Eşitlik Üzerine...
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Şahin
Hanımefendiye,
Sayın bakanım, çalışmalarınızı basından takip
ediyorum. Büyük sorumluluğu olan bir görevdesiniz. Aile toplumu ayakta tutan en
önemli kurumdur. Devletlerin bekası aileler ile mümkündür. Eli kalem tutan ve
aile konusu ile yakından ilgilenen biri olarak gördüğüm eksiklikleri yazma
mecburiyetinde hissettim kendimi.
Yaptığınız çalışmaları basından takip ediyorum.
Daha çok "Kadın Hakları" ile ilgili çalışmalarınız var. Peki
"Erkeklerin Hakları Ne Olacak?" Siz "Kadın Bakanı"
değilsiniz, "Aile Bakanısınız" ve erkeklerin de haklarını korumak
zorundasınız. "Yaşama hakkının korunduğu, eşit fırsat sağlanan bir
dünya için yola çıktık." demişsiniz. "Kadınlar,
erkeklerle eşit olsunlar." diye kadınlara haklar veriyorsanız, erkeklerin
taşıdıkları sorumlulukları da vermek zorundasınız. Kadınları erkeklerle
eşit yapmak istiyorsanız, düzenleme yapılması gereken üç önemli konu var. Yoksa
eşitlikten bahsedilemez.
Birincisi: Askerlik. Madem ki
eşitiz, niye erkekler vatan hizmeti yaparken; cephede ölürken, öldürülürken biz
kadınlar evde oturuyoruz? Neden? "Kadınlar da erkekler kadar
güçlüdür." deniyor. Madem ki onlar kadar güçlüyüz, o halde niye askerlik
yapmıyoruz? Devletimiz kadınların güçsüz ve zayıf olduğuna mı inanıyor da biz
kadınlar askerlik hizmetinden muaf tutuluyoruz?
Madem ki yaratılıştan gelen kadın erkek
farklılıkları kabul edilmiyor; eşitlik isteniyor, o zaman kadınlarda cepheye
gitsinler. Kadın erkek eşitliğini savunup da kadınların vatan hizmeti yapmaları
ve cepheye gitmeleri konusu olduğunda sesi çıkmayan, kadın hakları
savunucularını, asla samimi bulmuyorum.
Neden gencecik delikanlılar, yiğitler, karda
kışta dağların başında hayatlarını ortaya koyarken, genç kızlar bilgisayar
başında twit atarak eşitlik mücadelesini kazansınlar ki? Eğer gerçekten
eşitliği savunuyorsanız, erkeklerin askerlik sürelerinin yarıya indirilmesi,
kadınlar da askerlik yapması konusunda çalışmaları başlatmanız gerekir.
Yanlış anlaşılmasın ben kadınların askere gitmesi
gerektiğini savunmuyorum. Çünkü ben kadın ve erkek eşitliğine inanmıyorum
ve "evin reisi erkektir" bunu gönülden kabul ediyorum. Erkekler gibi
cesur da değilim, askere gitmek istemem, dağlardan ve karanlıklardan da
korkarım. Fakat eşitliği savunan kadınların, askere gitmesi gerektiğine
inanıyorum.
İkincisi: Erkeklerin boşandıkları eşlere
nafaka vermesi konusu. Anayasadan "Erkek evin reisidir."
maddesi kaldırılmışken, erkeğin geleneksel rolleri kabul edilmezken, erkeğin
üzerindeki geleneksel yükleri neden almıyorsunuz? Hakların alınıp, yüklerin
bırakılması adil midir? Neden evliliğin ve boşanmanın bütün yükünü erkekler
çekmektedirler?
"Erkek evin reisi değilse" neden
ailenin masraflarını üstlenmek zorunda olsun? Erkek kira ödemekte zorlansa
hanıma "annemlerle oturalım" dese bu kadın için haklı boşanma sebebi
oluyor. Çünkü erkek eşine ayrı ev açmak zorunda kanunlarımıza göre. Evin reisi
sayılmayan adamın, neden böyle bir sorumluluğu olsun ki? Eşitlik varsa erkek ev
işlerine yardım etsin, kadın ayrı ev açsın kocasına.
Boşanma durumunda da yük yine erkeğin üzerinde.
"Erkek aile reisi değilse" boşandığı kadına nafaka vermesi anayasaya
aykırı değil midir? Üstelik boşanmayı kadın istemişken. Boşanma durumunda
çocuk varsa ve çocuk annede kalacaksa, çocuğu için baba elbette nafaka verecek;
fakat pek çok erkek çocukları için ayrı, boşandığı eşi için ayrı nafaka ödemek
zorunda kalıyor. Neden?
Bir kadın, iki ay gibi kısa zaman bile evli
kalmış olsa boşandığında, başka biriyle resmi bir evlilik yapmadığı sürece eski
kocasından ömür boyu nafaka alabiliyor. Nerde eşitlik? Erkek işsiz olsa
bile nafaka ödemekten kurtulamıyor ve hapis cezası alıyor. Kadınlar
ise çalışıyorsa bile kocalarından nafaka alabiliyor ve boşandıklarında kocalarına
nafaka ödemek zorunda bırakılmıyorlar. Eşitlik ilkesine göre burada büyük bir
haksızlık ve adaletsizlik yok mu? Cezaevlerinde nafaka ödeyemediği için
yatan kaç erkek var? Bunlar bir açıklansın.
Evlenirken ev kurmanın bütün yükü erkeklerin
üzerinde. Ev kuracak, eşya alacak, nişan, düğün masrafı, geline takılacak
takılar...Bunları erkek karşılıyor. Sonra gelin hanım üç beş ay sonra kocadan
memnun kalmıyor ve ayrılmak istiyor. "Romantik değildi, annesine çok
gidiyordu, falan filan..." Önemli sebeplerle boşanan kadınlar da var tabii
ki fakat böyle ıvır zıvır sebeplerle boşanan kadın da çok.
Boşanmanın bütün yükü de erkeğin üzerinde. Belki
de bir gün bile ona mutluluk vermemiş bir kadına, ömür boyu nafaka ödeyecek,
kazancını paylaşacak. Kanun yolu ile kölelikten başka nedir ki bu? Belki düğün
masraflarının bile kadından tahsil edilmesi gerekirken, bir de erkeği ömür boyu
o kadına bakmak zorunda bırakmanın neresi eşitlik?
Boşanan kadının durumu ise daha iyi. Büyük
ihtimalle ailesinin yanına gidecek, o zaman babası ya da erkek kardeşleri
bakacak. Veya yeniden evlenecek kocası bakacak. Eski kocadan nafaka almaya
devam etmek için nikahsız bir beraberlik ya da dini nikahla evlenerek
masraflarını karşılayacak başka bir erkek bulan kadın sayısı da az değil bu arada.
Erkek ise yeniden evlenmek için bir kez daha
masrafa girecek, bir yandan da eski karısına para gönderecek. Yani iki kadına
birden bakmak zorunda kalacak. İlk karısına nafaka ödediği için, belki ikinci
eşi ile maddi sorunlar yaşayacak. Bu arada anne babasının durumu iyi değilse
onlar da yardım bekleyecekler, erkek ya. Erkeğin ikinci evliliği de iyi gitmedi
ondan da ayrılmak zorunda kaldı ne olacak? İki kadına nafaka ödeyecek, varsa
çocuklarına nafaka ödeyecek derken bitti bu adam. Bir daha evlenemez. Günümüzde
erkekler evlilikten kaçınıyorlar, bu sebeplerden olabilir mi?
Ülkemizde her yıl yüz bine yakın çiftin boşandığı
gerçeği var olduğuna göre, boşanmalarda erkeklerin de zarar görmemesi için
çalışmalar yapılmalı ki bu erkekler tekrar evlenebilsinler. Ayrıca
boşandığı belki de nefret ettiği kadına her ay para göndermek zorunda kalacak
bu erkeklerin akıl sağlığını korumaları, eski eşleri ve toplum için potansiyel
tehlike olmamaları için, boşanılan eşe verilen nafaka konusunda mutlaka bir
şeyler yapılmalı. Her yıl boşanmalarla yüzbin, yüzbin, artan bir erkek sayısı
var burada. Bu konu aileler ve toplum sağlığı için çok önemli.
Üçüncüsü: Anne ya da babadan kalan
maaşlar konusu. Anne-baba öldüğünde bekar ya da dul kızları onların
maaşını ömür boyu alırken, erkek evladı işsiz de olsa anne baba maaşından
faydalanamıyor. Bunun neresinde eşitlik var? Pek çok evli kadın resmen
boşanarak eşleri ile yaşamaya devam ediyorlar, anne- babanın maaşını almak
için. Öte yandan erkek kardeşleri evinin kirasını, karısının ve çocuklarının
masraflarını karşılayamıyor. İşsiz olabiliyor ya da çalışsa bile maaşı
yetmeyebiliyor; fakat anne-babanın maaşından faydalanamıyor. Neden? Suçu ne?
Erkek olmak mı? O da onların evladı değil mi? Hani eşitlik?
Devlet pozitif ayrımcılık yaparak kadınlara iş
imkanını artırdı. İşsiz aile reislerinin sayısı 1 milyon 649 bine yakınmış.
İşsiz aile reislerinin yüzde 89'u erkeklerden, yüzde 10'u kadınlardan
oluşuyormuş. Bir milyona yakın erkek işsiz, evine ekmek götüremezken, karısına
ve çocuklarına bakmak, varsa eski karısına nafaka ödemek zorunda iken; babası,
kocası ya da eski kocası tarafından masrafları üstlenilmiş pek çok kadın
eşitlik adına işe alınarak erkeklerin işsiz kalmalarına sebep olunuyor. Adalet
bunun neresinde?
Bu yapılanlara bakıldığında eşit fırsat falan
görünmüyor, kanun yoluyla erkeklerden alıp kadınlara verme gibi bir durum var.
Kadın gerçekten ihtiyaç sahibi ise onun yükünü eski kocası değil, devlet
çekmeli. Biliyorum, yazdığım bazı sorunların direk muhatabı siz değilsiniz;
fakat aile bakanı olarak erkeklerin sorunları ile de ilgilenmek zorunda
olduğunuz ve eşitliği savunduğunuz için bağlı olduğunuz bakanlar kuruluna
teklif götürebilirsiniz.
Madem ki eşit bir dünya isteniyor, o zaman
gerçekten eşitlik sağlansın. Batı ülkelerine, yüksek sayıda çalışan kadın
rakamı verelim, modern görülelim derken erkeklere haksızlık yapılmasın. Pek çok
kanun batıya bakarak yapılıyor. Batının iki yüzlü kanunları da politikaları da
bizi ilgilendirmez. Zaten batının aile konusunda geldiği noktaya bakarak onları
bu konularda kesinlikle model almamamız gerekir.
Kadına şiddet konusunda çalışmalarınız
var. Şiddete uğrayan kadınlara elbette yardım edilmeli. Fakat konu
öyle abartılıyor ki basın tarafından neredeyse bütün erkekler, şiddet
yanlısıymış gibi gösteriliyor. Bu da işinde gücünde, ailesinin geçimi için
canla başla çalışan pek çok erkeği zan altında bırakıyor. Neden yüz erkeğin
hatasını yüz bin erkek çeksin ki? Şiddet konusundaki çalışmalar erkekleri zan
altında bırakmadan yapılmalı.
Ayrıca şiddeti önlemek şiddetten sonra
yapılacaklarla olmaz. Şiddetten sonra karakola gitmek ya da polis çağırmak bir
çözüm değildir.
Öncelikle şiddetin tanımı iyi yapılmalıdır. Fiziki
şiddet üzerinde durulurken, psikolojik şiddet hiç konuşulmuyor.
Psikolojik şiddet, fiziki şiddetten daha hafif değildir. Kadınların erkeklere
uyguladığı psikolojik şiddet önemsenmezken, erkeklerin kadınlara uyguladığı
fiziki şiddet görülüyor sadece.
Kadın erkeğe sokak ortasında "şerefsiz,
namussuz" gibi her türlü hakareti yapıyor, bu suç olmuyor, erkek kadına
bir tokat atsa suç oluyor. Erkek attığı tokadın bedelini ödeyecekse,
kadın da yaptığı hakaretlerin bedelini ödemeli; madem eşitlikten
haktan hukuktan bahsediliyor. Karakollarda "psikolog
polisler" olmalı. Kadın fiziki şiddette nasıl polisi
arayabiliyorsa, erkek de "psikolog polisi" arayabilmeli. "Karım
bana şu hakaretleri yaptı, ruh sağlığımı bozuyor, şikayetçiyim
diyebilmeli."
Şiddetini önlemek için işe yarayacak bir
kaç önerim var:
Kadınlar, erkeklere hakaret etmeden konuşmayı
öğrenirlerse şiddet önemli oranda azalacaktır. Kadına şiddet durumunda
polis çağırmayı öğretmeden önce, erkekle nasıl konuşulur onu öğretmek
lâzım. "Kadın hakaret ederse, erkek vurabilir." demiyorum
yanlış anlaşılmasın.
Kadının önce kendini korumayı öğrenmesi
lâzım, yoksa polis gelene kadar canından olur. Kadının haklı ya da
haksız olması önemli değildir. Mesela adam içmiş gelmiş, çocukların ekmek
parasını içkiye vermiş, kadın haklı olarak şöyle diyor: "Allah belanı
versin, yine zıkkımlanmışsın, ekmek paramızı içkiye yatırmışsın, pis
sarhoş" Bu adamın, zil zurna kafayla bu sözlere karşı şiddet uygulaması
hiç şaşılacak bir şey olmaz.
Kadın canın seviyorsa, haklı da olsa adama
hakaret etmesin, madem fiziki güç erkeklerde, madem ona gücü yetmiyor. Kadın,
devlete polise güvenip ağzına gelen hakareti erkeğe yaparsa, polis gelene
kadar kadın canından olabilir. Bu yüzden kadınlara önce kendini korumayı
öğretmek lâzım. Bu da ne eline silah vererek ne de savunma sporu öğreterek
olur. Kadının en büyük silahı dilidir. Kadın dilini düzgün kullanırsa kendini
koruyabilir.
Kadın cinayetlerinin çoğu ya erkek içkili
iken ya da boşanma aşamasında gerçekleşiyor. Boşanma aşamasında kadın
"nasıl olsa ayrılıyorum, babam abim yanımda" diye güvenerek erkeğe
ağzına geleni sayıyor. Ayrıca pek çok boşanmada çocukların velayeti için ya da
erkekten nafaka almak için dava dilekçelerine erkeğe yazılmayan iftira kalmıyor.
Erkeğin sapıklığından tutun, aklınıza gelebilecek her türlü iftira atılıyor.
Bir kaç yalancı şahit bulmak da pek zor
olmuyor.
Elbette boşanan erkeklerin içinde kötüsü de,
sapığı da, akıl hastası da vardır ve bunlar yazılmalıdır; ama bu kadar boşanan
erkeklerin hepsinin kötü, kadınların da çoğunun iyi olması pek gerçekçi değil.
Kadın erkeği cezalandırmak için çocukları babalarından kaçırıyor,
çocuklarının yanında ya da sokak ortasında hakaretler ediyor, üstüne dava
dilekçesinde iftira atıyor. Yine de bunlar, sebep ne olursa olsun, erkeğin
cinayet işlemesinin asla haklı sebepleri değil tabii ki.
O zaman "Türk erkeği kadını kendi malı gibi
görüyor, boşanmak istemiyor" gibi meselenin özüne inmeyen tespitler de
bulunmak yerine "neden boşanma aşamasında bu kadar cinayetler
işleniyor" onun araştırmasını yapıp, ailelere boşanırken yardımcı
olunmalı.
Şiddeti önlemenin ikinci yolu cinsel
eğitimdir. Evlilikte muhabbeti sağlayan en önemli şey "cinsel
hayattır." Toplumumuzda namus kavramından dolayı kızlar cinsellikten
korkutularak büyütülüyor. Kadınların çoğu evlendikleri zaman cinsel isteksizlik
yaşıyorlar ve eşleri ile birlikte olmak istemiyorlar. Erkekler de bu konuda
eğitim almadıkları için eşlerine nasıl yardımcı olacaklarını, sorunu nasıl
çözeceklerini bilemiyorlar. Cinsel sorunlar evlilikte öfkenin ve boşanmaların
en önemli sebeplerinden biridir. Bu yüzden hem evlenecek olanlara, hem de
evlilere mutlaka cinsel eğitim verilmelidir.
Aileyi çok ilgilendiren "feminizm"
konusunda da bir kaç şey söyleyerek bitirmek istiyorum.
Kadınları kurban, erkekleri ise saldırgan ilan
eden günümüz “feminist” yaklaşımı yanlış yönlendirici oluyor ve sorunları daha
kötü hale getiriyor. Kadınların “iyi”, erkeklerin ise “kötü” olduğu yolundaki
sosyal algılama, gerçekleri görmemizi engelliyor.
Aile bakanı olarak kadınlara eşitlik sağlama
çalışmalarından ziyade iki tarafa da eşit bakar ve günümüz dünyasında sürekli
ezilmeye ve aşağılanmaya çalışılan erkeklerin haklarını da korursanız
çalışmalarınızla aileye gerçekten katkı da bulunacaksınızdır.
Son olarak bir kaç ay önce sitemize gelen
Gaziantepli sizin hemşehriniz olan ve mailinde size de yardım için seslenen
boşanma aşamasındaki bir erkekten gelen mektubun linkini vererek bitirmek
istiyorum. Bu vesile ile onun sesini de size duyurmak isterim.
Saygılarımla...
Yorumlar
Yorum Gönder