, HUMK’da aranan koşullara[18] uygun olarak yapılmış olması gerekir.

Yâni bu sözleşme; yazılı olmalı ve yetkisi kabul edilen icra dairesi açıkça belirtilmelidir.

Ayrıca belirtelim ki, yetki sözleşmesi ile herhangi bir icra dairesinin yetkisinin kabul edilmesi, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesinin yetkisini ortadan kaldırmaz. Yâni, alacaklı dilerse, bu dairede de iflâs takibi yapabilir.

Yüksek mahkeme, «iflas takibi ile ilgili yetkili icra dairesi» konusunda;

Ö «Borçlu ve alacaklı yetki sözleşmesi veya yetki şartı ile borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerden başka bir yer icra dairesini yetkili kılmışlarsa, o yerin icra dairesinin de iflas takibi için yetkili sayılacağını»[19]

Ö «İcra dairesinin yetkisi kamu düzeninden olmadığından (İİK. 154/III), tarafların yetki sözleşmesi ile başka bir yer icra dairesinin yetkili olduğunu kararlaştırabileceklerini»[20]

Ö «Tarafların aralarında yapacakları sözleşme ile iflâs takibi için yetkili icra dairesini tesbit edebileceklerini»[21]

Ö İflas takibine konu bonolarda İstanbul mahkemelerinin yetkili olduğunun belirtilmiş olması halinde bu yetki sözleşmesi uyarınca, iflas yoluyla takibin İstanbul icra dairelerinde başlatılabileceğini»[22]

Ö «Alacaklı ile borçlu arasında ‘iflâs yolu ile takibin yapılabileceği yer (icra dairesi) konusunda ‘yetki sözleşmesi’ yapılmamış olması halinde, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer icra dairesinde iflas takibin yapılması gerekeceğini»[23]

Ö Yapılan yetki sözleşmesindeki ‘...mahkemeleri yetkilidir’ kaydın, ‘.... icra ve iflas dairelerini ve icra mahkemelerini’de kapsadığını»[24]

Ö «İflâs takibi sırasında yetki itirazında bulunulmamış olması halinde, muamele merkezinde görülen iflas davasında ‘icra dairesinin yetkisizliği’nin ileri sürülemeyeceğini»[25]

İflâs yolu ile takipte, icra dairelerinin yetkisinin kamu düzeninden sayılmaması, 538 sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile kabul edilmiştir. 538 sayılı kanunun hazırlık çalışmaları sırasında İstanbul Ticaret Odası tarafından yapılan «yetki anlaşmalarına, iflâs yolu ile takiplerde geçerlilik tanınması» hususuna ilişkin teklif, ilmî komisyon tarafından reddedilmesine rağmen bilâhare Hükûmet Tasarısına girmiş ve Millet Meclisi Adalet Komisyonunca kısmen yani, iflâs davası için sakıncalı bulunup sadece iflâs takibi için kabul edilerek kanunlaşmıştır.[26]

İflâs yolu ile takipte, icra dairesinin yetkisinin - eskiden olduğu gibi[27] kamu düzeninden sayılmamış olması doktrinde[28] ciddi şekilde eleştirilmiştir. Gerçekten, iflâsa karar verecek mahkemenin yetkisinin kamu düzeninden sayılması yani, mutlaka «borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki» mahkemenin iflâsa karar verebileceğinin, bunun aksinin mukavele edilemeyeceğinin kabul edilmesi, buna mukabil, iflâs takibinin tarafların diledikleri icra dairesinde yapılabileceğinin kabulü; bunların birbirinden uzak veya ayrı yerlerde olması halinde, iflâs takibinin yapıldığı icra dairesi ile, iflâsa karar verecek mahkeme arasında mevcut bulunan devamlı bağlantıyı aksatabileceği gibi uygulamada şikâyet konusu olabilecek güçlük ve gecikmelere sebebiyet verebilir...

Yetki konusu kamu düzeninden sayılmamış olduğundan iflâs yolu ile takiplerde -icra takiplerinde olduğu gibi- icra dairesi, yetkisiz olduğunu kendiliğinden dikkate almayacaktır. Borçlu, icra dairesinin yetkisine ancak, «ödeme emrine itiraz süresi içinde» itiraz edebilecektir (İİK. mad. 156/III). Bu süre içinde yetki itirazında bulunulmaması halinde, icra dairesinin yetkisi o takip bakımından kesinleşir ve ticaret mahkemesinde, «icra dairesinin yetkisiz olduğunu» ileri süremez.[29]

Eğer borçlu, ödeme emrine karşı süresi içinde ve usulüne uygun biçimde yetki itirazında bulunursa, bu yetki itirazının kaldırılması, iflas davası ile birlikte ticaret mahkemesinden istenir (İİK. mad. 156/III).

V- B) Yetkili Mahkeme: İflâs davasında yetkili mahkeme, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki «asliye ticaret mahkemesi»dir. (mad. 154/III), c: 2)[30]

Bu yetki, kamu düzenindendir.[31] [32] Bu sebeple iflâs davaları için yetki sözleşmesi (HUMK. mad. 22) yapılamaz.[33] Burada yetki meselesi kamu düzeninden sayıldığı için, iflâs davasında, ticaret mahkemesi, yetkisizliğini kendiliğinden dikkate almak zorunda olduğu gibi,[34] borçlu da her zaman yetki itirazında bulunabilir.

İflâs davası açıldıktan sonra, borçlunun muamele merkezini değiştirmiş olması, davanın açıldığı mahkemece «yetkisizlik kararı» verilmesini gerektirmez...

İflâs davasında verilen «yetkisizlik kararı» temyiz edilmeden kesinleşmişse, bu karar iflas davasının gönderildiği mahkemeyi bağlamaz ve gönderilen mahkeme «yetkisizlik kararı» verebilir. Ancak, önceki mahkemece verilen «yetkisizlik kararı» temyiz edilmiş ve Yargıtayca onanmışsa, bu karar gönderilen mahkemeyi bağlar (HMK. mad. 25)[35]

Yakın zamana kadar, iflas davalarında yetkili mahkemeyi belirtilen tek hüküm İİK. mad. 154/III, c: 2 iken 1.11.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5411 sayılı Bankacılık Kanununun «Görev ve Yetkili Mahkeme» başlığını taşıyan 142/II. maddesinde «Fon, fon bankaları ve faaliyet izni kaldırılan bankaların iflas ve tasfiye idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgâhı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak iflas davalarında» İİK’nun 154. maddesinde öngörülen yetki kuralına istisna getirilerek, «bu davalara İstanbul (1) ve (2) numaralı Asliye Ticaret Mahkemelerinde bakılacağı» öngörülmüştür.[36]

Merkezi yurt dışında bulunan ticari işletmeler hakkında açılacak iflas davalarında «yetkili mahkeme», Türkiye’deki şubenin, birden fazla şubenin bulunması halinde, Türkiye’deki merkez şubenin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesidir (İİK. mad. 154/II kıyasen)[37]

Ancak, muamele merkezi Türkiye’de bulunmayan yabancı kişiler hakkında Türk mahkemelerinde iflâs davası açılamaz. Bunun olanaklı olabilmesi için, İİK. mad. 154’de değişiklik yapılarak, açıkça «merkezleri, yurt dışında bulunan borçlular hakkında iflâs davasının Türkiye’deki şubenin veya merkez şubenin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde de açılabileceği»nin düzenlenmesi gerekir.[38]

VI- C) Görevli Mahkeme: İflâs davalarında görevli mahkeme, takip edilen alacağın miktar veya kıymeti ne olursa olsun, asliye ticaret mahkemesidir (HUMK. mad. 8/1). Bu bakımdan, sulh hukuk mahkemeleri, iflas davalarına bakmaya yetkili değildir.

Ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerde, iflâs davası burada değil de asliye hukuk mahkemesinde açılırsa, asliye hukuk mahkemesinin kendiliğinden, bu davayı ticaret mahkemesine göndermesi gerekir.

İflâs davası asliye hukuk mahkemesince görülürken o yerde ticaret mahkemesi kurulması halinde, mahkemece doğrudan doğruya «gönderme kararı» vererek dosyayı yeni kurulan ticaret mahkemesine göndermesi gerekir.[39]

Ayrı ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde ise diğer ticari davalar gibi iflas davasına da asliye hukuk mahkemesinde bakılır.

VII- Görev veya yetki yönünden iflâs davasının reddi halinde, davacı, kararın kesinleştiği tarihten itibaren on gün içinde davacıya görevli ve yetkili mahkemede tebligat yaptırmak suretiyle davaya devam edebilir. Eğer davacı bu müddeti geçirirse, dava açılmamış sayılacağından, davanın açılması ile meydana gelen neticeler hükümsüz kalır ve ancak yeniden harç ödenerek dava açılması gerekir (HUMK. mad. 27, 193/IV).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TMK m.724'e mesnetle malzeme sahibinin temliken tescil talebinin kabul edilebilmesi için

önalım bedelinin depo edilmesi yargıtay kararı

Bir Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Doğmadıkça Hakimin Verdiği Ara Karardan Rücu Edebileceği